Tam bu esnada, hala zamanlamanın içinde olduğunu sana kanıtlarcasına 'sanrı' başlıyor. Kafanın tam tepesinde ani, keskin bir acı hissediyorsun. Acıyla beraber adeta kafana tonlarca ağırlığı olan bir cisim inmiş gibi geliyor. Hafif bir çatırtı duyuyorsun önce, ardından bu çatırtı kuvvetleniyor ve genişliyor. Kafanın içinden duyduğuna yemin edebilirsin. Acıyı ilk hissettiğin anın üzerinden çeyrek saniye bile geçmemişken görüş açına karanlık bir silüet giriyor tepeden aşağı doğru. Önce bir çift ayak görüyorsun, devamında bacaklar ve bir gövde. Her şey çok hızlı gelişiyor. Geçen her an, kafandaki acı ve beyninin içinden geldiğini hissettiğin gürültü artıyor.
Gövde sonlandığında, sırıtan bir kunoichi takip ediyor onu. Kendini bir şekilde tutup, mızrağı fırlatmamayı başarabiliyorsun. Bunun bir sanrı olduğuna kendini çoktan ikna etmiş durumdasın. İki kolu da hala yukarıda, eğimli bir şekilde kafanın üstünde olduğunu tahmin edebiliyorsun, ancak ne yaptığına tam emin olamıyorsun. Gelgelelim, kunoichinin yere indiğini anladığın anda ne yaptığını farkediyorsun. Kafanın tepesindeki keskin acı, yavaş yavaş alnına ve yüzüne yaklaşmaya başlıyor. Gürültü artıyor. Hiç bir şey yapamıyorsun. Çığlık atamıyorsun, bakmakla yetiniyorsun. Çatırtının yanına, yumuşak eti kesen metalin sesi karışıyor. Görüş açısının en tepesinde, kırmızı ve siyah bir şeyler beliriyor. Kunoichinin elleri siyah şeyi tutuyor. Kafandaki acı artıyor. Siyah şeyin şeklini çözmeye başlıyorsun. Algın çok basit düzeylere iniyor. Bu bir kunai. Kafanın tepesinden saplanıp, alnına ve gözlerinin ortasına doğru inen ve adeta başını ikiye yaran bir kunai.
Gözlerini açıyorsun.
Kafanın tepesindeki keskin acı kaybolmuş durumda, ancak hala bir şekilde acımayı başardığını farkediyorsun. Yine de algıların açık, tekniğin hazır durumda. Çok basit bir hareketle, saniyenin onda biri kadar zamanda başını hafifçe çevirip soluna bakıyorsun. Bir adım sesi duyuyorsun, daha önce pek çok kez kullandığın için aşina olduğun; taş sütununun üzerinde atılan bir adımın sesi. Bakışların oraya döndüğü anda, hızla sütunun üzerinde adımlamakta olan kunoichiyi farkediyorsun. Bir saniyeden daha kısa bir sürede aranızdaki mesafeyi kapatacak gibi duruyor. Vücudunu hafifçe öne ve aşağı doğru eğmiş, bir saldırıya hazırlanıyor.
Gelgelelim sen, çoktan hazırsın. Sırtın ilk sütundan çıkarmış olduğun ikinci sütuna dönük, kız solunda kalıyor. Yüzün de kızın olduğu yöne bakmakta. Öngördüğün şekilde, iki sütunun birleştiği noktadan mızrağı fırlatmak için harekete geçiyorsun. Tam bu anda, kız hamlesine başlamış oluyor: "Shoufuu!" diye bağırıyor ve sağ ayağını dışarıya açıp çenene alttan yukarıya doğru bir tekme hamlesi deniyor! Öne doğru bir adım almaya başlıyorsun ve üst vücudunu hafifçe öne doğru eğiyorsun. Hızla geçen tekme, saçlarını uçuşturuyor ancak sana isabet etmiyor. Tam bu esnada, kız ellerini sütunun senin durduğun zeminine koyup ikinci hamlesine geçiyor beklenmedik bir anda: "Repp-" Bu hamleden kaçamayacağına aşağı yukarı eminsin. Ardı ardına gördüğün sanrıların etkisi, başının tepesinde varlığını sürdüren ağrı ve terden sırılsıklam olmuş bedenin mental olarak yorgun olduğunu hatırlatıyor sana. Ancak kızın kelimesi yarıda kalıyor. Mızrak, sütunu terkedip çok önceden belirlemiş olduğun hedefine doğru yöneliyor ve keskin bir et sesi duyuyorsun.
Taş mızrak, kızın sağ kolunun dirsek ve omuz arasındaki kısmına saplanıyor ve diğer taraftan üç-dört santim kadar dışarı çıkıyor. Sağ kolunun aldığı darbe karşısında titrediğini görüyorsun kızın. Yüzündeki sevimli ifade sertleşiyor. Halihazırda yakaladığın avantajı elinden kaybetmemek adına elinde tuttuğun mızrakla ikinci bir darbe yapmak üzere hareketleniyorsun. Kızın sağ eli, almış olduğu darbe sonucunda sütundan ayrılmış durumda ve kendi soluna, senin sol önüne doğru vücudu ivmeleniyor. Ancak sol eli hala sütunun üzerinde, ve dirseğinin hafifçe büküldüğünü görüyorsun mızrağını savurmaya başlarken. Mızrak hareketin başlıyor, her şey yavaş çekimde ilerlemekte adeta. Elindeki silahı, kıza doğru saplama hamlesi yapacak şekilde savuruyorsun. Bu esnada kızın bükülmüş olan sol dirseği gerilip açılıyor ve mızrağınla aynı doğrultuda ve aynı yönde harekete başlıyor kız. Sol kolunu, kendini sütundan uzaklaştırmak için kullanmış gibi gözüküyor.
Mızrağın, kızı takip ediyor. Kızın vücudu havada geriye doğru eğilip senin hedefini küçültmek üzere hareketleniyor. Mızrağının keskin ucu, rakibinin sağ yanağını sıyırıp geçiyor.
Sen yeni bir saldırıya hazırlanırken, kız sırtüstü 'küt' diye yere yapışıyor. Bir anlığına nefessiz kaldığını net bir şekilde görebiliyorsun. Halihazırda yerde olan rakibine nefes aldırmamak adına öne doğru hareketleniyorsun kendini yere bırakmak için. Tam bu anda, hareket edemediğini farkederek olduğun yerde kilitleniyorsun.
O anda, kızın sol elinden vücuduna doğru uzanan chakra iplerini fark ediyorsun. Tüm parmaklarına ve uzuvlarına yapışmış durumdalar. Göz bebeklerin ufalıyor. Uzuvlarını hissetmediğini fark ediyorsun. Mızrağı tutuyorsun fakat sanki onu bir eldivenle kavramış gibisin. Anestezi yapıldığında o bölgeyi kaplayan bir uyuşukluk gibi. Tüm vücudun bu halde. Kız, sol elini aniden yana açıyor ve senin de ellerin aynı şekilde yana açılıyor. Kız elini tekrar kapatıyor ve önünde sanki bir şey örüyormuş gibi parmaklarını hareket ettiriyor. Uzuvların bir sağa, bir sola dönüyor. Gövden inanılmaz bir açıyla önce sağa dönüyor ve ortamda çok tok bir kütürtü duyuluyor. Zihnin bu ani sesin anlamını henüz kavrayamamışken, tatlı bir ses daha duyuyorsun. Konuşmanın tatlılığı ve ona eşlik eden mide bulandırıcı gürültü sesleri keskin bir ironi oluşturuyor: "Akademi bilgisi..." diyor rakibinden geldiğine emin olduğun ses. Ses adeta zihninin içinde yankılanıyor, sanrının bir parçası olmadığına emin oluyorsun saniyenin onda biri sürecinde. Sanrının dışındaki, gerçek kunoichiden geliyor ses. Önce sol kolundan, ardından sağ bacağından birer kütürtü daha yükseliyor. "Genjutsu teknikleri yüksek acıyla kırılır. Fakat ben fiziksel olarak bunu yapabilecek kuvvete sahip değilim." Az önceki tatlı ses katılaşıyor, çirkinleşiyor adeta kulaklarında. Sol ayağın o kadar ters dönüyor ki derinin yırtılıp eklemlerinin açığa çıktığını görüyorsun. Aynı şekilde kolların, dönüyor çevriliyor ve eklemlerin parçalanıyor. "Ama istersem canını acıtamayacağımı düşünme." Parmakların önce terse, ardından avuç içine, ardından da sağa ve sola dönüyorlar. Parmakların sağa ve sola dönmediklerinden eminsin, fakat seninkiler çok farklı açılarla hareket ediyorlar. Kız elini bir hışımla yumruk haline getirdiğinde havada iplerinden sarkan kırık bir kukladan farksız bir şekilde sallanmakla yetiniyor cansız bedenin.
Gözlerini açıyorsun.
Tam bu anda, üzerine doğru havada ıslık çalarak gelen taş mızrağı farkediyorsun. Hızla sola doğru uzanan sütuna doğru bir adım alıp vücudunun sağ kısmını geriye doğru döndürüyor ve hedefi küçültüyorsun refleksif olarak. Mızrak karnının önünden hızla geçip gidiyor. Gözlerin rakibinde. Ayaklanmış durumda. Senin sanrı içerisinde geçirdiğin saniyeleri mızrağı çıkarıp sana fırlatmak için kullanmış gibi görünüyor. Sol eliyle sağ kolunu tuttuğunu görüyorsun. Sağ kolu boş ve ölü bir şekilde omzundan aşağı doğru sallanıyor. Bu sallanan kolun ucundaki el ve parmaklar ise esen bir rüzgarın etkisiyle kımıldayan yapraklar gibi görünüyor. Tıp bilginin yetersizliği sebebiyle yaranın ciddiyeti ve kolun durumu hakkında pek bir fikrin yok, ancak ciddi görünüyor. Sağ kolunun büyük kısmı ve sol eli, kanla kırmızıya boyanmış durumda. Buna bacaklarındaki yaralar da eklenirse, kızın dört uzvunun da kızıl renkle parladığını görüyorsun güneş ışığında.
Hala sütunun üstündesin, Vücudun az önce kurtulmuş olduğun hamle gereği hafif sağa doğru dönük durumda. Başın sol omzunun ön kısmından rakibine bakmakta. Rakibin sütundan 2-3 metre uzaklıkta. Sırtında kutusu yok. İlk çıkardığın sütundan 30 derece açıyla çıkardığın ikinci sütun sol-arkanda kalmakta. Hem arkanda kalması, hem de çıkarmış olduğun ikinci sütunun görüş açını büyük oranda kesmiş olması sebebiyle periferik vizyonun ve farkındalık düzeyin kuklayı görmek için yeterli olmuyor. Kukla oldukça cüsseli olduğu için o yöne kafanı çevirdiğin takdirde görebileceğine eminsin, ancak tam manasıyla görmek adına belini büküp sütunun ardına bakman gerekmekte.
Sanrı biteli aşağı yukarı 1 saniye geçti. Kontrol sende. Mızrak elinde. Fiziksel olarak hasar almış sayılmazsın, ancak vücudunun terden sırılsıklam olduğunu hissedebiliyorsun. Kafan hafifçe dumanlı. Performansını ciddi düzeylerde etkileyebilecek gibi durmuyor, ancak az önceki taijutsu saldırısında görmüş olduğun üzere ani karar alma kapasiten biraz da olsa etkilenmiş durumda. Saku olmasaydı, ikinci tekmeyi kesin olarak yemiş olacağına eminsin. İçinde bulunduğun durum devam ettikçe zararına olacağını çok basit bir matematik hesabıyla bile görebiliyorsun.
Rakibin senden daha çok fiziksel hasar almış durumda. Fakat tam olarak içinde bulunduğu durumu tayin edebilecek tıp bilgisine de, farkındalığa da sahip değilsin.
Ringo: Sol elin hızla yukarı doğru kalkıyor ve Gin'e komutunu veriyorsun. Hemen sonra, hedefine saldırmaya başlıyorsun. Kartalın ve dolaylı olarak senin üzerine geldiğin gören shinobi, elindeki zinciri her zamanki gibi çember çizecek şekilde sallamaya hazırlanıyor. Zincir hafifçe yukarı doğru savruluyor shinobinin el hareketiyle. Ancak tepeye, pik noktasına ulaşamadan geldiği yoldan dümdüz geri gelip aşağı doğru sallanıyor. Shinobinin yüzünde bir şaşkınlık ifadesi beliriyor. Pençeleriyle seni tutmakta olan Gin'in göğsünün şiştiğini hissediyorsun. Şaşkın bir şekilde bir zincire, bir sana bakıyor shinobi. Tam bu esnada tekniğinin yeni hedefi haline geliyor. Geriye doğru sıçramaya hazırlandığını görüyorsun, dizleri hafifçe bükülüyor ve bacakları geriliyor. Ancak dizleri büküldükten sonra, yeniden yukarı doğru açılıp esneyemiyor. Shinobinin yüzünde belki de ilk kez, şaşkınlıktan öte bir ifade yerleştiğini görüyorsun. Korku? Belki. Temel fizikteki bu ani değişikliğin sebebini kavrayamamış gibi görünüyor. Yıllardır bu şekilde kullanmaya alıştığı vücudunun komutlarını yerine getirmemesi, Kusarigamasının getirmemesinden daha çok etkilemiş gibi shinobiyi. İster istemez, hafif bir ego hissediyorsun. Tam o anda, tependen fırlayan alev kütlesinin sıcaklığını hissediyorsun. Karşıda, şaşkın bir ifadeyle size bakmakta olan shinobiye yönelmiş durumda.
Planların, aşağı yukarı beklediğin şekilde ilerlemekte. Shinobi, yerçekimine karşı verdiği mücadeleyi kazanamayacağını anlamış olacak ki; ağırlık merkezini geriye doğru itip üzerine gelen alev kütlesinden kaçmak üzere vücudunu aşağı bırakıyor. Sen de tam bu anda, Gin'e işaretini veriyorsun ve seni kavrayan pençelerinin gevşediğini hissediyorsun. Gözlerin hala kendini yere bırakmış olan rakibinin üzerindeyken, sen de yere doğru süzülmeye başlıyorsun. Bu esnada elin çoktan kunaine uzanmış durumda. Bir saniye sonra, her ikiniz de yere iniş yapıyorsunuz. Shinobinin birkaç metre ilerine, iki ayağı üzerine düştüğünü görebiliyorsun. Ancak hala normalden çok daha ağır olduğu için ayakları zemine değer değmez dizleri bükülüyor ve normalde olacağından çok daha fazla çöküyor yere doğru. Sen, bu süreyi aranızdaki mesafeyi kapatıp saldırıya geçmek için kullanıyorsun.
Elindeki kunaiyi hızla sağ üstten sol aşağı doğru çapraz bir şekilde sallayarak rakibinin göğsüne bir kesi atıyorsun. Zinciri hala iki elinde tutup elleri arasında gerdirmiş olmasına rağmen kolları da ağır bastığı için kaldırıp saldırını karşılamak için yeterince hızlı davranamıyor. Ancak yüzünde, az önce ağaçta olduğunun aksine bir şaşkınlık veya korku ifadesi görmüyorsun yara almış olmasına rağmen. İfadesizleşmiş gibi nispeten, biraz düşünceli yalnızca. Sol alttaki kunaiyi, bu kez soldan sağa doğru yüksekliğini değiştirmeden savuruyorsun rakibinin karnına bir kesi daha atmak için. Ancak bu esnada kendini geriye doğru bırakıyor shinobi. Ağırlığı normalden fazla olduğu için, çok daha hızlı bir şekilde düşüyor geriye doğru. Bu sayede saldırından kurtulmuş oluyor. İçinde bulunduğu dezavantajlı durmu, bir saldırılığına da olsa lehine çevirdiğini farkediyorsun o an. Ancak şuan kalçası ve beli yerde, ayak tabanları da zeminde ve dizleri ters V şeklinde durmakta. Üst vücudu belinden kuvvet alarak hafif eğimli bir şekilde yukarı bakmakta ve sana bakıyor.
Yeni bir saldırı yapmak üzere harekete geçtiğin anda sol arkandan büyük bir gümbürtü sesi duyuyorsun. Adeta deprem olur gibi, yer yarılır gibi bir ses. İstemsizce bir adım geriye alıp sesin geldiği yöne doğru bakıyorsun. Kampın doğusunda kalan yosunlu kayalıklardan gelmekte ses. Daha doğrusu, artık orada yosunlu kayalıkların olup olmadığına bile emin olamıyorsun. Kocaman kayalar sağa sola savruluyor ve yuvarlanıyorlar. Az önce kayalığın olduğu yerden yukarı doğru kayadan bir heykel yükseliyor gümbürtüyle. Önce boynuzlu maskesi beliriyor, hemen ardından zırh gibi şekillendirilmiş omuzları ve kolları. Vücudu yükseldikçe yükseliyor. Önce her iki eliyle tuttuğu devasa bisentonun keskin kısmını, hemen ardından kabzasının üzerindeki işlemeleri görüyorsun. Birkaç saniye sonra, 20 metrelik bir başka devasa heykel belirmiş oluyor kampın hemen dışında. Bisentosunu salladığı gibi önündeki üç-dört ağacı birden biçiyor. Önünde, yerde uzanmakta olan shinobinin "Heh." dediğini duyuyorsun o kadar gürültü arasında.
Usagi: Vücudundaki yaralara özel yeteneğin sayesinde kristaller dolarken kanamanın nispeten durduğunu ve soğuğun acını inceden de olsa bastırmaya başladığını hissediyorsun. Bu esnada, geriye doğru sıçrıyor ve çevrene göz atıyorsun bir şeyler görebilmek adına. Tepende Ringo ve onu taşıyan Gin'in hızla bir yere doğru süzüldüğünü görüyorsun. İlerledikleri yöne baktığında, yükseklerde bir ağacın tepesinde durmakta olan zincirli shinobiyi görüyorsun. Bu esnada yere düşüşüne başlıyorsun. Toz bulutuna yeniden dalmadan hemen önce, gözüne şuana kadar farketmemiş olduğun bir şey takılıyor. Minik, ancak önemli ve bir o kadar da tatsız bir ayrıntı. Ancak tam manasıyla göremediğin için ne olduğunu yüzde yüz yorumlayamıyorsun kafanda. Ayakların yere temas ettiği anda bir daha havaya ve geriye doğru sıçrıyorsun az önce farkettiğin şeyin ne olduğunu görmek ve bir yandan da toz bulutunun içinden çıkmak için. Toz bulutu görüş açından çıktığı anda, bu kez direkt olarak az önceki ayrıntıyı farkettiğin yere doğru çeviriyorsun kafanı. Sarı saçlı birinin, kampın doğusunda kalan devasa yosunlu kayalıkların arasındaki bir çatlaktan çıkmak üzere olduğunu görüyorsun. Orayı mı araştırıyordu? Muhtemelen. Tam tepeye yükselip yeniden inişe geçtiğinde, shinobi çoktan yarıktan çıkıp kayalıkların senin göremediğin arka tarafına geçmiş oluyor.
Ayakların yere temas ettiğinde baktığın yönden büyük bir gümbürtü sesi geliyor. Yosunlu kayalıkların titrediğini ve sallandığını görüyorsun. Oraya doğru bir adım atıyorsun refleksif olarak. Kayalar titremeyi bırakıp zangırdamaya başlıyorlar. İkinci adımını atmaya yeltendiğin anda kayalardan biri kuvvetli bir şekilde havaya fırlayıp iki-üç metre uzağa 'güm' diye düşüyor. Diğerleri de onu takip ediyorlar. Birkaçı havaya savruluyor, birkaçı sağa sola yuvarlanıyor. Kayalıkların altından iki sivri boynuzun çıktığını görüyorsun önce. Devamında kocaman bir şeytan maskesi beliriyor. Bir boyun, omuzlar, gövde, kollar. Gözlerinin önünde, kayalıkların arasından devasa bir heykel oluşmaya başlıyor. Her iki elinde tuttuğu devasa bir bisentosu var. Ayakları en nihayetinde toprak zeminin seviyesine geldiğinde, yaklaşık 20 metrelik boyunu farkediyorsun heykelin. Elindeki bisentosunu yere paralel bir şekilde savuruyor ve önünde koni şeklinde bir alandaki tüm ağaçları biçiyor. Bisentonun savrulmasıyla birlikte üzerine bir rüzgar dalgası geldiğini de hissediyorsun. Fuuton chakrasıyla dolu olmadığını anlayabiliyorsun kolaylıkla, bir teknik olmadığı aşikar. Ancak devasa bir şeyin sallanması sonucu oluşan bu rüzgar, alandaki toz bulutunu geriye doğru savuruyor ve ortadan kaldırıyor. Heykel, geride yalnızca bir yıkıntı olarak kalmış kampa doğru bir adım atmak üzere hareketleniyor ve bisentosunu yeniden kaldırıyor savurmak üzere. Amacının ortalığı halihazırda olduğundan daha beter yıkmak olduğunu anlaman zor olmuyor.