Çatırdamalara aşina olmuş kulağım, bir çift ayak sesinin yankısını duyunca kafam yavaşça yükseldi. Heizo'nun Chiyumi'e doğru ilerleyişini gördüm. Sakin sakin... Gururlu ve kazanmış olmanın getirdiği o rahatlıkla attı her bir adımını. Acelesi yokmuş gibiydi... Yavaşça gözlerimi Chiyumi-san'a doğru çevirdim. Hâlâ yaşadığımız için bu grupta olduğuna binlerce kez şükretmemiz gereken o insana... O bembeyaz olmuş saçlarına ve sanki o beyazlığa direnircesine kan kırmızısı olmuş o tek bir tutam saça... Kapalı gözlerine, yorgun düşmüş o naif bedenine usulca baktım.
Yavaşça uzaklaştı bakışlarım. Diğerleriyle buluştu. Chisa-san ile... Manidar bir bakış attım ona. Kısaydı ve duygu barındırmıyordu. Sadece bir bakıştı ama belki de çok şey anlatıyordu. Hoş onu suçlamak istemiyordum ama sadece tek bir istediğim vardı, oda üç saniye. O an çok önemsizmiş gibi duran o üç saniye, belki de şu an bizi bu hale sokmayacaktı. Üç saniye... Koca bir zamanı içinde barındıran bu dünyada, o üç saniyenin değeri muazzamdı o an benim için. Ama elimden kayıp gitmişti. Belki daha iyi değerlendirir, belki de daha cesur olabilirdim; ama olan olmuştu. Ne kendimi ne de bir başkasını bunun için suçlamak, pek bir anlam ifade etmeyecekti.
Diğerlerine baktım. Çoğu ölmüş olan Medic-ninlere... Bir küfür, içinde öfkeden çok acı barındıran bir tutam küfür döküldü dudaklarımdan. Sessiz ve sedasız geldiği gibi, öyle de yok oldu. Hiroyuki-san'a baktım... Çaresizce kendini iyileştirmekle meşguldü. Mağlubiyeti iliklerime kadar hissederken, aynı şeyi hepsinin yüzlerinde gördüm. En çokta bize güvenerek bu yola çıkan, korumakla yükümlü olduğumuz Medic-ninlere... Soğuklaşmış ölü suratlarında, hayal kırıklığından bir tutam vardı sanki.
Tüm dünya sessizlemişti sanki. Tek duyduğum Heizo'nun adımlarıydı. Kafamın içinde yankılanıyor, sonu olmayan bir boşluğa itiyordu beni.
Derin bir nefes aldım. "Pes edemem." diye mırıldandım. Yumruğumu sıktım, ama ne kadar vahim bir durumda olduğumu bir kez daha gördüm. Dişlerimi sıktım bu sefer... "Pes edemem." diye haykırdım. Sessizce ve fazlasıyla güçsüzce bir haykırış oldu bu, kimsesinin duymadığına emindim. Gözlerimi Heizo'ya diktim... İzin veremezdim. Vermemem lazımdı. Düşünmedim, riskleri kafamda tartmadım, ölebileceğim ihtimaline tutunmadım bile. Vücuduma saplanmış olan senbonların sızlamasını düşünmedim. Diz çökmüşken, tek bir dizimin üzerine doğrulmak için tüm gücümü verdim! Derin bir nefes aldım. Gözlerimi kaygısızca yürümekte olan Heizo'ya dikerken, ellerimden düşürmüş olduğum Wakizashi'ye kayıtsızca uzanmak için çırpındım. Acıyı, ölümü, mağlubiyeti... Hiçbir şeyi düşünmedim, sadece yapmak istedim.
Ve ağızlarımdan en son dökülen şey, ellerimle kordineli bir şekilde hareket ederken, sadece bu kabusu durdurmak istedim. "Raiton... No.... YOROİ!" Devaran eden tüm gücümü, bir tutam olsa bile Chakramı bu sözlerle umut bağladım. Güç istedim, kurtarmak istedim. Bir kez olsun, bir kez olsun gücümün yeterli olmasını diledim. Eğer başarılı olursam diye düşünmedim, eğerleri kafamdan sildim. Heizo'yu öldürmek için, bugüne kadar öğrendiğim her şeyi fütursuzca kullanacağımı hayal ettim sadece. Köşeye sıkışmış bir kaplanın çaresizliği ile değil, korkusuzluğu ile parçalamak istedim onu. Kaygısızca ve mağdurca... Hatalarımı telafi etmek istercesine savaşmak istedim sadece.