Düşen Yapraklar | Çember

Diğer ninja köylerine sahip ülkeler.
Locked
User avatar
Kankuro
Yalgın
Yalgın
Posts:2
Joined:May 24th, 2020, 7:34 pm
Düşen Yapraklar | Çember

Post by Kankuro » September 8th, 2020, 1:27 am

Dördüncü Shinobi Savaşı'ndan 15 yıl sonra, Yaz

Kızgınlık sahip olduğu tek duyguydu şu anda. Yıllar öncesinde de aynı türden bir kızgınlığı yaşamıştı halbuki. Fakat bu seferki, onun katbekat fazlasıydı. Hem olanlara, hem bunu yapanlara kızıyordu, ancak en çok da kendisine kızıyordu. Her ne kadar yaşanan trajediye engel olmak elinde olmasa da, yıllar önce yaşadığı kızgınlığın tekrar gün yüzüne çıkmasına tahammül edemiyordu. O zaman da hiçbir şey yapamamıştı... Düşmanının kim olduğunu biliyordu, şimdiki durumdan farklı olarak. Fakat düşmanının karşısına dikildiğinde, hezimete uğramak dışında hiçbir şey yapamamıştı. Küçük kardeşi ellerinin arasından kayıp giderken, onu kurtarmayı başaramamıştı. O zaman şanslıydı, zira hem kendisini hayatta tutabilecek hem de kardeşini kurtarabilecek dostları vardı. Ancak şimdi her şey için çok geç kalmışlardı. Koruması gereken bir kişiyi daha koruyamamıştı. Onca yıl içerisinde ortaya koyduğu tüm başarılar karşısında, dönüp dolaşıp geldiği nokta yine birisini koruyamamaktı. Bu yüzden hıncının kendisinden çıkartmamak için gösterdiği onca çabaya rağmen, kendisini yumruklama arzusuna engel olamıyordu.

Gaara... O lanet olası Akatsuki piçleri köylerini basıp küçük kardeşlerini alıp götürdüklerinde, yapabileceğini, başarabileceğini düşünmüştü. Fakat becerememişti ve ölüm kuyusuna atılıvermişti bir hiç gibi. Şimdi ise Shikadai... Öz yeğeni, neredeyse Gaara'yı kurtaramadığı zamanki yaşındaydı. Kendisi ise, Dördüncü Kazekage'nin oğlu, anlı şanlı Beşinci Kazekage'nin kişisel koruması, Birleşik Shinobi Ordusunun Sürpriz Atak Takımı Lideri ve Anti-Terörist Timi Lideri Kankuro'ydu... Oysa tüm bu unvanlara, tüm bu kudretine rağmen yeğenini koruyamayan bir çöpten başka bir şey değildi. En azından tüm hissedebildikleri bundan ibaretti. Ekibiyle birlikte Nara Shikadai ile birlikte Akimichi Chouchou'nun öldürüldüğü alana geldiklerinde, hissiz bir şekilde etrafı izliyordu sadece. Başarısızlığının, yetersizliğinin tüm acısı yüzündeki boyalara bile yansıyordu.

Yol üzerinde yeterli araştırmayı yapmışlar ve bazı ipuçlarını elde edebilmişlerdi. Fakat hiçbir içerisindeki öfkeyi, kini bastırmaya yeterli olmuyordu. Bu işi hangi lanet olası herifin veya heriflerin yaptığını bulma arzusu, nefes alışının bile önüne geçiyordu. Gaara'yı kurtaramamış, Shikadai'yi koruyamamış biri olarak, bu kez en azından işi kendisi bitirmek istiyordu. Bu işin arkasında kim veya kimler varsa, hepsini zerrelerine kadar parçalamak, yok etmek istiyordu. Tüm hazırlığını da ona göre yapmıştı. Her bir kuklasını en ölümcül şekilde hazır bekletiyordu. Her ne kadar kendisi de bu alanda kaybolan şeylerin katil veya katiller için de geçerli olduğunu bilse de, içinde yanan arzusu sadece yıkımı arzuluyordu.

İzler bir mücadelenin göstergesiydi. Hem Shikadai hem de Chouchou, ailelerine ve köylerine yaraşır bir şekilde mücadele etmişlerdi. Shikadai ve Chouchou'nun geride kalan bedenleri, bir patlamadan arda kalanlardan ibaretti. Yani onları öldüren şey bir patlamaydı. Hem geride kalan bedenlere hem de olay yerine bakıldığı anda, bunun patlayıcı parşömenle olduğunu çözmesi çok da zor değildi. Ancak her şeye rağmen ters olan bir şeyler vardı... Shikadai ve Chouchou'nun hedef alındığı gün gibi ortadaydı ve bunun sebebi çözmesi gereken bir denklemdi. Nara ve Akimichilerden alınmak istenen bir intikam mıydı? Bölgede başkaca kamp alanları da olmasına rağmen, Shikadai ve Chouchou'nun bulunduğu alan seçilmişti sadece... Bununla birlikte bölgede yaşanan başkaca patlama ve yine patlamayla parçalanan ceset bulunuyordu. Başkaca cesetler de bu işin cabasıydı... Her bir göçüp giden shinobi değerli olsa da, Shikadai ve Chouchou'nun bilinirliğini ve ehemmiyetini taşımıyorladı. Tüm olup bitene baktığında ise, cesetlerdeki kesikler, ölüm şekilleri ve diğer ince detaylar, yaşananların failinin tek bir kişi olması ihtimalini oldukça güçlü kılıyordu. Bu yüzden yapması gerekenler daha da keskin bir hal almıştı kafasında. Cesetlerin bulunduğu noktaları takip ederek sonuca ulaşabileceğine inanıyordu. Bu işin ardındaki kişileri bulacaktı ve onların yaptıklarının bedelini bizzat kendisi ötetecekti.

Derin bir nefes daha aldı. Yüzündeki öfke izleri daha belirgin hale geldi. Etrafına son bir kez daha baktı ve yaşananları aşağı yukarı gözünde canlandırmaya çalıştı. Saldırıyı ve sonuçlarını... Ne yöne gideceğini biliyordu ve giderken yaşadığı tüm hezimet duygusunu da beraberinde götüreckti. O piç kurularını öfke selinde boğacak, ardından bir kez daha gebertecekti. Ekibindekilere eliyle toparlanmalarını işaret ettikten sonra, öfkesini kendisine dost edinerek ilerlemeye başladı. Bu işin bedelini ödetecek olan kişi kendisiydi... Gaara'yı da Shikadai'yi de koruyamayan Sunagakure'nin Kankuro'su!
User avatar
Uchiha Sasuke
Yalgın
Yalgın
Posts:3
Joined:October 14th, 2018, 2:17 am

Re: Düşen Yapraklar | Çember

Post by Uchiha Sasuke » September 8th, 2020, 1:27 am

Dördüncü Shinobi Savaşı'ndan 16 yıl sonra, Kış

Mezardan doğanları defetmişlerdi. Tanrı addedilen varlıkların parçalarını birer evcil hayvan gibi ehlileştirmiş, en keskin tasmaları dahi elden ele dolaştırmışlardı. Ve üzerinde dans ettiği kara toprak, evren tarihinde hiç olmadığı kadar kirlenmişti bu dönemde. Aydınlıktı dostunun getirdiği. Naruto bir güneş gibi parlarken her insanın içini ısıtan umut aslında bir rutindi. Huzurun hüküm sürdüğü; zamanında ormanların efendisinin vaadettiği ancak kanını taşıdığı kızıl gözler tarafından bozulan mutluluktu.

Sasuke adını kazıdığı bu tarihde hiç çekinmemişti. Üzülmüştü, ancak zihninde korkuyu sadece birkaç kez hissetmişti. Ancak ilk kez pamuk ipliğinin ne kadar ince olduğunu farkediyordu. Bu ölümden de öte, aslında kurdukları bu düzenin ne kadar yıkılabilir olduğunun kanıtıydı. Gelecekleri bir gölge tarafından yutulmuştu. Zamanının geçtiğini biliyordu Sasuke. Dostu ile birlikte sahip olduğu kadim güçlere, mezardan dirilenlere onlarca kez şahitlik etmesine rağmen her geçen saatin onların devrinin sonu olduğunu kabullenmişti artık. Güçler devredilmeliydi. Rütbeler, tecrübeler, miraslar. Her biri onlardan sonra gelecek nesiller içindi. Naruto haklıydı.

Burnuna sinmiş yanık kokusunu bastıramıyordu. Harlanan iki gözü ise gerçeği hiç bu kadar çok istememişti. İğrenç bir lanetle kaplı bedeni izlerken hemen yan duvarda Sarada'yı görmekten kendini alıkoyamıyordu Sasuke. İdeal bir baba olmadığını biliyordu. Sarada'ya bir şey olsa... İdeal bir insan olarak kalabilir miydi ? Kanını harlamasını kim durdurabilirdi? Yeryüzünü gürletirken karşısına kim çıkabilirdi ? Gölgelerin efendisinden en son ne zaman bu kadar çok korkmuştu? Kırılganlıklarının bu olduğunu biliyordu. Evrenin en yetenekli insanlarının değer verdiği ufaklıklar gereğinden fazla büyük birer zaafiyetti. Pamuk ipliği de buydu işte.

Kılıcı kınına hızla yerleşirken karşısındaki yaşlı gözlere baktı. Karşısındaki çöpün irin dolu sol bacağı artık gördüğü en iğrenç şeylerden biriydi. Onu anlayabiliyordu. Denek olmanın tadına bakmıştı. Ancak bu ona acıması için gerekli hissiyatı vermiyordu. Chouchou ve Shikadai'nin kanını dökebilecek vasıfta mıydı bu adam ? Gerçekleri delip deşen gözleri bu ihtimali yok ediyordu. Zayıf bir anahtardı. Kapasitesi sınırlıydı ancak o bacaktan yayılan irinle birlikte kötülüğün chakrasını da tadabiliyordu Sasuke. Güneşi kovalarken aldığı pis kokular burada midesini bulandıracak kadar ağırdı. Katil değildi. En azından mirasçılarını öldüren kişinin bu olmadığını biliyordu.

Sasuke kitlenmişti. Kanıyla çevrilmiş bedeni sadece düşünmek için kazarak toprak altından çıkarırken bu denli bir iğrençlikle karşılaşabileceğini anlamıştı. Topraktan söküp aldığı kişinin kopuk iki kolundan arta kalanlar bu görüntüye sahipti. Ve aynı koku. Mirasçılarının öldüğü alandan beri yayılan bu koku... O kadar çok noktaya dağılıyordu ki, Sasuke hiddetini bu adamdan başka yönlendirecek bir şey bilmiyordu. Yazawa denen bu lanetli yeri ters düz etmektense, dostlarına kanla kaplı bir bacakla dönebilmek için kudretini bastırıyordu.

Geriye doğru adımlayan adamın suratına son bir kez daha gömüldü Sasuke. Adamın hırıltılı nefesini dengede tutmalıydı. Ölmesi için çok erkendi. Ardı ardına gelen darbeler nefes alışverişini kestiği anda savrulmasına izin veriyor, sorularını cevaplaması için biraz daha istekli olmasını sağlıyordu. "Sol bacağın." hırıltılı sesiyle birlikte saçlarının ardına gizlediği kadim gücünü de harladı. Kullanmayacaktı. Sadece varlığı bir şeyleri çözmesine yardım ediyordu. "Taşıyabileceğinden daha fazla bir güce sahip." Duvara mıhladığı adam yavaşça kayıp yere düşerken asıl sorusunu çoktan tahmin etmesini umuyordu.

"Dostlarımızın öldüğü yerden buraya dek sürdüğüm iz." Bakışları da adamın varlığından uzaklaşarak o irin dolu uzva kitlendi. "Bir 'doktor' dillendirildi günlerce. Kestiğim her nefeste, temizlediğim her irinde. Bir doktor. İyileştiren, isteyen, bahşeden bir doktor." Kestiğim her nefes. Yaşamını dengede tutmaya çalıştığı adamın hızlanan nefesi, kontrolsüz kalp atışları kulağında gürültülü bir uğultu yarattı. Ağlamaya kaçan iniltilerin ağzından çıkan kelimeleri boğmasına izin verdi. "E-Evet. Yazawa. Onun. Onun bölgesi. Bizlere... Ölümsüzlerin uzuvlarını bahşetti. Ama oimseye zarar vermez." Bulundukların yapının içinde hareketlenen chakrayı tanıyordu. Adım seslerindeki hiddeti de bir alt katta olmasına rağmen hissetmişti Sasuke. Onun sabrının kendisininki kadar dolgun olmayacağından da adı kadar emindi.
User avatar
Kankuro
Yalgın
Yalgın
Posts:2
Joined:May 24th, 2020, 7:34 pm

Re: Düşen Yapraklar | Çember

Post by Kankuro » September 8th, 2020, 1:29 am

Dördüncü Shinobi Savaşı'ndan 16 yıl sonra, Kış

İzleri takip etmesi zor olmamıştı, ne de olsa bunu ne ilk ne de son kez yapıyordu. Fakat bu seferki, daha öncekilerden son derece farklıydı. İçinde biriken öfkeyi ne şekilde kanalize edebileceğini bilmiyordu. Bu yüzden de olabildiğince sessiz ve kararlıydı. İlk bulguları kafasında onlarca kez tartmış ve bir sonuca vardırmaya çalışmıştı. Elbette kafasında ortaya çıkan bazı sonuçlar vardı, ancak emin olmak, somut bir şekilde görmek istiyordu her şeyi. Bunun için de adımlarını yönlendirdiği bu lanet olası yerdeki kokuşmuşluğu iliklerine kadar çekiyordu. Onlarca, hatta yüzlerce mide bulandırıcı yerde bulunmuştu, ancak bunlarda hiçbiri ismi Yazawa olan bu yer kadar tiksinç değildi. Birçoğu bu yerin yanından cennet bahçesini bile andırıyor denilebilirdi. Fakat bunların hiçbirinden etkilenecek değildi. Burnundan ciğerlerine dolan leş kokusu, gözlerinin önünde uzayıp giden kahrolası yozlaşmışlık kendisini durduramazdı. Burada olması bir gayeden daha fazlasını içeriyordu. Geçmişini yenmek, hıncını kusmak ve en önemlisi kendisinden intikam almak için...

Kankuro, Sunagakure'den gelen ekibi ve Konoha'nın bu olay için görevlendirdiği Yamashiro Aoba, Hagane Kotetsu ve Kamizuki Izumo isimli kişilerle bir süredir bu topraklardaydı. Buranın insanları yoksulluğun ve çaresizliğin merkezini temsil ediyorlar gibiydi. Ancak etrafındaki yapılar ve çevredeki izler, buradaki insanların sıkıntısının ekonomik nedenler olmadığını apaçık ortaya koyuyordu. Kasabadaki bedbahtlık bambaşka bir sebepten ileri geliyordu. Gözüne ilişen sağlıksız tipler, dokunsan ölecek vücutlar ve nefes almaktan ibaret yaşamlar canlı birer varlık sayılamayacak kadar yoktular. Buradaki kimsenin kendilerini görmediğini, varlıklarını hissetmediklerini bile düşünmeye başlamıştı. Ne var ki, buradaki en dikkatini çeken şey, daha kasabaya gelmeden burnuna çalışan buram burak yanık kokusuydu. Aslında bu koku, sıradan bir yanıktan daha fazlasıydı. Yanmış et ve yağ kokusu... Cezbecilikten son derece uzak, ağır ve kusma hissi uyandıracak cinsten... Daha önce birkaç kez benzer kokunun burnuna çalınmış olmasından dolayı, yanık kokusunun kaynağının insan olduğunu anlaması çok da zor olmamıştı. Ancak Kankuro, hiçbir zaman bu kokuyu bu denli yoğun hissetmemişti. İçindeki kin ve hınç engel olmasa, buralarda bir saniye daha durmak istemeyeceğini kendisi de biliyordu.

Koku, aynı zaman hedefiydi Kankuro'nun. İnsanların arasında sıyrılıp geçerken, aşağı yukarı karşılaşacağı şeyin ne olduğunu biliyordu. Bu yüzden buraya gelene kadar kulağına çalınan "doktor" ile ilgili bir şeyler öğrenip öğrenemeyeceğini tartmaya başlamıştı. Etrafındaki vasfı insan olan, ancak mahiyetleri pek de ona yaraşır olmayan varlıklara göz gezdirdiğinde, boş bir hevesin peşinde olmanın anlamsızlığını kavrıyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra, ekibini kokunun kaynağına yönlendirirken, bir yandan da Naruto ve Sasuke'nin olayla ilgili ne yaptıklarını düşünmeye başlamıştı. Şimdilik verdiği bilgileri Gaara dışında sadece onlar biliyordu ve Sasuke'nin buralara geleceğini biliyordu. Henüz kendisiyle karşılaşmamış olsa da, onun da bir şeyler bularak işini kolaylaştırmasını umuyordu. Ancak en başından beri bu işi kendisi bitirmeye kararlıydı ve bu yüzden bu düşüncesinin aksine bir durum ortaya çıkarsa, karşısında Gaara, Naruto veya Sasuke olduğuna aldırmaksızın bildiğini okuyacaktı.

Yanık kokusunun kaynağına vardığında, ekibindeki insanlardan bazılarının kusmasını oldukça olağan karşılamıştı Kankuro. Gördükleri manzaraya karşı verilebilecek en hafif tepki denilebilirdi buna. Dolayısıyla sesini çıkarmadan çoğunluğu yanmış cesetlerin olduğu çukurda geziyordu gözleri. Aşağı yukarı kaç ceset olduğunu, incelemeye elverişli uzuvlar olup olmadığını görmeye çalışıyordu. Her bir doktorun isimlerine yaraşır hareket etmediğini biliyordu, ancak bu "doktor" içlerindeki en kötüsü olabilirdi. Buradaki insanların her birinin denek olduğu ortadaydı, bunun anlamak için dahi olmaya gerek yoktu. Aslında bu ceset yığını, başarısız deneklerden oluşuyordu ve "doktor" başarısızlığını yakarak yok etme arzusunu gerçeğe dönüştürmüştü. Bu anda yerdeki sürüklenme, debelenme izlerini fark edebiliyordu. Yerdeki çamur tabakasının yer yer varlığını koruyor olması, kesik kesik yaratılan izleri ortaya koyuyordu. Bunun dışında, cesetlerle dolu çukura varmadan önce Yazawa'daki duyduğu ilk seslerin hangi binadan geldiğini kestirebiliyordu. Bu sesler acı dolu yakarışlardan ibaretti ve yakarışların çok şeyi anlatacağını biliyordu.

Ekibindekilerin toparlanmasının ardından hafif bir baş hareketiyle acının kaynağına yöneldiler. Yerdeki kesik, toplanmış çamur izlerinin de kendilerini takip ediyor olması, doğru adımları attığını gösteriyordu. Binaya vardığında ise, hafifçe zorlamasının ardından açabilmişti giriş kapısını. İçerisi kan, ter ve havasızlığın buruk kokusuyla kaplıydı. Cesetlerin yakıldığı yerdeki kadar mide bulandırıcı olmasa bile, sıradan bir insanın uzak durmayı arzulayacağı cinstendi. Fakat yine de ardına dönmedi Kankuro, dönemezdi de... Binanın içine girdiğinde, ardından gelen gölgeyi de fark edebilmişti. Onun işleri kendi yöntemleriyle çözdüğünü biliyordu ve bu kez farklı bir şey olacağını düşünmüyordu. Ancak bu iş Kankuro için oldukça kişiseldi ve gölgenin sadece bir süre tek başına hareket etmesine müsade edecekti. Tıpkı kendisi gibi, Konoha'dan gelen Aoba, Kotetsu ve Izumo da gölgenin varlığını fark edebilmişti. Kankuro ile kesişen bakışları durum karşısında nasıl bir adım atacaklarını sorgularken Kankuro net bir şekilde onu rahat bırakacaklarını söylemişti... Şimdilik...

Gölge binanın üst katına yönlenirken, kendileri de alt kattaki terk edilmişliği incelemeye başladılar. Kankuro burada birçok deneğin yok edildiğini, sadece etrafa saçılanlardan bile anlayabiliyordu. Ancak bu sıradan bir yok ediş veya soykırımı andırmıyordu. Her bir yok ediliş, belli izler taşıyordu. Gelişigüzellikten uzak, sistemsel... Kanla kazınmış türden... "Bir ayin?" diye geçirdiği içinden. Ancak bu Shikadai ve Chouchou ile diğerlerinin bulundukları yerde varlığını ortaya koymayan bir şeydi. O bölgede herhangi bir ayin veya benzer bir durum tespit edememişti. Bu durumu gözden kaçırıp kaçırmadığını sorgulamaya başladı bir süre. Ancak böylesine bir şey mümkün değildi... Shikadai ve Chouchou bölgedeki diğer cesetlerle benzer izler taşısa da, buradaki ayini andırır hiçbir yanı yoktu. Öyleyse bu iki olay nasıl bir potada eriyordu? İzler ve materyaller Yazawa ile malum olay mahallinin birbirleriyle bağlantılı olduğunu söylüyordu. Öyleyse... "Bir maşa?" diye aklında bir şimşek çaktı Kankuro'nun ve giderek netleşmeye başladı her şey... Ayinin izleri kimlerin peşinde olduğunu anlatabiliyordu, ancak aradığı fail onlardan bir değildi.

Bir maşa, Yazawa'nın dışından... Yetenekli, kabiliyetli ve başarılı bir denek olabilecek kapasitede... Bir shinobi? Kimsenin bilmediği, görmediği, hakkında konuşmadığı biri... Sadece Yazawa değil, yakın çevreden de olamayacak biri...

Buraya gelerek muhtemelen eksikliğini kapatmaya çalışan ve doktordan medet uman biri...Başarılı bir deney süreci ve ardından...


Bir şimşek daha çakmıştı zihninde...

Yıllar öncesinin intikamıydı bu! Esas hedef Shikadai'den başkası değildi! Ancak onu öldüren de başarılı bir denek olmayı kabullenen bir shinobiydi!

Olduğu yerden hareket ederek üst kata yöneldi. Gölgenin orada ne bulduğunu bilmiyordu, ancak bir şeyler elde etmişse, durumun beklediklerinin çok daha ötesinde olacağını anlamış olmalıydı. Bu yüzden en ufak zaman kaybı gibi bir lüksleri yoktu. Her ne kadar Shikadai'nin ölümü münferit bir olay gibi değerlendirilse de, sonrasında olacaklar farklı seviyede olacaklardı. Üst kata çıkmasının ardından gölgeyi görebilmişti, kendisien yaraşır bir şekilde. Kendi acımasız yöntemlerini uygulamakta tereddüt etmeden, ancak Kankuro'nun şu anki ruh haliyle kıyaslandığı uysallık olarak görülebilecek bir şekilde işini yapıyordu. "E-Evet. Yazawa. Onun. Onun bölgesi. Bizlere... Ölümsüzlerin uzuvlarını bahşetti. Ama kimseye zarar vermez." dediğini duymuştu iğrenç adamın ve aslında bu duymayı beklediği türden bir şeydi. Ondan başka bir şey öğrenip öğrenemeyeceğini bilmese de, varlığından haberda olan gölgeye aktarmalıydı düşüncelerini. Bakışların üzerine kaydığını hissettiği anda, çatık kaşlarından taviz vermeden "Durum sandığımızdan daha farklı boyutta Sasuke... Geçmişimiz geleceğimizi ele geçirmeye çalışıyor... Sunagakure'ye dönüyorum, durumu Gaara'ya bildireceğim. Sen de Naruto'yu durumdan haberdar et. Gaara ile konuşmamın ardından Konoha'ya geleceğiz." dedi Kankuro. Sesindeki net tavır yansılanmaya devam ederken, ekibinin yanına gelerek bir sonraki adımlarını anlatmaya başladı. Başından beri bu işi kendisini bitirmek istiyordu ancak kabul etmesi gereken bir şey vardı... Bu iş sandığından karmaşık ve esrarengizdi... Shikamaru ve Temari, bunu bilmelilerdi...
Locked

Return to “Diğer Ülkeler”