[Genel] Davet

Kurgusal gelişmeleri buradan takip edebilirsiniz.
Post Reply
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts:2605
Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm
[Genel] Davet

Post by GM - Naruto » September 7th, 2020, 3:56 pm

Şafak yeni yeni sökmeye başlarken, ne idüğü belirsiz garip bir tıkırtıyla açmıştı gözlerini. Kolları masanın üzerinde kendine ucube bir yastık oluşturmuş, kafası ise bu yastığı dünyanın en rahat şeyi gibi karşılamıştı. Ne zamandır uykudaydı? Emin değildi. En fazla birkaç saat olmalıydı ama. Son hatırladığında, dördü biraz geçiyordu. Kapı yeniden tıklatıldığında, az önce algılayamadığı garip sesin kapıdan geldiğini farkedebildi. Bu kez tıklanan kapıya, tanıdık bir ses de eşlik etmekteydi: “Hadi Gyaku, fazla zamanımız yok.” Aisu’nun sesi her zamanki gibi dinç ve enerji doluydu. Bir tek kendisi mi dinlenemiyordu şu köyde? Basit bir ‘gel’in yeterli olacağını düşündüğü ilk saniyelerde kafasını az önceki pozisyona getirmeye hazırlanmıştı. Gelgelelim, kapıyı kilitlemiş olduğunu farketmesi uzun sürmedi. Aisu’nun direkt içeri dalmasını engelleyen şey de buydu muhtemelen.

İçinden söylenerek ayağa kalktı ve tutulmuş olan boynunu ovalarken kapıya doğru sendeledi. Nihayetinde kilit tıkırdadığında, büyük bir kuvvetle üzerine doğru açıldı kapı. Öyle ki, uyku mahmurluğuna rağmen refleksleri aktive olmuş ve hızla geri adımlaması gerekmişti. Aisu, adeta depar atarak odaya girerken yöneldiği ilk yer Kusachou odasının masanın arkasında kalan duvarını kaplayan devasa cam olmuştu. Ağzını açmaya fırsat kalmadan, perdelerin çekilmesiyle doğan güneşin parıltısı gözlerini aldı. Birkaç saniye boyunca eliyle gözlerini siper ederken, Aisu’nun söylediklerini duyabiliyordu: “Eski odandan farkı yok, Chou olunca biraz huyların değişir belki demiştim ama. Neyse, en azından alan daha büyük olduğundan çok kötü durmuyor.” Eski odasını artık Aisu’nun kullandığını bildiğinden, güvenilir ellerde olduğuna dair şüphesi yoktu. Ancak gerçekten de, buraların bir toplanmaya ihtiyacı olduğu aşikardı. Uyandığı andan beri ilk defa konuşurken ağzından dökülen cümleler oldukça basit olmuştu: “Suna ne zaman geliyor?”

Konuşmaya, en azından ‘tamamen’ özgür iradesiyle konuşmaya henüz tam manasıyla alışabilmiş değildi. Aylar geçmişti belki, ancak senelerin alışkanlığı kolay kolay değişmiyordu. Aisu, masadaki parşomenleri bir yığın olarak alıp en yakındaki dolaba görünmeyecekleri şekilde tepiştirirken vermişti cevabını: “En geç bir saate, geceden yola çıktıklarını biliyoruz.” Aisu’nun yere atılmış birkaç hazır ramen kutusunu hafif iğrenerek alıp çöpe attığını görürken çok kısa bir süreliğine de olsa utanmış hissetti kendini. Ancak Aisu’nun konuşmaya devam etmesiyle bu duygusundan çabucak sıyrıldı: “Gidip en azından kafanı yıkasan iyi olacak, kuş yuvasına dönmüş. Aşağıdaki chuuninlerden birine sana kahvaltılık bir şeyler alıp gelmesini söyledim. O gelene kadar ben buraları bir düzene koymuş olurum. İyi bir karşılama yapmalıyız en nihayetinde, değil mi?” Aisu’nun yarı sinirli-yarı samimi gülümsemesine muzip bir sırıtışla karşılık vermeye çalıştı -ve pek beceremedi- ancak dediği doğruydu, odasındaki lavaboya ilerleyip kafasını çeşmenin altına sokmak iyi gelebilirdi.

Yaklaşık yarım saat sonra, her şey bir düzene oturmuş gibi görünüyordu. Odanın pencereleri açılıp havalandırılması sağlanmış, kalabalık yapan her şey görünmeyecekleri bir yere tepiştirilmiş ve çöpler odadan alınmıştı. Kahvaltıyla birlikte kendini çok daha dinç hissetmeye başlamıştı Yondaime Kusachou. Nise-Sama’nın Aisu’yu bizzat kişisel asistanı olarak yetiştirmesindeki haklılığını her gün biraz daha iyi anlıyordu. Ve belki de kendisinden çok daha iyi bir Kusachou olabileceği düşüncesi sürekli gidip geliyordu kafasında. Yalnızca Aisu değil, Kizashi de. İkisinin de her zaman böyle bir pozisyonda kendisinden daha öncelikli olacaklarını düşünmüştü. Yalnızca kendisi de değil, Kusagakure’nin üst düzey shinobilerinin de görüşlerinin bu şekilde olduğunu biliyordu. Gelgelelim, olayların akışı ve şartlar kendisini bu konuma getirmişti. Pişman değildi, tam aksine, bunun ne denli büyük bir onur olduğunun farkındaydı. Aisu’nun da, diğer herkesin de tam desteğinin arkasında olduğunu biliyordu. Yine de, yalnızca bazen, olayların farklı gelişip gelişemeyeceğini düşünüyordu.

Aisu, tüm kahvaltı boyunca son tekrarları yapmıştı. Son derece hazır ve özgüvenli görünüyordu her zamanki gibi. Kusagakure’nin dış dünyaya açılan yüzü oluşu boşuna değildi. Son birkaç haftada Sunagakure ve Shinobi Birliği’yle yaptıkları yazışmalar ve görüşmeler sonucunda, ev sahipliği yapacakları jounin sınavında Kusagakure adına organizasyonu Aisu’nun yapacağı konusunda karar birliğine varmışlardı. Mitsuo da çok uygun bir adaydı elbette, zamanında çokça chuunin sınavının organizasyonunu bizzat yapmıştı. Ancak şuan Yağmur Ülkesi sınırındaki timlerin komutanı ve bölge sorumlusu olmasından mütevellit böyle bir görevi üstlenmesi pek mantıklı değildi. Aisu, geriye kalan adaylar arasında diğerlerine göre en mantıklı olandı. Ayrıca, Kusagakure için bu denli önemli olan bir olayda Aisu kadar güvenebileceği başka bir shinobi olup olmadığına dair şüpheleri vardı Kusachou’nun. Bu sınav, Kusagakure’nin savaş itibariyle kötü gitmekte olan ekonomisine büyük bir ferahlık getirebilirdi. Gerek askeri, gerekse de mültecilere yapılan harcamalar ve üretimin düşmüş olması ekonomiyi ciddi bir darboğaza sokmuştu. Böylesi büyük bir organizasyonun getireceği turistik ve kültürel kazanç her şeyi eski haline getirmeye yeter de artardı bile. Shinobi birliği’nin ve Sunagakure’nin sınavın Kusagakure’de yapılmasını önermesinin en büyük sebebi de buydu aslında. Savaşta büyük zarar gören müttefiklerine ekonomik kaynak yaratmak.

Aisu sekreteryasına aldığı notların tek tek üstünden geçerken, yeniden kulak verdi dostuna: “Ev sahibi biziz, ancak bu bir Sunagakure organizasyonu. Sınavın ana sorumlusu Temari-san olacak.” Temari, Godaime Kazekage Gaara’nın kardeşi ve büyük bir savaş kahramanı. Bununla birlikte Konoha’lı efsanevi stratejisyen ve Hokage’nin sağ kolu Nara Shikamaru’nun eşi. En az onun kadar zeki, ve böyle bir sınavı organize etmek için dünya üzerindeki en iyi adaylardan biri. Oğullarının kaybının ardından Konoha’yı terkedip köyüne döndüğü hakkında söylentileri duymuştu pektabii. Bunun birden fazla sebebi olabilirdi, ancak en olası olanının oğlunu kaybettiği yerden uzakta olup kendini tamamen işine vermek olduğunu düşünüyordu. Belki de sınav organizasyonunu tamamen eline alması da kendini oyalamak için yaptığı şeylerden biriydi. “Güvenlik de tamamen Sunagakure shinobilerinde olacak. İçinde bulunduğumuz durumda, bundan daha çok işimize gelen bir şey yok haliyle.” Savaş, tampon bölge, sınır birlikleri derken Kusagakure’nin askeri gücü büyük oranda yorgun durumdaydı ve böylesi büyük bir organizasyonun tüm güvenliğini sağlayabileceklerinden pek emin değildi Kusachou. Aisu’nun dediği doğruydu. “Güvenlik ekibinin başında Kankuro olacak, Godaime Kazekage’nin diğer kardeşi.” Efsanevi bir shinobi daha. Kukla sanatının dünyadaki varolan en büyük temsilcisi ve lideri pozisyonundaki shinobi. Güvenlik konusunda hiç bir şüphesi olmayacaktı muhtemelen Kusagakure’nin.

Son tekrarlar yapılırken, odanın kapısını tıklatan bir chuunin Sunagakure ekibinin geldiğini bildirmişti. Birkaç dakikanın ardından, kapı yeniden açıldığında içeri giren üç kişiyi karşıladılar Aisu’yla birlikte. Temari, ve muhtemelen eskortu olan iki Sunagakure alınbantlı shinobi daha. Daha önce birkaç farklı organizasyonda gördüğü sarı saçlı kunoichinin yüzünün adeta bir duvar gibi göründüğünü düşündü ister istemez Gyaku. Nispeten rahat ve espritüel biri olan Temari, oldukça değişmiş gibi görünüyordu. “Kusachou-sama.” diyerek hafif bir baş selamı verdi ve Aisu’nun gösterdiği yere doğru ilerleyerek oturdu Temari. Kendisi masanın arkasına oturmuşken, Aisu ve Temari hemen masanın önünde karşılıklı olarak birbirine bakan iki koltuğa yerleşmişlerdi. Sunagakure’li iki shinobi ve onlara eşlik eden Kusagakure chuunini odanın dışına çıkıp kapıyı kapattıklarında, görüşme başlamıştı.

Kısa sayılabilecek bir girişin ardından, Temari Aisu’nun notlarını dinleyip hepsine onaylarcasına baş sallamıştı: “Konuştuğumuz gibi Aisu-san. Organizasyonun ana sorumluları ben, siz ve kardeşim olacak. Siz bizim Kusagakure’deki bir numaralı iletişim kanalımız olacaksınız. Planlamalar şimdilik oldukça sağlıklı görünüyor. Sınav alanının hazırlıklarına başladığınızı duydum, görmek isterim. Pektabii, öncelikle konuşmamız gereken bir konu var.” Buz gibi bir ses tonuyla devam ediyordu konuşmasına kunoichi. Bunun kendileriyle alakalı olmadığının hem kendisi, hem de Aisu farkındaydı muhtemelen. Neler yaşadığını tahmin edebilecek pozisyonda değillerdi: “Savaş döneminde ittifak kurduğunuz, ve halen hem ticari hem de askeri anlaşmalarınızı sürdürdüğünüz Ishigakure’nin sınava davet edilmesini istiyorsunuz.” Doğruydu, Ishigakure Shinobi Birliği’nin bir üyesi değildi. Hatta tam aksine, Shinobi Birliği’ne muhalefet eden belki de tek shinobi köyüydü. Kendilerince sebepleri vardı muhakkak, ancak son dönemlerde Ishigakure’den dostluk dışında hiç bir şey görmemişlerdi. Ve böylesi bir organizasyona, dostlarını davet etmenin doğru olacağına inançları tamdı. Shinobi Birliği, bu konu gündeme geldiğinden beri net bir yanıt vermemişti konuyla alakalı. Belki de asıl niyetlerini, tam olarak şimdi öğreneceklerdi. “Buna oldukça sıcak bakıyoruz, Ishigakure’nin birliğimize girmesi hususunda çalışmalarımız var. Umarım bu sözkonusu sınav, aramızdaki ilişkileri bir düzene sokabilir.” Cevap, Yondaime Kusachou’yu oldukça tatmin etmişti. Her şey, dilediği gibi ilerliyordu.

Bir süre daha sınavın ayrıntılarıyla ilgili yapılan görüşmelerin ardından, Aisu Temari’ye sınav alanını göstermek için odadan ayrılmıştı. Bu, Ishichou’ya bir mektup yazıp davetini resmi kanallardan bildirmek için en iyi fırsattı:

Rokudaime Ishichou Shinkai Kurumi,

Yakın bir zamanda, Sunagakure’nin organize edeceği bir jounin sınavına Kusagakure olarak ev sahipliği yapacağımızı tarafınıza bildirmek isterim. Halihazırda içinde bulunduğumuz iyi ilişkiler ve karşılıklı dostça tavırlarımız, sizi bu büyük organizasyonda özellikle görmek istememize sebep olmaktadır.

Kurduğumuz bu ittifakla daha aydınlık bir geleceğe bakabiliyoruz. Shinobi Birliği ve üyelerine karşı politik bir soğukluğunuz olduğunu bilmekle birlikte, shinobilerinizi ve sizi düzenleyeceğimiz sınava davet etmek istiyoruz. Varlığınız bizi onurlandıracaktır. Shinobi birliği temsilcilerinin de sizin davet edilmeniz konusunda istekli olduklarını bilmenizi isterim.

Yakın bir zamanda, kabul etmeniz halinde sınavda görüşmek üzere.

Yondaime Kusachou
Shiba Gyaku
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts:2605
Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Genel] Davet

Post by GM - Naruto » September 7th, 2020, 3:56 pm

Odasının kapısını açtığı anda, kendisini karşılayan ve oturduğu ilk günden beri dağınık olan masasına baygın bir bakış atmakla yetinmişti sadece. İçten içe artık bu masada oturmak isteyip istemediğini dahi sorguladığı bir dönemden geçiyordu ve böylesine bir dönemden geçeceğine hiç ihtimal vermemişti bile. Açık kapıyı kapatmak için çok da aceleci davrandığı söylenemezdi, zira son zamanlarda aceleyle birçok şey yapmıştı. Daha doğrusu bunu yapmak zorunda kalmıştı. Verdiği kararlardan ve kararlarının uygulanmasından şikayetçi değildi, fakat yine de yeni kararlar vermenin getirdiği yükü hiç bu kadar ağır hissetmemişti. Oysa işler daha öncesinde ne kadar da kolaydı…

Daha küçük bir çocukken gönderildiği Kirigakure’de, kasvetli ve kimsesiz bir ormanın içinde gün boyu katanasını savurmak dışında pek bir şey yaptığı söylenemezdi. Zaman zaman yanına gelen ve eğitimine yardımcı olduğu söylenen kişilerden yediği dayaklar dışında, şikayet edeceği çok bir şeyi yoktu. Açlık, susuzluk, soğuk ve sıcak gibi kavramları önemseyemeyecek kadar yoğun geçen bir antrenman –ki kendisine göre bu zulümden başka bir şey değildi- programı sayesinde, dinginleştirdiği zihniyle olaylar karşısında duygulanmamayı öğrenebilmişti. Bir süre sonra, yediği dayakları bile içerlemez olmuş, hatta zaman zaman arsız bir çocuk olarak adlandırılmıştı. O günlerde evine uzak bu yabancı topraklara neden gönderildiğini bilmese de, büyüdükçe ve geliştikçe, omuzlarına yüklenecek sorumlulukları da tahmin edebilmeyi başarmıştı. Evinden uzak geçirdiği tüm yılların sonunda, ev halkının koruyucusu olacağını anladığı gün çok da uzak değildi.

Kirigakure’deki eğitiminin tamamlandığının belirtilmesi ardından gelen Ishigakure’ye geri dönüş emri, ayrıldığı evine bambaşka bir çocuğun dönüşünü müjdeliyordu. Tam manasıyla yaşayamadığı çocukluğundaki tek arkadaşı katanalar olan, yaşıtlarının uyumadan önce koyunlarında tuttuğu oyuncaklara karşın koynundaki katanalara sarılan birinin bir erişkin olarak köye dönmesi beklense de, içindeki çocuk hala ergenliğini tamamlayamamıştı. Acıları ve sızılarıyla geçen uykusuz geceleri olsa da, ilk kez mutluluktan uyuyamadığını daha dün gibi anımsıyordu. Kendisini nelerin beklediğini bilse bile, o gün mutlu olmak dışında hiçbir şey yapamıyordu.

Geçmiş günleri hatırlamak yüzünde sıcak bir gülümsemeye vesile oluyordu. Son zamanlardaki hali ve tavrına ilişkin shinobiler arasında geçen konuşmalar kulağına çalınmıştı. Bu yüzden kendisine bir çekidüzen vermesi gerektiğinin bilincindeydi. Bu nedenle, her gün daha çok shinobi ile iletişime girmeye çalışıyordu. Eski benliğine ve güleç haline dönüşünü hızlandırmak için elinden geleni yapıyordu. Hatta son birebir görüşmelerinde, eski benliğinin esintilerini fazlasıyla hissedebilmişti ve bundan derin bir mutluluk duyuyordu. Niyeti despot ve katı bir lider olmak değildi, köyüne bunun için dönmemişti. Tüm kargaşanın içinde boğulmamak için, Kirigakure günlerinin getirdiği yaraları yok edebilmek için gülmek ve karşısında duranları mutlu etmek zorundaydı. Bu öğüdü kendisine 6. Ishichou daha köye geri döndüğü ilk günde vermişti…

Odasının içini tarayan bakışları geçmişinden sıyrılıp bugüne geldiğinde, yine o sevimsiz kağıt yığınlarıyla buluşuyordu. Birinin kapıdan girip tüm bu evrak işleriyle uğraşmadan önce kendisine mani olmasını umarak, birkaç saniye daha kapıda bekledi. Bir süre köyden ayrı kalmasının ardından kapısında oluşan shinobi yığınını görünce yaşadığı şoku unutmuyordu ve o manzaranın bir benzerini görmeyi umuyordu. Aksi bir durum olmazsa, tüm gün bu kağıtların arasında boğulacağını biliyordu ve bunu istemediğini evrene daha nasıl belli edebileceği konusunda hiçbir fikri yoktu. Çaresizliğin damarlarında akmasına fırsat verdiğinde ise, yüzünde oluşan tebessümü daha da arttırdı. Kirigakure’ye giden çocuğun hala var olduğunu bilmenin verdiği bir tebessüm…

Masasının başına geçtiğinde sağındaki ve solundaki kağıt yığınlarına şöyle bir göz attı. Evrakların ne olduğu konusunda az çok fikri olsa da, hepsine sadece bakış atmakla yetinmişti bugüne kadar. Sağında duran yığından başlamaya karar verdiğinde, bir gözü hala kapıdan gelecek umut dolu bir haberdeydi. Birkaç saniyelik bakışın ardından tüm umutları yok olduğunda, derin bir nefes alarak sağ tarafındaki kağıt yığının en üstünde duran kağıdı hafifçe önüne doğru çekti. Yağmur Ülkesi sınırlarında kurulması kararlaştırılan yeni yerleşim yerlerine ve buraya yerleştirilecek kişilere dair bir raporun üst yazısını okuduğunda, detaylıca okuyacağı bir raporun sırada beklediğini fark etmişti. Bu konunun oldukça önemli olduğunu biliyordu ve bu yüzden, içinde bulunduğu ruh hali ile böylesine önemli bir konunun üstüne düşmek istemedi. Sağındaki kağıt yığınları arasından 50 sayfayı bulan raporu alıp üst yazının altına koyduktan sonra, önüne doğru gelecek şekilde masanın en üst ucuna koydu. Burası, önemli evrakları koyduğu alandı ve şu an için burada tek bir evrak olması sevindiriciydi.

Sağındaki kağıt yığınlarından birkaç tanesine daha göz attığında, Jirou Ryu ve Oita Butsuo tarafından gerçekleştirilen operasyon sonucunda Kazetani Sozen’in ortadan kaldırılmasına dair duyulan memnuniyeti içeren yazıları gördü. Daimyo’dan ve bölgedeki önemli kişilerden gelen bu yazılara bir cevap verilmesi gerekiyordu. Daimyo’ya özel bir mesaj yazıp, diğerlerine ortak bir metin gönderme fikri bir anda aklına gelip, oldukça makul görünmüştü. Bununla ilgili olarak birini görevlendirmeliydi. Bu kağıtları da önemli evraklar bölümüne ayırmasının ardından sağ tarafındaki diğer evraklara yöneldi. Üzerinde “Gizli” ibaresi bulunan evraklardan birini önüne aldığında, içerisinde Ishigakure’nin eski shinobilerinden olan Ashikaga Shun’un Tsuneboshi adlı bir köyün yakınlarında görüldüğü, ancak henüz Ishigakure’ye karşı yeni bir eylemde bulunmadığına dair raporu hızlıca okudu. Bu raporu okumakla bile bir hain için fazlasıyla zamanını harcadığını düşünerek kağıdı bir kenara fırlatıverdi.

Akademideki genel durumun, devriye görevlerinde yaşanılan sıkıntıların, eskisine göre daha iyi durumda olsalar da ekipmanların hala tam manasıyla yeterli olmadığı yönündeki şikayetlerin bulunduğu yazıları tek tek okumasının ardından, Kotegawa Chisa ve takımı, Okawa Ringo, Sekino Teijo, Jin Ryoken, Kita Usagi gibi köyün önde gelen shinobilerine dair raporları da tek tek okudu. Genel manada olumsuz bir görüşü yansıtmayan bu raporları kendi tuttuğu bir klasöre yerleştirirken, Jin Ryoken’in koluyla ve üzerindeki cihazla ilgili durumları tekrar kafasında geçirmeye başlamıştı. İşin aslı, kolun üzerindeki gizemi tam manasıyla çözememiş olmak hala içini acıtıyordu. Bilinmezliğin içinde buldukları çözümün de nereye kadar süreceğinden emin değildi. Ancak bu isimleri arasında Kita Usagi’nin durumu da bir o kadar can sıkıcıydı. Onun gibi yetenekli bir kunoichinin ciğerlerindeki hasar nedeniyle özgüvenini kaybedebileceği endişesini taşımakla beraber, tedavi amacıyla yaptığı görüşmelerin henüz sonuçlanmamış olması da canını fazlasıyla sıkıyordu. Kendi elinde olmayan bu iki durumla mücadele etmenin zorluğunu bilse de, henüz başarılı olamamış olmanın verdiği hırs ile dişlerini gcırdatmaktan da kendini alamıyordu.

Evrakları klasöre koymasının ardından, içindeki hırsa yenik düşerek çekmeceni biraz hızlı bir şekilde kapattı. Kafasını kaldırıp hemen arkasındaki Ishigakure manzarasına baktığında, bir buçuk saate yakın zamandır çalıştığını fark etti. Hafifçe gerinerek sırtını sandalyesine yaslayıp bir süre köyünü izlemek istiyordu. Beş dakikalık bir dinlenmenin kendisine iyi geleceğini düşünüyordu. Böylece odağını toplayıp, mülteciler hakkındaki raporla detaylıca ilgilenebilirdi. Belki on dakika sonra… On beş… Yirmi… Yarım saat dinlense bir sorun olmazdı ya…

Kapısının çalınmasıyla birlikte bu kez molasının bölünmüş olmasına üzülmüştü. Bu çalınma bir buçuk saat gecikmeli olmuştu ve bu bir buçuk saat içinde onlarca evrak okumak zorunda kalmıştı. Böylesine bir gecikmeyi kabul edemezdi! Ishichou olarak derhal bir emir verip, gereğini yapılmasını sağlamalıydı! Yüzüne yayılan gülümseme, çocuksu hislerini görülebilir kılarken kapıyı çalan kişiye içeri gelmesini söyledi. Neticede, Ishichou olarak buna hakkı vardı! İçeriye giren Jounin rütbesindeki shinobinin verdiği selamı gülümseyen suratıyla karşıladıktan sonra, henüz daha shinobi söze giremeden “Neden bu kadar geç kaldın?” diye sordu. Ne konuyu bilen ne de geç kalmış olan shinobi, çatık kaşlı duruşuna rağmen gülümseyen suratına boş boş bakıyor ve olayı kavramaya çalışıyordu. Ağzında geveleyecek kelimeler bile olmayışı, shinobinin halini bir hayli eğlenceli kılıyordu. Onu bir süre kıvrandırabilirdi, en azından beş dakikalık bir şamata olurdu. Fakat shinobinin elinde tuttuğu ve keskin gözleriyle üzerinde Kusachou’ya ait olduğu anladığı zarfı görünce, bu şakasını uzatmaması gerektiğini anladı. “Ah, eğleniyorum sadece.” diyerek shinobiyi rahatlatmasının ardından “Kusachou’dan, değil mi?” diye sordu. Shinobinin düşüncelerini teyit eden cümlelerinin ardından zarfı teslim almasından sonra “Bir daha geç kalma sakın.” diyerek uğurladı shinobiyi. Hala daha ne olup bittiğini anlayamayan shinobinin ardından ortaya döktüğü kikirdemeleri, mola süresinin de sonuna işaret ediyordu.

4. Kusachou Shiba Gyaku… Yaşanan savaşın ardından 3. Kusachou’nun yerini kendisine devretmiş olmasına hala bir anlam veremiyordu. Yüz seneyi aşkın birinin köyüne liderlik etmesinden usanmış olmasını anlayabilirdi, ne de olsa kendisi kısa sürede bezmeye başlamıştı. Ancak yine de, savaşın hemen ardından böylesine bir lider değişikliği pek anlaşılabilir değildi. Bu öyle bir ortamdı ki, 5. Ishichou Murano Rikyuu bile emeklilik günlerine ara vermeyi uygun görmüştü. Ancak Shiba Gyaku’nun Rairu ile olan mücadelede yaptıklarını ve başardıklarını da göz ardı edemezdi. Savaş öncesinde ve sonrasında, hatta savaş sırasında dahi kendisine gelen raporlarda muhakkak Shiba Gyaku’nun ismi bir şekilde yer alıyordu. Bu nedenle her ne kadar zaman itibariyle garipsese de, bu devir teslimin oldukça sağlam bir temele dayandığını düşünüyordu. Her ne kadar yüz yüze görüşmemiş olsalar da onun hakkında okudukları ve duydukları, kendi çocuksu ve eğlenceli duruşuna karşılık Shiba Gyaku’nun son derece disiplinli ve lider ruhlu olduğunu ortaya koyuyordu. Bu bile başlı başına saygı duyulması gereken bir konuydu…

Mektup zarfını yavaşça açmaya başladığında, mektubun içeriğine dair duyduğu merakı da artıyordu. Savaş döneminde ve sonrasında aralarında benzer mektuplaşmalar olsa da, yazışmaların içerikleri genel anlamda iki dost köyün takındığı üslubu içeriyordu. Her ne kadar bu mektupların altında imzası bulunsa da bizzat Shiba Gyaku’nun elinden çıkmadığı belli oluyordu. Kullanılan terimlere ve ifadelere yanlış bir anlama yol açmaması için fazlasıyla dikkat edildiği bu mektuplardaki yavanlığı daha ilk cümleden anlamak mümkün oluyordu. Ne de olsa kendileri de aynı şeyi yapıyorlardı ve bu yüzden Shiba Gyaku’ya olumsuz bir şey söyleyebilme imkanı bulunmuyordu. Ancak içten içe, henüz yüz yüze karşılaşmadığı bu adamın, ağdalı cümlelerden çok kendi düşüncelerini kendi cümleleriyle kaleme aldığı bir mektubunu görmeyi umuyordu. Belki de bu sayede Shiba Gyaku’yu daha iyi tanıyabileceğini düşünüyordu. Bu sebeple, yeni gelen bu mektubun zarfını ayrı bir heyecanla açıyordu.

Zarfı açmasının ardından içindeki parşömeni hızla çıkartıp okumaya başladı. Daha ilk cümlesinden bile, bu kez Shiba Gyaku’yla konuşuyormuş gibi bir hissin oluşması yüzündeki gülümsemeyi fazlasıyla arttırıyordu. Cümleler son derece düzgündü, belli ki birkaç kez üstünden geçilmişti. Ancak okudukları karşısındaki hissiyatı, bu cümlelerin bizzat Shiba Gyaku’ya ait olduğu yönündeydi. Belki yanılıyordu, fakat mektubun yazım tarzı kendisine bunu düşündürtmeden edemiyordu. Bu haliyle, oldukça mutluydu. Mektubu okumayı sürdürdükçe, mutluluğu daha da artıyordu. Bu bir davetti… Kendisi için ise daha çok bir rekabet, meydan okuma ve bir fırsat… Reddedilemez bir teklif… Sunagakure organizatörlüğünde ve Kusagakure evsahipliğinde… Shinobi Birliği birbirini kollamaya devam ediyordu, başka ne beklenebilirdi ki? Tanigakure ve Takigakure çoktan teklifi kabul etmişti bile. Sanki kabul etmemeleri çok da mümkünmüş gibi… Geriye kalan tek köy Ishigakure’ydi… Aslında Sunagakure dışında diğer büyük köylerin de bu organizasyonda yer almasını istiyordu. Böylece, hor gördükleri Ishigakure’nin neler yapabileceğini onlara ilk elden gösterme fırsatı olurdu… Tüm büyük köylere ve “Shinobi Birliği” adı verdikleri dostluk grubuna… İçine alamayacağı bir hırs doluyordu ve bu kez hırsı onu mutlu ediyordu. Böylesine bir hissi yaşamayı özlediğini fark ediyordu. Karşısındaki onlarca kişiye tek başına saldırdığı günlerdekine benziyordu… Her birini tek tek yere sererken aldığı hazzı bu kez yoldaşları vasıtasıyla yaşamak istiyordu. Kimseye sığınmayan, kimsenin boyunduruğunda olmayan, kimseye muhtaç olmayan Ishigakure’yi ve Ishigakure’nin geleceğini herkese tattırmak istiyordu. Kirigakure’de nasıl vahşi biri olunacağını, Ishigakure de ise bu vahşi insanı nasıl gülümseyebileceğini öğrenmişti… Ishichou olduktan sonra da tüm eğitimi bunun üzerine yoğunlaştırmıştı… Bu topraklarda yetişen her bir shinobinin gülümserken nasıl karşısındakileri yok edebileceğini tüm dünyanın görmesi için bulunmaz bir fırsattı. Bu yüzden kendi yüzündeki gülümsemeyi bastıramıyor, bastırmak da istemiyordu.

Masadaki diğer evrakların bile varlığını unutarak, hızlıca bir parşömen çıkardı. Yazısının çok okunaklı olduğu ve güzel olduğu söylenemezdi, ancak bu mektubu kendisi dışında birisinin yazmasını istemiyordu. Juzo’ya danışması halinde, kafasını şişirecek bir ton şey zırvalayacağını biliyordu. Rikyuu’nun ise liderin kendisi olduğunu söylemekten öte bir şey yapacağını düşünmüyordu. Bu yüzden eline aldığı kaleme tüm gülümsemesini katarak Shiba Gyaku’ya cevabını bizzat yazmaya başladı.
Yondaime Kusachou Shiba Gyaku,

Planlanan Jounin Sınavı organizasyonunda köyümün de yer almasına dair arzunuzu mutlulukla karşıladım. Son zamanlarda geliştirdiğimiz işbirliğimizin bir üst noktaya çıkartılması bakımından böylesine bir adım atmış olmanız, bulunduğunuz konuma ne denli yaraşır bir insan olduğunuzu bizlere bir kez daha gösterdi. Muhataplarımızın böylesine kıymetli insanlar olması, hem bölgemizin durumuna hem de geleceğimize daha da olumlu bakmamızı sağlıyor.

Sanırım bu kadar… Ancak bu kadar resmi yazabiliyorum yani.

Sizden daha uzun süredir köyüme liderlik etmişsem de, bu yazışmalar konusunda sanırım sizin kadar yetenekli değilim. Yukarıdakileri ancak on dakikada yazabildim. Ben daha çok yüz yüze konuşmayı seven biriyimdir. Mektup yazarken “bunu yazsam yanlış anlaşılır mı, bu kelime rahatsız eder mi” gibi bir sürü şey oluyor ve insan bir şeyler yazmak istese bile yazamıyor. Zaten sonunda da öylesine resmi bir şey çıkıyor ki, edilmiş bir hakareti bile saygıyla karşılayasın geliyor. Bu yüzden bu mektup işlerinden pek haz etmiyorum. Yanlış bir şey yazmışsam da, öyle bir niyetim olmadığını anlarsınız sanırım. Benimkisi tamamen beceriksizlik yani…

Jounin Sınavı’na gelirsek… Böylesine bir daveti kabul etmezsem, saygısızlık etmiş gibi hissederim. Hele, Shinobi Birliği’nin üyelerinden biri organizatör diğeri ev sahibiyken… Bu yüzden davetinizi kabul ediyorum. Sınava katılacak kişi limiti olması halinde bunu bize bildirirsiniz. Böylesine bir limit yoksa da koymayı düşünmenizi isterim, yoksa koca bir Chuunin grubuyla çıkıp gelebiliriz.

Sınavda yüz yüze olmak üzere, tekrar görüşmek dileğiyle.

Rokudaime Ishichou
Shinkai “Ginbushi” Kurumi
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Post Reply

Return to “Kurgular”