Düşüncelerin bittiği noktada eylemler başlar.
Olabildiğince uzun süre düşündüm. Hayal ettim. Ne istiyordum? Gerçekten ne istiyordum? Bu sorunun cevabını düşündüm. Oldukça uzun bir süre. Aylar, yıllar. Cevabını bilmediğim bir süre boyunca. Her zaman aynı yere ulaştım. Aynı sorulara, aynı cevaplar verdim. Bunu çok uzun bir zaman boyunca sürdürdüm. Sonra ne oldu peki? Düşüncelerim tükendi. Geriye kalan tek şey ise, eyleme geçmek oldu.
Artık bu noktadan sonra düşüncelerim, sadece birkaç düşünceden ibaret değildi. Ayaklarım yere basmıştı. Fitili ateşlemiştim. Bundan sonrası bana ve eylemlerime kalmıştı. Esen rüzgarın arkasına takıldım öylece. Kanatlarım olmasa bile uçmayı başardım. Çünkü göğsümün tam orta yerine oturmuş ağır kayayı, yerinden ettim. Bu his, tarif edilmesi zor bir histi. Sanki tüm mevcudiyetimin üstüne binmiş sorunları, kılıcımın tek bir savuruşuyla ortadan ikiye yarmak gibiydi. Eşsiz ve esrarengiz, tanımlamak gerekirse böyle olurdu sanırım. Gerçi kelimelerin yeterli olacağını pek düşünmüyordum da, olsun.
Zihnimin içinde doğmuş olan güneş, önümü aydınlatıyordu. Ne yapacağımı biliyordum. Kendimden oldukça emindim. İlerleyecek ve yeni ufuklar görecektim. Yeni yerler görecek, yeni şeyler öğrenecektim. Bir zirve varsa, o zirveye çıkacaktım. Yapılabilecek ne varsa bu hayatta, onu yapacaktım. Kısacası durmayacaktım. Yapacağım şey sürekli ilerlemek olacaktı. Adımlarım, insanlara ilham verecekti. Ayak izlerim, insanların zihninde gölge, akıllarında bir hedef olacaktı. Bunu umut ediyordum.
Rüzgar nereye esiyordu, bilmiyorum. Şimdilik peşine takılmaktan başka çarem yoktu. Fakat rüzgar nereye eserse essin, bir yerlere varacaktı. Vardığı her yerde ben de olacaktım. Kendime ufak bir pay çıkaracak, nice maceralar yaşayacaktım. Düşüncelerimin bana söylediği şeyler bunlardı. İçten içe, küçük biri olamayacağımın farkındaydım. Ya da ben öyle düşünüyordum. Büyük hayallere sahip, zayıf biriydim. Ama zayıflık geçiciydi. Beni bir adım daha ileri götürecek olan düşüncelerim vardı. Kafamın içinde binlerce farklı düşünce vardı. Planlar kuruyordum, vazgeçmeksizin. Kendimce hedeflere ulaşmanın anahtarını arıyordum. Anahtar bir gün bulunurdu, hedefler de o gün tamamlanabilirdi. Ama hayat işte, neyin ne zaman olacağını kestirmek pek bir güçtü.
Aksiliklerin kurbanı olmamak gerekti. Bunun için de zeki ve sinsi olmak, kuralların birincisiydi. Kimseye güvenmemek ise başka bir şarttı. Gerektiği zaman buna kendim de dahil. İnsanların kaderine yazılmış bir şeydi, güvensizlik. Belli etmeseler de, bir gün yuvalarından çıkıp zehirlerini akıtmaktan geri durmayacaklardı. Ama o gün için değil, her gün için uyanık olmak elzemdi. Dünya acımasızdı. Tıpkı rüzgarın esmekten vazgeçmemesi gibi, acımasızlık da hiçbir zaman olduğu yeri terk etmeyecekti. Herkesin kalbinde var olmuştu. Olmaya da devam edecekti.
Başımı kaldırdım. Bir süre boyunca göğe bakındım. Maviliğin altında parça parça duran bulutlar, gözlere şenlikti. Güneşin, o bulutların ardından verdiği kararlı ama zayıf ısıysa, içimi ısıtmaktan geri kalmamıştı. Dağılmış olan saçlarım, rüzgarın heyecanıyla bir sağa bir sola hareket ediyordu. Ne güzel bir gün dedim içimden. Gerçekten güzel bir gündü. Bir süre düşündükten sonra, defterime birkaç şey karaladım. Ardından göğsümün iç cebine usulca yerleştirdim. Giysimin dışından elimle yokladıktan sonra, varlığının verdiği huzuru hissettim.
Neredeydim? Oldukça hareketli olan kendi ülkem ve çevresinden biraz uzaktım. Buraya Ses ülkesi deniliyordu. Daha doğrusu Otogakure'deydim. Adını hikayelerde sıkça duyduğum Orochimaru’nun memleketiydi. Daha doğrusu, kendi kalesini kurduğu yerdi diyelim. Buraya niye geldim, aslında çok net değildim. Dedim ya, rüzgarın peşine takıldım. Rüzgarın sonlandığı yer burasıydı sanırım. Ben de şimdilik burayı mesken edeceğim kendime. Bizzat Kageler tarafından övülmüş bir Chuunin olarak, diğer köylerdeki Chuuninlerle aramdaki seviye farkını görmek istiyordum. Yapabilirsem, Otogakure'nin Chuuninleriyle dostça bir şekilde mücadele etmek istiyordum. İyi bir performans sergileyebilirsem, Kendou'yu bana öğretecek bir hoca bulabilirdim kendime. Önce seviyemi ölçmek, daha sonrasındaysa bir hoca bulmak amaçlarım denebilirdi.
Olabildiğince uzun süre düşündüm. Hayal ettim. Ne istiyordum? Gerçekten ne istiyordum? Bu sorunun cevabını düşündüm. Oldukça uzun bir süre. Aylar, yıllar. Cevabını bilmediğim bir süre boyunca. Her zaman aynı yere ulaştım. Aynı sorulara, aynı cevaplar verdim. Bunu çok uzun bir zaman boyunca sürdürdüm. Sonra ne oldu peki? Düşüncelerim tükendi. Geriye kalan tek şey ise, eyleme geçmek oldu.
Artık bu noktadan sonra düşüncelerim, sadece birkaç düşünceden ibaret değildi. Ayaklarım yere basmıştı. Fitili ateşlemiştim. Bundan sonrası bana ve eylemlerime kalmıştı. Esen rüzgarın arkasına takıldım öylece. Kanatlarım olmasa bile uçmayı başardım. Çünkü göğsümün tam orta yerine oturmuş ağır kayayı, yerinden ettim. Bu his, tarif edilmesi zor bir histi. Sanki tüm mevcudiyetimin üstüne binmiş sorunları, kılıcımın tek bir savuruşuyla ortadan ikiye yarmak gibiydi. Eşsiz ve esrarengiz, tanımlamak gerekirse böyle olurdu sanırım. Gerçi kelimelerin yeterli olacağını pek düşünmüyordum da, olsun.
Zihnimin içinde doğmuş olan güneş, önümü aydınlatıyordu. Ne yapacağımı biliyordum. Kendimden oldukça emindim. İlerleyecek ve yeni ufuklar görecektim. Yeni yerler görecek, yeni şeyler öğrenecektim. Bir zirve varsa, o zirveye çıkacaktım. Yapılabilecek ne varsa bu hayatta, onu yapacaktım. Kısacası durmayacaktım. Yapacağım şey sürekli ilerlemek olacaktı. Adımlarım, insanlara ilham verecekti. Ayak izlerim, insanların zihninde gölge, akıllarında bir hedef olacaktı. Bunu umut ediyordum.
Rüzgar nereye esiyordu, bilmiyorum. Şimdilik peşine takılmaktan başka çarem yoktu. Fakat rüzgar nereye eserse essin, bir yerlere varacaktı. Vardığı her yerde ben de olacaktım. Kendime ufak bir pay çıkaracak, nice maceralar yaşayacaktım. Düşüncelerimin bana söylediği şeyler bunlardı. İçten içe, küçük biri olamayacağımın farkındaydım. Ya da ben öyle düşünüyordum. Büyük hayallere sahip, zayıf biriydim. Ama zayıflık geçiciydi. Beni bir adım daha ileri götürecek olan düşüncelerim vardı. Kafamın içinde binlerce farklı düşünce vardı. Planlar kuruyordum, vazgeçmeksizin. Kendimce hedeflere ulaşmanın anahtarını arıyordum. Anahtar bir gün bulunurdu, hedefler de o gün tamamlanabilirdi. Ama hayat işte, neyin ne zaman olacağını kestirmek pek bir güçtü.
Aksiliklerin kurbanı olmamak gerekti. Bunun için de zeki ve sinsi olmak, kuralların birincisiydi. Kimseye güvenmemek ise başka bir şarttı. Gerektiği zaman buna kendim de dahil. İnsanların kaderine yazılmış bir şeydi, güvensizlik. Belli etmeseler de, bir gün yuvalarından çıkıp zehirlerini akıtmaktan geri durmayacaklardı. Ama o gün için değil, her gün için uyanık olmak elzemdi. Dünya acımasızdı. Tıpkı rüzgarın esmekten vazgeçmemesi gibi, acımasızlık da hiçbir zaman olduğu yeri terk etmeyecekti. Herkesin kalbinde var olmuştu. Olmaya da devam edecekti.
Başımı kaldırdım. Bir süre boyunca göğe bakındım. Maviliğin altında parça parça duran bulutlar, gözlere şenlikti. Güneşin, o bulutların ardından verdiği kararlı ama zayıf ısıysa, içimi ısıtmaktan geri kalmamıştı. Dağılmış olan saçlarım, rüzgarın heyecanıyla bir sağa bir sola hareket ediyordu. Ne güzel bir gün dedim içimden. Gerçekten güzel bir gündü. Bir süre düşündükten sonra, defterime birkaç şey karaladım. Ardından göğsümün iç cebine usulca yerleştirdim. Giysimin dışından elimle yokladıktan sonra, varlığının verdiği huzuru hissettim.
Neredeydim? Oldukça hareketli olan kendi ülkem ve çevresinden biraz uzaktım. Buraya Ses ülkesi deniliyordu. Daha doğrusu Otogakure'deydim. Adını hikayelerde sıkça duyduğum Orochimaru’nun memleketiydi. Daha doğrusu, kendi kalesini kurduğu yerdi diyelim. Buraya niye geldim, aslında çok net değildim. Dedim ya, rüzgarın peşine takıldım. Rüzgarın sonlandığı yer burasıydı sanırım. Ben de şimdilik burayı mesken edeceğim kendime. Bizzat Kageler tarafından övülmüş bir Chuunin olarak, diğer köylerdeki Chuuninlerle aramdaki seviye farkını görmek istiyordum. Yapabilirsem, Otogakure'nin Chuuninleriyle dostça bir şekilde mücadele etmek istiyordum. İyi bir performans sergileyebilirsem, Kendou'yu bana öğretecek bir hoca bulabilirdim kendime. Önce seviyemi ölçmek, daha sonrasındaysa bir hoca bulmak amaçlarım denebilirdi.