[Saiki Ryouta] Ateşe Uçan Güve

Diğer ninja köylerine sahip ülkeler.
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts:2605
Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Saiki Ryouta] Ateşe Uçan Güve

Post by GM - Naruto » December 15th, 2018, 9:41 am

Suna shinobileri seni önlerine alıp karargahlarına doğru ilerlemek isteseler de, senin konuşmaya başlamanla onlar da hareketsiz kalıyorlar. Konuşmanı gereksiz bir detayın açıklana açıklana anlatılmasının verdiği bezgin tavırla dinlemeye başlayan Suna shinobileri, anlattığın Naruto hikayesiyle pek de etkilenmiş gibi durmuyorlar. Konu, senin yaktığın tahta parçalarına geldiğinde ise, bu kez Suna shinobilerinin seni dikkatle dinlediğini anlayabiliyorsun. Sanki kutsal bir şeyden bahsedermişsin gibi dikkat kesilen Suna shinobileri, senin sözünü hiç kesmeden konuşmana müsaade ediyorlar. Tüm konuşman sonlandığında ise, ortamdan ayrılmakta olan Suna shinobisinin hemen sağ tarafında durduğunu görüyorsun. Suna shinobileri bu anda kafalarının durumu anlar gibi birkaç kez aşağı yukarı salladıktan sonra, birden boğazında hissettiğin kunainin, tenine temas etmemiş olsa da yaydığı soğukluk ile irkiliyorsun!

Tahta parçalarını toplamaya gidecek olan, ancak senin konuşmanla hemen yanında durmuş olan Suna shinobisinin boğazına birkaç milim uzaklıkta tuttuğu kunai, planlarının çöpe gittiğini açıkça gösterirken, karşında duran üç shinobiden ikisi bir parşömeni çıkarıyor. Seninle konuşan Suna shinobisi olduğu yerde eylemsiz bir şekilde dururken “Az önce Giichi dediğin adamın seni yardım araman için gönderdiğini, sonrasında tahta parçalarını bulduğunu ve tahta parçalarını bulduğun yönü takip etmeye başladığını söylemiştin.” diyerek açıklamada bulunmaya başlayan shinobi, daha sonra “Ama şimdi, tahtaları Giichi denilen adamın aldığını söylüyorsun.” diyor. Bu cümlelerinin ardından sadece yutkunmak için konuşmasına ara veren shinobi, derin bir nefes aldıktan sonra “Kimsin, necisin bilmiyorum, ama öğreneceğiz. Sunagakure'nin yetkili shinobilerinden biri olarak, seni tutukluyorum. Bu andan sonra bizim talimatlarımz dışında yapacağın her bir hamle, seni etkisiz hale getirmemiz için yeterli olacaktır.” dedikten sonra, sol tarafındaki shinobiye dönen adam “Onu Kuroari'ye hapsedin.” diyor. Bu cümlelerinin ardından elindeki parşömeni açarak havaya fırlatan adam iki eliyle Tora mührünü yaptıktan sonra, parşömenden bir duma bulutu çıkıyor ve hemen ardından bir kukla gözlerinin önünde beliriyor.

Kuklanın Görünümü
Image
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Saiki Ryouta
Posts:63
Joined:September 1st, 2018, 10:43 am

Re: [Saiki Ryouta] Ateşe Uçan Güve

Post by Saiki Ryouta » December 18th, 2018, 8:53 am

Güneş doğar ve ay batar. Biri gündüzdür, öteki gece. İki karşıt varlık.

Evrenin neresine gidilirse gidilsin, her şeyin bir zıttı vardır. Birbirleriyle aynı anda var olamazlar. Ama biri yoksa, öteki de yoktur. Soğuk var ki, sıcak var. İyi var ki, kötü var. Hayat var ki, ölüm var. Mantığı anlaşılmanın ötesinde, gizemli olsa da, bu olgunun varlığını anlamak için o kadar çok çaba sarf etmeye gerek yok. Gözlerin görmesi, kulakların işitmesi yeter.

O zaman bu durumda, her şeyin bir zıttı varsa, Ryouta'nın da bir zıttı olması gerekir. Zıttı ya da karşıt ucu. Veyahutta rakibi, belki de düşmanı. Eğer kendisi yang ise, düşmanları yin olmalıdır. Ya da tam tersi. Kendisi aydınlık da olabilir, karanlık da. Aynı şekilde karşısındaki insanlar da öyle. Kimilerine göre farklı cevaplara sahip olan şu anki durumda, tek bir şey gerçekti. O da; birbirlerini tamamlayan iki zıt kutup oldukları. En azından şu anki durumun vaziyetinin gösterdiği şey buydu.

O zaman yapılacak tek bir şey vardı; o da ayın ya da güneşin doğuşunu beklemek. Ayı mı, yoksa güneşi mi seçeceği Ryouta'ya kalmıştı. Fakat, hangisini seçerse seçsin, tarafını belli etmiş olacaktı. Doğduğu zaman, rakibini boyunduruğu altına alması gerekiyordu. Bir daha asla kendini göstermeyecek şekilde. Buna insanlar; yok etmek diyordu. Evet, düşmanlarını yok etmeliydi. Tabii, şu an ki durum; iki karşıt kutbun kapışmasıysa.

Henüz karar verilmemişti. Belki de verilmişti. Ryouta ancak ve ancak kendini zihninin içini bilebilirdi. Karşısındakileri ya da bir başkasını değil. Fakat, karşısında bulunan zihinleri manipüle edebilirdi. Bu işi pek beceremese de, yapmaya çalışmaktan vazgeçmeyecekti. Durumun önem ve vahimiyetinden ziyade, kazanç olarak ele alıyordu konuyu. Eğer bu insanları manipüle edemese, savaşmak zorundaydı. Ya da direkt olarak bir savaş başlatabilirdi. Belki de tam tersi olurdu. İşler istediği gibi giderdi ve bu insanlar ona inanırdı. En makul durum buydu. Ama şu an bunun olasılığını çok ama çok düşük görüyordu. Yine de, kendine her zaman dediği bir söz vardı. Vazgeçmek yok! Bu söz onun mottosuydu. Asla vazgeçmezdi. Bir yolda yürümeye başladıysa, o yolu terk etmezdi. Sonuna kadar savaşırdı. Diğer manasıyla sonuna kadar o yolu yürürdü.

Şu anki durum ise epey karışıktı. Bir kestirme vardı. Ama bu kestirmenin sonu istediği yere çıkmıyordu. Buna zorlanıyordu. Zorlanmak... Bir şeyi yapmaya zorlanmak, en nefret ettiği şeylerden biriydi. Hür irade, kaçak olmanın bu özelliğini de seviyordu. Kimse ona karışamazdı. Söz geçiremezdi. Rüzgar gibi süzülerek, istediği her yere gezebilirdi. Güç mü arıyorsun? O zaman kendi ellerinle bu gücü kazan. Kendi ellerinle kazandığın güç; işte o gerçek güçtür. Dış güç değil. Ryouta'nın kendine dediği şey buydu. Güç istiyordu. Her şeyi ellerinde tutabilecek bir güç. Zirveye tırmanmak ve o zirvede insanları tanrı edasıyla süzmek. Kararlarının yasa, düşüncelerinin gelecek olduğu bir dünya istiyordu. Fakat istemek, tek başına yeterli değildi. Bu yüzdendir ki yollara düşmüş, bu insanları karşısına almıştı. Daha doğrusu bu shinobileri.

Güldü. İç dünyasındaydı yine. Kahkahaları yankılandı. Yanarsam, yanarsınız! Bunu haykırdı içinden. Pes etmeyeceğim, vazgeçmeyeceğim. Beni ancak tek bir şey durdurabilir; o da ölümdür! Ölüm... Eğer beni öldürebilirseniz, gelin! Ama unutmayın, ben Saiki Ryouta; yerin üstünde ve göğün altında bir numaralı adam olacak kişiyim! Yoluma çıktınız! Yoluma çıktığınız için siz yok olacaksınız! İçinden geçirmeden edemedi bu sözleri. Şu anki durumda, inanılmaz bir çıkmaza girmişti. Boğazına dayanmış bir kunai, ortaya çıkmış bir kukla. Kukla şu an için ikinci bir plana atılabilirdi. Ama, yanında bulunan adam... Bu işi oldukça zorlaştırıyordu. Karşısındaki insanları gafil avlama ihtimali, şimdi sıfırdı. Bu adamı halletme olasılığı da düşüktü. Ama aklında hiç hamle de yok değildi. Vardı, ama tetikte olmasına rağmen bu adamın yanına birden bu şekilde sokulması, bu shinobinin güçlü olduğunu ön plana çıkarıyordu. Fakat, Ryouta vazgeçer miydi? Edemezdi! Bu saatten sonra hiçbir şekilde bir geri dönüş yapamazdı, yapmayacaktı da.

Bu kadar yalan ve şu anki durum... Oldukça zor. Yakalansa bile, sonu idam olurdu. Çünkü Giichi ve Ukon'u kendisi bitirmişti. Hikayesinde bu iki adama bürünmesi ve onlar hakkında sürüsüyle bilgi vermesi, onu çıkmaza sokan büyük başka bir sorundu. Eğer ki, bunlar olmasaydı, yine aynı yolu izlerdi. Çünkü yolda yürümeye başlamıştı. Yolu bitirene kadar durmayacaktı. Vazgeçmeyecekti. Yolunda duranlara yapacağı şey de, belliydi. Öldürmek! Yok etmek! Başka herhangi bir ihtimal söz konusu bile değildi. Bu durumda şu an iki ihtimal söz konusuydu. Yok etmek veya yok olmak! Bunu düşündükçe, zihni sallandı. Yok olmak istemiyordu! Ölmek istemiyordu! Devam etmek, yürümek zorundaydı. Her şeyden vazgeçebilirdi, bir tek kendisinden vazgeçemezdi.

Tedirgin olsa da, yaşama sıkı sıkıya bağlı olan iradesi, vazgeçmiyordu. Düşünceleri, ışık hızıyla zihninde belirdi. Birkaç tane, birkaç on tane. Sonrasında yüzlerce. İçinden kendisi için en ideal olanını aramaya başladı. Henüz karar vermedi. İç dünyasında, yumrukları olabildiğince sıkmıştı. Kendi kendine haykırdı. Dünya! Sen benim hakkımda planlar yapar ve kaderimi çizerken, ben de senin hakkında aynısını yapıyordum! Eğer bu durumdan sağ çıkarsam, başta kaderimi çizen sen olmak üzere, bunda sorumlu olan her şeyi yok edeceğim! O zaman kimsenin yoluma çıkıp çıkmayacağını göreceğim! Buna sen dahil!

İç dünyası yine. Dişlerini sıktı. Ama zihnini sakinleştirmeye çalıştı. Sakin olmalıydı. Kesinlikle sakin olmalıydı. Eğer panik ve korku onu kontrol ederse, şimdiden kaybetmiş olurdu. Bunun bilincine varıp, rahatladı. Gözlerinden canlılık fışkırdı. Vücudu, adeta ben yaşıyorum ve yaşamaya devam edeceğim diye haykırdı. Vazgeçmedi. İncecik olan ihtimaller ipine tutundu. Koparsa, inceldiği yerden kopsun, dedi. Kendini rahatlattı ve sırıttı. Hayatımın en büyük sınavı bu olsa gerek! Fakat bir insan, ancak ve ancak, üstesinden gelmekte güçlük çekeceği şeyleri yaparak sınırları aşabilir! Bir bebek, ilk kelimesini söylediği zaman, sınırı kırmış olur. Ve konuşmaya başlar. Şimdi ben de sınırlarımı kıracağım ve tekrar güçlü olacağım. Ateşte yanıp, kanınızla kendimi yıkayacağım! Bunlar içinde gerçekleştirdiği konuşmanın sonuydu.

Ukon suretindeydi yine. Ama bu sefer kim olduğundan emindi! O Ryouta idi. Dünyaya hakim olacak kişi. Şimdi bir çıkmazın içinde olsa da, yine de körü körüne buna inanmaya devam etti. O bile kendine inanmasa, nasıl bu gibi büyük emelleri gerçekleştirebilirdi ki? İnanç. Tek kelime ile inanca ihtiyacı vardı. Her şey için. Başarmak için, yaşamak için, devam etmek için. Ve onun için konuşmak gerekirse, inanç duygusu, hırsları kadar vardı. İnanıyordu. Kendine inanıyordu. Hem de fazlasıyla. Kimsenin bir başkasına duyamayacağı kadar inanıyordu. Kendine aynı zamanda güveniyordu. Bu durumdan sıyrılacaktı! Bu çıkmazdan, çıkacaktı! Her zaman kendine dediği gibi; Eğer yol yoksa, o zaman yeni bir yol yarat. Önünde bulunan engelleri yok et! Şimdi engeller hemen yanı başında bulunuyordu! Tek kalan şey; engelleri yok etmekti!

Boğazına dayanan kunaiyi görünce, rengi birden atmıştı. Korkmuştu. Ama korkan Ukon'du. Kendisi korkmadı. Bu bir sınavdı onun için. Çözülmeyi bekleyen cevaplardan biriydi sadece bu kunai ve shinobi. Korktu, bir şey demek istedi. Ama dili tutuldu. Anlamsız şeyler çıktı ağzından. Daha sonrasında, ortaya çıkan kuklayı görünce, yüzü yeşile dönmüştü. İyice korkmuştu. Tabii Ukon olarak. Kendisi yine korkmadı. Dediği gibi bu bir sınavdı! Zor ama imkansız olmayan bir sınav. Ve bunu başarı ile tamamlayacaktı. Sözler söylenmiş, her şey noktalanmıştı. Şimdi geriye kalan, kendisine ait olacak sihirli dokunuşlardı. Kaleme ihtiyacı yoktu. İhtiyacı olduğu şeyler, zaten çantasının içindeydi. Şimdi iş, eyleme geçme sırasındaydı.

Korkudan yeşile dönmüşken, kelimeleri ağlamaklı bir tonla dile getirdi. "Lütfen beni öldürmeyin! Lütfen! Lütfen! Lütfen! O tahtaları yaktım! Korktum, o yüzden yalan söyledim!" Bu kelimeleri söylenebilecek en kısa sürede söyleyecekti. Cidden korkmuş ve onu öldüreceklerini sanıyor gibi. Kim birini kukla ile yakalardı ki? Bu bir öldürme aracıydı. Boğazına temas etmeyen bir kunai gibi. Bunu Ukon olarak düşünmesi doğaldı. Çünkü korkmuştu. Bilinci, mantıklı bir şekilde düşünemez hale gelmişti. Her normal insanın yapacağı gibi. Çünkü o bir shinobi değildi. Bu tepkiyi vermesi normaldi. Hala role devam ediyordu. Çünkü bir boşluk bulmak istiyordu. En azından yanında bulunan, boğazına kunai dayamış olan kişi için.

Aynı zamanda, bu onun son çırpınışlarıydı. Hala bir umut, kuklanın birden geri çekileceğini ve kunainin yok olacağını bekliyordu. Bu sözlerden sonra, saniyenin onda biri kadar bekleyecekti. Eğer hala kendisini yakalamaya devam ediyorlarsa, geriye yapacak tek bir şey kalıyordu. O da savaşmaktı! Yaşamak için savaşmak! Devam etmek için savaşmak! Başarmak için savaşmak! İlerlemek için savaşmak! Güneş hala tepede parlıyor ve yakıyordu. Yıldızlar, gündüzle yok olsa da, hala oralardaydılar. O zaman Ryouta da parlamaya devam etmeliydi! Yok olmamalıydı! İlerlemeliydi! Yolu daha yeni başlamıştı. Bırak sonunu, başında bile pek fazla ilerlememişti!

Şimdi Ryouta'nın sırasıydı! Eğer, saniyenin onda biri bekleyişinden sonra, hala onu yakalamak konusunda ısrar ediyorlarsa, eyleme geçecekti. Her zaman tetikteydi. Şimdi bile. Bunu karşısında ki shinobiler dahi bilmiyordu. Fakat kendisi biliyordu. Yumruklarını indirdikten sonra, bir eli hep boştaydı. O el de, vücuduna yapışık bir vaziyette duruyordu. Nerede durduğu ise, karşısındaki insanlar için bir belirsizlikten ibaretse de kendi bunun çok net farkındaydı. Eli shinobi çantasında duruyordu. Henge no Jutsu ile gizlemiş olduğu çantanın üzerindeydi. Beti benzi atmışken, boştaki eli ile çakra gönderecekti. Hedefi misinasıydı. Daha önceden patlayıcı parşömen bağladığı misina idi. Bu misinayı gizlice yönetecekti. Bu sırada bunu yaparken, gözyaşları gözünden gelecekti. "Lütfen! Ben masumum!" diye bağıracaktı. Dikkatlerini başka bir yere çekmeye çalışacaktı, bunu yapmaya çalışarak.

Daha sonra, normal kalitede patlayıcı parşömeni bu boşluktan yararlanarak, hareket ettirecekti. Hedefi yanında bulunan shinobi olacaktı. Boğazına yakın bir yerde kunai tutan shinobi. Misina, shinobi ile temas ettiği anda, parşömen de shinobi ile temas etmiş olacaktı. Bu temas gerçekleştirdiği anda parşömeni patlatacaktı. Misinanın gideceği yer, shinobinin hayati önem teşkil eden bir noktası olacaktı. Bu nokta, elbette, karşısında bulunan shinobilerin ve kunai tutan shinobinin kör noktası olacaktı. Kendisi de bunu görmeyecekti. Tahmini bir şekilde gerçekleştirecekti. Başaracağından emindi. Gizli ve sinsi bir şekilde yapacaktı bunu. Kimse görmeyecek ve hissetmeyecekti. Hissedeceği tek şey, patlayan parşömenin şiddeti olacaktı. O an da, shinobiden kurtulacağı an olacaktı.

Tüm bu hamleleri eğer ki başarılı bir şekilde gerçekleşirse, diğer eylemlerine hemen girişecekti. İlk işi nefesini tutup, yere bir sis bombası atmak olacaktı. Atacağı yer, diğer üç shinobinin olduğu yer olacaktı. Eğer bir tanenin yetmeyeceğini düşünüyorsa, diğer sis bombasını da beraberinde atacaktı. Bunu yaparken, kunai tutan shinobinin ölü olduğundan emin olacaktı. Sis bombasının içinde dururken shinobiler, el mühürlerini yapmaya başlayacaktı. Bu sefer hedefi; Suzaku no Jutsu'yu gerçekleştirmekti! Sis bombasının getirdiği kamuflajı kullanarak, bunu olabildiğince hızlı bir şekilde gerçekleştirmeye çalışacaktı. Kukladan da şimdilik endişelenmedi. Sahibinin görüşü yokken, kendisini engelleyemeyeceğini düşünüyordu.

Tabii tüm bu söylenenler, eylemlerin hepsinin doğru ve tutarlı bir şekilde gerçekleşeceği senaryoydu. Eğer her şey istediği şekilde olursa, kuklanın ilk gösterildiği andan itibaren, sadece birkaç saniyenin geçmiş olacağını düşünüyordu. Başarılı olup olmayacağı ise, sadece kendisine kalmıştı!
Image
Künye
İsim: Saiki Ryouta
Yaş: 20
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.80
Kilo: 70
Köy: Kaçak (Ishigakure)
Element: Fuuton, Katon
Seviye: C - Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 400
Prestij: -
Kullanılabilir GP: 1

Motivasyon:
Güç Arzusu: Her sabah kalktığında, aklından geçirdiği tek bir şey olurdu. Daha güçlü biri olmak. Bu yüzden her türlü zorluk ve acıya göğüs germeye kararlıdır. Önündeki yol ne kadar zor olsa da, o yol üzerinde yürümekten asla vazgeçmeyecektir.

Komplikasyon:
Açgözlülük: Kendini güçlendirmek konusunda oldukça saplantılıdır. Ne kadar tehlikeli olsa da, eğer kendini güçlendirecek bir şey varsa, o şeyi takip edecektir. Güçlü bir silah, iyi bir teknik ya da daha başka şeyler. Bu uğurda kendini tehlikeye atmaya ve insanları katletmeye hazırdır.

Profil
Güç: 3
Çeviklik: 4
Kondisyon: 8
Potansiyel: 8
Varlık: 3
Zeka: 4
Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 1
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 2
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1

Ninjutsu
Shunshin - D Rank
Ayatsuito - D Rank
Ryuka no Jutsu - C Rank
Fuujin no Jutsu - B Rank
Suzaku no Jutsu - A Rank
Taijutsu
-
Genjutsu
-
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar: Standart Ekipman Çantası
10 metre Sentetik Misina(Normal)
2×Kondisyon Hapı(Normal)
1×Kan Hapı(Normal)
1×Chakra Hapı(Normal)
1×İyileştirici Hapı(Normal)
1×Patlayıcı Parşömen(Kötü)
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts:2605
Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Saiki Ryouta] Ateşe Uçan Güve

Post by GM - Naruto » December 19th, 2018, 11:17 pm

Off Topic
Siteye girdin çıktın, başkalarının konularına yazıldığını ama seninkine yazılmadığını gördün ve belki de sövdüm. Sor ama bir, neden? Açıklayayım..

Turun Henge no Jutsu ile Ukon'un görünümü almış durumda olduğun için, dış dünya üzerinde görünmeyen shinobi çantan ile etkileşime girip giremeyeceğin konusunda Cynic ve Zasetsu ile bir toplantı yapmamız gerekti. Bu konu üzerinde pek de hararetli geçmeyen, ama ciddi kafa yorduğumuz bir sürecin ardından, dış dünyada görünmeyen shinobi çantan ile etkileşime girmeye çalışman halinde, Henge no Jutsu'nun prensibinin bozulacağına, bu sebeple de Henge no Jutsu'nun iptal olacağına kanaat getirdik. Yani, karakterine ait olan eşya ve ekipmanlar, Henge no Jutsu ile formunu aldığın kişi üzerinde bulunmadığı takdirde, bu eşya veya ekipmanlarla etkileşime girmek, Henge ile aldığın formun doğasına aykırı düşeceği için Henge no Jutsu'nun bozulmasına neden olacaktır. Bunu elbet karakterin biliyor, ama sen bilmiyorsun. Artık öğrenmiş oldun ama. :lol:

Bir diğer konu, Ayatsuito ile misinanı kontrol etmek konusu. RP içerisinde misina ile temas edip etmediğine dair net bir cümle göremedik. Bir elin shinobi çantanın üstünde, diğeri ise boşta ve boştaki eline çakra vererek misinayı hareketlendirme gibi bir durum var ama, açıkçası birkaç kez okumamıza rağmen net bir sonuç çıkaramadık. Bu yüzden Ayatsuito'nun açıklamasında da yazıldığı gibi, misina ile temas şartının olduğu konusunda hatırlatma ve uyarma gereği duyduk.

Son olarak, bu belki bizim bir dikkatsizliğimiz veya gözden kaçırmamız olabilir ancak imza formunda misina ile patlayıcı parşömeni birbirine bağladığın hususunda bir ibare yok. RP içerisinde böyle bir şey yapıp yapmadığını da net olarak hatırlayamıyorum. Eğer misina ile patlayıcı parşömeni bağladığına dair bir RP'n varsa, bunu linklemeni istiyorum. Eğer böyle bir RP yoksa, iki ekipmanı bağlamışsın gibi kullanım mümkün değildir.

Tüm bu sebeplerle, yazmış olduğun turun iptal edilmesine karar kıldık. Ancak bu iptal durumu için elbette bir yaptırımda vs. bulunmayacağız. Senden sadece, hamleni uyarılar ve hatırlatmalar doğrultusunda değiştirmeni istiyoruz. Yazdığın yeni RP'yi yeni mesaj olarak göndermeni de ayrıca rica ediyorum.

Tüm yönetim olarak seni öptüğümüzü bil.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Saiki Ryouta
Posts:63
Joined:September 1st, 2018, 10:43 am

Re: [Saiki Ryouta] Ateşe Uçan Güve

Post by Saiki Ryouta » December 24th, 2018, 6:05 am

Derler ki, her ruhun ayrı birer manası vardır. Her ayrı bir ruh, kendi dünyasının ana karakteridir. Önem ve kabiliyetleri eşittir.

Fakat, bu işin sadece teorik kısmıdır. Çoğu insan, bu sözleri sarfedenler bile yeri geldiğinde, bu düşüncelerinden vazgeçerler. Peki Ryouta'ya göre nasıldı? O, bu fikrin, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük fıkralarından biri olduğunu düşünüyordu. Her insan, kendince dünyanın ana karakteri miydi? Bu sadece komik bir söylem. Bir çiftçinin yapabileceği tek şey, ekin ekmektir. Bir fırıncının yapabileceği tek şey, ekmek pişirmektir. Bir köylü, bir köylüdür. Bir shinobi ise, dünyaya iz bırakmaya muktedir biridir. Ryouta ise dünyanın ta kendisine hakim olmaya çalışan bir shinobiydi. Nasıl diğer insanlarla eşit zeminde olduğu söylenebilirdi ki?

Tüm emellerine rağmen, zayıf olduğunun bilincindeydi. Zayıftı. Oldukça hem de. Güçlü insanlarla karşılaştırması bile komik olurdu. Ama bu durum şimdilik böyleydi. Ya sonra? Sonrası sayısız ihtimallerle dolu olsa da, yaşadığı müddetçe, bu fikir doğrultusunda ilerlemeye devam etmekten vazgeçmeyecekti. Yeteri kadar çaba ve emek sarf ederse, başaramayacağı bir şey yoktu. En azından kendisinin düşünceleri bu yöndeydi. Vazgeçmenin anlamını bilmeyen biriydi. Geri adım atmak, ona göre değildi. Sadece ilerlemek vardı aklında. İlerlemek, devam etmek... Sert ve kararlı adımlarıyla, gittiği her yere iz bırakmak. Başarmaktan ziyade, yapmaya çalıştığı şey buydu.

Tabii ki bu amaç doğrultusunda bazı zorluklarla karşılaşacaktı. Hatta hayatını ortaya koyacaktı. Koyması gerekecekti. Dürtüsel davranmasa bile, bu tarz olayların yaşanmama şansı yoktu. Çünkü, insanların yolları her zaman kesişirdi. Bu kesişen yollardan sadece bir kişi ileriye doğru devam edebilirdi. Öteki ise, sonsuzluğa karışırdı. Kaybedenin kaderi her zaman yok olmaktı. Kazanan kral, kaybeden ise bir köpekti. Bu yüzden her zaman kazanmalıydı. Hayatını çizgiye koyması gerekse bile kazanmalıydı. Acı çekmekten korkmamalıydı. Pişman olmamalıydı. Zihni, kendine dair en ufak bir şüpheye sahip olmamalıydı. Kararsız bir zihin, kaybetmeye mahkumdu çünkü. En baştan beri dediği gibi, o kazanmalıydı! Ne pahasına olursa olsun, kazanmalıydı!

Tüm bunları gerçekleştirmek için elbette büyük bir irade sahibi olması gerekiyordu. Elmas kadar sert, çelik kadar soğuk bir irade. Asla vazgeçmeyecek, acıların en büyüğünü yaşasa bile ilerlemeye devam edecek bir irade. Önüne dünyanın en masum insanı çıksa bile, kazançları için o kişiyi gözünü kırpmadan katledecek bir irade. Soğuk ve sert. Olması gereken irade şekli buydu! Çünkü bu yol, dikenlerle kaplıydı ve çıktığı yer bir uçurumdu. En ufak bir zayıflıkta, kaderi çizilmiş, ölüme mahkum olmuş olurdu Bu yüzden her şeyden önce, diğer insanlara karşı acımasız olmalıydı. Ardından kendine karşı acımasız olmalıydı. Bu dünyanın ta kendisi acımasızdı. O zaman dünyanın ta kendisine karşı savaşmak istiyorsa, ondan daha acımasız olmalıydı! Acımasız! Her şeyi yapabilecek kadar acımasız! Bugün de yapması gereken şey buydu.

Yeterince acımasız olmak için, başka bir şeye daha ihtiyacı vardı. Korkmamak. Korku... Canının yanmasından korkmamalıydı. Yenilmekten korkmamalıydı. Korkak biri, zirveye nasıl çıkabilirdi ki? Dağı gördüğü zaman korkup, kaçmaktan başka ne yapabilirdi ki? Dağı aşmak için gereken şey; cesaretti! Dünyanın ta kendisine karşı savaşacak cesaretti bu. Kadere isyan etmek! Yazılmış veya çizilmiş her şeye karşı cesaret! Adım atmak için cesaret! İlerlemek için cesaret! İhtiyacı olan şey, işte bu kadar basitti. Korkmamak ve cesaretli olmak. Sadece iki kelime. Basitçe yazılmış olsa da, uygulamasının zorluğu hayal edilemezdi. Ama Ryouta değil miydi, çoktan bu yola adım atmış olan? Peki niye cesaret edemesin ki? Sırf bu yüzden Giichi ve Ukon'u vahşice öldürmemiş miydi? Sırf korkmadığını dünyaya kanıtlamak için bu yola girmemiş miydi? Bu saatten kaybedecek neyi vardı ki? Kendi hayatından başka.

Şimdi ileri adım atma sırasıydı! Ayakları altında toprak değil, kemik yığınları dizme sırasıydı! Kandan oluşmuş nehirlerden yüzme sırasıydı! Ryouta'ya karşı savaşmak mı istiyorsunuz? O zaman gelin ve hep birlikte yanın! Zaten bir güveydi, ateşe uçmak onun hayatının amacıydı! Ha şimdi, ha sonra. Çok da fark etmiyordu. O zaman hep birlikte yanın. Bunlar içinden geçirdiği düşünceler silsilesiydi. Şimdi planları uygulama sırasıydı! Canını dişine takmalıydı! Her şeyini vermeliydi. Vazgeçmenin yazmadığı kitabında, ilerlemekten başka çaresi yoktu! Çünkü ucunda ölüm bile olsa, ilerlemek; yapmaktan vazgeçemeyeceği bir şeydi! Çünkü o, tam olarak böyle biriydi! Ölse bile pişman olmazdı. Kararlar kendisine aitti. Hür iradesinden ortaya çıkmış şeyler, pişmanlıkla dolu şeyler olmayacaktı! Hiçbir zaman geçmişe dönüp, keşke şöyle yapsaydım dediği tek bir kelime dahi olmamıştı. Şu zamana kadar! Bu zamandan sonra da olmayacaktı! İradesi, onun tek yol göstericisiydi. Pişmanlık olmadan, vazgeçmeden, ileri adım atmak! Yapmak istediği şeyler bu kadar basitti! Şimdi, görmek istiyordu! Yoluna kim çıkıyormuş?

Ama biliyordu. Burada ölmeyecekti! Gündüzdü. Gecenin karanlığı yoktu. Yıldız kaysa bile, görülemezdi. O zaman Ryouta nasıl ölebilirdi ki? Eğer ölecek olsaydı, kesinlikle gece olmalıydı. Tüm insanlar, yıldızın kaydığını görmeliydi. Çünkü kendisi de bir yıldızdı. Ve eğer ölmüşse, kendisine ait olan yıldız, kaymalıydı! Kayıp, yok olmalıydı! Sonsuzluğa karışıp, unutulmalıydı. Sabahın köründe, nasıl bir yıldız kayabilirdi ki? Havaya baktı. Burada yağmur bile yağmazdı. Onun için ağlayacak gök bile güneşle kavruluyordu. Üzerinden tek bir bulut yoktu. Onun varlığının terk etmesi yüzünden, gökler bile ağlayamazdı. O zaman kendisi için ağlayacak bir gök yoksa, nasıl ölebilirdi ki? Cevap basitti, ölemezdi. Öldürülemezdi! Yoluna kimse çıkamazdı. Çıkan insanlar, şimdi yok oluşun tadına bakacaktı!

Planlar, işleme koyulmaya başlamalıydı şimdi! Ukon suretinde yeşile dönmüş suratı. Korku doluydu. Ama kendi zihni, temiz bir göl kadar berrak ve netti! Yine Ukon sıfatında, gözünden yaşlar gelirken; "Lütfen beni öldürmeyin! Lütfen! Lütfen!" diye bağırdı. Korkmuştu. Ama bu Ukon'du. Sıradan bir insan, boğazına dayanmış bir kunai vardı. Karşısında, cehennem zebanisine benzeyen bir kukla. Nasıl korkmazdı ki? Bu insanların ancak onları öldürebileceğini düşünebilirdi! Çünkü normal bir insandı. Bu insanların hangi amacı güttüğünü nereden bilebilirdi ki? Bu tepkiler normaldi. Hem de oldukça normal.

Tüm bu tepkilerin tabii ki de bir amacı vardı. Boğazına kunai dayamış insanı gafil avlamak. Düşüncelerine fısıldamak, aklını karıştırmak. Kendisi de zamanında bir köy shinobisiydi. Ve bildiği bir şey varsa, rastgele birini öldürmenin yaptırımlarının çok büyük olacağıydı. Aklında zoru bulunmayan hiçbir shinobi, buna cesaret edemezdi. Kendisi de zamanında böyleydi çünkü. Tüm bu şeylerden güven duyduğu için rolüne devam etmesi gerekiyordu. Uygun şartları ve ortamı sağladığı an, hamlesini yapması gerekiyordu. Tüm bu amaçlar doğrultusunda, elleri hızlıca havaya kalktı. Tıpkı, bir suçlunun polis tarafından yakanladığı poz gibiydi. Ve yavaş yavaş diz çökmeye başladı. O an aklına boğazına kunai dayamış adam gelmedi. Aklı zaten korku doluydu. Çünkü Ukon'du. Normal bir insan... Korkmuş ve ne yapacağını bilmeyen biri.

Fakat asıl benliği, Ryouta olarak bunlar planın bir parçasıydı. Yavaş yavaş diz çökerken, kunainin boğazından uzaklaşmasını bekleyecekti. Zaten teslimiyetini kabul etmişti. Kukla da ortaya çıkmıştı. Artık kaçmak için hiçbir şansı yoktu. Kunai boğazından uzaklaştığı an, planı uygulamaya koyulacaktı. Kunaiye yakın olan elini çakra ile kaplayıp, adamın ellerini tutacaktı. Öteki eli de, çantasına gidecekti. Alacağı şey, bir kunai olacaktı. Yapacağı şey, kunai ile shinobinin boğazını delmek olacaktı. Eğer bu görevi başarılıyla gerçekleştirirse, Shunshin kullanıp, geri çekilecekti. Elleri Suzaku no Jutsu için mühürleri sıralamaya başlayacaktı. Tabii bunların hepsini olabildiğince hızlı yapacaktı. Yapabileceği kadar hızlı. Sanki yaşamak için son 10 saniyesi kalmış ve yapabileceği şeyler sadece bu kadar süreyle sınırlı kalmış kadar hızlı. Hayatını ortaya koyacaktı. Elinden gelini ardına koymayacaktı.

Diz çöküp, ellerini havaya kaldırmakta iki amacı vardı. İlki, diz çökerken, kunainin boğazından uzaklaşması için fırsat yakalamak. İkinci olarak ellerini kaldırmasındaki ana sebep, adamın elini kavramak ve hamle yapmasını engellemek olacaktı. Rolünü eğer iyi bir şekilde yerine getirmiş ve adamın aklını karıştırmışsa, elleriyle uygulayacağı güç, adamı bir an için şaşkınlığa uğratacaktı. Bu fırsattan da istifade edip, oracıkta, adamın boğazını delip, işini bitirecekti. Tabii çakra kullandığı an, daha önceden kullandığı Henge'nin bozulacağını biliyordu. Bu da zaten işine geliyordu. Ki, çantasına ulaşması daha da rahat olacaktı.

Eğer ki, tüm bunları başarıyla uygulamışsa, mühürleri uygularken, suratında bir gülümseme belirecekti. Şeytani bir sırıtış olacaktı bu. Bembeyaz olan 32 dişini de gösterecek olan bir gülümseme olacaktı.
Image
Künye
İsim: Saiki Ryouta
Yaş: 20
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.80
Kilo: 70
Köy: Kaçak (Ishigakure)
Element: Fuuton, Katon
Seviye: C - Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 400
Prestij: -
Kullanılabilir GP: 1

Motivasyon:
Güç Arzusu: Her sabah kalktığında, aklından geçirdiği tek bir şey olurdu. Daha güçlü biri olmak. Bu yüzden her türlü zorluk ve acıya göğüs germeye kararlıdır. Önündeki yol ne kadar zor olsa da, o yol üzerinde yürümekten asla vazgeçmeyecektir.

Komplikasyon:
Açgözlülük: Kendini güçlendirmek konusunda oldukça saplantılıdır. Ne kadar tehlikeli olsa da, eğer kendini güçlendirecek bir şey varsa, o şeyi takip edecektir. Güçlü bir silah, iyi bir teknik ya da daha başka şeyler. Bu uğurda kendini tehlikeye atmaya ve insanları katletmeye hazırdır.

Profil
Güç: 3
Çeviklik: 4
Kondisyon: 8
Potansiyel: 8
Varlık: 3
Zeka: 4
Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 1
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 2
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1

Ninjutsu
Shunshin - D Rank
Ayatsuito - D Rank
Ryuka no Jutsu - C Rank
Fuujin no Jutsu - B Rank
Suzaku no Jutsu - A Rank
Taijutsu
-
Genjutsu
-
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar: Standart Ekipman Çantası
10 metre Sentetik Misina(Normal)
2×Kondisyon Hapı(Normal)
1×Kan Hapı(Normal)
1×Chakra Hapı(Normal)
1×İyileştirici Hapı(Normal)
1×Patlayıcı Parşömen(Kötü)
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts:2605
Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Saiki Ryouta] Ateşe Uçan Güve

Post by GM - Naruto » December 24th, 2018, 10:06 am

Köşeye sıkışmış olduğunu anladığın bu anlarda, senin için en uygun seçenek yalvarmak oluyor. Bu yalvarış, korkuyu da içinde barındırıp gözyaşlarına dönüşürken, iki elini de havaya kaldırıyorsun. Senden beklendiği gibi, tamamen teslimiyetçi bir şekilde, yeşile dönen suratından dökülen gurur kırıcı yaşlar ile yere çökmeye başlıyorsun. Dizlerinin titrediği her halinden belli olurken, altına işeyip işemediğinden bile emin olamıyorsun. Karşındaki kişilerin, senin bu acınası halinden tiksindiklerini ise, yüzlerindeki ifadelerinden rahatlıkla anlayabiliyorsun. Fakat bu sana hiç de koymuyor, zira sen gerçekten de acınası bir pislikten daha fazlası değilsin. Kunai boğazından uzaklaşmış olsa bile, hala onun soğukluğunu hissediyor ve birkaç saniye içinde geberip gideceğini düşünüyorsun. Karşındaki korkutucu kukla ise, kunaiden daha az tedirgin etmiyor seni. Kaldı ki, şu anda, karşındaki shinobilerin tek bir bakışı bile, onların ellerini kirletmeden seni öldürmeye yetecek gibi görünüyor, zira tek bir bakışla bile korkudan ölüp gidecek kıvama geliyorsun. Tam da senden beklendiği gibi… Korkak, acınası ve zaten ölmüş olan senden… Ukon…

Eline yüklediğin çakra ile, az önce boğazında olsa da, yere çökmenle artık kafanın hemen üstünde kalan Suna shinobisinin kunai tutan elini kavrıyor ve diğer elini de ekipman çantana atıyorsun! Bu anda Henge no Jutsu sayesinde büründüğün Ukon formu yok olup, yerine kendi bedenin ortaya çıkıyor. Etrafındaki shinobilerin birkaç saniyelik şaşkınlıkları, sana kafandaki planın ilk aşamasını uygulaman için yeterli oluyor. Ekipman çantanın içinden aldığın kunaiyi, doğruca Suna shinobisinin boğazına saplıyorsun! Herifin boğazında kunaini bırakıp, Shunshin geri çekildiğin anda, Suzaku no Jutsu için mühürleri uygulamaya koyuluyorsun, ancak bu anda, karşındaki Suna shinobilerinin üzerlerindeki şaşkınlıklarını atmış olduklarını da fark ediyorsun. Hatta bir anda, isminin Kuroari olduğunu anladığın kuklanın, kollarının vücut kısmıyla bağlantı noktalarından çıkmış olan bıçaklarının sana doğru geldiğini görüyorsun! Shunshin uygulamamış olsan, çoktan seni delmiş olacak olan 6 adet koldan çıkan bıçak, sen mühürleri yaptığın sırada sana ulaşıyor! El mühürlerini tamamlayacağın anda, biri sağ karın boşluğuna, biri sağ bacağının üst kısmına, biri sol omzuna giren bıçaklar el mühürlerini tamamlamana engel oluyor. Geriye kalan diğer üç kol ise, hızlıca yanından geçip gidiyor.

Karşında duran shinobiler ile arandaki mesafe yaklaşık 15 metre civarında ve her biri de savaş pozisyonuna geçmiş halde. Kukla kullanan shinobi ortada, diğer iki Suna shinobisi ise onun sağında ve solunda ve 2-3 adım daha önde olacak şekilde pozisyon alıyorlar. Az önce boğazına kunaini sapladığın shinobi ise, boylu boyunca yere serilmiş durumda ve ölmüş olduğundan eminsin. Vücuduna saplanan kollar hala dik bir şekilde durmaya devam ediyor ve vücuduna bir baskı oluşturuyor. Özellikle bacağına aldığın yaralar ayakta durmanı zorlaştırsa da, yıllarca aldığın shinobi eğitimleri sayesinde hala ayakta durabiliyorsun. Öte yandan şimdilik, dövüşüne devam etmende bir sıkıntı görünmüyor, ancak yapacağın hamlelerin canını yakacağı kesin. Yaralanmaların, bilinçli veya bilinçsiz, hayati organlarını etkilememiş gibi görünüyor ve fakat bu tip bir yaralanma ile uzun süre mücadele etmenin de mümkün olmadığını biliyorsun.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Saiki Ryouta
Posts:63
Joined:September 1st, 2018, 10:43 am

Re: [Saiki Ryouta] Ateşe Uçan Güve

Post by Saiki Ryouta » December 28th, 2018, 12:06 am

Soğuk bir kış gecesi mi? Yoksa sıcak bir yaz gündüzü mü? Bu soru Ryouta'ya sorulsa, cevabı karakteri bilen biri varsa tahmin edebilirdi belki. Fakat, karakterini tam olarak kendisinden başka biri bilmediği için bu soruyu ancak kendisi yanıtlayabilirdi. Yanıtı da; 'İkisi de bana ait değilse, ne anlamı var ki kışın veya yazın?' olurdu.

Onun olmayan bir şeyin, onun nazarında bir anlamı yoktu. Onun olmayan gücün de bir anlamı yoktu. Onun olmayan düşüncelerin de. Bu yüzdendir, köyden kaçışı. İsyan edişi. Güç peşinde koşuşu. Dünya ve kendisi. Bu bir hesaplaşmaydı. Zirveye giden yolda, genç bir shinobinin ortaya koyduğu emek ve çabaydı! Yolunun üzerine ayak basmış kişilerin yok oluş hikayesiydi. Bir efsanenin başlangıcıydı. Her şeyi elde eden adamın efsanesinin.

Hayal etti tekrardan. Zirvede nasıl durduğunu. İnsanları tanrı edasıyla nasıl izlediğini. Yazı, kışı, ilkbaharı ve sonbaharı elinde tutuşunu. İstediği zaman yağmur yağardı. İstediği zaman güneş açardı. Hayal ettiği dünya böyleydi. Ağzından çıkan kelime, birini kral yapardı. Ötekini sonsuzluğa yollardı. Hayal ettikçe, içindeki hırsları tekrardan alevlendi. Yandı. Daha fazla yandı. Güneş kadar sıcak, yıldızlar kadar parlaktı. Her şeyin zirvesindeydi! Tanrının da üstündeydi. Efsanelerin de ötesindeydi. Verdiği nefes, fırtınalara yol açıyordu. Bakışları istediğinde yakıyor, istediğinde buza çeviriyordu. Elini sallaması, dünyayı yerinden oynatıyordu! Herkes önünde diz çökmüştü. En güçlüsünden, en güçsüzüne. Aralarında bir fark yoktu çünkü. Hepsi karıncaydı.

Bir karınca, her zaman bir karınca olarak kalacaktı. Potansiyelleri, sınırları belliydi. O sınırları çizen de kendisiydi! Her şey onun kararlarıyla olmuştu. O vardı ki, karıncalar yaşıyordu. O istemişti ki, karıncalar vardı. Aksi olsaydı, karıncalara da ihtiyacı olmazdı. O zaman diz çökmüş karıncalar da olmazdı. Sadece kendisi. Sonsuzluğu elinde tutmuş kendisi. Dünyayı devirmiş, ayı bir elinde, güneşi bir elinde tutmuş kendisi. Daha fazla düşündü, daha fazla hayal etti. Düşünceleri, bir anlık parıldayan kıvılcım gibiydi. Ama düşüncelerinin bütünü, bir galaksi kadar genişti. Sayısız yıldız kadar büyük ve heybetli.

Dünya bana diz çökecek! İçinden bu şekilde haykırdı. Ne olursa olsun, başaracaktı. Kim çıkarsa çıksın önüne, başaracaktı! Bu kişiler sadece törpü taşı olacaktı. Her bir ölüm kalım savaşından sonra, daha da bilenecekti. En sonunda, dünyanın en keskin kılıcı olacaktı. O keskinlik, herkesi ortadan ikiye yaracak, parlak ama korkutucu bir keskinlik olacaktı. Ölümün keskinliği, korkunun keskinliği, isyanın keskinliği olacaktı. O kadar keskin olacaktı ki, kaderi bile ikiye ayıracaktı! Doğrular ve yanlışlar, aynı şekilde kesilecekti. Uzayı ve zamanı kesecekti. Kestiği her şeyin üzerine çıkacaktı. Bu yolda yansa bile, yok olsa bile bunu kesinlikle başaracaktı!

Kukla, gelip bedenini deşmişti. Tam üç yerinden. Hazırlıksız yakalanmıştı. Savaş tecrübesi vardı. Ama ölüm kalım savaşlarında, hiçbir zaman bu kadar yakın olmamıştı. En azından tek başına. Planlama konusunda birkaç hata yapmıştı. Kritik hatalar. Kuklanın gücünü yanlış hesaplamıştı. Kuklanın hızını yanlış hesaplamıştı. Her zaman; 'En iyisini düşün, en kötüsüne hazırlan.' düşüncesiyle planlarını kurardı. Fakat bu sefer bunu tam olarak gerçekleştirememişti. Yeterli değişken yoktu elinde. Vardı belki ama sonuçta hesaplayamamıştı. Her şeye rağmen hata, hataydı. Bir sefer olacaktı! İkincisine kesinlikle izin vermeyecekti! Veremezdi! Bu kadar handikap yetmişti de, artmıştı da. Şimdi sıra, işleri halletmeye gelmişti.

Hamleleri zihninde, saniyenin binde birinde kararlaştırdı. Olabildiğince hızlı ama aynı zamanda olabildiğince de kontrollü bir şekilde yaptı bunu. Kafasındaki planı hemen uygulamaya sokacaktı. Hiçbir anı boşa harcamamalıydı. Burası savaş alanıydı. Onun savaş alanı. Ne kadar kendine güveni tam, korkusuz ve cesaretli olsa da, ufak bir ihmalkarlık canına mal olurdu. Bunun bilincindeydi. Bu yüzden çok fazla dikkatliydi. Bu saatten sonra ne kadar dikkatli olunabilirse, o kadar dikkatliydi.

Kuklanın saldırısından hemen sonra elini çantasına atmıştı. Aldığı birkaç şey vardı. İki patlayıcı parşömen, bir kondisyon hapı, bir kan hapı, bir sis bombası ve bir tane de sis bombası. Fakat bunlara ek olarak, misina almıştı. Tabii ki Ayatsuito kullanarak almıştı. Bunu giysisinin içinde kalacak şekilde gizlice koluna sarmıştı. Az sonra kullanacaktı. Öncelikli olarak, bunların hiçbirini kullanmadı. Güldü. Karşısındakilere bakarken. Güldükten sonra, sis bombası ölmüş shinobinin hemen önüne atacaktı. Karşısında bulunan shinobilerin görüş açısını kapatacak şekilde. Bembeyaz 32 dişini gösterirken, "Bakalım bu leşin çantasında ne gibi zenginlikler varmış, hahaha!" diye kahkahaları ile haykıracaktı. Bu sırada, iki patlayıcı parşömeni buruşturup, kuklanın cesede doğru giderken kullanacağı olası güzergaha atacaktı. Bunun hemen ardından Shunshin yapıp, ölü shinobinin bulunduğu yere geçecekti. Tabii tüm bunlar olurken, daha önceden çıkarmış olduğu iki hap, midesine doğru kayacaktı.

Burada yapılan hamlelerin her birinin farklı manası vardı. Gülmesini ele alırsak, rakiplerin sinirleriyle oynamak. Onları hataya zorlamak. Bu boşluktan yararlanıp, iki patlayıcı parşömeni olması gereken güzergaha yerleştirmek. Bunlar, tıpkı zincir halkaları gibi birbiri içine sıkıca geçmiş hamleler bütünüydü. Shunshin de sonra, shinobilerin kendisine doğru hareket edeceğini düşünüyordu. Kelimelerin gücünü kullanmıştı yine. Sinirlerini bozup, hatayı sürüklemek istemişti bu insanları. Yerde ölmüş bir şekilde yatan çöp, sonuçta arkadaşlarıydı, değil mi? Yoldaş. Shinobilikte bu kelimenin anlamı çok ağırdı. Ryouta'nın kendisi bunu önemsemese de, bu olguyu gayet iyi bir şekilde yakalamış ve öğrenmişti.

Beklediği hataya gelirsek, shinobilerin aynı anda harekete geçme beklentisiydi. Kendilerine doğru gelirken, aralarında oldukça yakın bir mesafe varsa, misina ile iki kişiyi bağlamaya çalışacaktı. Burada tekrardan Ayatsuito kullanacaktı. Ardından Ryuka no Jutsu ile ikisini de kızarmış tavuğa çevirecekti. Planları bu yöndeydi. Sisin verdiği kamuflajı kullanıp, soyarmış gibi yapacaktı sadece. Yaptığı şeyleri gizli bir şekilde yapacaktı. Misina ile öncelikli olarak, kendisiyle sıklıkla konuşan kişi ve kuklayı kontrol eden kişiyi hedef alacaktı. Bu ikisini birlikte yakalayıp, Ryuka no Jutsu ile yakalamaya çalışacaktı. Eğer bu durum gerçekleşmezse, herhangi bir ikili grubu yakalamaya çalışacaktı. Eğer ki bu durum da gerçekleşmezse, kendisiyle sıklıkla konuşmuş, lider gibi gözüken kişiyi hedef alacaktı. Aralarında en güçlü kişi lider gibiydi. Hem, liderin işi biterse, aralarında var olan koordinasyon ve planlamanın da çökeceğine inanıyordu.

Yere yerleştirilmiş parşömenlere gelince, tüm bu planları yürütürken, kendisine doğru kuklanın geldiğini hissedince, ilk parşömeni patlatacaktı. Tabii kuklanın, o parşömenden gerekli hasarı alabileceğini düşündüğü anda ve mesafede yapacaktı bunu. Ardından jutsusunu bitirmeye çalışırken, en kritik yerde yine bu kuklanın yine müdahale edeceğini düşünüyordu. Tam bu sırada işte, ikinci parşömeni patlatacaktı. Bu parşömeni de, ilkiyle aynı doğrultu ve şartlar altında patlatacaktı. Bir ihtimal, kuklanın bu hamleler sonucu yıkılacağını düşünüyor olsa da, bunun gerçekleşmeme ihtimalini de bir hayli yüksek görüyordu. En iyisini düşün, en kötüsüne hazırlan düşüncesi vardı burada. Tedbiri elden bırakmamak gerekiyordu. Az önce olanlar açıktı. Üç yerinden yaralanmıştı. Ki, bu pek iyiye işaret değildi. Dövüşü bir an önce bitirmesi gerekiyordu. Geçen her saniye, kendisinin aleyhineydi çünkü.
Last edited by Saiki Ryouta on December 28th, 2018, 4:31 pm, edited 1 time in total.
Image
Künye
İsim: Saiki Ryouta
Yaş: 20
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.80
Kilo: 70
Köy: Kaçak (Ishigakure)
Element: Fuuton, Katon
Seviye: C - Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 400
Prestij: -
Kullanılabilir GP: 1

Motivasyon:
Güç Arzusu: Her sabah kalktığında, aklından geçirdiği tek bir şey olurdu. Daha güçlü biri olmak. Bu yüzden her türlü zorluk ve acıya göğüs germeye kararlıdır. Önündeki yol ne kadar zor olsa da, o yol üzerinde yürümekten asla vazgeçmeyecektir.

Komplikasyon:
Açgözlülük: Kendini güçlendirmek konusunda oldukça saplantılıdır. Ne kadar tehlikeli olsa da, eğer kendini güçlendirecek bir şey varsa, o şeyi takip edecektir. Güçlü bir silah, iyi bir teknik ya da daha başka şeyler. Bu uğurda kendini tehlikeye atmaya ve insanları katletmeye hazırdır.

Profil
Güç: 3
Çeviklik: 4
Kondisyon: 8
Potansiyel: 8
Varlık: 3
Zeka: 4
Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 1
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 2
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1

Ninjutsu
Shunshin - D Rank
Ayatsuito - D Rank
Ryuka no Jutsu - C Rank
Fuujin no Jutsu - B Rank
Suzaku no Jutsu - A Rank
Taijutsu
-
Genjutsu
-
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar: Standart Ekipman Çantası
10 metre Sentetik Misina(Normal)
2×Kondisyon Hapı(Normal)
1×Kan Hapı(Normal)
1×Chakra Hapı(Normal)
1×İyileştirici Hapı(Normal)
1×Patlayıcı Parşömen(Kötü)
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts:2605
Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Saiki Ryouta] Ateşe Uçan Güve

Post by GM - Naruto » December 28th, 2018, 4:18 pm

Off Topic
Ryouta bey ile yaptığımız özel ve gizli konuşmalar neticesinde, turundaki hamlelerde bulunan sıkıntılar kendisine anlatılmış ve bu bağlamda hamle aldığı kısımlar iptal edilmiştir. RP'nin bu kısımlarını editledikten sonra GM mesajı yazacağım.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts:2605
Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Saiki Ryouta] Ateşe Uçan Güve

Post by GM - Naruto » December 30th, 2018, 11:41 am

İçinde bulunduğun savaş ortamı içerisinde kahkahalarını pervasızca ortaya sermen, karşında duran üç Suna shinobisinin daha temkinli, ancak hareketsiz olmalarına neden oluyor. Aslında planın dahilinde umduğun bu hareketsizlik senin ekmeğine yağ sürerken, eline aldığın misinayı, kimseye belli etmeden Ayatsuito no Jutsu sayesinde koluna sarıyorsun. Bu işlem devam ederken, bu kez ekipman çantandaki diğer malzemeleri de eline alıyorsun ve hemen ardından, sis bombasını ölü Suna shinobisinin bulunduğu yere atıyorsun. Yoğun sis ortama yayılırken, üç Suna shinobisine söyleyeceğin cümleyi söylüyorsun. Cümlenin hemen ardından iki hapı ağzına atıp hızlıca yutarken, eline aldığın iki adet patlayıcı parşömeni, kuklanın ölü Suna shinobisine giderken kullanacağı güzergaha atıyorsun. Hemen ardından da Shunshin no Jutsu uygulayarak ölü shinobinin yanına gidiyorsun.

Bu noktadan sonra planının hesaba katmadığın bir tarafı gelip seni yakandan yakalıyor! Her ne kadar sisin içinde kendini gizleyebileceğini düşünsen de, attığın sis bombasından yayılan sis senin de görüş açını kapattığı için, sana doğru gelen giden biri olup olmadığı konusunda hiçbir fikrin olmuyor. Dolayısıyla, Ayatsuito ile shinobileri bağlamak, kuklanın gelmesi halinde patlayıcı parşömenleri aktifleştirmek gibi planların hepten suya düşüyor! Düştüğün bu esaslı hata sana bir hayli pahalıya patlayacak gibi göründüğü sırada ise, sırtına saplanan üç bıçak ile her şeyin karardığını fark ediyorsun. Sadece birkaç saniye önce vücuduna saplanan üç bıçak dışında, yanından geçip giden diğer üç bıçağı bir flashback tadında tekrar gördüğünde, sırtına saplananların bu üç bıçak olduğunu anlıyorsun. İkisi omuzlarına doğru, biri ise bel boşluğuna saplanan bıçak tek dizinin üstüne çökmene neden olurken, sisin ardından tıkırdayan bir sesin harekete geçtiğini duyuyorsun. Aradaki mesafeyi kestiremesen de ve geliş güzergahı konusunda sis nedeniyle bir fikrin bulunmuyor olsa da, her geçen saniye bu sesin sana yaklaştığını fark ediyorsun. Ancak içinden bir ses, kuklaya ait olabilecek bu sesin, patlayıcı parşömenleri attığın güzergahtan gelmediğini sana söylüyor. Sense, son aldığın üç bıçak yarasıyla artık hareket etmek senin için bir hayli zorlaşmış durumda. Her bir bıçak vücudunda baskıyı giderek arttırırken, yaralarından dışarıya doğru kanların akmaya başladığını da fark ediyorsun.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Saiki Ryouta
Posts:63
Joined:September 1st, 2018, 10:43 am

Re: [Saiki Ryouta] Ateşe Uçan Güve

Post by Saiki Ryouta » January 2nd, 2019, 4:38 pm

Ateşe uçmak, ne demekti? Neydi anlamı?

Geniş çölün ortasında bunu düşündü. Güneşin altında. Sıcağı iliklerine kadar hissetmesi gerekiyordu. Ama şu an üşüyordu. Tüm vücudu. Yalnız ve tek başına. Bitkin bir şekilde duruyordu yerinde.

Bütün dünyaya karşı çıkma konusunda, en ufak tereddütü dahi olmayan iradesi, ufalanmıştı. Binlerce ufak parçaya bölünmüştü. Yıldızlar kadar parlak iradesi, kıvılcımlar kadar küçülmüştü. Ufak bir rüzgarın, yaşamını söndüreceğini hissetti. Güçsüzlüğü hissetti. Acizliği hissetti. Umutsuzluğun en derin ve en karanlık yerine battı. Ölüyordu. Bir başına. Tek başına.

Niye ya? Niye!? Bu soruları kendine sordu. Defalarca sordu. Ama sonunda bir yanıt alamadı. Bilmediği sorunun cevabını, kendinde arıyordu. Bilmediği bir soruyu tabii ki de cevaplayamazdı. Haykırmak istedi. İsyan etmek istedi. Ama o kadar güçsüz düşmüştü ki, sesini kendisi bile zor duyuyordu. Nefret etti! Ama bu nefret, rakiplerine değildi. Öfkelendi. Kabul etmek istemedi bu durumu. Devam etmeliydi! Vazgeçemezdi! Güçsüzlüğünden nefret etse de, güçsüzlüğüne öfkelense de devam etmeliydi!

Bugün… Kötü bir gündü! Oldukça kötü bir gün. Acı ve umutsuzluk dolu bir gündü. Ama daha devam ediyordu! Her şeye rağmen devam ediyordu! Gün bitmeden, hiçbir şey kararlaştırılmamıştır! Vücudu, yorgundu. Yere serilmek, uyumak istiyordu. Biraz dinlenmek. Acısının son bulmasını istiyordu. Sanki, gözlerini kapatınca, artık tüm dertlerden ve acılardan sıyrılacağını düşünüyordu. Pes etmişti.

Ama ya zihni? Zihnine ne demeliydi? Pes etmiş miydi? Zihni, kargaşa içerisindeydi. Ama pes ettiği söylenemezdi. Vücudunda yaşanan şeyler, kuşkusuz zihnini etkiliyordu. Düşünceleri kırılıyor, fikirleri bulanıyordu. Ne istediğini, ne yapmasını gerektiğini bilmesine rağmen, yaşadığı yaralanmalardan dolayı, iyice karamsarlığa düşüyordu.

Sanki biraz pişman gibiydi. Vazgeçmek istiyor gibiydi. Ufak bir yönü, pes etmiş gibiydi. Ama böyle düşüncelerin zihninde dolaşmasına nasıl izin verirdi ki? Sakinleşmeye çalıştı. Defalarca, zihnine telkinlerde bulundu. Vücudunun ne istediğini önemsemedi. Aklında ne varsa, onu yapacaktı. Devam edecekti! Vücudunda eğer bir gram kuvvet varsa, o bir gramı dahi kullanacaktı!

Çünkü o, asla vazgeçmeyen biriydi. Pişmanlık duymadan, durmadan ilerleyen biriydi. Son nefesinde olsa dahi, savaşan biriydi. Dünyayı karşısına almıştı. Bundan sonra da alacaktı. Varlığı devam ettiği her saniye, bunu yapmaya devam edecekti! Şimdi, ilerleme zamanıydı! Güneş batmamıştı. Onun yıldızı da parlıyordu. Her ne kadar, bir kıvılcıma indirgenmiş olsa da, burayı sağ salim terk ettiği sürece, o kıvılcımın harlanıp, bir yıldız kadar parlak ve güçlü olacağından oldukça emindi!

Vücudundaki tüm yaralanmaları göz ardı etti. Kaybettiği kanı önemsemedi. İnce bir ipin üstündeydi. Önce ipi aşması gerekiyordu. Daha sonra bu yaralarla ilgilenecekti. Şimdi tüm bu sorunları kökten çözme zamanıydı. Geçen her an, kendisi için zarardı. Zaman aleyhine işliyordu. Bu yüzden, hiçbir şeyi ertelemeden; en hızlı ve en keskin bir şekilde yapmak zorundaydı.

İradesini sonuna kadar zorlayacaktı. Tüm varlığını, şimdi yapmak istediği şeyler için odaklayacaktı. İçinde bulunan tüm gücü kullanıp, en ufak nokta kadar gücü dahi kaçırmayıp, bu iş için kullanacaktı. İlk iş olarak, Fuujin no Jutsu için gereken el mühürlerini hızlıca uygulamaya geçecekti. Yapabileceği kadar hızlı yapacaktı. Daha sonra hedefi, kendine doğru gelen kukla olacaktı. Ya da her ne ise. Kukla mıydı, değil miydi tam çözememişti. Sadece mekanik bir tıkırtı duymuştu. Buradan bu çıkarımı yapmıştı.

Fuujin no Jutsu’nun ilk hedefi kukla olacaktı. İlk anda temas etmezse bile, jutsuyu sürdürüp kuklaya vurmaktan vazgeçmeyecekti. Daha sonrasında, kafasını; vücudunun da yardımıyla 360 derece çevirecekti. Kuklaya vurduktan sonra, diğer shinobilere de saldıracaktı bu şekilde. Tabii ki jutsu da aynı zamanda devam edecekti. Sisin oluşturduğu perdenin arkasında ne kadar gizli kalıyordu ya da kalabilirdi bilmiyordu. Bu gizliliği kullanarak, jutsusunu kamufle edebiliyor muydu, onu da bilmiyordu. Ama diğer üç kişinin tavırlarından, kuklanın işini bitirmesini bekleyeceklerini çıkardı. Az önce hareket etmediklerine göre, şimdi de etmemeleri gerekirdi mantıken. Tabii ki hareket etseler bile, saldırının her türlü onlarla temas edeceğini düşünüyordu. Jutsu, bu üç shinobiye doğru yönlenirken, çantasının içinde var olan beş adet shurikeni çıkarıp, jutsunun içine doğru fırlatacaktı var gücüyle. Kendi gücüyle gönderdiği bu shurikenlerin, jutsunun yardımıyla daha da ivmeleneceğini düşünüyordu. Rastgele atacaktı bu shurikenleri. İşin aslı çok fazla umudu olmayacaktı bunu yaparken. Fakat bir tanesi bile shinobilerden birine zarar verirse, bunu kâr olarak görecekti. Ayrıca, jutsu ile entegreli bir şekilde çalışıp çalışmayacağını dahi bilmiyordu. Fakat denemeden de bilemezdi.

Ardından 360 derece tamamlandığında, son olarak kuklaya bir kere daha temas etmiş olacaktı, bu kesici ve itici olan rüzgar. Eğer ki temas etmezse, kafasıyla aynı şekilde kuklayı vurana kadar jutsuyu sürdürecekti. Vurduktan sonra jutusuyu bitecekti. Bu noktadan sonraki hedefi, yanında yatan ölü shinobinin çantası olacaktı. Kendi ekipmanlarının çoğunu kullanmıştı. Ve kullanmaya devam edecekti. Şimdi bu çantayı almamak salaklık olurdu. Çantayı aldıktan sonra, var gücüyle ayağa kalmaya çalışacaktı. Daha doğrusu, Shunshin kullanacak pozisyona girmeye çalışacaktı. Bunu başarırsa, Shunshin ile kendisine en yakın parşömenin üzerine çıkacaktı. Ayağıyla bu parşömenin üstünü kapatacaktı. Patlatmamıştı henüz. Ama hamle yapmaya hazır bir vaziyette duracaktı.

Daha sonra, çantasından bir kan hapı ve bir çakra hapı alıp, bunları yutacaktı. Aynı anda, düşmanları izleyecekti. Düşmanları izlemeyi sürdürürken, etrafını da pür dikkat kesecekti. En ufak bir karşı saldırı keşfederse, geri çekilme yollarına başvuracaktı. Bu izleme ve tetikte olma durumu devam ederken, bir yandan da kullanmayı çalışıp da kullanamadığı misinayı kullanacaktı. Ayatsuito, ile kontrol ettiği misinayı, en çok kanayan bölgesi olan karın boşluğunu dikmek için kullanacaktı. Biliyordu, zaman yönünden oldukça kısıtlı bir durumdaydı. Bunu yapmak için ufak bir boşluğu olacaktı sadece. O ufak boşluğu, en verimli bir şekilde kullanmak tek amacıydı. Cerrah değildi, kendisinden kaliteli bir şey beklemiyordu. Ama en azından kanamayı durdurmayı başarırsa, iyi olacağını düşünüyordu.

Bundan sonra da tüm önceliği de, bu yeri bir an önce terk etmek olacaktı. Vücudu acıdan ve kan kaybından dolayı, oldukça zayıf bir durumdaydı. Aklındakileri bile tam olarak yapıp yapamayacağından emin değildi. Durum ve hal böyleyken, artık bu saatten sonra dövüşmek onun için bir opsiyon dahi değildi. Hem arkada bulunan binanın içinde ne olduğu ise bir muammaydı. Ama iyi bir şeyler olmadığının gayet de farkındaydı. Bu sebeplerin birleşiminden ötürü, en uygun anda burayı terk etmek zorundaydı. Yoksa ölüm, tek elde edeceği şey olacaktı!
Image
Künye
İsim: Saiki Ryouta
Yaş: 20
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.80
Kilo: 70
Köy: Kaçak (Ishigakure)
Element: Fuuton, Katon
Seviye: C - Rank
Rütbe: Chuunin
Ryo: 400
Prestij: -
Kullanılabilir GP: 1

Motivasyon:
Güç Arzusu: Her sabah kalktığında, aklından geçirdiği tek bir şey olurdu. Daha güçlü biri olmak. Bu yüzden her türlü zorluk ve acıya göğüs germeye kararlıdır. Önündeki yol ne kadar zor olsa da, o yol üzerinde yürümekten asla vazgeçmeyecektir.

Komplikasyon:
Açgözlülük: Kendini güçlendirmek konusunda oldukça saplantılıdır. Ne kadar tehlikeli olsa da, eğer kendini güçlendirecek bir şey varsa, o şeyi takip edecektir. Güçlü bir silah, iyi bir teknik ya da daha başka şeyler. Bu uğurda kendini tehlikeye atmaya ve insanları katletmeye hazırdır.

Profil
Güç: 3
Çeviklik: 4
Kondisyon: 8
Potansiyel: 8
Varlık: 3
Zeka: 4
Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: 1
[Çeviklik] Akrobasi: 1
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 2
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 1
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1

Ninjutsu
Shunshin - D Rank
Ayatsuito - D Rank
Ryuka no Jutsu - C Rank
Fuujin no Jutsu - B Rank
Suzaku no Jutsu - A Rank
Taijutsu
-
Genjutsu
-
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar: Standart Ekipman Çantası
10 metre Sentetik Misina(Normal)
2×Kondisyon Hapı(Normal)
1×Kan Hapı(Normal)
1×Chakra Hapı(Normal)
1×İyileştirici Hapı(Normal)
1×Patlayıcı Parşömen(Kötü)
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts:2605
Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Saiki Ryouta] Ateşe Uçan Güve

Post by GM - Naruto » January 5th, 2019, 10:42 am

Sisin içerisinde, vücuduna saplanan kuklanın ucu bıçaklı 6 koluyla birlikte, karşı saldırı için ilk hamleni gerçekleştiriyorsun. Fuujin no Jutsu için hızla el mühürlerini tamamlamanın ardından, ağzından içinde toz parçaları bulunan havayı üflemeye başlıyorsun. Bu üflemeyle birlikte içinde bulunduğu sis dağılmaya başlarken, kuklanın sağ tarafından yaklaştığını görüyorsun. Hedefini ona doğru çevirip hava üflemeye devam ettiğinde, kuklanın ilerlemesini durdurmadığını, ancak hasar almaya başladığını fark ediyorsun. Havaya saçılan ufak tahta parçalarına rağmen, kukla hareketine devam ederken, planın doğrultusunda hareket ederek, kafanı çevirerek jutsuyu devam ettiriyorsun. Kafanı soluna doğru çevirdiğinde, yaklaşık 15 metre mesafede bulunan üç Suna shinobisi hedefin haline geliyor. Dağılan sisle beraber elleriyle yüzlerini korumaya çalışan Suna shinobilerinden ikisi, kuklayı kontrol eden shinobinin önüne geçerek adeta ona siper oluyorlar. Jutsunu devam ettirirken, jutsunun içine yönlendirdiği beş shuriken, rastgele hareketlerin nedeniyle rakiplerine isabet etmezken, Fuujin no Jutsu, senin solunda kalan shinobiye bir hayli zarar veriyor. Bu noktada sana doğru ilerlemekte olan kukla, arada oldukça kısa bir mesafe kalmış olmasına rağmen dururken, sen de son kez kuklayı hedefleyerek jutsunu devam ettiriyor ve akabinde kesiyorsun. Aldığı hasara rağmen kuklanın kafası ve bedeninin yarısı durmaya devam ederken, sen de ölü shinobinin ekipman çantasına yönleniyorsun.

Ölü adamın standart konumunda bulunan ekipman çantasını çekerek almayı başarıyorsun. Hemen ardından ayağa kalkmak için hareketlendiğin sırada ise, göğsünün orta yerine saplanan bir şey ile hareketsiz kalıyorsun! Bakışların aşağıya kaydığında, kuklanın kafasının vücuduna saplandığını anlıyorsun. Bacaklarındaki his giderek yok olurken, karşındaki üç shinobiden solda olanın de senin gibi düştüğünü görüyorsun. Yanındaki diğer shinobi hemen adama müdahale etmek için hareketlendiğinde, yere düşen shinobinin bir hayli yara aldığını fark ediyorsun. Muhtemelen birkaç saniye sonra ölecek shinobinin hemen ardından ise, kuklayı kontrol eden shinobiyi ve onun öfkeli bakışlarını görüyorsun! Tamamen dizlerin üstüne çöktüğün anda, vücudundaki tüm bıçaklar hızla bedeninden çıkıyor ve ansızın bir kez daha bedenine saplanıyor! Son yediğin bu darbelerle gözlerin kararmaya başlıyor ve bu dünyaya dair gördüğün son sahne, seninle eş zamanlı olarak ölen diğer shinobinin ardından haykıran shinobi oluyor. Bu dünyadan yalnız ve hiçbir hedefini gerçekleştirememiş olarak göçüp gidiyorsun.
Off Topic
Saiki Ryouta ölmüştür. Yeni bir karakter yaratman durumunda, bu karakterine bir miktar bonus verilecektir.
Ishigakure'yi terk ederek kaçak oldu güçlenmek uğruna
Ardında cesetler bırakarak girdi Rüzgar Ülkesi diyarına
Bıçak saplıyken, yarayı dikmek için kullanılır mı misina
Uzun lafın kısası bizim Saiki Ryouta gitti bok yoluna
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Locked

Return to “Diğer Ülkeler”