~ Eikyuu Klanı ~
İnanıyorsanız kâder, inanmıyorsanız kan bağı... Öyle yada böyle, Eikyuu'lar, olarak bir şekilde bir araya gelmiş ufak bir topluluktuk. Ta Ishigakure'nin ilk zamanlarına dayanmak dışında, hiçbir özelliği olmayan ailemin bugünlere değin gelmesinin en büyük sebebi; her Eikyuu'nun karakteristik bir şekilde nasıl hayatta kalmasını bilmesinden öte gelmekteydi muhtemelen. Ishigakure'de ki binalar gibi, insanlar üzerine de kat çıkılan sistemi homojenik olarak ortaya çıktığı dönemde, klanımızın büyükleri bir fırsat görmüştü: zanaatkârlık! Yeni yeni kendilerine "klan" diyen bir grup insanın, Ishigakure içinde anlamlı bir isim bulmasının tek yolu, klanın zanaatkârlık ile özdeşleşmesinden geçtiğine karar kılmış olmalılardı. Zanaatkârlık her zaman Ishigakure'de el üstünde tutulan bir durumdu ve bizim yaşlıların da bu ata oynamış oluşu(?), bence çok zekice bir manevraydı. Hatta Eikyuu'lar olarak bununla da kalmayıp, fikrimizin ötesine geçmek için, kendimize stratejik bir alan seçtik: silah imâlatı. Her Eikyuu, bir şeyleri kanıtlamak, daha büyük bir şeyin parçası olmak ve eninde sonunda o parçayı kontrol etmekle ilgili ciddi saplantılar ile doğuyor olmalıydı. Kendim hakkında kötü konuşmayı sevmesem de, size söylüyor olmam pek umurumda değil, bende de bu rahatsızlığın belirtileri kendini göstermeye başladı bile! O dönemin büyüklerinin fikri basit olsa da, etkili olmuşa benziyordu;
"Yeni kurulan bir shinobi köyünde, kimin eli silah tutuyorsa onlar savaşı kazanır. Meselenin silahı iyi kullanmayı bilip, bilmemek ile hiçbir alakası yok!"
Jenerasyonlar ilerlemesine ilerledi ve büyük bir felaket yaşanmadığı sürece, bu klanın "varlığımız" kesinleşmişti. Artık "var"dık ve bu durum, ismi koyulmuş bir birlik durumu, neredeyse hiçbir Eikyuu'yu tatmin etmemişti. Çünkü daha fazlası neredeydi hani? Büyüklerimizin bize vaad ettikleri topraklar? Evet, silah imâl ediyorduk ve yine kendi silahlarının tüccarlığını yapıp, klanlarını döndürebiliyorduk. Hayattaydık da, sağlıklıydık da ve Ishigakure'nin kast sistemi sağ olsun; oldukça iyi bir sosyokültürel - sosyoekonomik pozisyondaydık. Fakat hiçbir Eikyuu, hiçbir zaman, Ishigakure üzerinde bir gücü olmamıştı. Bu bilgiye ulaşmak için, ansiklopedilerden veya tarihçilerden destek almama gerek yoktu. İliklerime kadar bunu hissedebiliyordum. Göçebe bir kaç insandan bugünlere gelişimiz gurur vericiydi elbet, fakat göçebe olmaktan ziyade Ishigakure'ye yatırım yapmamızın sebebinin, dünyayı değiştirmek istemeleri olduğu söylenirdi. Saka böyle söyleyip dururdu, ona da kim söyledi hiç bilmiyorum. (Kandırıldık?) Eikyuu'lar olarak hiçbir zaman demokrasiyle yönetilen bir topluluk olmasak da, uzun süre boyunca klan büyüklerinin yapmaya çalıştıkları şeyin işe yaramadığı ortadaydı. Bu yüzden, o dönemin klan liderinin: "Eski metodları unutun. Ishigakure'yi de tabii!" diyerek çağrıda bulunduğu klan üyelerinden, kendi akrabalarından, sonsuz bir destek almıştı. O gün, ilk defa klanın kayıtlarına geçmişti. Aynı zamanda, ilk defa o gün, klanın Ishigakure'nin üstünde olması gerektiği ve konumlandırılmış olduğumuz yerden bağımsız olarak hamle yapmaya karar vermiştik. Bence işte o gün, bir klan olmaktan çıkıp, bir örgüt olmaya karar vermiştik. Yaşım bu konuda fikir üretebilecek kemale erdiğinde, evimden çok uzaktaydım. Bu konuyu, babamla tartışmayı çok isterdim. Ama onun, illegal bir örgüt oluşumuzdan (böyle anılmamızdan) nefret ettiğini, hala hatırlayabiliyorum.
Zaman içinde, asla zanaatkâr statüsünden çıkmamış olmalıydık. Bununla ilgili herhangi bir kayıta veya söylentiye hiç rast gelmedim. Sadece, bizlerin "tüccar" kimlikleri daha ağır basmaya başladığı dönemler olmuştu (Hala günümüzde böyle mesela). Özellikle, köy dışına düzenlenen kervan seferleriyle; üretilen silahların farklı topluluklara ve örgütlere(?) satılmaya başlandığı ile alakalı duran bir iki evrağı babamın masasından çalıp okuma fırsatı bulmuştum. Yaptığımız işin legalliğini veya illegalini çoğu Eikyuu sorgulamamıştı herhalde. Sorgulayanların ise aforoz edildiğine ve 'kendi hayatlarına' terk edildiğine bizzat ben şahit olmuştum. Fakat bu Eikyuu adanmışlığımız, çok uzun bir süre karşılık bulmamıştı. Ta ki, dördüncü shinobi savaşı çıkana değin!.. Bu inanılmaz, hatta akıl almaz bir fırsattı! Hatta , hayır, bu durumu yeterince iyi anlamadığınıza eminim! Mesele sadece savaşan taraflara silah satmak olmamalıydı. Fikir bundan daha büyüktü değiş mi? İlk defa klanda ileri gelenler, savaşın kendileri için kusursuz bir fırsat olduğunu görmüş olmalıydı. O günlerden yıllar sonra ben bile bu durumu kristal parlaklığında analiz edebiliyordum. Onlar niye etmesinler ki? Birileri birileriyle savaştığı sürece, savaşan iki taraf üzerinde de sonsuz bir kontrol sahibi olurlardı. Elbette dördüncü büyük shinobi savaşı sırasında ve boyunca, Eikyuu'lar olarak ufak bir klandık hala, imâl ettiğimiz ürünler asla savaşın kaderini ve geleceğini değiştirdiği yanılgısına inanan aptallardan biri değildim. Birleşik shinobi gücünün kendi demircileri ve silah tedarikçileri varken, neden birileri ikinci sınıf silah satıcılarından, Ishigakure'lilerden bir şeyler alsındı ki? Fakat ileri gelenlerin amacı da bu değildi herhalde. Ve ölmek üzere olan avını bekleyen akbaba misali, ortalığın biraz durulmasını büyük bir iştah ile beklemeye koyulmuşlar.
Anlatılanlara göre, aradan geçen 20 senede, klan artık tamamen paravan bir görünüm almıştı. Söylentiye göre, işin başlarında, ufak örgütleri; köylere ve başka örgütlere karşı kışkırtmak üzerine bir planımız varmış. Operasyonların boyutunun ufaklığı, fazla dikkat çekmeden hareketlerin gizlemelerine yardımcı olmuşlar. 'Eikyuu'lar bizzat insanları silahlandırmaya ve kendi "yem"lerini yada bir başka tabirlerle "örgütlerini" kurmaya, onları özellikle irili ufaklı köylerin üzerine musallat etmeye başladı.' Birleşik shinobi gücünden yetkili bir kaç ismin yazdığı raporda, aynen bu şekilde yazıyordu. Ishigakure tarafından bizzat yayımlanmış ve bir delil olarak kabul görmüştü. Kendi boyumuzdan büyük işe kalkışan bir klan olarak, önümüzde duran devasa gelişim potansiyelini bir kalp atımı uzaktayken kaybetmiş olmalıydık. Durumun bilançosu ise, bir düzine Eikyuu'nun, Kurobe Vadisi'nin derinliklerindeki zindana kadar eşlik etmeleri; köy dışında yaptıkları aktivitelerde ve satışlarında ciddi bir denetim ve kontrol şartlarına kadar uzanmıştı. Gerçekten de, o Eikyuu'lar arzuladıkları patlamaya o kadar yakın olmalılardı ki!.. Hâyal dâhi edemiyorum.
Günümüz. Ailemiz, ben kendilerini bıraktığım güne değin (muhtemelen sonrasında da) varlığına devam etti. Diplomatik bir manevra ile, tutuklananlar arkasından gözyaşı dökülmedi. Hala silah yapıp satıyor olmalarının, Ishigakure için önemli bir fayda olduğuna, köyün ilerini gelenlerini ikna etmeyi başardık. Klan mümkün olduğunca "şeffaf" bir hal aldı. Daha doğrusu... Öyle 'görünmeyi' seçtik. Çünkü köyün yetkilerinin ve hatta kendimizi kandırmış olsak da... Bizden öncekilerin bir adım ilerisinde duran gerçeklik, hala oradaydı. Hepimiz bunu, bilinç altlarımıza gömmüştük sanki. Bir şeylerin efendisi olma isteği hala oradaydı! Onu almak için ise, sessiz kalıp boyun eğmeyi tercih ettik. Bir gün, bir Eikyuu'nun bunu başaracaklarını biliyorduk, biliyordum. Yani... İnanmak istiyorduk. Ve bir gün, bu inancı gerçeğe dökmeye karar verdim. Ama o, başka bir günün konusu tabii...
Yeni klan lideri, aynı sessizlik geleneği sürdürdü. Ne zaman dek, bilmiyorum. Bilmiyoruz.
"Yeni kurulan bir shinobi köyünde, kimin eli silah tutuyorsa onlar savaşı kazanır. Meselenin silahı iyi kullanmayı bilip, bilmemek ile hiçbir alakası yok!"
Jenerasyonlar ilerlemesine ilerledi ve büyük bir felaket yaşanmadığı sürece, bu klanın "varlığımız" kesinleşmişti. Artık "var"dık ve bu durum, ismi koyulmuş bir birlik durumu, neredeyse hiçbir Eikyuu'yu tatmin etmemişti. Çünkü daha fazlası neredeydi hani? Büyüklerimizin bize vaad ettikleri topraklar? Evet, silah imâl ediyorduk ve yine kendi silahlarının tüccarlığını yapıp, klanlarını döndürebiliyorduk. Hayattaydık da, sağlıklıydık da ve Ishigakure'nin kast sistemi sağ olsun; oldukça iyi bir sosyokültürel - sosyoekonomik pozisyondaydık. Fakat hiçbir Eikyuu, hiçbir zaman, Ishigakure üzerinde bir gücü olmamıştı. Bu bilgiye ulaşmak için, ansiklopedilerden veya tarihçilerden destek almama gerek yoktu. İliklerime kadar bunu hissedebiliyordum. Göçebe bir kaç insandan bugünlere gelişimiz gurur vericiydi elbet, fakat göçebe olmaktan ziyade Ishigakure'ye yatırım yapmamızın sebebinin, dünyayı değiştirmek istemeleri olduğu söylenirdi. Saka böyle söyleyip dururdu, ona da kim söyledi hiç bilmiyorum. (Kandırıldık?) Eikyuu'lar olarak hiçbir zaman demokrasiyle yönetilen bir topluluk olmasak da, uzun süre boyunca klan büyüklerinin yapmaya çalıştıkları şeyin işe yaramadığı ortadaydı. Bu yüzden, o dönemin klan liderinin: "Eski metodları unutun. Ishigakure'yi de tabii!" diyerek çağrıda bulunduğu klan üyelerinden, kendi akrabalarından, sonsuz bir destek almıştı. O gün, ilk defa klanın kayıtlarına geçmişti. Aynı zamanda, ilk defa o gün, klanın Ishigakure'nin üstünde olması gerektiği ve konumlandırılmış olduğumuz yerden bağımsız olarak hamle yapmaya karar vermiştik. Bence işte o gün, bir klan olmaktan çıkıp, bir örgüt olmaya karar vermiştik. Yaşım bu konuda fikir üretebilecek kemale erdiğinde, evimden çok uzaktaydım. Bu konuyu, babamla tartışmayı çok isterdim. Ama onun, illegal bir örgüt oluşumuzdan (böyle anılmamızdan) nefret ettiğini, hala hatırlayabiliyorum.
Zaman içinde, asla zanaatkâr statüsünden çıkmamış olmalıydık. Bununla ilgili herhangi bir kayıta veya söylentiye hiç rast gelmedim. Sadece, bizlerin "tüccar" kimlikleri daha ağır basmaya başladığı dönemler olmuştu (Hala günümüzde böyle mesela). Özellikle, köy dışına düzenlenen kervan seferleriyle; üretilen silahların farklı topluluklara ve örgütlere(?) satılmaya başlandığı ile alakalı duran bir iki evrağı babamın masasından çalıp okuma fırsatı bulmuştum. Yaptığımız işin legalliğini veya illegalini çoğu Eikyuu sorgulamamıştı herhalde. Sorgulayanların ise aforoz edildiğine ve 'kendi hayatlarına' terk edildiğine bizzat ben şahit olmuştum. Fakat bu Eikyuu adanmışlığımız, çok uzun bir süre karşılık bulmamıştı. Ta ki, dördüncü shinobi savaşı çıkana değin!.. Bu inanılmaz, hatta akıl almaz bir fırsattı! Hatta , hayır, bu durumu yeterince iyi anlamadığınıza eminim! Mesele sadece savaşan taraflara silah satmak olmamalıydı. Fikir bundan daha büyüktü değiş mi? İlk defa klanda ileri gelenler, savaşın kendileri için kusursuz bir fırsat olduğunu görmüş olmalıydı. O günlerden yıllar sonra ben bile bu durumu kristal parlaklığında analiz edebiliyordum. Onlar niye etmesinler ki? Birileri birileriyle savaştığı sürece, savaşan iki taraf üzerinde de sonsuz bir kontrol sahibi olurlardı. Elbette dördüncü büyük shinobi savaşı sırasında ve boyunca, Eikyuu'lar olarak ufak bir klandık hala, imâl ettiğimiz ürünler asla savaşın kaderini ve geleceğini değiştirdiği yanılgısına inanan aptallardan biri değildim. Birleşik shinobi gücünün kendi demircileri ve silah tedarikçileri varken, neden birileri ikinci sınıf silah satıcılarından, Ishigakure'lilerden bir şeyler alsındı ki? Fakat ileri gelenlerin amacı da bu değildi herhalde. Ve ölmek üzere olan avını bekleyen akbaba misali, ortalığın biraz durulmasını büyük bir iştah ile beklemeye koyulmuşlar.
Anlatılanlara göre, aradan geçen 20 senede, klan artık tamamen paravan bir görünüm almıştı. Söylentiye göre, işin başlarında, ufak örgütleri; köylere ve başka örgütlere karşı kışkırtmak üzerine bir planımız varmış. Operasyonların boyutunun ufaklığı, fazla dikkat çekmeden hareketlerin gizlemelerine yardımcı olmuşlar. 'Eikyuu'lar bizzat insanları silahlandırmaya ve kendi "yem"lerini yada bir başka tabirlerle "örgütlerini" kurmaya, onları özellikle irili ufaklı köylerin üzerine musallat etmeye başladı.' Birleşik shinobi gücünden yetkili bir kaç ismin yazdığı raporda, aynen bu şekilde yazıyordu. Ishigakure tarafından bizzat yayımlanmış ve bir delil olarak kabul görmüştü. Kendi boyumuzdan büyük işe kalkışan bir klan olarak, önümüzde duran devasa gelişim potansiyelini bir kalp atımı uzaktayken kaybetmiş olmalıydık. Durumun bilançosu ise, bir düzine Eikyuu'nun, Kurobe Vadisi'nin derinliklerindeki zindana kadar eşlik etmeleri; köy dışında yaptıkları aktivitelerde ve satışlarında ciddi bir denetim ve kontrol şartlarına kadar uzanmıştı. Gerçekten de, o Eikyuu'lar arzuladıkları patlamaya o kadar yakın olmalılardı ki!.. Hâyal dâhi edemiyorum.
Günümüz. Ailemiz, ben kendilerini bıraktığım güne değin (muhtemelen sonrasında da) varlığına devam etti. Diplomatik bir manevra ile, tutuklananlar arkasından gözyaşı dökülmedi. Hala silah yapıp satıyor olmalarının, Ishigakure için önemli bir fayda olduğuna, köyün ilerini gelenlerini ikna etmeyi başardık. Klan mümkün olduğunca "şeffaf" bir hal aldı. Daha doğrusu... Öyle 'görünmeyi' seçtik. Çünkü köyün yetkilerinin ve hatta kendimizi kandırmış olsak da... Bizden öncekilerin bir adım ilerisinde duran gerçeklik, hala oradaydı. Hepimiz bunu, bilinç altlarımıza gömmüştük sanki. Bir şeylerin efendisi olma isteği hala oradaydı! Onu almak için ise, sessiz kalıp boyun eğmeyi tercih ettik. Bir gün, bir Eikyuu'nun bunu başaracaklarını biliyorduk, biliyordum. Yani... İnanmak istiyorduk. Ve bir gün, bu inancı gerçeğe dökmeye karar verdim. Ama o, başka bir günün konusu tabii...
Yeni klan lideri, aynı sessizlik geleneği sürdürdü. Ne zaman dek, bilmiyorum. Bilmiyoruz.