[Jin Ryoken] Son veya Başlangıç (Part 2)
- Jin Ryoken
- Ishigakure
- Posts:393
- Joined:August 31st, 2018, 5:11 am
Büyük bir rol yeteneği, ikiyüzlü bir sarışınla birleştiğinde daha da mükemmel bir uyum sergiliyordu insanların karşısında. Adamın suratındaki gülümseme yok olduğunda, Ryoken içten içe kahkahalar atıyordu. Pelerininin altından ekipmanlarını hazır ederken, acı naralar atıyordu bir yandan. İnsanlar onu bir oyun izlermiş gibi izliyor ve dinliyordu. Konuşmasının daha da acındırıcı bölümüne geçtiğinde, istediği gibi ağlak bir ses tonuna geçiş yapıyor ve sahnedeki performansını sergiliyordu. Sanki beş dakika sonrasında, performanı bitecek ve selamını verdikten sonra sahneden inecek gibiydi.
Konuşma bitiminde, kısa süreli derin bir sessizlik baş gösteriyordu ortamda. Lakin, bu sessizliği bölen şey kendisini masaya çağıran adamın kahkahaları oluyordu. Ryoken, başta rol yeteneğinin işe yaramadığını düşünse bile, sonrasında asıl durumu anlamıştı. İnsanların sarhoşluğu ve içinde yatan kötülüğü, kişisel zevklerin arkasında kalıyordu. Bu it sürüleri, bir insan ne yaşamış olursa olsun istediğini elde etmeye çalışan, hatta elde eden kişilerdi. Sonrasında ise, kolu hakkında ileri geri laflar ediyor ve onun sözleri insanların kahkaha atmasına sebep oluyordu. Adam cümlenin devamında bir takım emir cümleri kuruyor ve gel dediğinde gelmesi gerektiğini iletiyordu.
Bu insanlar, içi pislik dolu çöp torbalarından ibaret idi. Ryoken'in attığı yalanlar gerçek olmuş olsa bile istediklerini elde etmek için her şeyi yapabilecek durumdaydılar. Ryoken onlardan iğreniyordu. Böyle sefil ve aciz insanlar oldukları için. Bu yaptıkları ilk olmamalıydı. Üstelik ellerinde şehrin gücü varken, bu istediklerini her zaman yapabilirlerdi. Bunları düşündükçe daha da iğreniyor, onlara karşı öfke duymaya başlıyordu. Kendi öfkesi kopuk koluna kadar bütün bedenini ve damarlarını zonklatırken, Ryoken adamın gözlerine bakmakla yetiniyordu sadece. Kendini normalde olduğundan daha güçsüz görmesine rağmen, bazen her türlü riski alması gerektiğini biliyordu. Bu risk, onları öldürmek olsa bile.
Adamın son sözleri kulağa eskisi gibi neşeli gelmediğinde, bir şeylerin boka saracağını anlıyordu. Yaşlı bir adam korkmuş bir halde dururken, diğerleri tartışmasını bir anda sonlandırmış ve adama iğrenç bakışlarla bakıyordu. Yaşlı adamın korkusu, sanki daha önce bir şeyler yaşamış gibi bir hissiyat yaratıyordu Ryoken'in içinde. Ya yaşamıştı, ya da görmüştü. Bu sırada tek başına oturan kadın halinden pek taviz vermiyordu. Bu durum daha da ilginçti. Diğerleri her şeye rağmen bir tepki verse bile, onun tepki vermemesi ilginç bir durumdu.
Sen gelmiyorsan ben gelirim tarzındaki cümleyle hemen yanında duran naginatasını kavradığında Ryoken ilk planı olan sürgülü kapıya yönleniyordu. Odadan çıkmadan önce, odanın içerisine son bir kez daha bakıyor ve tek başına oturan kadının ayaklandığını görüyordu. Ryoken'in gözgöze geldiği bu kadın, kapıyı sıkı kapat dedikten sonra seri bir şekilde şişko adama doğru ilerliyordu. Sonrasında ise bir saldırıda bulunduğunda, Ryoken işlerin değiştiğini anlamıştı. Kendisinin rolüne yardım eden birisi bulunuyordu ve büyük ihtimal bu yardımı sadece yaptığı rol sayesinde yapıyordu.
Ryoken, açtığı sürgülü kapıdan dışarıyı iyice kontrol ettikten sonra içeride kalarak kapıyı sıkıca kapatıyordu. İçeride kalmak onun için daha iyi olacaktı. Üstelik bu kadını daha da kandırabilirse yol boyunca yardım bile edebilirdi. Belki de kadın gerçeği anlamıştı, hiçbir şey göründüğü gibi olmayacağından içeride kalmak daha mantıklı bir hareket olacaktı. Sis bombalarını aldığı yere koyduktan sonra, katanasının kınından çıkartıyor ve pencelere yöneliyordu. Dışarıdan içerisi görülüyor mu diye kontrol edecekti öncelikle. Eğer görünüyorsa ve perde varsa öncelikle perdeleri çekecekti. Kontrole başladıktan sonra şişman olanın boğazına katanasını dayayacak ve konuşmaya başlayacaktı.
"Kolumu sizin gibiler koparmadı. Kolumu benden kat kat güçlü biri kopardı. Onun bana ettiği son cümlelerden çıkardığım bir çok şey oldu."
Diyor ve katanası ile boynunu yavaşça kesmeye başladığında, Kaoru'nun ettiği son cümlelerden ilham alıyordu. Soğuk ve duygusuz biri gibi konuşurken, keskin bakışları eşlik ediyordu cümlelerine. İnsanın, düşmanından aldığı dersler bile olabiliyor hayatta.
"Çirkin ruhlarınızı bencil bünyelerinizde kudret saymanız vakurluk değil, acizliğinizin mümessilidir."
Kolu kopmuş olmasına rağmen, Kaoru'nun o zaman ettiği ve Ryoken'in kalbine, hatta ruhuna kadar dokunan cümleleri çeviriyordu onlar için. Belki, onlarında ruhuna dokunacak bazı dersler çıkarabilirlerdi. Şişman olan hariç, diğerleri, ruhlarını ve çirkinliklerini temizlemek için bir ders çıkarabilirlerdi. Çirkinliklerini, bencil bünyelerinde kudret sayan bu insanların, kalplerine işlenen son cümle olacaktı bu.
İşi bittikten sonra kadına dönerek aynı bakışlarla, fakat normal bir ses tonuyla konuşmaya başlayacaktı.
"Bu herifler, yani böyle giyinen adamlar buranın öncüleri gibi duruyor. Büyük ihtimal sonumuz hayır olmayacaktır. Yardımınız için teşekkür ederim. Burada konaklamayı düşünüyordum lakin artık konaklayabilecek gibi durmuyorum. Eğer sizin içinde durum böyleyse, bu kasabadan çıkmak için size eşlik etmek isterim. Zaten bu kasabadan gitmem gerekiyordu. İki sis bombam var, bunları gitmek için kullanabiliriz."
Diyor ve kadından cevap bekliyordu.
Konuşma bitiminde, kısa süreli derin bir sessizlik baş gösteriyordu ortamda. Lakin, bu sessizliği bölen şey kendisini masaya çağıran adamın kahkahaları oluyordu. Ryoken, başta rol yeteneğinin işe yaramadığını düşünse bile, sonrasında asıl durumu anlamıştı. İnsanların sarhoşluğu ve içinde yatan kötülüğü, kişisel zevklerin arkasında kalıyordu. Bu it sürüleri, bir insan ne yaşamış olursa olsun istediğini elde etmeye çalışan, hatta elde eden kişilerdi. Sonrasında ise, kolu hakkında ileri geri laflar ediyor ve onun sözleri insanların kahkaha atmasına sebep oluyordu. Adam cümlenin devamında bir takım emir cümleri kuruyor ve gel dediğinde gelmesi gerektiğini iletiyordu.
Bu insanlar, içi pislik dolu çöp torbalarından ibaret idi. Ryoken'in attığı yalanlar gerçek olmuş olsa bile istediklerini elde etmek için her şeyi yapabilecek durumdaydılar. Ryoken onlardan iğreniyordu. Böyle sefil ve aciz insanlar oldukları için. Bu yaptıkları ilk olmamalıydı. Üstelik ellerinde şehrin gücü varken, bu istediklerini her zaman yapabilirlerdi. Bunları düşündükçe daha da iğreniyor, onlara karşı öfke duymaya başlıyordu. Kendi öfkesi kopuk koluna kadar bütün bedenini ve damarlarını zonklatırken, Ryoken adamın gözlerine bakmakla yetiniyordu sadece. Kendini normalde olduğundan daha güçsüz görmesine rağmen, bazen her türlü riski alması gerektiğini biliyordu. Bu risk, onları öldürmek olsa bile.
Adamın son sözleri kulağa eskisi gibi neşeli gelmediğinde, bir şeylerin boka saracağını anlıyordu. Yaşlı bir adam korkmuş bir halde dururken, diğerleri tartışmasını bir anda sonlandırmış ve adama iğrenç bakışlarla bakıyordu. Yaşlı adamın korkusu, sanki daha önce bir şeyler yaşamış gibi bir hissiyat yaratıyordu Ryoken'in içinde. Ya yaşamıştı, ya da görmüştü. Bu sırada tek başına oturan kadın halinden pek taviz vermiyordu. Bu durum daha da ilginçti. Diğerleri her şeye rağmen bir tepki verse bile, onun tepki vermemesi ilginç bir durumdu.
Sen gelmiyorsan ben gelirim tarzındaki cümleyle hemen yanında duran naginatasını kavradığında Ryoken ilk planı olan sürgülü kapıya yönleniyordu. Odadan çıkmadan önce, odanın içerisine son bir kez daha bakıyor ve tek başına oturan kadının ayaklandığını görüyordu. Ryoken'in gözgöze geldiği bu kadın, kapıyı sıkı kapat dedikten sonra seri bir şekilde şişko adama doğru ilerliyordu. Sonrasında ise bir saldırıda bulunduğunda, Ryoken işlerin değiştiğini anlamıştı. Kendisinin rolüne yardım eden birisi bulunuyordu ve büyük ihtimal bu yardımı sadece yaptığı rol sayesinde yapıyordu.
Ryoken, açtığı sürgülü kapıdan dışarıyı iyice kontrol ettikten sonra içeride kalarak kapıyı sıkıca kapatıyordu. İçeride kalmak onun için daha iyi olacaktı. Üstelik bu kadını daha da kandırabilirse yol boyunca yardım bile edebilirdi. Belki de kadın gerçeği anlamıştı, hiçbir şey göründüğü gibi olmayacağından içeride kalmak daha mantıklı bir hareket olacaktı. Sis bombalarını aldığı yere koyduktan sonra, katanasının kınından çıkartıyor ve pencelere yöneliyordu. Dışarıdan içerisi görülüyor mu diye kontrol edecekti öncelikle. Eğer görünüyorsa ve perde varsa öncelikle perdeleri çekecekti. Kontrole başladıktan sonra şişman olanın boğazına katanasını dayayacak ve konuşmaya başlayacaktı.
"Kolumu sizin gibiler koparmadı. Kolumu benden kat kat güçlü biri kopardı. Onun bana ettiği son cümlelerden çıkardığım bir çok şey oldu."
Diyor ve katanası ile boynunu yavaşça kesmeye başladığında, Kaoru'nun ettiği son cümlelerden ilham alıyordu. Soğuk ve duygusuz biri gibi konuşurken, keskin bakışları eşlik ediyordu cümlelerine. İnsanın, düşmanından aldığı dersler bile olabiliyor hayatta.
"Çirkin ruhlarınızı bencil bünyelerinizde kudret saymanız vakurluk değil, acizliğinizin mümessilidir."
Kolu kopmuş olmasına rağmen, Kaoru'nun o zaman ettiği ve Ryoken'in kalbine, hatta ruhuna kadar dokunan cümleleri çeviriyordu onlar için. Belki, onlarında ruhuna dokunacak bazı dersler çıkarabilirlerdi. Şişman olan hariç, diğerleri, ruhlarını ve çirkinliklerini temizlemek için bir ders çıkarabilirlerdi. Çirkinliklerini, bencil bünyelerinde kudret sayan bu insanların, kalplerine işlenen son cümle olacaktı bu.
İşi bittikten sonra kadına dönerek aynı bakışlarla, fakat normal bir ses tonuyla konuşmaya başlayacaktı.
"Bu herifler, yani böyle giyinen adamlar buranın öncüleri gibi duruyor. Büyük ihtimal sonumuz hayır olmayacaktır. Yardımınız için teşekkür ederim. Burada konaklamayı düşünüyordum lakin artık konaklayabilecek gibi durmuyorum. Eğer sizin içinde durum böyleyse, bu kasabadan çıkmak için size eşlik etmek isterim. Zaten bu kasabadan gitmem gerekiyordu. İki sis bombam var, bunları gitmek için kullanabiliriz."
Diyor ve kadından cevap bekliyordu.
İŞİNİN EN BÜYÜK TERÖRİSTİ !!!
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts:2605
- Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Jin Ryoken] Son veya Başlangıç (Part 2)
Off Topic
GM Mesajı 1. kısım;
Şişman adam, arkadaşlarının arasında debelenirken, sana destek olan kadının birkaç adım önünde, şişman adamın üstüne çöküyorsun. Katananın soğukluğunu boğazında hisseden adam, yalvaran gözlerle sana bakarken, aslında bu bakışların kaynağının sana destek olan kadın olduğunu da anlayabiliyorsun. Onca adam, korkmuş bir şekilde hareketsiz vaziyette dururken, kadın da senin arkandan olacakları gözlemlemeye başlıyor. İlk cümlelerini sıralamanın ardından ise katananı yavaşça adamın boğazında hareketlendirmeye başlıyorsun. Yüzüne sıçrayan bir parça kan, dudaklarında kekremsi bir tat bırakırken, hamleni yavaş yapmış olman neticesinde şişman adam can havliyle boşta duran sağlam koluyla sana bir yumruk vuruyor! Yediğin beklenmedik sert yumruk ile adamın üstünden düşüp sola doğru savruluyorsun, ancak şişman adam, hemen karşısında duran kadın ile göz göze geldiğinde, sadece elini içgüdüsel olarak boğazına götürmekle yetiniyor. Adamın kan kaybından ölmesi biraz vakit alacak gibi duruyor ve senin son cümlelerin de Kaoru’dan esinlenerek sarf ettiğin cümleler oluyor. Dolayısıyla kadına karşı sarf etmek istediğin cümleler şimdilik boğazında düğümlenmiş bir şekilde kalıyor...
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Furuse Rin
- Yalgın
- Posts:7
- Joined:October 14th, 2018, 9:40 pm
Re: [Jin Ryoken] Son veya Başlangıç (Part 2)
Çatırdayan bilek ile beraber, ilk ceza verilmişti. Şişman adamı tuttuğum gibi diğerlerinin üzerine fırlatmamla ise, onlarla devam edeceğimin sinyalini vermiştim. Yıkılan masa, yuvarlanan samuraylar ve karışan ortalık... Sakinlik ile ilerleyeceğime söz vermiştim oysaki Kaoru-san'a. Lâkin durumu o da görmüş olsa, bu tezcanlılığımı mazur görürdü diye düşünüyordum.
Ayakta kalan son kişiye doğru döndüm. Ayakları titriyordu. Neden şimdi korkuyordu? Daha az önce çarpık adaletini ve iki kuruş keyfini tatmin etmek için aciz birisine sataşmamış mıydı? Bunu yapacak gücü varsa, neden karşımda duramıyordu? Ben mi ondan daha büyük bir lokmaydım, yoksa başlı başında bunlar mı ufak balıklardı? Söyle bana, kudretli kişi, insanlar nasıl hayvan ile aralarındaki çizgiyi bu kadar bulanıklaştırmıştı?
Bir amaç uğruna olan yobazlığı anlayabilirdim. Bir amaç uğruna çekilen ve çektirilen acıyı da. Arkasında durduğunuz sürece, herhangi bir fikre saygı duyabilirdim, eğer düşmanım olsanız bile. Fakat hayvanlığa karşı tahammülüm asla olmayacaktı. Adama doğru ilerledim.
Bu sırada ise, sarışın gencin yere çöküp şişman adamın boğazına kılıç dayadığını gördüm. Hatta dayamakla kalmamış, öldürmek için kılıcını iyice bastırmıştı. Fışkıran kanlar gencin suradını boyuyordu, genç ise resmen bundan keyif alacak kıvama gelmişti. Şok olmuştum. Başka birisinin maşası olmak, onun çarpık vesveselerine alet olmak... Beklediğim bir şey değildi. İnsanlar hep bu kadar aciz mi olmalıydı? Hiç bi bir gün gelmeyecekti herkesin bir olacağı? Sorular, sorular... O'nun yamacında tekrar bittiğimde sormam gereken sorulardı bunlar.
Fakat asıl bardağı taşıran damla, elemanın O'nun laflarından birini söylemeye çalışmasıydı. Bu, beni daha da şok etmişti. Nasıl olur da, onun öğretilerini böyle bencilce bir şey yaparken kullanabilmişti? O'nun laflarını, bir öğrencisi olarak ben bile beynimden dilime dökerken defalarca düşünürken, onun hem yanlış hem de kafasına estiği gibi kullanması gerçekten sinirlendirmişti beni.
Önümdeki adama geri bakışlarımı odakladım. Eğer bir yurmuk atmayı denerse hızlıca onu savuşturacak, ardından elini kavrayıp dirseğine sertçe vuracaktım kırmak adına. Tekme atarsa da, aynı şekilde dizine. Eğer bir şey yapamaz ise korkudan, suradına indirdiğim sert bir yumruk ona muhtemelen yetecekti.
Onunla ilgilendikten sonra, sarışın elemana sertçe yürüyecek ve onu saçından kavradığım gibi duvara fırlatacaktım. Ardından, sol elimi boğazına götürecek, bu sırada sağ elini de bileğinden kavrayacaktım. Kırmadan, ters bir şekilde bükerek kanlı kılıcını düşürmesini sağlayacaktım. "Özü, bencil bünyelerinizde kudret saymanız vakurluk değil acizliğinizin mümessilidir.” Diyerek onu düzeltecektim bu sırada.
Boğazı kesik adam için yapabileceğim bir şey yoktu. Onu öldürmek hiç bir zaman amacım olmamıştı, fakat bu gencin aklında başka planlar vardı belli ki. Eğer ki tahmin ettiğim gibi gitmiş ise herşey, elemanı varolan tek kolundan iyice kavrayıp kendi etrafında döndürecek ve arkadan kilitleyecektim. Kan kaybederek debelenen samuray bozuntusuna doğru kafasını eğerek götürecek ve dizlerinin üstüne çöktürtecektim. "O'nun alçakgönüllüğü ve benim kudretim olmasa, onun yerinde sen debeleniyor olacaktın. Sana kim izin verdi O'nun laflarını kullanmaya? Hangi cüretle irademiz ile birisinin canını almaya? İzle. İzle onun kıvranışını da, sana ders olsun bu. Toprağın üzerinde yürüyorsun, fakat her nefeste bir basamak daha altına girdiğini farketmiyorsun bile. Arkanda bırakmak istediğin iz bu mu?"
Debelenen elemanı izlemesini sağlayacaktım. Belki keyif alacaktı, belki de bir ders. İkincisi olmasını umuyordum.
Ayakta kalan son kişiye doğru döndüm. Ayakları titriyordu. Neden şimdi korkuyordu? Daha az önce çarpık adaletini ve iki kuruş keyfini tatmin etmek için aciz birisine sataşmamış mıydı? Bunu yapacak gücü varsa, neden karşımda duramıyordu? Ben mi ondan daha büyük bir lokmaydım, yoksa başlı başında bunlar mı ufak balıklardı? Söyle bana, kudretli kişi, insanlar nasıl hayvan ile aralarındaki çizgiyi bu kadar bulanıklaştırmıştı?
Bir amaç uğruna olan yobazlığı anlayabilirdim. Bir amaç uğruna çekilen ve çektirilen acıyı da. Arkasında durduğunuz sürece, herhangi bir fikre saygı duyabilirdim, eğer düşmanım olsanız bile. Fakat hayvanlığa karşı tahammülüm asla olmayacaktı. Adama doğru ilerledim.
Bu sırada ise, sarışın gencin yere çöküp şişman adamın boğazına kılıç dayadığını gördüm. Hatta dayamakla kalmamış, öldürmek için kılıcını iyice bastırmıştı. Fışkıran kanlar gencin suradını boyuyordu, genç ise resmen bundan keyif alacak kıvama gelmişti. Şok olmuştum. Başka birisinin maşası olmak, onun çarpık vesveselerine alet olmak... Beklediğim bir şey değildi. İnsanlar hep bu kadar aciz mi olmalıydı? Hiç bi bir gün gelmeyecekti herkesin bir olacağı? Sorular, sorular... O'nun yamacında tekrar bittiğimde sormam gereken sorulardı bunlar.
Fakat asıl bardağı taşıran damla, elemanın O'nun laflarından birini söylemeye çalışmasıydı. Bu, beni daha da şok etmişti. Nasıl olur da, onun öğretilerini böyle bencilce bir şey yaparken kullanabilmişti? O'nun laflarını, bir öğrencisi olarak ben bile beynimden dilime dökerken defalarca düşünürken, onun hem yanlış hem de kafasına estiği gibi kullanması gerçekten sinirlendirmişti beni.
Önümdeki adama geri bakışlarımı odakladım. Eğer bir yurmuk atmayı denerse hızlıca onu savuşturacak, ardından elini kavrayıp dirseğine sertçe vuracaktım kırmak adına. Tekme atarsa da, aynı şekilde dizine. Eğer bir şey yapamaz ise korkudan, suradına indirdiğim sert bir yumruk ona muhtemelen yetecekti.
Onunla ilgilendikten sonra, sarışın elemana sertçe yürüyecek ve onu saçından kavradığım gibi duvara fırlatacaktım. Ardından, sol elimi boğazına götürecek, bu sırada sağ elini de bileğinden kavrayacaktım. Kırmadan, ters bir şekilde bükerek kanlı kılıcını düşürmesini sağlayacaktım. "Özü, bencil bünyelerinizde kudret saymanız vakurluk değil acizliğinizin mümessilidir.” Diyerek onu düzeltecektim bu sırada.
Boğazı kesik adam için yapabileceğim bir şey yoktu. Onu öldürmek hiç bir zaman amacım olmamıştı, fakat bu gencin aklında başka planlar vardı belli ki. Eğer ki tahmin ettiğim gibi gitmiş ise herşey, elemanı varolan tek kolundan iyice kavrayıp kendi etrafında döndürecek ve arkadan kilitleyecektim. Kan kaybederek debelenen samuray bozuntusuna doğru kafasını eğerek götürecek ve dizlerinin üstüne çöktürtecektim. "O'nun alçakgönüllüğü ve benim kudretim olmasa, onun yerinde sen debeleniyor olacaktın. Sana kim izin verdi O'nun laflarını kullanmaya? Hangi cüretle irademiz ile birisinin canını almaya? İzle. İzle onun kıvranışını da, sana ders olsun bu. Toprağın üzerinde yürüyorsun, fakat her nefeste bir basamak daha altına girdiğini farketmiyorsun bile. Arkanda bırakmak istediğin iz bu mu?"
Debelenen elemanı izlemesini sağlayacaktım. Belki keyif alacaktı, belki de bir ders. İkincisi olmasını umuyordum.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts:2605
- Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Jin Ryoken] Son veya Başlangıç (Part 2)
Off Topic
GM Mesajı 2. kısım;
Bir elini boğazına geçiriyor. Suradında öfke ve şaşkınlık ifadeleri mevcut, anlayabildiğin kadarı ile. Boştaki tek elinle kılıcı savurmak istiyorsun fakat aniden bileğini kavrıyor şişman samuraya yaptığı gibi, ve büküyor. Acıdan inliyorsun ve sağlam tek bileğinin kırılmasını göze almamak adına kılıcını yere bırakıyorsun.
Kadın, ardından sana doğru laflarını sıralıyor. Bununla beraber ise, hiç beklemeden seni bileğinden tutarak çeviriyor ve arkana konuşlanıyor. Sağlam elini de bükerek sırtında kilitliyor. En ufak bir hamlesinde, bileğin ile kolun ayrılacak gibi hissediyorsun. Seni yerde debelenen şişman samuraya götürüyor.
Dizlerinin üzerine çökmen için basit bir tekme atıyor ayağının arkasına. Çöküyorsun sende. Azar azar kan kaybeden ve git gide beyazlaşan adam deli gibi terliyor. Sağlam eliyle kanı durdurmaya çalışırken, domuz gibi debelenerek sırtını duvara veriyor. "Yapmayın... Acıyın..." dediğini duyar gibisin, fakat kendi kanında boğulmamak için çok çaba sarf ettiğinden konuşacak bir hali yok. Ölüyor gözlerinin önünde, senin açtığın yara yüzünden. Yaşam neredeyse ağır çekimle vücudundan ayrılıyor.
Diğer arkadaşları ise altına edecek seviyeye gelmiş durumda. Kimisi bir duvara tünemiş, kimisi ise devrilen bir masanın arkasında. Ortam sessiz, sadece kadının lafları yankılanıyor. Arada adamın boğazına düğümlenen kanların çıkardığı ses de buna eşlik ediyor.
Off Topic
Turun ilk mesajını Ryoken atacak.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Jin Ryoken
- Ishigakure
- Posts:393
- Joined:August 31st, 2018, 5:11 am
Re: [Jin Ryoken] Son veya Başlangıç (Part 2)
Bir ton olayın, en kötü noktalarından birini yaşamak üzere idi Ryoken. Çirkin ruhlu bir insanın cezasını, başka biri sayesinde verdiğini biliyordu. Bunun amacı kendisine böyle bir şeye kalkışmış olması değil, böyle bir olaya kalkışabilecek kadar rezil bir insan olması idi. Kadın şişman adamın bileğini kavrayıp bir anda kırdığında, tek düşündüğü bu kadının nasıl bu kadar güçlü olduğu idi. Bir kaçak mıydı? Yoksa buranın yerlisi miydi? Bunu tam olarak anlayamıyordu fakat ondaki gücü sezmek yerine, birebir görüyordu. Diğer adamlar kadına doğru hamle yapmak için hareketlenirken, kadın sanki bir çöp torbasını çöpe atarmış gibi adamı diğerlerininin üstüne fırlatıyordu.
Muazzam bir güç karşısında, ayakta kalan tek kişinin yapabildiği ise, ayaklarının titremesi oluyordu. Kadın onun üzerine doğru yürürken, pencereleri kontrol eden Ryoken, onları kapatabilecek perde benzeri bir şey bulamadığında, şişman adama doğru yönelmeye başlıyordu. Kendi cezasını, başkası onun sol kolu olarak vermişti. Birde sağ kolunu çalıştırmalıydı. Destek olan bu kadının bir kaç adım önünde idi şişman olan.
Adamın üstüne çöküp, katanasını çekmeye başladığında, adamın kanı üzerine sıçramaya başlıyordu. Yüzüne sıçrayan kan, dudaklarında kekremsi bir tat bıraktığında bu durum gerçekten hoşuna gidiyordu. Kesmeyi yavaş bir şekilde yaptığında, adam hızlı bir şekilde yumruk geçiriyordu. Bu durumu hiç beklemediğinden, darbe sert bir şekilde geliyor ve Ryoken sola doğru düşüyordu. Düştüğünde ise yüzünde sadece bir gülümseme bulunuyordu. Ne kadar dikkatsiz olduğuna şaşıran bir gülümseme. Kadına yönelik sözlerini söyleyemiyordu bu durum yüzünden, tek diyebildiği ise Kaoru'nun cümleleri oluyordu. Bu cümlelerin kendisine dert olacağını bilse, genede ederdi o ayrı durum.
Kadın adama gene saldırdıktan sonra, sıradaki hedef Ryoken olmuştu. Kendisini saçından kavradığı gibi duvara fırlatıyordu! Sert bir şekilde çarpıyor ve ne olduğunu biraz sonra idrak ediyordu. Bir elini boğazına geçirdiğinde, Ryoken'in kadının suratında gördüğü tek şey öfke ve şaşkınlık idi. Katanasını savurmak istese bile, şişman adama yaptığı gibi bileğini kavradığında, tek sağlam elinin gitmemesi açısından bırakıyordu katanasını. Kaoru'nun cümlelerini düzeltmesinden, bu kadının onun tarafında olan biri olduğunu anlayabiliyordu.
Kadın, sonrasında değişik laflar ettiğinde, Ryoken gülümsemeye başlıyordu. Kendisine o kadar saçma geliyorduki bu cümleler, özellikle Kaoru'nun alçakgönüllü olması. Kadın, Ryoken'i bir anda çevirerek arkasına geçiyor ve sağlam elini bükerek sırtına kitliyordu. Kendisini yerde debelenen şişmana doğru götürüyordu, bu arada tek harekette sağlam kolunuda verecek gibi bir his vardı içinde. Histen ziyade, kolunun bu durumda olması ona böyle düşündürtüyordu.
Şişmanın önünde dizlerinin üzerine çökmesi için basit bir tekme atıyordu. Kan keybeden samuray bembeyaz bir halde karşısında dururken deli gibi titriyordu. Böyle çirkin ruhlu bir insanın gelmesi gereken nokta bu idi. Bundan hiçbir şekilde pişmanlık duymuyordu. Adam kanında boğulmamak için çaba sarf ederken, bir yandan ise yalvarıyor gibi duruyordu. Ryoken'in açtığı yara yüzünden ölüyordu. Ağır bir şekilde. Ryoken'in de istediği bu idi zaten. Kadının lafları tekrar yankılanırken, diğerleri ise korkudan altına sıçacak derecede idi. Ryoken, şişman adamın gözlerinin içine bakıp hafifçe gülümsüyor, sonrasında konuşmaya başlıyordu.
"Sence Kaoru'nun alçakgönüllülüğüne mi inanıyorum sanıyorsun? Onun alçakgönüllüğü benim kolumun gitmesini sağladı. Eğer kolumu kopartmamış olsaydı, onun karşısına oturup saatlerce, günlerce cümlelerini dinleyebilirdim. O görevde bize çok büyük bir iyilik yaptı. Lakin, şuanda kolum yerinde yok ve insanlar tarafından itilip kakılmamak için bir sürü takla atmamın sebebi kendisi. Bir düşün, birisi senin kolunu kopartıyor, herhangi bir saldırıda bulunmadığın halde. Tek yaptığın, kendi öğrendiğin doğruları göstermek. Bunun için bir adım atıyorsun ve kolun kopuyor. Sonrasında uzun bir yola düşüyorsun ve insanlar tarafından itilip kakılmamak için bir sürü role giriyorsun. En son birisi yardım ediyor. Yardım eden kişi olmasa öleceğini veyahut çok büyük zararlar görebileceğini biliyorsun. Bu duruma düşüren kim? Kolunu kopartan kişi. Şimdi söyle bana, sence inanıyor gibi mi gözüküyorum? Ben ne olursa olsun doğrularımı söylemekten çekinmedim. Şimdi kolumu kıracak olsan bile çekinmeyeceğim. Kaoru'nun kolumu koparttığında kurduğu cümleler, bazı durumlardan ders çıkartmamı sağladı. O cümlesini buraya uyarlamak, sadece isteğimdi. Bu durumun böyle bir hale geleceğini biliyor olsaydım, gene söylerdim. O zaman ruhuma dokunan cümleleri kullanmamak büyük bir hata olurdu."
Dedikten sonra kafasını biraz daha çevirerek kadını görmeye çalışarak konuşmaya başlıyordu.
"Ben sizin iradenizle can almadım. Kendi irademle aldım. Sen yardım etmeseydin, orada debeleniyor olacaktım, lakin gene bir şeyler deneyecektim. O kapıdan çıkışım ve laflarım boşa değildi. Eğer o ettiğim cümleleri gerçekten yaşamış birisi olsaydım, bu adamlar duracak mıydı?"
Bakışları biraz daha keskinleşiyordu bu sorunun cevabını verirken. Yüzünde belli belirsiz bir öfke gözüküyordu, lakin öfkesi çoktan damarlarında yayılmaya başlamıştı bile. Tek uğramadığı nokta yüzü idi.
"Hayır. Böyle çirkin ruhlu insanların yaşamasına mı izin verecektim? Bu insanın, yaşamasına mı izin verecektim? Bana yardım ettin, bunun için minnetarım. Şuan kolumu kırmak üzeresin, bunun da farkındayım lakin bunlar benim doğrularım. Ne olursa olsun söylemekten çekinmedim. Senin kudretin olmasa, burada ben debeleniyor olacaktım. Onun alçakgönüllüğü olmasa bunların hepsini ben tek başıma yapıyor olacaktım!"
Son cümlesini, yüzüne ve cümlelerine yerleşmiş öfke ile bastıra bastıra söylüyordu. Sonrasında cümleleriyle konuyu kapatıyordu.
"Böyle çirkin ruhlu bir adamı öldürdüğüm için pişmanlık duyacak değilim. Kaoru'nun cümlelerini kendime uyarladığımda içinde aynı durum söz konusu. Gitmem gereken uzun bir yol var, ya kolumu kır bir an önce kırık kolla devam etmeye çalışayım, ya da beni bırak. Bu durum uzun sürerse buradan çıkmam da zorlaşacak. Alçakgönüllülüğün kaybettirdiği şeyi geri almam gerekiyor."
Muazzam bir güç karşısında, ayakta kalan tek kişinin yapabildiği ise, ayaklarının titremesi oluyordu. Kadın onun üzerine doğru yürürken, pencereleri kontrol eden Ryoken, onları kapatabilecek perde benzeri bir şey bulamadığında, şişman adama doğru yönelmeye başlıyordu. Kendi cezasını, başkası onun sol kolu olarak vermişti. Birde sağ kolunu çalıştırmalıydı. Destek olan bu kadının bir kaç adım önünde idi şişman olan.
Adamın üstüne çöküp, katanasını çekmeye başladığında, adamın kanı üzerine sıçramaya başlıyordu. Yüzüne sıçrayan kan, dudaklarında kekremsi bir tat bıraktığında bu durum gerçekten hoşuna gidiyordu. Kesmeyi yavaş bir şekilde yaptığında, adam hızlı bir şekilde yumruk geçiriyordu. Bu durumu hiç beklemediğinden, darbe sert bir şekilde geliyor ve Ryoken sola doğru düşüyordu. Düştüğünde ise yüzünde sadece bir gülümseme bulunuyordu. Ne kadar dikkatsiz olduğuna şaşıran bir gülümseme. Kadına yönelik sözlerini söyleyemiyordu bu durum yüzünden, tek diyebildiği ise Kaoru'nun cümleleri oluyordu. Bu cümlelerin kendisine dert olacağını bilse, genede ederdi o ayrı durum.
Kadın adama gene saldırdıktan sonra, sıradaki hedef Ryoken olmuştu. Kendisini saçından kavradığı gibi duvara fırlatıyordu! Sert bir şekilde çarpıyor ve ne olduğunu biraz sonra idrak ediyordu. Bir elini boğazına geçirdiğinde, Ryoken'in kadının suratında gördüğü tek şey öfke ve şaşkınlık idi. Katanasını savurmak istese bile, şişman adama yaptığı gibi bileğini kavradığında, tek sağlam elinin gitmemesi açısından bırakıyordu katanasını. Kaoru'nun cümlelerini düzeltmesinden, bu kadının onun tarafında olan biri olduğunu anlayabiliyordu.
Kadın, sonrasında değişik laflar ettiğinde, Ryoken gülümsemeye başlıyordu. Kendisine o kadar saçma geliyorduki bu cümleler, özellikle Kaoru'nun alçakgönüllü olması. Kadın, Ryoken'i bir anda çevirerek arkasına geçiyor ve sağlam elini bükerek sırtına kitliyordu. Kendisini yerde debelenen şişmana doğru götürüyordu, bu arada tek harekette sağlam kolunuda verecek gibi bir his vardı içinde. Histen ziyade, kolunun bu durumda olması ona böyle düşündürtüyordu.
Şişmanın önünde dizlerinin üzerine çökmesi için basit bir tekme atıyordu. Kan keybeden samuray bembeyaz bir halde karşısında dururken deli gibi titriyordu. Böyle çirkin ruhlu bir insanın gelmesi gereken nokta bu idi. Bundan hiçbir şekilde pişmanlık duymuyordu. Adam kanında boğulmamak için çaba sarf ederken, bir yandan ise yalvarıyor gibi duruyordu. Ryoken'in açtığı yara yüzünden ölüyordu. Ağır bir şekilde. Ryoken'in de istediği bu idi zaten. Kadının lafları tekrar yankılanırken, diğerleri ise korkudan altına sıçacak derecede idi. Ryoken, şişman adamın gözlerinin içine bakıp hafifçe gülümsüyor, sonrasında konuşmaya başlıyordu.
"Sence Kaoru'nun alçakgönüllülüğüne mi inanıyorum sanıyorsun? Onun alçakgönüllüğü benim kolumun gitmesini sağladı. Eğer kolumu kopartmamış olsaydı, onun karşısına oturup saatlerce, günlerce cümlelerini dinleyebilirdim. O görevde bize çok büyük bir iyilik yaptı. Lakin, şuanda kolum yerinde yok ve insanlar tarafından itilip kakılmamak için bir sürü takla atmamın sebebi kendisi. Bir düşün, birisi senin kolunu kopartıyor, herhangi bir saldırıda bulunmadığın halde. Tek yaptığın, kendi öğrendiğin doğruları göstermek. Bunun için bir adım atıyorsun ve kolun kopuyor. Sonrasında uzun bir yola düşüyorsun ve insanlar tarafından itilip kakılmamak için bir sürü role giriyorsun. En son birisi yardım ediyor. Yardım eden kişi olmasa öleceğini veyahut çok büyük zararlar görebileceğini biliyorsun. Bu duruma düşüren kim? Kolunu kopartan kişi. Şimdi söyle bana, sence inanıyor gibi mi gözüküyorum? Ben ne olursa olsun doğrularımı söylemekten çekinmedim. Şimdi kolumu kıracak olsan bile çekinmeyeceğim. Kaoru'nun kolumu koparttığında kurduğu cümleler, bazı durumlardan ders çıkartmamı sağladı. O cümlesini buraya uyarlamak, sadece isteğimdi. Bu durumun böyle bir hale geleceğini biliyor olsaydım, gene söylerdim. O zaman ruhuma dokunan cümleleri kullanmamak büyük bir hata olurdu."
Dedikten sonra kafasını biraz daha çevirerek kadını görmeye çalışarak konuşmaya başlıyordu.
"Ben sizin iradenizle can almadım. Kendi irademle aldım. Sen yardım etmeseydin, orada debeleniyor olacaktım, lakin gene bir şeyler deneyecektim. O kapıdan çıkışım ve laflarım boşa değildi. Eğer o ettiğim cümleleri gerçekten yaşamış birisi olsaydım, bu adamlar duracak mıydı?"
Bakışları biraz daha keskinleşiyordu bu sorunun cevabını verirken. Yüzünde belli belirsiz bir öfke gözüküyordu, lakin öfkesi çoktan damarlarında yayılmaya başlamıştı bile. Tek uğramadığı nokta yüzü idi.
"Hayır. Böyle çirkin ruhlu insanların yaşamasına mı izin verecektim? Bu insanın, yaşamasına mı izin verecektim? Bana yardım ettin, bunun için minnetarım. Şuan kolumu kırmak üzeresin, bunun da farkındayım lakin bunlar benim doğrularım. Ne olursa olsun söylemekten çekinmedim. Senin kudretin olmasa, burada ben debeleniyor olacaktım. Onun alçakgönüllüğü olmasa bunların hepsini ben tek başıma yapıyor olacaktım!"
Son cümlesini, yüzüne ve cümlelerine yerleşmiş öfke ile bastıra bastıra söylüyordu. Sonrasında cümleleriyle konuyu kapatıyordu.
"Böyle çirkin ruhlu bir adamı öldürdüğüm için pişmanlık duyacak değilim. Kaoru'nun cümlelerini kendime uyarladığımda içinde aynı durum söz konusu. Gitmem gereken uzun bir yol var, ya kolumu kır bir an önce kırık kolla devam etmeye çalışayım, ya da beni bırak. Bu durum uzun sürerse buradan çıkmam da zorlaşacak. Alçakgönüllülüğün kaybettirdiği şeyi geri almam gerekiyor."
İŞİNİN EN BÜYÜK TERÖRİSTİ !!!
- Furuse Rin
- Yalgın
- Posts:7
- Joined:October 14th, 2018, 9:40 pm
Re: [Jin Ryoken] Son veya Başlangıç (Part 2)
"Anlamıyorsun, hem de hiç." O ve Kaoru'yu birbirine karıştırması, sadece hayatından geçip gittiğimiz biri olduğunu barizce söylüyordu bana. Kaoru birisinin kolunu kestiğinden bahsetmişti, muhtemelen o Shinobi buydu. Şimdi neden böyle bir şey yapmayı seçtiğini daha iyi anlıyordum. Onun yerinde olsam benim yapacağım seçimler daha farklı olurdu lâkin anlayış gösterebilirdim.
Kaderin cilvesi epey eğlenmişe benziyordu. Elemanın lafları bittiği gibi, sessizliğe gömülen ortamdaki tek yankı buydu zira. Kendimi aptal gibi hissediyordum. Seslice tekrar ettim O'nun buyurduğunu, kendime başkalarından ziyade kendime bir hatırlatmaydı bu; "Âlemlerin kaidesinin muadili olmak, intizamın kıtası olmaktır." Bir kaç saniye daha sabit tuttum elemanı, ardından derin bir nefes aldım. "Her ne kadar Kaoru O'nun ışığını en çok taşıyanlarımızdan da olsa, ayrı kişiler. Biz O'nun izinde hareket edenleriz. Senin batıl muamelelerin vesveselerine boyun eğmiş zihnin O'nun laflarını ağzına almayı haketmiyor." Ardından, kanamadan ölmek üzere olan domuzun üzerine doğru iktirdim onu basitçe, zarar vermeden. Çekeceği kadar çekmişti, kaldı ki buradaki köyü kontrol ettiğini düşünen irade ile başı daha çok derde gidecekti. Daha fazlasına ortak olmayacaktım.
Arkamı çektim ve hızlıca kapıdan dışarı çıktım, seri bir hamle ile çatılardan birine fırlayacak ve gözden kaybolacaktım. Gitmem gereken yerler vardı ve yeterince vakit kaybetmiştim.
O'nun laflarını özümsemiş olduğumu düşünürken, böyle bir gaflete düşüyor olmak bütün keyfimi kaçırmış, keskin olduğunu düşündüğüm zihnimin köreldiğine inanmamı sağlamıştı. O'nun yanına vardığımda herşey düzelecekti, diye umuyordum. Her ne de olsa onun yolunda yürümeye çalışan aciz birer insancıktık hepimiz, arada yolumuzdan sapmamız doğamıza işlenmişti. Bizi tekrar yola sokacağından ve zihnimi tekrar açacağından emindim. Kaoru-san'a bu durumu açıklamak aslında için en zor kısmı olacaktı. En zayıf anlarımda bile benim yanımda olmuş olsa da, ona karşı bu kadar açık olmak hala bana karşı zordu, zira onun zihnindeki Rin'in değişmesini istemiyordum.
Bunun sebebi de hala bir yanımın fazla insan olmasıydı, sanırım.
Kaderin cilvesi epey eğlenmişe benziyordu. Elemanın lafları bittiği gibi, sessizliğe gömülen ortamdaki tek yankı buydu zira. Kendimi aptal gibi hissediyordum. Seslice tekrar ettim O'nun buyurduğunu, kendime başkalarından ziyade kendime bir hatırlatmaydı bu; "Âlemlerin kaidesinin muadili olmak, intizamın kıtası olmaktır." Bir kaç saniye daha sabit tuttum elemanı, ardından derin bir nefes aldım. "Her ne kadar Kaoru O'nun ışığını en çok taşıyanlarımızdan da olsa, ayrı kişiler. Biz O'nun izinde hareket edenleriz. Senin batıl muamelelerin vesveselerine boyun eğmiş zihnin O'nun laflarını ağzına almayı haketmiyor." Ardından, kanamadan ölmek üzere olan domuzun üzerine doğru iktirdim onu basitçe, zarar vermeden. Çekeceği kadar çekmişti, kaldı ki buradaki köyü kontrol ettiğini düşünen irade ile başı daha çok derde gidecekti. Daha fazlasına ortak olmayacaktım.
Arkamı çektim ve hızlıca kapıdan dışarı çıktım, seri bir hamle ile çatılardan birine fırlayacak ve gözden kaybolacaktım. Gitmem gereken yerler vardı ve yeterince vakit kaybetmiştim.
O'nun laflarını özümsemiş olduğumu düşünürken, böyle bir gaflete düşüyor olmak bütün keyfimi kaçırmış, keskin olduğunu düşündüğüm zihnimin köreldiğine inanmamı sağlamıştı. O'nun yanına vardığımda herşey düzelecekti, diye umuyordum. Her ne de olsa onun yolunda yürümeye çalışan aciz birer insancıktık hepimiz, arada yolumuzdan sapmamız doğamıza işlenmişti. Bizi tekrar yola sokacağından ve zihnimi tekrar açacağından emindim. Kaoru-san'a bu durumu açıklamak aslında için en zor kısmı olacaktı. En zayıf anlarımda bile benim yanımda olmuş olsa da, ona karşı bu kadar açık olmak hala bana karşı zordu, zira onun zihnindeki Rin'in değişmesini istemiyordum.
Bunun sebebi de hala bir yanımın fazla insan olmasıydı, sanırım.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts:2605
- Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Jin Ryoken] Son veya Başlangıç (Part 2)
Uzun konuşman yer yer şişman adamın kendi kanında boğulma sesleriyle bastırılırken, tüm söyleyeceklerini derin bir sükunetle dinliyor kadın. Senin cümlelerin bittiğinde ise, artık kendi sırası geldiğini bilerek cümlelerini kuruyor. Her bir cümlesinin kalbinden aktığı her halinden belli olan kadın, donuk ancak etkili sesiyle konuşmasını sonlandırdığında, ölümüne birkaç saniye kalan şişman adamın üstüne ittiriyor seni. Adamın kanlı boğazı adeta suratına yapışırken, şişman adamın gözlerinin yukarıya doğru kaydığını ve son nefesini verdiğini görebiliyorsun.
Kadının ortamdan ayrılışı, her hamlesi gibi ansız oluyor. Etraftaki kimse, kadının karşısına çıkacak cesareti kendinde bulamazken, sen de şişman adamın üstünden kalkıyorsun yavaşça. Gözlerine kadar giren kan görüş açını neredeyse sıfıra indirirken, basitçe gözlerini silerek görüş açını arttırıyorsun. Etrafına baktığında ise, herkesteki şok ve ne yapacağını bilememe durumunun hakim olduğunu görüyorsun. Aslında bu senin için de bir fırsat anlamına geliyor, zira burada kalmaya devam etmen halinde, şişman adamın öldüğünü anlayan diğer kişilerin seni hedef seçmesi muhtemel görünüyor. Atacağın adım daha çok kanın akmasına neden olabileceği gibi, adamların şaşkınlığından faydalanıp ortamdan ayrılman da mümkün duruyor. Ancak elbette adamların peşine takılmayacağı konusunda bir garanti söz konusu olamıyor.
Kadının ortamdan ayrılışı, her hamlesi gibi ansız oluyor. Etraftaki kimse, kadının karşısına çıkacak cesareti kendinde bulamazken, sen de şişman adamın üstünden kalkıyorsun yavaşça. Gözlerine kadar giren kan görüş açını neredeyse sıfıra indirirken, basitçe gözlerini silerek görüş açını arttırıyorsun. Etrafına baktığında ise, herkesteki şok ve ne yapacağını bilememe durumunun hakim olduğunu görüyorsun. Aslında bu senin için de bir fırsat anlamına geliyor, zira burada kalmaya devam etmen halinde, şişman adamın öldüğünü anlayan diğer kişilerin seni hedef seçmesi muhtemel görünüyor. Atacağın adım daha çok kanın akmasına neden olabileceği gibi, adamların şaşkınlığından faydalanıp ortamdan ayrılman da mümkün duruyor. Ancak elbette adamların peşine takılmayacağı konusunda bir garanti söz konusu olamıyor.
Off Topic
Ufak bir gecikme olduğunun farkındayız, konu sonunda ödülleri görebilecek kadar uzun yaşarsan, orada bu gecikmenin telafi edileceğini görebilirsin.
Ayrıca ortamdan ayrılmaya karar verirsen, adamların seni takip etmesine karşın muhtemel atlatma hamleni ve sonrasında yoluna devam ettiğine dair RP yapabilirsin. Hamlenin niteliğine göre adamları atlatıp yoluna devam edebileceğin gibi adamların seni yakalaması da söz konusu olduğunu unutma ama.
Ayrıca ortamdan ayrılmaya karar verirsen, adamların seni takip etmesine karşın muhtemel atlatma hamleni ve sonrasında yoluna devam ettiğine dair RP yapabilirsin. Hamlenin niteliğine göre adamları atlatıp yoluna devam edebileceğin gibi adamların seni yakalaması da söz konusu olduğunu unutma ama.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Jin Ryoken
- Ishigakure
- Posts:393
- Joined:August 31st, 2018, 5:11 am
Re: [Jin Ryoken] Son veya Başlangıç (Part 2)
Uzun bir konuşma. Fakat rol yok. Bu sefer içinden gelen her şeyi döküyordu Ryoken. Üstelik, karşısındaki kişi Kaoru’yu tanıyordu. Kadının kendisini anlayacağına hiç ihtimal vermemesine rağmen, sonunda öfkesini kusuyordu. Öfkesi yeteri kadar beklemişti damarlarında. Onu salmanın vakti gelmişti ve yavaş yavaş salıyordu. Önce keserek yaptı, büyük bir zevk alarak. Öfkesini damarlarında sonuna kadar hissederek ve pişmanlık duymadan yaptı bunu. Sonrasında kelimeleriyle döktü teker teker. Cümleleri cehennem alevinden daha sıcaktı. Ryoken’in iç dünyası, cehennemden daha beterdi. O’nun öfkesi, tanrı tarafından cezalandırılmış bir ruh gibiydi ve Ryoken’in bedenini ele geçirmek istiyordu. Ryoken’le aynı bedeni paylaşmaya çalışan, lanetli bir ruhtu onun öfkesi. Tanrı tarafından zincirlere vurulmuş bir ruh, başkasının bedeniyle cezalandırılmış...
Kadın dinliyor, öfkesi dilleniyordu. Cümleler sona erdiğinde, kendi cümlelerini sarf etmeye başlıyordu. Kalbinden gelen kelimeleri söylemeye başladığında, Ryoken ve öfkesi sadece dinlemekle yetiniyordu. Lakin öfkesi kendini bırakmak istemiyordu. Hala damarlarında pompalanıyor ve kafasını zonklatıyordu. Konuşması bittiğinde, Ryoken’i ölmek üzere olan adama ittiriyordu. Adamın kanlar içinde kalmış boğazı suratına yapıştığında, hiçbir şey hissetmiyordu. Öfkesi bir can almıştı, gerekirse tekrar alırdı. Adamın gözleri yukarı doğru kaydığında, öfkesi daha da canlanıyordu. Bir alev gibi, arttıkça artıyordu.
Kadın ortamdan bir anda kayboluyor ve Ryoken yavaşça adamın üstünden kalkıyordu. Kimse kadının karşısına çıkacak cesareti gösteremiyordu, büyük ihtimal Ryoken kolu yerinde olsa bile ona karşı koyamazdı. Adamın kanı, görüş açısını neredeyse sıfıra yakın bir şekilde kapatıyordu. Gözlerini silip, üstünü silkeliyor ve “Peh.” diyerek etrafına bakıyordu. Herkes şok içindeydi, böyle görüntüleri her gün görmeleri mümkün değildi. Bu durumu kendi fırsatına çevirmek zorundaydı, yoksa diğer adamlar kendisine saldırabilirdi ve bu sefer bir kurtarıcısı olmayacaktı. Atacağı her adım ve düşüneceği her plan, başka bir ihtimali doğuruyordu. Ya daha çok kan akacak, ya kaçacak ya da kaçarken ölecekti. Seçimini kaçmaktan yana yapıyordu. Kendisi daha fazla karşı koyabilecek durumda değildi.
Hızlı bir şekilde iki sis bombasını çıkardıktan sonra nefes alışverişini ayarlayarak birini adamların önüne, ikincisini kaçacağı yerin önüne fırlatacak ve sisin içinden geçerek var gücüyle koşarak kasabadan çıkacaktı. Şuanki plan böyle gözüküyordu. Hiçbir şeyin ters gitmemesi için dua ediyordu. Artık gitmesi gereken yere gitmek zorundaydı. Yoksa olaylar daha çok karışacaktı. Belkide, ölecekti. Lakin, henüz istediği güce kavuşamamış bir adam ölmeyi kabullenemezdi. Geldiği yolu bütün gücüyle koşarak geri dönecek ve Gennosuke’nin olduğu kasabaya doğru yolunu tutacaktı.
Kadın dinliyor, öfkesi dilleniyordu. Cümleler sona erdiğinde, kendi cümlelerini sarf etmeye başlıyordu. Kalbinden gelen kelimeleri söylemeye başladığında, Ryoken ve öfkesi sadece dinlemekle yetiniyordu. Lakin öfkesi kendini bırakmak istemiyordu. Hala damarlarında pompalanıyor ve kafasını zonklatıyordu. Konuşması bittiğinde, Ryoken’i ölmek üzere olan adama ittiriyordu. Adamın kanlar içinde kalmış boğazı suratına yapıştığında, hiçbir şey hissetmiyordu. Öfkesi bir can almıştı, gerekirse tekrar alırdı. Adamın gözleri yukarı doğru kaydığında, öfkesi daha da canlanıyordu. Bir alev gibi, arttıkça artıyordu.
Kadın ortamdan bir anda kayboluyor ve Ryoken yavaşça adamın üstünden kalkıyordu. Kimse kadının karşısına çıkacak cesareti gösteremiyordu, büyük ihtimal Ryoken kolu yerinde olsa bile ona karşı koyamazdı. Adamın kanı, görüş açısını neredeyse sıfıra yakın bir şekilde kapatıyordu. Gözlerini silip, üstünü silkeliyor ve “Peh.” diyerek etrafına bakıyordu. Herkes şok içindeydi, böyle görüntüleri her gün görmeleri mümkün değildi. Bu durumu kendi fırsatına çevirmek zorundaydı, yoksa diğer adamlar kendisine saldırabilirdi ve bu sefer bir kurtarıcısı olmayacaktı. Atacağı her adım ve düşüneceği her plan, başka bir ihtimali doğuruyordu. Ya daha çok kan akacak, ya kaçacak ya da kaçarken ölecekti. Seçimini kaçmaktan yana yapıyordu. Kendisi daha fazla karşı koyabilecek durumda değildi.
Hızlı bir şekilde iki sis bombasını çıkardıktan sonra nefes alışverişini ayarlayarak birini adamların önüne, ikincisini kaçacağı yerin önüne fırlatacak ve sisin içinden geçerek var gücüyle koşarak kasabadan çıkacaktı. Şuanki plan böyle gözüküyordu. Hiçbir şeyin ters gitmemesi için dua ediyordu. Artık gitmesi gereken yere gitmek zorundaydı. Yoksa olaylar daha çok karışacaktı. Belkide, ölecekti. Lakin, henüz istediği güce kavuşamamış bir adam ölmeyi kabullenemezdi. Geldiği yolu bütün gücüyle koşarak geri dönecek ve Gennosuke’nin olduğu kasabaya doğru yolunu tutacaktı.
İŞİNİN EN BÜYÜK TERÖRİSTİ !!!
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts:2605
- Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Jin Ryoken] Son veya Başlangıç (Part 2)
Attığın iki sis bombası zaten hareketsiz kalmış insanları daha da hareketsiz kılıyor. Sense, çıkış güzergahını kafana işlemiş olduğun için, hızlıca sisin içinde hareketlenerek çıkış kapısına varıyorsun. İçerideki karmaşanın dışarıya tam olarak yansıyıp yansımadığı konusunda bir fikrin olmasa da, bu aşamada düşünmek hareket etmeden daha önemli olmuyor. Adımların hız kesmeden kasabanın dışına doğru yönlenirken, arkana attığı kaçamak bakışlar sana güvende olduğunu söylüyor. Peşinden gelen kimse olmadan, sorunsuz, ancak arkanda bir ceset bırakarak kasabadan çıkış yapıyorsun.
Hafif kuzeye doğru bir doğrultu çizerek yaptığın yolculuk öğle vakitlerine doğru son buluyor. Yol boyunca yer yer dinlenerek ve bulduğun doğal bitkilerden beslenerek kondisyonunu koruyorsun. Ancak kolun, bu yolculuğun sırasında sana problem yaratıyor. Ne var ki yanındaki haplardan toplamda 8 tane daha alarak yaşadığın dayanılmaz acıdan kurtarıyorsun kendini. Hapları alma sıklığın bu aşamada seni ufaktan ürkütmeye başlasa da, kolun için uğramadan gereken son yerleşkeye varmış olmak da senin için sevindirici bir haber oluyor. Neredeyse tamamen yıkılmış, yeni söndürülmüş gibi duran yangının is kokusu eşliğinde yerde yatan birkaç ceset…
Karşında duran kasaba, ki artık bu yerin yaşanılır bir yer olduğunu söylemek çok güç, bu zamana kadar gördüğün en büyük yıkım niteliğinde. Koca toprak parçasında her yerde bina yıkıntıları bulunurken, sağlam birkaç yapı sanki bu kasabanın kalesi gibi. Oysa sadece iki katlı olan bu yapıların da tahrip olduğu her halinden belli. Yerdeki cesetlerden süzülen kanlar kurumuş, cesetler ise geçen zaman yenik düşerek kötü kokular yaymaya başlamış durumda. Kasabada koşuşturan birkaç kişi cesetleri taşırken, bazılarının gözyaşlarını yeni sildiğini görebiliyorsun. Bu kasabanın kısa bir zaman önce yok edildiği konusunda ise hiçbir tereddüdün yok.
Cesetlere basmamaya özen göstererek, bir kalabalık bulma ümidiyle yıkıntılar arasında ilerlediğinde, ayakta durmayı başarmış iki katlı binaların birinde aradığını buluyorsun. İnsanların inleyerek ve ağlayarak önünde kalabalık oluşturduğu bu binanın yaralıların kaldığı bir yer olduğunu anlaman ise çok da zor olmuyor. Aradığın kişinin burada olduğunu düşünmen son derece mantıklı olduğu için, kalabalığı yarıp binaya giriyorsun. Her ne kadar kalabalıktan kulağına çalınacak bir bilgi için çaba sarf etsen de, insanlar ağlamak ve acı çektiklerini belirten nidalar atmak dışında pek bir şey yapmıyorlar.
Binanın içine girdiğinde, karşındaki manzara tam bir şok etkisi yaratıyor. Zeminde neredeyse adım atacak yer bile kalmayacak şekilde yatan yaralıları görüyorsun. Kimin bacağı, kimin kolu kopmuş durumda ve hemen hemen hepsinin vücudunda büyük sargılar bulunuyor. Bu esnada gözün odanın uç kısımlarında bulunan birkaç kişiye takılıyor. Yaralılarla ilgilenen bu birkaç kişiden ise hemen hemen Ishichou ile yaşıt duran, gözlüklü, griye çalan yeşil saçları bulunan ve üzerinde bir önlük bulunan kişi doğrudan dikkatini çekiyor. Bu adamın yanında duran bir kişinin elinde tuttuğu bir şırıngayı göstererek “Bu ilacı yarım doz mu vereceğim Gennosuke-san?” şeklinde soru sorması üzerine, aradığın kişinin bu adam olduğunu anlayabiliyorsun.
Hafif kuzeye doğru bir doğrultu çizerek yaptığın yolculuk öğle vakitlerine doğru son buluyor. Yol boyunca yer yer dinlenerek ve bulduğun doğal bitkilerden beslenerek kondisyonunu koruyorsun. Ancak kolun, bu yolculuğun sırasında sana problem yaratıyor. Ne var ki yanındaki haplardan toplamda 8 tane daha alarak yaşadığın dayanılmaz acıdan kurtarıyorsun kendini. Hapları alma sıklığın bu aşamada seni ufaktan ürkütmeye başlasa da, kolun için uğramadan gereken son yerleşkeye varmış olmak da senin için sevindirici bir haber oluyor. Neredeyse tamamen yıkılmış, yeni söndürülmüş gibi duran yangının is kokusu eşliğinde yerde yatan birkaç ceset…
Karşında duran kasaba, ki artık bu yerin yaşanılır bir yer olduğunu söylemek çok güç, bu zamana kadar gördüğün en büyük yıkım niteliğinde. Koca toprak parçasında her yerde bina yıkıntıları bulunurken, sağlam birkaç yapı sanki bu kasabanın kalesi gibi. Oysa sadece iki katlı olan bu yapıların da tahrip olduğu her halinden belli. Yerdeki cesetlerden süzülen kanlar kurumuş, cesetler ise geçen zaman yenik düşerek kötü kokular yaymaya başlamış durumda. Kasabada koşuşturan birkaç kişi cesetleri taşırken, bazılarının gözyaşlarını yeni sildiğini görebiliyorsun. Bu kasabanın kısa bir zaman önce yok edildiği konusunda ise hiçbir tereddüdün yok.
Cesetlere basmamaya özen göstererek, bir kalabalık bulma ümidiyle yıkıntılar arasında ilerlediğinde, ayakta durmayı başarmış iki katlı binaların birinde aradığını buluyorsun. İnsanların inleyerek ve ağlayarak önünde kalabalık oluşturduğu bu binanın yaralıların kaldığı bir yer olduğunu anlaman ise çok da zor olmuyor. Aradığın kişinin burada olduğunu düşünmen son derece mantıklı olduğu için, kalabalığı yarıp binaya giriyorsun. Her ne kadar kalabalıktan kulağına çalınacak bir bilgi için çaba sarf etsen de, insanlar ağlamak ve acı çektiklerini belirten nidalar atmak dışında pek bir şey yapmıyorlar.
Binanın içine girdiğinde, karşındaki manzara tam bir şok etkisi yaratıyor. Zeminde neredeyse adım atacak yer bile kalmayacak şekilde yatan yaralıları görüyorsun. Kimin bacağı, kimin kolu kopmuş durumda ve hemen hemen hepsinin vücudunda büyük sargılar bulunuyor. Bu esnada gözün odanın uç kısımlarında bulunan birkaç kişiye takılıyor. Yaralılarla ilgilenen bu birkaç kişiden ise hemen hemen Ishichou ile yaşıt duran, gözlüklü, griye çalan yeşil saçları bulunan ve üzerinde bir önlük bulunan kişi doğrudan dikkatini çekiyor. Bu adamın yanında duran bir kişinin elinde tuttuğu bir şırıngayı göstererek “Bu ilacı yarım doz mu vereceğim Gennosuke-san?” şeklinde soru sorması üzerine, aradığın kişinin bu adam olduğunu anlayabiliyorsun.
Gima Gennosuke
Off Topic
İlaç sayısını 14'e düşürmen gerekiyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Jin Ryoken
- Ishigakure
- Posts:393
- Joined:August 31st, 2018, 5:11 am
Re: [Jin Ryoken] Son veya Başlangıç (Part 2)
Ryoken’in planı başarılı bir şekilde işliyordu. Karşısındaki insanlar zatem hareketsiz duruyordu, üstüne sis bombası eklenince hareket etmeleri daha da zor bir durum oluyordu. Hareketsiz olmaları Ryoken için bir avantaj olmuştu, bu avantajı ise ona adını bilmediği kadın sağlamıştı. Hızlı bir şekilde kafasında kurduğu yolu koşarak çıkıyordu bu yerden. İçeride yaşanan olayların dışarıya yansıyıp yansımadığını bilmeden hareket ediyordu. Zaten bunu düşünebilecek durumda değildi. Onun için kaçmak daha önemli bir durumdu.
Arkasına ara sıra bakarak kasabadan çıkmaya çalışıyordu. Her ihtimale karşı peşinden birisinin gelip gelmediğini kontrol ediyordu. Bu samuraylar, burada büyük bir güce sahip gibilerdi ve bu yüzden olay hızlıca yayılabilirdi. Üstelik yüzünün görünmüş olması, onu daha çok ele veriyordu. Şansı yaver gitmiş olmalıydı, peşinden kimse gelmiyordu. Sorunsuz ve güvenli bir şekilde kasabadan çıkarken arkasında bir hayvanın cesedini bırakmıştı. Kafasındaki düşüncelerden biri ise, bu hayvanı öldürmüş olmanın kendi köyüne getirebileceği zarar idi. Bunu kesin olarak bilmiyordu fakat bu durum zarara dönüşebilirdi. Samuraylar, hatta onlardan daha üstün kişiler bu durumu öğrenip, kendisinin İshigakure shinobisi olduğunu öğrenirse köyüne ne olacağını düşünüyordu. Belki bir şey olmayabilirdi, belki de bir savaş olabilirdi. Her ihtimale karşı bu durumu İshichou’ya bildirmek zorunda hissediyordu kendini. Gennosuke’nin yanına vardıktan sonra bu işi yapmalıydı. Gerekirse köyüne zarar gelmemesi açısından köyüne bir daha geri dönmemeliydi. Ne olacağına, İshichou karar verecekti. Her şey onun sözlerine bağlıydı.
Kasabadan çıkıp, Shijo’nun anlattığı gibi hafif kuzeye kıvrılarak yürümeye başlıyordu. Yürüdüğü yol boyunca doğal bitkilerken besleniyor, dinleniyor ve kondisyonunu bu şekilde koruyordu. Bütün yolculuğu boyunca kendine dert olan şeylerden birisi olan kolu, bu kısa yolculukta da onu yalnız bırakmıyordu. Tam 8 adet hap kullanıyor, bu kadar çok hap kullanıyor olmak ise az da olsa ürkütüyordu kendini. Genede, öğle saatlerine doğru ulaşması gerektiği yete ulaşmış olmak onu sevindiriyor ve içinin rahatlamasına sebebiyet veriyordu. Neredeyse yıkılmak üzere olan, yeni söndürülmüş gibi duran yangının kokusunun yanında yerde yatan birkaç ceset karşılıyordu Ryoken’i. Geleceği yeri bu şekilde görmüş olmak, Gennosuke’nin neden burada olduğuna dair az da olsa fikir veriyordu ona.
Büyük bir yıkıma uğramış bir kasaba karşısında duruyordu. Yol boyunca yer yer yıkılmış binalara şahit olmuştu fakat, bu en büyük yıkıma uğrayan yer olmalıydı. Her yerde bina yıkıntıları bulunuyordu, arada duran sağlam birkaç yapı vardı. Bu sağlam gibi duran iki katlı yapıların da tahribe uğradığı belliydi. Yerde, cesetler duruyordu. Onlardan akan kanlar kurumuş, zamana kendini bırakmış olan bu cesetler kötü kokular yaymaya başlamıştı. Kasabada koşturan bir kaç kişi cesetleri taşıyor, bazıları ise gözyaşlarını siliyordu. Yakınları olmalıydı. Bu kasabanın kısa bir süre önce yok edildiği belli idi. Fakat, kimler tarafından yapıldığı konusu daha çok ilgisini çekmeye başlamıştı Ryoken’in. Bu kader büyük bir yıkım kim tarafından, neden yapılmıştı? Karşılıklı bir savaş mıydı, yoksa tek taraflı bir yıkım mı? Bu soruların cevaplarını alamayacağını tahmin ediyordu lakin iyice merak ediyordu.
Gennosuke buraya yaralı olanları iyileştirmeye gelmişti büyük ihtimalle. Başka bir sebepte göremiyordu Ryoken. Cesetlere basmamaya özen göstererek kasabada ilerlemeye başlıyordu. Amacı bir kalabalık bulmaktı. Yıkıntılar arasında adımlarını atıyor ve sonunda, sağlam durabilmiş yapıların birinde aradığına kavuşuyordu. İnsanlar bu binanın önünde inliyor ve ağlıyordu. Bu binanın yaralıların kaldığı yer olduğunu anlaması için önünde duran kalabalık yetiyordu. Gennosuke’nin yaralılara burada baktığını düşünerek kalabalığı yarıyor ve içeri doğru girmeye çalışıyordu. Kalabalıktan bir şey duyabilmek umuduyla bir yandan kulağını açmış ilerlerken, insanlar ağlamak ve çektiklerini belirtmek dışında bir şey yapmıyorlardı. Bu sebeple herhangi bir şey duyamadan içeri giriyordu.
Binanın içine girdiğinde, bir anda şok oluyordu. Karşısında gördüğü, zeminde yer atamayacak kadar toplanmış olan yaralılardı. Buraya her kim saldırmış ise, çok güçlü olmalıydı. Ya da karşılarındaki çok güçsüz. Kiminin bacağı, kiminin ise kendisi gibi kolu kopmuş durumdaydı. Ryoken’in bu görüntü karşısında ilk düşündüğü şey Gennosuke’nin gerçekten kendisine yardımcı olup olamayacağı idi. Kendisi gibi uzuv kopması yaşayan bir sürü kişi bulunuyordu. Ya Gennosuke onu iyileştiremeyecekti, ya da uzunca bir süre burada kalmak zorunda olacaktı. Bu sırada gözü ise odanın uç kısımlarında olan birkaç kişiye takılıyordu. Neredeyse İshichou ile yaşıt duran, gözlüklü, griye çalan yeşil saçları bulunan önlüklü birisi takılıyordu gözüne. Bu kişinin yanında duran kişi ise, ilacı yarım doz mu vereyim diye sorduktan sonra Gennosuke demesi, ona aradığı kişiyi bulduğuna işaret ediyordu. Gennosuke karşısında duruyordu.
Yaralılara basmadan, hızlı bir şekilde Gennosuke’nin yanına giden Ryoken, kısık bir sesle, sadece onun duyabileceği bir sesle konuşmaya başlıyordu.
“Gima Gennosuke-san, ben Jin Ryoken. İshigakure’den, İshichou tarafından yollandım. Size bunun haberinin gelmiş olması gerekiyordu. Bileceğiniz üzere kolum koptu. Bana sizin yardım edebileceğinizi söylediler. Bu kadar yaralı varken aniden atlamam kötü duruyor fakat bir an önce durumu açıklamak istedim.”
Diyor ve üzerindekileri çıkararak kolunu açığa çıkartıyordu. Gennosuke’ye sadece anlatarak değil, birde göstererek göstermek istiyordu. Çektiği acıların son bulmasını istiyordu. Yardım isteyen gözlerle bakıyor ve Gennosuke’nin cevabını bekliyordu.
Arkasına ara sıra bakarak kasabadan çıkmaya çalışıyordu. Her ihtimale karşı peşinden birisinin gelip gelmediğini kontrol ediyordu. Bu samuraylar, burada büyük bir güce sahip gibilerdi ve bu yüzden olay hızlıca yayılabilirdi. Üstelik yüzünün görünmüş olması, onu daha çok ele veriyordu. Şansı yaver gitmiş olmalıydı, peşinden kimse gelmiyordu. Sorunsuz ve güvenli bir şekilde kasabadan çıkarken arkasında bir hayvanın cesedini bırakmıştı. Kafasındaki düşüncelerden biri ise, bu hayvanı öldürmüş olmanın kendi köyüne getirebileceği zarar idi. Bunu kesin olarak bilmiyordu fakat bu durum zarara dönüşebilirdi. Samuraylar, hatta onlardan daha üstün kişiler bu durumu öğrenip, kendisinin İshigakure shinobisi olduğunu öğrenirse köyüne ne olacağını düşünüyordu. Belki bir şey olmayabilirdi, belki de bir savaş olabilirdi. Her ihtimale karşı bu durumu İshichou’ya bildirmek zorunda hissediyordu kendini. Gennosuke’nin yanına vardıktan sonra bu işi yapmalıydı. Gerekirse köyüne zarar gelmemesi açısından köyüne bir daha geri dönmemeliydi. Ne olacağına, İshichou karar verecekti. Her şey onun sözlerine bağlıydı.
Kasabadan çıkıp, Shijo’nun anlattığı gibi hafif kuzeye kıvrılarak yürümeye başlıyordu. Yürüdüğü yol boyunca doğal bitkilerken besleniyor, dinleniyor ve kondisyonunu bu şekilde koruyordu. Bütün yolculuğu boyunca kendine dert olan şeylerden birisi olan kolu, bu kısa yolculukta da onu yalnız bırakmıyordu. Tam 8 adet hap kullanıyor, bu kadar çok hap kullanıyor olmak ise az da olsa ürkütüyordu kendini. Genede, öğle saatlerine doğru ulaşması gerektiği yete ulaşmış olmak onu sevindiriyor ve içinin rahatlamasına sebebiyet veriyordu. Neredeyse yıkılmak üzere olan, yeni söndürülmüş gibi duran yangının kokusunun yanında yerde yatan birkaç ceset karşılıyordu Ryoken’i. Geleceği yeri bu şekilde görmüş olmak, Gennosuke’nin neden burada olduğuna dair az da olsa fikir veriyordu ona.
Büyük bir yıkıma uğramış bir kasaba karşısında duruyordu. Yol boyunca yer yer yıkılmış binalara şahit olmuştu fakat, bu en büyük yıkıma uğrayan yer olmalıydı. Her yerde bina yıkıntıları bulunuyordu, arada duran sağlam birkaç yapı vardı. Bu sağlam gibi duran iki katlı yapıların da tahribe uğradığı belliydi. Yerde, cesetler duruyordu. Onlardan akan kanlar kurumuş, zamana kendini bırakmış olan bu cesetler kötü kokular yaymaya başlamıştı. Kasabada koşturan bir kaç kişi cesetleri taşıyor, bazıları ise gözyaşlarını siliyordu. Yakınları olmalıydı. Bu kasabanın kısa bir süre önce yok edildiği belli idi. Fakat, kimler tarafından yapıldığı konusu daha çok ilgisini çekmeye başlamıştı Ryoken’in. Bu kader büyük bir yıkım kim tarafından, neden yapılmıştı? Karşılıklı bir savaş mıydı, yoksa tek taraflı bir yıkım mı? Bu soruların cevaplarını alamayacağını tahmin ediyordu lakin iyice merak ediyordu.
Gennosuke buraya yaralı olanları iyileştirmeye gelmişti büyük ihtimalle. Başka bir sebepte göremiyordu Ryoken. Cesetlere basmamaya özen göstererek kasabada ilerlemeye başlıyordu. Amacı bir kalabalık bulmaktı. Yıkıntılar arasında adımlarını atıyor ve sonunda, sağlam durabilmiş yapıların birinde aradığına kavuşuyordu. İnsanlar bu binanın önünde inliyor ve ağlıyordu. Bu binanın yaralıların kaldığı yer olduğunu anlaması için önünde duran kalabalık yetiyordu. Gennosuke’nin yaralılara burada baktığını düşünerek kalabalığı yarıyor ve içeri doğru girmeye çalışıyordu. Kalabalıktan bir şey duyabilmek umuduyla bir yandan kulağını açmış ilerlerken, insanlar ağlamak ve çektiklerini belirtmek dışında bir şey yapmıyorlardı. Bu sebeple herhangi bir şey duyamadan içeri giriyordu.
Binanın içine girdiğinde, bir anda şok oluyordu. Karşısında gördüğü, zeminde yer atamayacak kadar toplanmış olan yaralılardı. Buraya her kim saldırmış ise, çok güçlü olmalıydı. Ya da karşılarındaki çok güçsüz. Kiminin bacağı, kiminin ise kendisi gibi kolu kopmuş durumdaydı. Ryoken’in bu görüntü karşısında ilk düşündüğü şey Gennosuke’nin gerçekten kendisine yardımcı olup olamayacağı idi. Kendisi gibi uzuv kopması yaşayan bir sürü kişi bulunuyordu. Ya Gennosuke onu iyileştiremeyecekti, ya da uzunca bir süre burada kalmak zorunda olacaktı. Bu sırada gözü ise odanın uç kısımlarında olan birkaç kişiye takılıyordu. Neredeyse İshichou ile yaşıt duran, gözlüklü, griye çalan yeşil saçları bulunan önlüklü birisi takılıyordu gözüne. Bu kişinin yanında duran kişi ise, ilacı yarım doz mu vereyim diye sorduktan sonra Gennosuke demesi, ona aradığı kişiyi bulduğuna işaret ediyordu. Gennosuke karşısında duruyordu.
Yaralılara basmadan, hızlı bir şekilde Gennosuke’nin yanına giden Ryoken, kısık bir sesle, sadece onun duyabileceği bir sesle konuşmaya başlıyordu.
“Gima Gennosuke-san, ben Jin Ryoken. İshigakure’den, İshichou tarafından yollandım. Size bunun haberinin gelmiş olması gerekiyordu. Bileceğiniz üzere kolum koptu. Bana sizin yardım edebileceğinizi söylediler. Bu kadar yaralı varken aniden atlamam kötü duruyor fakat bir an önce durumu açıklamak istedim.”
Diyor ve üzerindekileri çıkararak kolunu açığa çıkartıyordu. Gennosuke’ye sadece anlatarak değil, birde göstererek göstermek istiyordu. Çektiği acıların son bulmasını istiyordu. Yardım isteyen gözlerle bakıyor ve Gennosuke’nin cevabını bekliyordu.
İŞİNİN EN BÜYÜK TERÖRİSTİ !!!