Dördüncü Shinobi Savaşı'ndan 15 yıl sonra, Yaz
Kızgınlık sahip olduğu tek duyguydu şu anda. Yıllar öncesinde de aynı türden bir kızgınlığı yaşamıştı halbuki. Fakat bu seferki, onun katbekat fazlasıydı. Hem olanlara, hem bunu yapanlara kızıyordu, ancak en çok da kendisine kızıyordu. Her ne kadar yaşanan trajediye engel olmak elinde olmasa da, yıllar önce yaşadığı kızgınlığın tekrar gün yüzüne çıkmasına tahammül edemiyordu. O zaman da hiçbir şey yapamamıştı... Düşmanının kim olduğunu biliyordu, şimdiki durumdan farklı olarak. Fakat düşmanının karşısına dikildiğinde, hezimete uğramak dışında hiçbir şey yapamamıştı. Küçük kardeşi ellerinin arasından kayıp giderken, onu kurtarmayı başaramamıştı. O zaman şanslıydı, zira hem kendisini hayatta tutabilecek hem de kardeşini kurtarabilecek dostları vardı. Ancak şimdi her şey için çok geç kalmışlardı. Koruması gereken bir kişiyi daha koruyamamıştı. Onca yıl içerisinde ortaya koyduğu tüm başarılar karşısında, dönüp dolaşıp geldiği nokta yine birisini koruyamamaktı. Bu yüzden hıncının kendisinden çıkartmamak için gösterdiği onca çabaya rağmen, kendisini yumruklama arzusuna engel olamıyordu.
Gaara... O lanet olası Akatsuki piçleri köylerini basıp küçük kardeşlerini alıp götürdüklerinde, yapabileceğini, başarabileceğini düşünmüştü. Fakat becerememişti ve ölüm kuyusuna atılıvermişti bir hiç gibi. Şimdi ise Shikadai... Öz yeğeni, neredeyse Gaara'yı kurtaramadığı zamanki yaşındaydı. Kendisi ise, Dördüncü Kazekage'nin oğlu, anlı şanlı Beşinci Kazekage'nin kişisel koruması, Birleşik Shinobi Ordusunun Sürpriz Atak Takımı Lideri ve Anti-Terörist Timi Lideri Kankuro'ydu... Oysa tüm bu unvanlara, tüm bu kudretine rağmen yeğenini koruyamayan bir çöpten başka bir şey değildi. En azından tüm hissedebildikleri bundan ibaretti. Ekibiyle birlikte Nara Shikadai ile birlikte Akimichi Chouchou'nun öldürüldüğü alana geldiklerinde, hissiz bir şekilde etrafı izliyordu sadece. Başarısızlığının, yetersizliğinin tüm acısı yüzündeki boyalara bile yansıyordu.
Yol üzerinde yeterli araştırmayı yapmışlar ve bazı ipuçlarını elde edebilmişlerdi. Fakat hiçbir içerisindeki öfkeyi, kini bastırmaya yeterli olmuyordu. Bu işi hangi lanet olası herifin veya heriflerin yaptığını bulma arzusu, nefes alışının bile önüne geçiyordu. Gaara'yı kurtaramamış, Shikadai'yi koruyamamış biri olarak, bu kez en azından işi kendisi bitirmek istiyordu. Bu işin arkasında kim veya kimler varsa, hepsini zerrelerine kadar parçalamak, yok etmek istiyordu. Tüm hazırlığını da ona göre yapmıştı. Her bir kuklasını en ölümcül şekilde hazır bekletiyordu. Her ne kadar kendisi de bu alanda kaybolan şeylerin katil veya katiller için de geçerli olduğunu bilse de, içinde yanan arzusu sadece yıkımı arzuluyordu.
İzler bir mücadelenin göstergesiydi. Hem Shikadai hem de Chouchou, ailelerine ve köylerine yaraşır bir şekilde mücadele etmişlerdi. Shikadai ve Chouchou'nun geride kalan bedenleri, bir patlamadan arda kalanlardan ibaretti. Yani onları öldüren şey bir patlamaydı. Hem geride kalan bedenlere hem de olay yerine bakıldığı anda, bunun patlayıcı parşömenle olduğunu çözmesi çok da zor değildi. Ancak her şeye rağmen ters olan bir şeyler vardı... Shikadai ve Chouchou'nun hedef alındığı gün gibi ortadaydı ve bunun sebebi çözmesi gereken bir denklemdi. Nara ve Akimichilerden alınmak istenen bir intikam mıydı? Bölgede başkaca kamp alanları da olmasına rağmen, Shikadai ve Chouchou'nun bulunduğu alan seçilmişti sadece... Bununla birlikte bölgede yaşanan başkaca patlama ve yine patlamayla parçalanan ceset bulunuyordu. Başkaca cesetler de bu işin cabasıydı... Her bir göçüp giden shinobi değerli olsa da, Shikadai ve Chouchou'nun bilinirliğini ve ehemmiyetini taşımıyorladı. Tüm olup bitene baktığında ise, cesetlerdeki kesikler, ölüm şekilleri ve diğer ince detaylar, yaşananların failinin tek bir kişi olması ihtimalini oldukça güçlü kılıyordu. Bu yüzden yapması gerekenler daha da keskin bir hal almıştı kafasında. Cesetlerin bulunduğu noktaları takip ederek sonuca ulaşabileceğine inanıyordu. Bu işin ardındaki kişileri bulacaktı ve onların yaptıklarının bedelini bizzat kendisi ötetecekti.
Derin bir nefes daha aldı. Yüzündeki öfke izleri daha belirgin hale geldi. Etrafına son bir kez daha baktı ve yaşananları aşağı yukarı gözünde canlandırmaya çalıştı. Saldırıyı ve sonuçlarını... Ne yöne gideceğini biliyordu ve giderken yaşadığı tüm hezimet duygusunu da beraberinde götüreckti. O piç kurularını öfke selinde boğacak, ardından bir kez daha gebertecekti. Ekibindekilere eliyle toparlanmalarını işaret ettikten sonra, öfkesini kendisine dost edinerek ilerlemeye başladı. Bu işin bedelini ödetecek olan kişi kendisiydi... Gaara'yı da Shikadai'yi de koruyamayan Sunagakure'nin Kankuro'su!
Gaara... O lanet olası Akatsuki piçleri köylerini basıp küçük kardeşlerini alıp götürdüklerinde, yapabileceğini, başarabileceğini düşünmüştü. Fakat becerememişti ve ölüm kuyusuna atılıvermişti bir hiç gibi. Şimdi ise Shikadai... Öz yeğeni, neredeyse Gaara'yı kurtaramadığı zamanki yaşındaydı. Kendisi ise, Dördüncü Kazekage'nin oğlu, anlı şanlı Beşinci Kazekage'nin kişisel koruması, Birleşik Shinobi Ordusunun Sürpriz Atak Takımı Lideri ve Anti-Terörist Timi Lideri Kankuro'ydu... Oysa tüm bu unvanlara, tüm bu kudretine rağmen yeğenini koruyamayan bir çöpten başka bir şey değildi. En azından tüm hissedebildikleri bundan ibaretti. Ekibiyle birlikte Nara Shikadai ile birlikte Akimichi Chouchou'nun öldürüldüğü alana geldiklerinde, hissiz bir şekilde etrafı izliyordu sadece. Başarısızlığının, yetersizliğinin tüm acısı yüzündeki boyalara bile yansıyordu.
Yol üzerinde yeterli araştırmayı yapmışlar ve bazı ipuçlarını elde edebilmişlerdi. Fakat hiçbir içerisindeki öfkeyi, kini bastırmaya yeterli olmuyordu. Bu işi hangi lanet olası herifin veya heriflerin yaptığını bulma arzusu, nefes alışının bile önüne geçiyordu. Gaara'yı kurtaramamış, Shikadai'yi koruyamamış biri olarak, bu kez en azından işi kendisi bitirmek istiyordu. Bu işin arkasında kim veya kimler varsa, hepsini zerrelerine kadar parçalamak, yok etmek istiyordu. Tüm hazırlığını da ona göre yapmıştı. Her bir kuklasını en ölümcül şekilde hazır bekletiyordu. Her ne kadar kendisi de bu alanda kaybolan şeylerin katil veya katiller için de geçerli olduğunu bilse de, içinde yanan arzusu sadece yıkımı arzuluyordu.
İzler bir mücadelenin göstergesiydi. Hem Shikadai hem de Chouchou, ailelerine ve köylerine yaraşır bir şekilde mücadele etmişlerdi. Shikadai ve Chouchou'nun geride kalan bedenleri, bir patlamadan arda kalanlardan ibaretti. Yani onları öldüren şey bir patlamaydı. Hem geride kalan bedenlere hem de olay yerine bakıldığı anda, bunun patlayıcı parşömenle olduğunu çözmesi çok da zor değildi. Ancak her şeye rağmen ters olan bir şeyler vardı... Shikadai ve Chouchou'nun hedef alındığı gün gibi ortadaydı ve bunun sebebi çözmesi gereken bir denklemdi. Nara ve Akimichilerden alınmak istenen bir intikam mıydı? Bölgede başkaca kamp alanları da olmasına rağmen, Shikadai ve Chouchou'nun bulunduğu alan seçilmişti sadece... Bununla birlikte bölgede yaşanan başkaca patlama ve yine patlamayla parçalanan ceset bulunuyordu. Başkaca cesetler de bu işin cabasıydı... Her bir göçüp giden shinobi değerli olsa da, Shikadai ve Chouchou'nun bilinirliğini ve ehemmiyetini taşımıyorladı. Tüm olup bitene baktığında ise, cesetlerdeki kesikler, ölüm şekilleri ve diğer ince detaylar, yaşananların failinin tek bir kişi olması ihtimalini oldukça güçlü kılıyordu. Bu yüzden yapması gerekenler daha da keskin bir hal almıştı kafasında. Cesetlerin bulunduğu noktaları takip ederek sonuca ulaşabileceğine inanıyordu. Bu işin ardındaki kişileri bulacaktı ve onların yaptıklarının bedelini bizzat kendisi ötetecekti.
Derin bir nefes daha aldı. Yüzündeki öfke izleri daha belirgin hale geldi. Etrafına son bir kez daha baktı ve yaşananları aşağı yukarı gözünde canlandırmaya çalıştı. Saldırıyı ve sonuçlarını... Ne yöne gideceğini biliyordu ve giderken yaşadığı tüm hezimet duygusunu da beraberinde götüreckti. O piç kurularını öfke selinde boğacak, ardından bir kez daha gebertecekti. Ekibindekilere eliyle toparlanmalarını işaret ettikten sonra, öfkesini kendisine dost edinerek ilerlemeye başladı. Bu işin bedelini ödetecek olan kişi kendisiydi... Gaara'yı da Shikadai'yi de koruyamayan Sunagakure'nin Kankuro'su!