Ishichou’nun konuşması bittikten sonra bağırışlar odanın içini doldurmaya devam etmişti. Vatanı için ölmeye hazır yığın dolusu shinobinin arasında memnuyetsizler olduğu gerçeğini tahmin etmek zor değildi yine de bu grubun azınlıkta kalması düzgün bir ordumuz olduğunun en önemli işaretiydi. Yine de her düzenli ordu savaşı kazanamazdı, her korkusuz shinobi ölümün arasında koşmaya başladığında korkuyu hissedebilirdi. Hangi konumda olduğumu bilmiyorum, birkaç ay önce olsa kesinlikle savaşa gitmek istemeyen ekipten olurdum ama şimdi Ishichou’ya duyduğum saygı ve aldığım ikinci şansın değeri bu savaşta kendimi kanıtlama arzusuyla dolduruyordu içimi. Peki asıl soru, etraf ölüm koktuğunda, yaşamak için gözü dönmüş insanlar çığlıkla üzerime koştuğunda bu duygularım değişmeden kalabilecek mi? Bilmiyorum. Öğreneceğim.
Yoldaşlarım yapılmamış savaşın galibiyetini kutlarken Juzo’nun sesi hepsini bastırmıştı. Elini kaldırmasıyla birlikte galibiyet çığlıkları ölüm matemine dönerken ben de benden ve Butsuo’dan hoşlanmadığına emin olduğum otoriter adamı dinlemeye başladım.
Chuuninler ve Jouninler doğal bir şekilde odanın farklı bölgelerine geçtikten kısa bir süre sonra Juzo bize doğru yaklaşmıştı, duvara yapıştırdığı haritaya bakarken güven verici bir giriş kısmının ardından herkesin görevlerini anlatmaya başlamıştı. Hepsinin görevini sanki benim görevimmiş gibi dikkatli bir şekilde dinledim, savaş asla bir muharebeden ibaret değildi. Tarihte muharebeleri kazanan lakin savaşı kaybeden bir çok taraf olmuştu. Onlardan bir tanesi olmak istemiyorsak sadece bir cephede değil tüm cephelerle uyumlu olmalıydık.
Ryuji, Ooki ve Momoru. Teçhizatların tutulduğu yeri korumakla görevlendirilmişti. Ryu, Chisa ve Chiyumi ise medic-ninlerin güvenliğinden ve gerekli durumlarda çeşitli bölgelere ulaştırılırken korunmasını sağlayacaklardı. Bu isimlerin hepsine aşinaydım lakin samimiyetim hiçbiriyle yoktu hatta doğru düzgün konuşmamıştık bile ama yine de sizler için umarım her şey sorunsuz gider, dostlarım.
İsimler geçip gitmeye devam etti, peki biz neredeyiz? En sona kalmıştım ve yanlış takip etmediysem –ki etmediğime eminim- Butsuo’ya da bir görev verilmemişti. Son olaylar sonucu bu savaşın dışında bırakılmış olma ihtimalimiz, korkutucuydu.
Bu ihtimaller basit bir ürperti olarak kalmış ve Juzo bizimde görevlerimizi söylemişti. Butsuo, Usagi ve ben. Duyduğum şeylerle birlikte öncekinden çok daha büyük bir ürperti kılcallarımda dolaşmaya başladı, korku akciğerlerime yuva kurmuşken düşüncelerim iç içe geçmişti. Kendime gelmem birkaç saniye almıştı.
Yüzümde bir sırıtış belirdi, ne yapacağını bilmeyen vücudumun saçma bir tepkisiydi işte. Jouninler ile birlikte olmak, ölümün arasında koşmak. Ceset kokusuna alışmak. Kanamak, kanatmak. Ölmek ve öldürmek. Her şeye en yakın yerde savaşın içinde olacaktık. Savaşmayı sevmediğimi düşünürsek oraya beni göndermek bilmiyorum belki de ölecekse bu hainler ölsün diye düşünmüştür Ishi-chou sama. Saygı duyarım.
Kafamı birkaç kez salladım, sorgulamayacağım. Bugün değil. Bana verilen görevi yapacağım ve yaşamak için öldürebildiğim kadar insan öldüreceğim. Hiçbir cephe diğerinden kolay geçmeyecek zaten sızlanmaya gerek yok.
Juzo tehditvaribir konuşmanın ardından güzel ve anlamlı bulduğum sözlerle hepimize gerekli mesajı vermişti. Kayadan irade, sevdim bu lafı yazdım bir kenara. Savaştan canlı dönebilirsem dövme olarak yaptıracağım bunu.
Ve gözlerim açıldı. Üzerime yağan yağmurla uyanmamanın verdiği huzurla esnedim. Rahat olmasam da rahat gibi davranarak bir nevi kendi zihnimi kandırmaya çalışıyordum. Güneşli manzara güzeldi güzel olmasına lakin kara bulutlar bu tabloya çamur fırlatmak için hazırda beklemesi hevesimi kursağımda bırakmıştı ve soğuk en az dünkü kadar ısrarcıydı.
Zaiyatsız ilerleyişimiz sürüyordu, birkaç ufak mücadele dışında ciddi bir direniş bulamamıştı karşısında Ishigakure shinobileri. Fırtına öncesi sessizlik tüm alana yayılmışken bölük komutanları bir tartışma içerisindeydi bende hazırlıklarımı yapıyordum diğer herkes gibi. Ölüm ihtimalini düşünmemden ötürü başarısız görevimden sonra başlayan Fuuinjutsu öğrenme hedefimi hızla gerçekleştirmiş ve kendimi geliştirebildiğim kadar geliştirmiştim. Kartlarımı sağdan başlayacak şekilde sıralamış hangi kartta ne mühürlü olduğunu defalarca tekrar ettikten sonra bunların üstünde kendi metotlarımla çalışmıştım, pratikte bir sıkıntı çıkmamıştı savaş alanında da çıkacağını sanmıyorum.
Bunları geride bırakıp rahatlamak adına sürüye uyup yiyeceklerimi nazik bir şekilde yemeye başladım. Savaşa mental olarak hazırlandığımı hissetsem de oraya gidince her şeyin daha farklı olacağı gerçeği beni ürkütüyordu.
Bugün yapılan savaşla birileri için her şey bitecek ve diğerleri için her şey başlayacak.
Yemeğini isteksizce midesine dolduranlara baktığımda garip hüzün dolduruyor bedenimi. Öleceklerini biliyorlar, belki şu çocuk, ağzına zorla bir şeyler tıkıştırmaya çalışan lakin isteksizliği her yanından belli olan, her şeyin değiştiği gün odada en çok bağıranlardan biriydi kim bilir? İşte böyle bir şey savaş. Eh her şey olumsuz değil, son gününü eğlenerek geçirmeye çalışanlarda var ve ben yine arafta kalmış gibi bir o yana bi’ bu yana sürükleniyorum.
Ekibimizin lideri Usagi’ydi. Bize güvenmediklerini her fırsatta belirtmeye çalışan yönetime kızgın değilim. Zaten Ishi-chou bize bunu açık açık söylemişti yine de üstümde ekstra bir baskı yaratmıyor değil yine de Usagi’nin baskısından daha hafif olduğuna inanıyorum. Böylesine bir görevde, herkesin kendi canını düşündüğü bir ortamda liderlik yapmak öyle hafife alınabilecek bir şey değil. Umarım bunun altından kalkabiliyordur.
Geçen her saniye ömrümden giden on yıla eşitmiş gibi hissediyorum, omzumda hayatımın tüm yılları geçmiş ve gelecek. Birazdan hiç tanımadığım insanları öldürmeye koşacağım, bağırışların ve nidaların eşliğinde.
Yine de burada sadece bir emir yüzünden olmadığımı bilmek pozitif bir etken benim için, kendi çapımda Shinobi Birliğine ve düzene karşı verdiğim savaşın bir cephesindeyim.
Savaştan önce kesin yapmamız gereken bu konuşmayı Usagi’nin başlatmasından sonra Butsuo da katılmış ve birkaç cümle eklemişti. İlginç bir takımdık, akademide öğretilenler dışında hiç Jutsu bilmeyen iki kişi. Butsuo bu tarz bir şey söylemedi gerçi ama iki uzun görev geçirdik birlikte yaptığını hiç görmedim. O fiziği falan düşününce gerekte yok zaten kaplan olacakmış son anda insan olmuş resmen.
Ve sıra bende ne diyebilirim ki? Akademiden mezun olduğumdan beri hatta akademiye girdiğimden beri odağım Fuuinjutsu’ydu. Bunun için biraz daha gelişmem gerektiği için her şeyden biraz biraz almıştım. Dengeli ilerlemiştim çünkü bir dala fazla odaklanırsam Fuuinjutsu’dan uzaklaşacağımı hissetmiştim. Her neyse gereksiz detaylar, anlat kendini Kazuo. İzin ver vücuduna anlatsın seni, öğren bakalım kimsin sen.
“Öncelikle üç ana dalın hepsinden biraz bir şeyler biliyorum. Hiçbirinde aşırı iyi değilim veya hiçbirinde aşırı kötü değilim. Ninjutsu yine de diğerlerine biraz baskın geliyor. Ve Fuuinjutsu. Aslında beni tamamlayan parça diyebilirim, üç ana dalda da bulunduğum seviyeyi birkaç tık yukarıya çıkartacak şekilde ayarlamaya çalıştım.”, bu cümlelerden sonra tüm Jutsularımı ve tek Genjutsu tekniğimi detaylıca anlatacak ve neler yapabildiğimi bildiklerinden emin olacaktım. Bunlardan sonra birkaç parantez açmak istediğim yer gelmişti. “
Genjutsu bireysel savaşlarda tam bir baş belası olsa da bu kadar kalabalık bir ortamda kullanmak epeyce riskli hem birlikte kalmayı başarırsak birbirimize chakra vererek bundan kurtulabiliriz. Tabi hepimiz yakalanmazsak. Neyse asıl demek istediğim şey yapabildiğim Jutsuları uzun uzun anlattım. Bunlardan işinize yarayacak olanı bana söylerseniz sizin için onu mühürleyebilirim ve sizde bir seferlik de olsa kullanabilirsiniz sıkıştığınızda kullanabileceğiniz bir koz olur.” Diyecek ve cevaplarını bekleyecektim.