Eğer ki yerinde sabit kalırsan, canını yakmaz. Zamanın geçişi ile birlikte, bir süre sonra yok olursun. Yapabileceklerin bellidir. Potansiyelin bellidir. Yol üzerinde mesafe kat etmeden, o yol üzerine nasıl iz bırakabilirdin ki? Dikenleri aşmadan, nasıl emek harcardın ki? Zor, çok zordu.
Diğer bir seçenek, hayata karşı yürümektir. İnsanların sadece binde biri, belki de milyonda biri bunu yapmayı tercih ediyordu. Hayata karşı yürümek, akışa karşı yürümek; kim buna cesaret edebilirdi ki? Kim dikenlerin canlı canlı vücutlarına batıp, derilerinin yüzülmesini izleyebilirdi ki? İşte milyon tane insandan biri burada devreye giriyordu. Nadirlerdi. Ama korkak değillerdi. Ryouta'nın izlediği yol da buydu.
Kimseden korkmuyordu. Dünyadan, hayattan ve dikenlerden. Hiçbirinden korkmuyordu. Göklere karşı yürüyordu. Doğal düzene aykırıydı. Düzenin değil, kaosun insanıydı. Belki insan bile değildi. Bir çeşit varlık, canlı. Akıllı ama ahlaki değerlere sahip olmayan, hedeflerinin peşinde koşan biri. Vazgeçmek kelimesini lügatında barındırmayan biri. Her şeye rağmen dik duracak biri. Tam olarak böyle biriydi.
Güneşin kavrukluğu, çölün gazabı. Hangisi önemliydi ki? Donmak mı? Yoksa yanmak mı? Ne farkederdi ki? Ayakları hâlâ sıkıca yere basarken. Kolları güç dolup taşarken, gözleri görürken, kulakları duyarken. Hiçbir şey. Yeter ki kendinde ilerleyecek gücü ve kudreti bulabilsin. Gerekirse kanının son damlasını yakar, hayatını bir kenara atardı. Ama ilerlemekten vazgeçmezdi. Yol uzundu. Yürünecek daha çok yer vardı. Dağlar aşılacak, denizler geçilecekti.
Kaderi kırıp atacaktı. Kaderini eğer, dünya belirliyorsa, dünyayı yakacaktı. Gökler belirliyorsa, gökleri yıkacaktı. Ve tüm her şeyi arkasına alıp kül ve kemiklerin arasından ilerlemeye devam edecekti. İlerlemezse kaybederdi. Kaybetmeyecekti. Zihni düşünmeye devam ettikçe. Çünkü böyle biriydi. Varlığı, sadece ve sadece kendinde anlam bulurdu. Başkasında değil.
Yavaşça doğruldu. Güneşi hissetti. Karşısındaki adamla göz teması kurdu. Gölgeleri izledi. Kendi gölgesini, shinobilerin gölgesini. Aklında net bir düşünce vardı. O da; ya yanarım, ya da yanarsınız, idi...
Karşısında bulunan shinobi henüz ters bir şey dememişti. Kendisi de cevaben, aynı üslûpla cevap vermeliydi. Bu dünyanın kuralı buydu. Bir aslan bile, yeri geldiğinde köşesine çekilirdi. Bu zayıflıktan değil, kurnazlığındandı. Ormanın kanunu böyleydi.
Kurumuş burnundan ciğerlerine hava çekerken, iyi inşa edilmiş vücudunu gösterdi. Kendisi Ukon'du. Konoha'dan gelmiş bir kervanın koruyucusu. Önemli bir kervandı bu. Siyasal ıvır zıvırlar dönüyordu bu işin içinde. Bir yanlışlık, her iki taraf içinde pahalıya mal olurdu. Giichi'nin de dediği gibi, iki ülke arasında savaş bile çıkabilirdi. Ryouta buna pek ihtimal vermese de, ülkeler ya da köyler arası iplerin gerginleşmesine neden olabilirdi.
Tüm bu yargılarını, uygun bir üslupla karşı tarafa aktarmalıydı şimdi. "Hmph!" Burnundan soludu yine. Konuşan adama baktıktan sonra, gözleri diğer shinobileri süzdü ağırca. Sanki gözlerine koymuyormuş gibi bir havası vardı suratında. Kibirliydi. Kemiklerinin en dibinden gelen bir kibirdi bu. Çünkü o Ateş ülkesinden, Konoha'dan gelen bir elçiydi. Ona zeval getiremezlerdi.
Üzerinde ateş ülkesi ya da Konoha'ya ait bir amblem veyahutta başka bir imge var mı diye düşündü. Eğer varsa ortaya çıkaracaktı, giysisinin ya da herhangi bir yerinde olan şeyi elleriyle tutup, kabartarak. Yoksa da aynı sakinliğini sürdürecekti. Aradan geçen birkaç saniyenin ardından konuşmaya girecekti.
"Benim adım Ukon! Konoha'dan gelen bir kervanın korumasıyım! Arabamız bir sıkıntıyla karşılaştı. Yardım edecek birilerini arıyordum, bu ıssız çölde. İşte karşıma da siz çıktınız!"
Bu konuşmayı yapıp, susacaktı. Karşıdan gelen cevabı sabırla beklemeye geçecekti.
Çin'de var olan Taoizm akımına dönemin. Taoist ya da daoistler, Tao ya da Dao denilen şeyi arar. Birebir çevirisi olmasa da Tao ya da Dao denilen şey; yol demektir. Yolu aramak, yolu kavramak ve yolu aşmak. Yolun sonu, kemale ermektir. Bir nevi dünyevî şeylerin ötesine geçmektir.
Sonsuz yaşam, sonsuz güçte aynı zamanda buna işaret etmektedir. Fakat şöyle de bir farklı yorum daha var. Bu da Budizme çıkıyor. Buda denilen şahsiyet, farklı bir şekilde kemale erip, reenkarnasyon döngüsünü aşmıştır. Yani sonsuz yaşama erişmiştir. Budizm öğretileri, buda olmayı öğretir. Buda olup, reenkarnasyon döngüsünü aşmak ve en sonunda sonsuz yaşama ermek. Başka bir amaçtır.
Ayrıca Bodhidharma denen başka bir şahsiyet, Hindistan'dan, Çin'e göç edip orada zen öğretilerini anlatmıştır. Ve bu şahsiyet demiştir ki; "Taoya ulaşmak, Buda olmak demektir." Yani ikiside aynı kapıya çıkmaktadır. Ryouta'da tamamen bu emellere sahiptir. Yolu anlamak ve sonsuz kudret sahibi olmak. Evreni ve dünyayı anlamak. Buda olmak ve sonsuz yaşama ulaşmak. Dünyevî olan her şeyin ötesine geçmek.