[Asakura Midori] Suret

Diğer ninja köylerine sahip ülkeler.
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts:2605
Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm
[Asakura Midori] Suret

Post by GM - Naruto » September 28th, 2020, 1:25 pm

Günün ilk ışıkları Kusagakure’yi selamlarken, baharın cıvıltıları açık pencerenizden odanıza doluyor. Dışarıda ötmeye başlayan kuşların sesi bir süredir Kusagakure’ye uzak kaldığı için, cıvıltılar köyünüzü daha şen bir havaya sokuyor. Kış boyunca özellikle sivillerin üzerine yapışmış soğuktan kaynaklı memnuniyetsizlik, yerini her zaman bildiğiniz sıcaklığa devrederken adeta sizleri de daha canlı kılıyor. Bu sebeple, sabaha karşı uyanmalarınız daha enerjik ve yeni güne daha umut dolu oluyor. Hatta köyde Jounin Sınavı’na ilişkin konuşmalar bile canınızı pek sıkmıyor. Her ne kadar Toshiaki sınava davet edilmemiş olsa bile, orada bulunabilmenin hayalini yaşıyor ve köydeki söylentileri kendi adıyla bütünleştirirken, içten içe Jounin Sınavı’nda ne gibi cezbedici güzellikler yaşandığını düşünüyor. Midori ise, köydeki diğer bazı adayların aksine sınava katılmamayı tercih eden biri olarak, shinobiler arasındaki muhabbetlere konu olmayı başarıyor. Özellikle boyuyla bütünleştirilen ve temeli korkaklığa dayanan şakalar bir parça canını sıksa da, bu şakalarda herhangi bir art niyet olmadığını bildiği için genellikle gülüp geçmekle yetiniyor. Aslında bu şakaların dozunun bir parça artması halinde kontrolü kaybedecek gibi olsa bile, tanıdık yüzlerin şakalarının altında bile belli bir saygı seviyesi olduğunu görmesi, Midori’nin de bu eğlenceli anlara iştirak etmesini sağlıyor. Bununla birlikte, halkın dilinin kemiği pek de olmadığı için Midori hakkındaki şakalaşmalar daha kırıcı bir tonda oluyor. Ne var ki, halkın nezdinde saygı duyulan ve sevilen biri olan bu şakalar da, yine Midori’nin kaldırabileceği ve hatta yer yer dakikalarca gülmesine neden olduğu türden oluyor.

Birkaç gündür devam eden aylaklığınız ise, sadece kişisel antrenmanlarınızla tolere edilebilir oluyor. Köyün gündemi daha çok Jounin Sınavı olduğu için, sizler de geri kalan shinobiler gibi rutin devriye görevlerine çıkmayı bekleseniz de, bu beklentiniz gerçeğe dönüşmüyor. Dolayısıyla da kendi kendinize veya birkaç tanıdık arkadaşlarınızla yaptığınız antrenmanlar dışında, hayat sizin için çok da farklı bir halde olmuyor. Bu yüzden, yine uyanıp aylak aylak kahvaltınızı yaptığınız bir sabah çalınan kapınız birkaç günlük rutininizin ilk farklılığı oluyor. Yerinizden kalkıp kapıyı açtığınızda ismen anımsayamasanız da yüzü tanıdık olan bir Chuunin sizi selamlıyor ve ardından Kusachou’nun sizi odasında beklediğini söylüyor. Bu haberle birlikte, günlük rutinlerinizin de tamamen sonuna geldiğini rahatlıkla anlayabiliyorsunuz.

Evdeki hazırlıklarınızı hızla yapmanızın ardından, Kusachou Binası’nın yolunu tutuyorsunuz. Size takılan veya iyi günler dileyen birkaç esnafa karşılık vermenizin ardından Kusachou Binası’na varıyor ve içerideki yeni yeni başlayan hareketlenmeye aldırış etmeden Kusachou’nın odasının hemen önüne geliyorsunuz. İkinizin ilk karşılaşma anı da bu noktada oluyor ve kapıda bekleyen görevli shinobi geldiğinizi haber verdikten sonra, ikinizi de Kusachou’nun odasına alıyor.

Gyaku masasının ardında oturmuş bir halde sizi beklerken, odada gördüğünüz bir yabancı dikkatinizi çekiyor. Bembeyaz teni ve simsiyah saçlarıyla ve alnında bulunan Konoha alınbandıyla Gyaku’nun tam karşısında ayakta duran adam, ifadesiz bir surat ifadesiyle odaya girişinize şahitlik ediyor. Yüzündeki ifadesizliğe rağmen dingin bir aura yayması, bu adam hakkında net bir fikir yürütmenizi imkansız kılarken Gyaku “Hoşgeldiniz Midori-kun, Toshiaki-kun.” dedikten sonra hemen önünde duran kişiyi kastederek “Sai-san’ın ismini duymuş olabilirsiniz. Kendisi Konoha’dan geliyor ve bizimle paylaştığı bir konu üzerine, çıkılacak göreve sizin uygun olduğunuzu düşündüm.” diyor. Bu cümlelerin ardından Sai ifadesiz suratını sürdürmeye devam ederken, biraz da bilinçli bir zorlamayla elini sizlere uzatıyor ve “Yamanaka Sai… Tanıştığımıza çok mutlu oldum.” diyor. Her ne kadar Sai’nin yüz ifadesinde gerçeklikten uzak bir mutluluk hasıl olsa da, içtenliği konusunda bir şüpheniz bulunmuyor ve uzatmış olduğu eli sıkarak kendinizi tanıtıyorsunuz.

Tanışma faslının hemen ardından Gyaku “Sai-san, siz mi anlatmak istersiniz yoksa ben mi konuya gireyim?” diye soruyor. Sai ise bakışlarını Gyaku’ya çevirirken “Nasıl takdir ediyorsanız Kusachou-sama.” diyor. Bu sözlerinin ardından Gyaku “Pekala… Şöyle başlayalım.” diyerek konuya giriş yapıyor. İki elini masasının üstünde birleştiren Gyaku “Bu görev bir araştırma görevi olacak ve kanaatimce sizler bu konu için biçilmiş kaftansınız. Sai-san tarafından Shinobi Birliği’nin Çakra Taşları adı verilen kıymetli taşlar olduğu bilgisi bize iletildi. Bu taşların ilk olarak Ishigakure’nin eline geçtiği ve sonrasında ise Iwagakure’ye verildiği, ancak işlevi konusunda çok da bilgi sahibi olunmadığı söylendi. Her ne kadar konu biraz daha teferruatlı olsa da, kafanız karışmaması ve görevinizin kapsamı gereği bu bölümleri es geçiyorum. Bu kadarını bilmeniz yeterli olacaktır…” diyor. Anlattığı kısımların Sai tarafından onaylanmasını bekleyen Gyaku konuşmasına “Şu an için önemli olan konu ise Wakaki Hideki isimli bir şahıs… Bu kişi, adı geçen taşların ticaretiyle uğraşan biriymiş ancak kim olduğu konusunda pek bir fikrimiz yok. Zaten göreviniz de bu kişinin kim olduğunu tespit etmek ve mümkünse onu sağ bir şekilde ele geçirmek. Ancak bu öylece basit bir konu değil maalesef.” diyerek devam ediyor. Konuşmasına kısa bir ara veren Gyaku kafasında cümlelerini toparladıktan sonra “Bu görev gizli bir görev, yani kimliğinizin açığa çıkmaması ve deşifre olmamanız gerekiyor. Görevin en zorlu taraflarından biri bu… Diğeri ise, araştırmalarınızı karaborsa ticaretinin merkezi konumunda olan bir yerde yapacak olmanız. Shinobi Birliği tarafından dünyadaki önemli merkezler belirlendi ve güvenilir, ancak pek bilinmeyen ve tanınmayan, dikkat çekici olmayan shinobilerin gönderilmesine karar kılındı. Bu kapsamda Kusagakure olarak bizim de Ateş Ülkesi’nin güneydoğusunda olan bölgeyi araştıracağız.” diyor. Bu söylediklerinden sonra Gyaku “Söylediklerimi yanlış anlamayan… Aslında bu görev için biçilmiş kaftan olduğunuzu söylemiştim. Nitekim her ikiniz de Riaru ile olan savaşta aktif bir şekilde yer almadınız ve Chuunin Sınavı’nın ardından diğer ülkelerin dikkatini çekecek işler yapmadınız. Dolayısıyla gideceğiniz bölgede tanınma ihtimaliniz oldukça az. Bununla birlikte karaborsa ticaretinin döndüğü bir noktada olacak olmanız, Toshiaki-kun’un ailesinden gördüğü bilgileri kullanmasına olanak sağlayacak türden. Yani Toshiaki-kun’un bu tip ortamlarda nasıl davranılması gerektiği ve deşifre olmamak adına neler yapılabileceğini bildiğini düşünüyorum.” diyor.

Gyaku konuşmasını bu noktada sonlandırırken Sai Gyaku’dan müsaade alarak konuşmaya başlıyor ve “Gideceğiniz bölgede Konoha shinobilerinden kurulu bir karargah bulunmakta. Yirmi kişilik bir ekip bölgenin güvenliğini sağlamakta… Gyaku-sama ile yaptığımız görüşme sonunda onlara sizin geleceğinize dair bir haber gönderdim. Ancak bölgeye vardığınızda, doğruca onlarla temas etmeyeceksiniz. İlk olarak kamufle olmuş bir şekilde otel veya hana giriş yapacak, ardından da sabaha karşı boşalan sokakları fırsat bilerek kimseye görünmeden karargaha gideceksiniz. Buraya vardığınızda, kullanmanız gereken parola “At – Çi – Su” olacak. Bu parolanın ardından size verilmesi gereken cevap ise “Ko – Ku – Ret” olmalı. Bunun dışında bir karşılık almanız durumunda, iki ihtimal bulunmakta… Ya deşifre olmuşsunuzdur ya da karargah ele geçirilmiştir. Böyle bir durumda kalmanız halinde, derhal bölgeden uzaklaşacak ve mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde Konoha’ya geleceksiniz.” diyor. Bunun ardından Sai, cebinden çıkardığı bir haritayla size izleyeceğiniz güzergahı gösteriyor ve güvenlik nedeniyle yanınıza harita veya benzeri bir şey alamayacağınızı söylüyor. Hemen ardından ise Gyaku gibi bunun gizli bir görev olduğunu ve hiçbir şekilde deşifre olmamanız gerektiğini, dolayısıyla bölgeye başka bir şekilde girmeniz gerektiğini tekrar ediyor. Bu konuşmadan sonra Gyaku ise, bölgeye giriş yapmak için ihtiyacınız olan eşya veya benzeri şeyler olması halinde bunların tedarik edileceğiniz söylüyor.
Off Topic
Konunuza bakan GM bendeniz Fortius'tur. Konudaki pasiflik süresi 48 saat olarak planlanmaktadır. Konuyla ilgili her türlü sıkıntınızı özel mesaj yoluyla bildirebilirsiniz. Aksiyonun bol, pasifliğin olmaması dileğiyle...
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Kamado Toshiaki
Posts:17
Joined:July 30th, 2020, 7:54 pm

Re: [Asakura Midori & Kamado Toshiaki] Suret

Post by Kamado Toshiaki » September 29th, 2020, 1:28 am

Sabah uyandım, çevreme bakındım. Burası neresi? Ben burayı tanımadım...

Kocaman, yumuşacık yatağımda uyanıp esnedim. Ne güzel bir sabahtı bu. Kışı severim aslında ama bahar... Bahar bir başkadır! Bahar sabahında cıvıl cıvıl kuş sesleri ile uyanmak... 10 puan veriyorum bu sabaha. Mükemmel sabah. Gözümdeki, uyku göz bandımı alnıma doğru ittirip kahküllerimin içine girmesini sağladım. Gözlerim ışığa alışsın diye biraz kırpıştırdım. Kışın daha güzel oluyordu tabi ki. Göz bandımı açtığımda güneşin doğmuş olması gözlerimi acıtıyordu. Sabaha verdiğim puandan 2 puan kırdım. Artık 8'lik bir sabahtı bu. Günlük rutinim ilk olarak sıçmakla başlıyor. O sırada dişlerimi fırçalıyorum. Sonra yüzüme bakım kremlerimi sürüp, saçımı tarıyorum. Göz altı bantlarımı yerleştirdikten sonra odama dönüp -ki banyom odama özel- elbise seçme faslına geliyorum. On saat orada yakışan bir kombin bulmaya çalıştıktan sonra o günkü moduma uygun renklerde bir kıyafet giyiyorum. Sonra da krallar gibi kahvaltıya iniyorum. Bugün kendimi bomba gibi hissettiğim için çektim kırmızıları. Süper enerjik, süper mutlu bir şekilde indim merdivenleri. Hizmetçimiz kahvaltıyı hazırlamıştı. Kadının etrafında şöyle bir dönünce kıkırdadı. Annem çoktan masaya oturmuştu. Babam köy dışındaydı. Belki ülke dışında bile olabilirdi. Melodili bir şekilde "Güüüünaaayyydıııınn!!" diye selamladım annemi. Gülümseyip kafası ile onaydı o da beni. Benim aksime annem çok sessiz sakin bir kadındı. Masada karşısına geçip başladım konuşmaya. Çoğunlukla ben konuşurdum. Annem dinlerdi.

"Umarım bugün de devriye yazmazlar bana. Çalışmamak harika bir şeymiş anne ya. Akıllı kadınsın ha. Jemiri Ipechu diye bir tasarımcı ile tanıştım dün. Çok mükemmel bir adam. Aşırı değişik! Şöyle bir bıyığı var." Elimle pala bıyığımı seviyormuş gibi yaptım. "Ben de mi bıraksam acaba? Sence kaç senede çıkar ki o kadar? Benim sakallar hiç çıkmıyor anne. Çenemde çıksa da uzatıp örsem. Babam kıllı aslında, sana çektim sanırım ya. Dayım falan da yok ki. Dedem kıllı mıydı? Değildi değil mi? Dedeme çekmişim ben kesin o zaman. Sakalım olsa insanlar daha dikkate alırlardı beni. Jounin'e çağırırlardı herhalde ya. Beni nasıl çağırmazlar aklım almıyor. Yaptıkları terbiyesizlik! Tabi şu an köy beni konuşuyor. Reklamın iyisi kötüsü yoktur." Bir anda evimizin kapısı çalınınca attığım boş yarıda kaldı. Meraklıyım da ben. Kapıyı görmek için oturduğum sandalyenin arka ayakları üstüne kaykıldım. "Kimmiş?" diye de sordum daha açılmayan kapıya ilerleyen hizmetçimize. Kadın gidip kapıyı açtı ve kapıda bir Chuunin gördüm. "Aaa, şey bu ya... Şey işte." Çocuğun adını unutmuşum iyi mi? Kalktım masadan. Zıplaya zıplaya gittim kapıya. Çirkin de bir şeydi. O yüzden unuttum kesin adını bunun ben. "Efendim canım?" dedim. Bu da robot gibi selam verip Kusachou'nun beni beklediğini söyledi. Şaştım kaldım. "A-aa..." diye bir ses çıkardım. Chuunin adam götünü dönüp uzaklaşırken şöyle bir kontrol ettim. Yok, götü de 5 para etmezdi. İçeri girip ağzıma bir şeyler daha attım ayaktayken. Ağzımdaki lokmalar bittikten sonra da anneme reverans yapıp "Şanssızlık valide hanım. Kusachou-cuğum beni bekliyormuş. Gidivereyim bakalım. Beni merak etmeyin." dedim. Üst kata, odama çıktım. Güzel kombinimi çıkarıp üstüme özel tasarım kıyafetimi giydim. Çok sevdiğim çizmelerimi ayağıma geçirip kafama da bir şapka taktıktan sonra yola hazırdım.

Klasik bir rahatlıkla yolda ilerleyip, gördüğüm ve tanıdığım birkaç Kusagakure'li ile sohbet ettim. Herkes Jounin sınavını konuşuyordu anasını satayım ya. Nasıl beni çağırmazlar çıldıracağım. Bensiz parti olmaz! Kami-ciğim lütfen hepsi birbirini kessin de kimse Jounin olamasın. Tabi herkes başkalarını konuşunca benim neşem biraz azaldı ilgi orospusu olduğum için. Bir anda bayılsam da insanlar tedirgin olsa diye düşündüysem de Kusachou çağırmıştı. Vazgeçtim yapmaktan ve uslu uslu ilerledim Gyaku binasına. Vardığımda insanlarda yeni gelmişler gibi davranıyorlardı. Ben ise merdivenlerde küçük bir dans oyunu yarattım kendime ve ona uyarak Kusachou'nun odasına kadar çıktım. Kapının önünde şey duruyordu... AY BU ŞEY DEĞİL Mİ? Minik shinobi! Neydi adı Miniri? Minidori? MIDORI! Ay, ay çoook tatlı lan bu! Şu tipe bak ciddi bi yüzle bekliyor kapının önünde. ÇEN GÖREVE Mİ ÇELDİN ÇEN? Oyoyoyoy! Midorişin arkasında ilerledim sessizce. Çocuğa ulaşınca hemen eğilip elimi yüzünün önüne getirdim ve Shinkuutai yaparak kapattım. Çıkan yüksek sesle çocuğu korkuttuktan sonra da kahkahalarla gülmeye başladım. "Günayyydııın!" kelimesini de sakladım kahkahalarımın arasına. Çıkan ses kapıdaki görevliyi de ürküttüğü için o da geldiğimizi fark etti. Kusachou'ya haber verince de aldılar bizi içeri.

Odasına girdik Kusachou'nun. Yanında da... Offf! Bu ne? Afet! Bembeyaz ten, simsiyah saç! Tam benim tipim. Tabi ben beyaz ten derken böyle ölü beyazı demiyorum ama bu da güzel. Bu da güzel oğlum ya! Tam Kusachou'ya kim bu güzellik diye soracaktım ki, benden önce davranıp başladı konuşmaya. Odanın içinde ilerledim masaya doğru. Dedi ki bu afet, Sai'ymiş. Hıııı şu Konoha'lı beyefendi! Alınbandından anlamıştım zaten. Sai ifadesiz bir şekilde bakıyordu etrafına. Yüzüne ifade vermek benim işimdi aslında... Elini uzattı ve kendini tanıttı. İlk Midori ile el sıkıştı. Sonra ise bana uzattı elini. "Kamado Toshiaki... Emrinizdeyim." dedim flörtöz bir şekilde. Sonra da göz kırptım adama. Olması gerekenden biraz fazla tuttum elini. Sonrasında da Kusagakure konuşmaya girip flörtüme son verdi.

Düzelip Gyaku-sama'yı dinlemeye başladık. Biraz sıkıcıydı konuşması ilk başta. Çakra taşları varmış da, önemlilermiş de... Zzzz.... Sağa sola sallanmaya başladım. Wakaki Hideki... İsmi duyunca biraz kulak kabarttım. Sanki tanıdık gelmişti kulağıma. Tüccar olduğu içindir belki dedim kendi kendime. Babam bahsettiyse eğer... Görevin gizli olduğunu söyleyince şaşırdım. Beni gerçekten gizlenme gerektirecek bir göreve atamış olamazdı Kusachou? Ben en gürültülü shinobi olabilirdim şu köyde. Asla sinsice bir yerlere giremezdim. Girmek istemezdim zaten. Neyse ki görevin devamını dinlediğimde rahatladım. Bu öyle bir gizlenme değildi. Sadece kimliklerimizi saklayacaktık. Ona tamamdım bak! Karaborsa ticaretinin oraya gidecektik işte, bu adamı arayıp bulup getirecektik. Elimi kaldırıp adamla sevişmemde bir sakınca olup olmadığını soracaktım ki Kusachou'ya trip atmak istediğimi fark ettim. Yani ben hani AZ BİLİNDİK, EZİK BİR SHINOBİYDİM ya... O yüzden biraz darılmıştım Gyaku-sama'ya. Neyse ki konuşmasının sonunda dediklerini yanlış anlamamızı istemediğini, Riaru savaşında yer almadığımızı ve bu yüzden dikkat çekmeyeceğimizi söyledi. Aslında cidden görev için tam olduğumuzu söyledi. Heh şöyle konuş da ciğerimi ye Kusachou-sama'm be!

Gyaku-sama beni över gibi olunca gaza gelip abartı bir poz verdim.

Tam benlikmiş cidden bu görev.

Ay sonra afet konuşmaya başladı. Konoha karargahı varmış, oraya gidecekmişiz ama hemen gitmeyecekmişiz. Parolayı söyleyecek mişiz. Parola: Atla çimenden suya'ymiş. Onlar da bize: Koy kuyuya Ret... Retle bir şey bulamadım. Eğer bu parolayı alamazsak, Konoha'ya koşacakmışız. Sözlerini bitirdikten sonra bir harita çıkarıp önümüze serdi. Sonra başlattı nereden gidileceğini söylemeye. Gözümle takip ettim bembeyaz parmaklarını. Yolu anlatması bitince Sai'ye dönüp "Bravo Sai-san! Eğer şu an iş konuşuyor olmasaydık dudaklarınıza yapışırdım." dedim. Gyaku-sama oraya shinobi olarak değil, başka bir şekilde girmemiz gerektiğini söyledi ve ihtiyacımız olan şeyleri karşılayacaklarını bildirdi. O konuşurken yüzüne baktım ilgiyle. Sonra da elimle sakalımın olması gereken yerleri kaşıdım. Sakalım olsa daha güzel olacaktı ama yapacak bir şey yok. Köseyiz.

"Teşekkür ederim Kusachou-cuğum." dedim ilk düşünceli düşünceli. "Bize bir at arabası lazım. İçine de ipek, keten, kaşmir gibi kumaşlar koyulmalı. At arabasına biraz da uyuşturucu saklanmalı. Kusagakure'de yapılmış narkotik operasyonlardan bulunabilir sanırım. Son olarak da..." Yanımdaki küçük adama bakıp tek kaşımı kaldırdım. Üstünde mor "BEN BİR SHINOBIYIM EHE" diye bağıran bir kostüm vardı. "Midori için de güzel kıyafetlere ihtiyacımız var. Şu kıyafeti gözlere ızdırap."

İsteklerimi sıraladıktan sonra Kusachou'ya doğru eğilerek selam verecektim. Sai'nin de elini tutup nezaketle öpecektim. Ardından arkamı artistik bir şekilde dönüp çıkacaktım odadan. Her şey hazırlandıktan sonra yola çıkabilirdik Minnoşumla.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Asakura Midori
Posts:64
Joined:June 26th, 2019, 12:22 pm

Re: [Asakura Midori & Kamado Toshiaki] Suret

Post by Asakura Midori » September 30th, 2020, 1:59 am

Güneşin kan kırmızısı gülümsemesi Kusagakure'nin yosun yeşilini andıran renkleri ile birleşirken gözlerimi araladım. Yatağımda değildim. Avuçlarım yeni uyanmış olmanın verdiği saniyelik bir panik ile zemini ararken fark ettim.. evimin çatısındaydım. Sahi.. dün gece şınav çekmek için çıkıp iki yüz'e bile gelemeden sızmıştım. Bu normalde kabul edilebilir bir durum değildi, fakat ağaç kütüğü ile yaptığım onca saatlik kendo çalışması ve kilometrelerce koşu antremanı sonrasında normal gözüküyordu.

Bu boş beleş geçen günleri fırsata çevirip antremanlarımı düzene koyayım derken iyice uyku ve yeme düzenimin içine sıçmıştım. Kendimi kötü hissediyordum. Jounin sınavına katılmamayı seçtiğime kesinlikle pişman değildim aslında, ne de olsa daha yeni Chuunin olmuştum ve rütbe atlamadan önce yapılacak çok şeyim vardı. Ama kesinlikle kötü hissediyordum. Bu his tanıdık geliyordu.. savaş zamanında cephede olamamıştım. Güçsüzdüm. Acizdim. Şimdi ise her şey çok farklı olacaktı. Bir senede geldiğim nokta ile başladığım nokta arasındaki fark inanılır gibi değildi.

Ah.. bir de Inaho vardı tabii. Hayatımın gelmiş geçmiş en büyük dönüm noktası. Kılıçlarımız çarpıştığı günden beri başka hiçbir şey düşünemiyordum. Bu kadar sıkı bir antreman programına girmiş olmamın da açıkçası tek sebebi buydu. Bir sonraki karşılaşmamızda ona aynı Midori olmadığımı kanıtlamak istiyordum. Kanıtlamak zorundaydım! Köyümde adına şiirler yazılacak efsanelikte bir kılıç ustası vardı ve beni yanına alması an meselesiydi. O an geldiği zaman, hazır olmalıydım.

"Ha? Kusa-Cho mu?"

Gözlerim hala yeni yeni açılıyordu.. bir şekilde çatıdan aşağı inmiş olmalıyım. Fakat bu karşımda duran çocuk kimdi? Wasabi-san? Hayır.. Takegi? Yoo.. tamamen götümden sallıyorum şuan. İsmini hatırlamak yerine söylediği şeylere odaklanmalıyım belki de. Kusachou binasına geldiğimde her şeyin yerli yerinde olduğuna son kez emin oldum. Mor Şeytan kostümüm? Üzerimde.. güzel. Wabisuke? Belimde.. o da tamam. Iı.. sanırım bu kadar. Gerçekten iki adet eşyadan oluştuğumu fark ettim şuan. Püü. Bir dakika.. bu pembe saçlar? Yoksa?

"Aklından bile geçirme pembiş. Diz kapaklarını kestiğimde yere yığılırsın, ama özür dileyecek vaktin olmaz."

Bir kedi nasıl herhangi bir köpeğin yüz metre yakınında bulunduğu anda tüylerini havaya kaldırıyorsa, bizimki de öyle bir şeydi. Akademi günlerinden beri kadar alışmıştım ki bu sikindirik el şakalarına, artık geldiğini görmem için gerçek anlamda görmeme bile gerek yoktu. Pamuk şeker rengindeki saçları ve yüzündeki bütün amacını belli eden o hınzır gülümsemesi resmen BİRAZDAN BİŞEYLER OLACAK diye bağırıyordu. Bunu kim Chuunin yapmıştı ki? Son hatırladığım kadarı ile bir domuzdan daha yavaş koşuyordu. Vücudu da hala kırılgan gibi. Bi vursam yarısı içinde kalır.

"İçeri girelim, çıkınca konuşuruz."

Toshi ile ilişkimiz garipti ve hep garip olmuştu. Bana zorbalık yapan çocuklardan değildi, ama hiçbir zaman tam anlamıyla yanımda da durmamıştı. Cinsiyeti ve yönelimi hakkındaki bitmek bilmeyen dedikodular ve söylentilere rağmen hiçbir zaman zorbaların ilk hedefi o olmamıştı çünkü. Varlıklı bir ailenin şımarık çocuğuna bulaşmak, ninjutsu bile yapamayan bir ufaklığı dövmekten daha meşakatli olmalıydı. Eh.. neyse ne. Şimdi durup buna mı sinirleneyim yani? Niye onu değil beni dövdünüz falan mı diyim? Hayır. İçeri girdik.

"Anlaşıldı Gyaku-sama, Sai-san. En kısa sürede halledeceğimize şüpheniz olmasın. Hadi gidelim Tos-"

Yine suratında o iğrenç ifade.. bir şeyler demeye hazırlanıyordu. Hayır.. burda yapmamalıydı. Ama yaptı. O koca ağzını açtı ve konuştu. Beni giydirmek ve oraya uyuşturucu götürmek.. o kadar içim geçmişti ki geri kalanını dinlemedim bile. Bahsi geçen adamı alıp köye getirmek dışında bir şeye odaklanmak istemiyordum. Neden bununla beraber gidiyordum ki üstelik? Tamam.. pembişi neden seçtiklerini anlayabiliyordum. Şık, entelektüel, kibar biriydi. Ama yanında neden ben? İki ihtimal vardı. Ya sandığımızdan daha zor ve büyük bir göreve gidiyorduk, ben de oraya ölüm makinesi olarak gönderiliyordum, ya da sadece süs köpeği olarak ismim geçmişti.

"Şey.. kıyafetim kalsa olmaz mı?"
Image
Image
İsim: Asakura Midori
Yaş: 16
Cinsiyet: Erkek
Ryo: 30.00
Prestij: 10
Ün: 10
Element: Raiton
Seviye: C - Rank
Rütbe: Chuunin
Kullanılabilir GP: 0


Motivasyon:

Boyu değil işlevi!
Midori dünya üzerindeki herkese, karşısındakinin görüntüsünün bir önemi olmadığını, güç ile kalıbın aynı anlama gelmediğini kanıtlamaya yemin etmiştir. Hem kendisi, hem de diğer 'ucube'ler için bu önyargıyı kırmakta kararlıdır.

Sırt kaşıyan
Midori'nin en büyük değerlerinden birisi de arkadaşlıktır. Kendisini koruyan arkadaşları olması ona büyük mutluluk verirken, yaşamayı en çok sevdiği his ise arkadaşlarını korumak için savaşmaktır.


Komplikasyon:

Fare tuzağı
Boyu ile ilgili yapılan dostça şakaları kaldırabilir, hatta yeterince komik ve zekice ise gülmelerine eşlik bile edebilir.. fakat bu tanımadığı veya sevmediği biri tarafından yapıldığında, veya bunu hakaret olarak algılarsa, mantığını ve rasyonelliğini bir anda hiçe sayıp yarın yokmuşasına öfke patlamaları yaşayarak karşısındakine saldırabilir.


Özellikler: -

Güç: 9
Çeviklik: 11
Kondisyon: 8
Potansiyel: 2
Varlık: 6
Zeka: 3

Beceri Listesi:

[Güç] Atletizm: 4 [FAVORİ]
[Çeviklik] Akrobasi: 1
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 2 [FAVORİ]
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1


Ninjutsu: -

Genjutsu: -

Taijutsu:

Kendou Stili - A Rank
Tsukikage no Mai - B Rank

Ekipman/Eşya:

Wabisuke (Katana) (İyi Kalite)
Mor Şeytan (Zırh) (İyi Kalite)

User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts:2605
Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Asakura Midori & Kamado Toshiaki] Suret

Post by GM - Naruto » October 2nd, 2020, 1:08 pm

Sai’nin konuşmalarının ardından Toshiaki’nin verdiği tepki, odanın içinde soğuk rüzgarlar esmesine neden oluyor. Gyaku çatık kaşlarla Toshiaki’ye bakmaya başlarken, Sai’nin yüzünde anlamsız bir ifade beliriyor. Toshiaki’nin cümlelerini kafasında tarttığı belli olan Sai kısa bir sessizliğin ardından samimi olmadığına emin olduğunuz bir şekilde gülümsüyor: “Sağol Toshiaki-kun, ancak dudaklarıma yapışmanın uygun olmayacağını düşünüyorum. Ayrıca ben evliyim ve bir oğlum var.” diyor. Sonrasında konuşulanlarla ilgili olarak ise Toshiaki’nin taleplerini dinliyor Gyaku ve Sai. Ancak Toshiaki bu kez uyuşturucuya ihtiyaçları olduğunu söylediği anda, Gyaku hafifçe masasında öne doğru eğiliyor ve çatık kaşlarını bir nebze daha çatıklaştırarak Toshiaki’ye bakıyor. Ancak hemen bir şeyler söylemek yerine kısa bir süre Toshiaki’ye bakan Gyaku, bakışlarını Sai’ye çevirdiğinde onun ifadesiz yüzüyle karşılaşıyor. Konuyla ilgili kararın kendisinin vereceğini anladığı anda ise Gyaku derin bir nefes çekip geriye doğru yaslanıyor.

Oturduğu yerde birkaç kez derin nefes alan Gyaku “Toshiaki-kun, sanırım konuşulanlar sana oyun gibi geliyor. Ancak burada ciddi şeylerden bahsediyoruz. Bu yüzden bir daha ağzını açacaksan, aklının burada olduğuna emin ol ve cümlelerin ağzından çıkmadan önce muhataplarının kim olduğunun farkına var.” diyor. Esasen kendisinden ziyade Sai’nin yanından bu tarz bir konuşma şekline ve sıra dışı taleplere karşı tepki gösterdiği belli olan Gyaku “Fakat yine de istediklerini ayarlayacağım. Ama unutma, köye geri geldiğinde seninle ayrıca konuşmam gerektiğini düşünüyorum.” diyor.

Gyaku konuşmasını bitirdikten sonra kapıda bekleyen shinobinin ismini söylüyor ve onu odaya çağırıyor. Shinobinin odaya girmesinin ardından ise Toshiaki’nin taleplerini belirten Gyaku, bunların en kısa sürede hazır edilmesi emrini veriyor. Hemen ardından ise ciddi bir yüz ifadesiyle Toshiaki’ye bakarken “Bahsettiğim uyuşturucuları az miktarda koy. Bizimkilerin başına bela olabilecek miktarlarda olmasın.” diye ekliyor. Shinobi Gyaku’nun emirlerini aldıktan sonra odadan ayrılırken Gyaku da size başkaca bir talebiniz olmadığı takdirde yolculuk için hazırlıklarınızı yapmanızı, taleplerinizin birkaç saat içinde karşılanmış olacağını söylüyor.
Off Topic
Eğer başkaca bir sorunuz vs yoksa odadan çıkıp hazırlıklara başlayabilirsiniz. RP’lerinizde Toshiaki’nin taleplerinin karşılandığından ve at arabasının size teslim edildiğinden bahsedebilirsiniz. At arabasının ve diğer taleplerinizin dizaynı konusunu size bırakıyorum, ancak bu konuda aşırıya kaçmamanız gerekiyor. Öte yandan size teslim edilen uyuşturucu da birkaç kullanımlık miktarda oluyor. Bunun dışında diğer eşyaları dilediğiniz miktarda olduğunu varsayabilirsiniz. Eğer taleplerinize ilişkin dizaynlarınız aşırı derecesinde olursa, GM mesajında karşılanan taleplerinizi belirteceğim. Bunun dışında RP’lerinizi Sai tarafından size anlatılan güzergahta yapmak üzere yola çıktığınızı belirterek bitirebilirsiniz.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Kamado Toshiaki
Posts:17
Joined:July 30th, 2020, 7:54 pm

Re: [Asakura Midori & Kamado Toshiaki] Suret

Post by Kamado Toshiaki » October 3rd, 2020, 7:54 am

Bir kaç saat Gyaku-sama'nın binasının önünde beklememiz gerekiyordu. Gidip bir banka oturdum rahat bir hareketle. Sonra da benden sonra binadan çıkan Midori'ye elimle gelmesini işaret edip "Pıştt! Gelsene." diye seslendim. Midori yanıma gelirken de yanımdan geçen başka bir shinobinin dikkatini çekmek için elimle o dandik fuuton tekniğini yaptım. Sabah sabah böyle aşırı bir sesle karşılaşan adam yüzünü buruşturdu ama yine de dikkatini bana çevirdi. Kulaklarının içinden geçmiş olabileceğimi göz önünde bulunarak el hareketlerimle destekleyerek bir dal sigara istedim ondan. Adamın içtiğini biliyordum. Cebinden çıkarıp uzattı ve yaktı. "Teşekkürler." dedikten sonra göz kırptım ona. Midori yanıma oturunca bacak bacak üstüne atıp arkama yaslandım. Kolumu da bankın arkasına attım. "Gyaku-sama Kusachou olmadan önce de böyle kasıyor muydu yaaa?" dedim ağzımı gere gere. Sigaradan bir nefes çekip bir kaç saniye ciğerime dolmasını sağladım. Sonra da yukarı doğru üfledim. Midori'nin bu soru üstüne cevabını dinlerken ikinci nefesi de çektim. Sonra tekrar döndüm ona. Tek kaşımı kaldırıp süzdüm baştan aşağı. Aramızda iki yaş vardı ve bir sene birlikte akademiye gitmiştik. Küçüktü o zaman da ama ben büyür sanmıştım. Ciddi ciddi boyu hiç uzamamıştı. Benim uzamayab vücut kıllarım gibiydi. Akademideyken minik olduğu için çok dalga geçilip pataklanılırdı. Onu savunmuş muydum? Hayır. Hatta izlemekten zevk almıştım. Neden yardım edeyim beyaz atlı prens miyim anasını satayım? Sonra Chuunin olunca Midori'nin de olduğunu bir yerlerden duymuştum. Boyunun uzamadığı konusu da oldukça konuşuluyordu. Millet saçma yerlere takılıyordu. Yine de nedenini öğrenmek istemiştim. Gözlerimi Midori'den ayırmadan "Sen neden kısa kaldın böyle?" diye sordum. "Genetik falan mı?"

Bizim istediğimiz şeyler gelene kadar oturdum bankta. Sakin sakin sigaramı içtim. Bol yalanlı günler bizi bekliyordu Midori ile. Stressiz bir şekilde oturmayı özleyebilirdik. Bu yüzden bu bir saate ihtiyacımız vardı. At arabası ile binanın önüne geldiklerinde de çoktan sigarayı yere atıp üstüne basarak söndürmüştüm bile. Biraz büyükçe bir arabaydı bu. Arka tarafında oturacak yerleri olan ama aslında malzeme taşımak için olanlardan. Babamın arabaları bundan büyük oluyordu ve arka arkaya bağlıyordu bir kaç tane daha. Bunu kullanmak tabi ki çok daha basitti ona göre. Banktan destek alarak kalktım. Esnedim ilk olarak. Sonra da gerinerek yürüdüm arabaya doğru. Arabayı getirmiş Chuuninleri selamlayıp arabayı devraldım. Adamlar bana at arabasının arkasındaki üst üste koyulmuş kumaşları gösterdi. Sonra da arabanın sol tarafını oyup koydukları uyuşturucuyu çıkardılar. Gördüğüm anda "AMA BU ÇOK AZ!" diye ağlamaya başladım. Chuuninler bana Kusachou'nun az koyulmasını istediğini söyleseler de "Koskoca Kusagakure bu kadar mı cimri oluuur?" diyerek iyice ağladım. Sonunda Chuuninler elime Midori için getirdikleri kıyafeti verice bir anda sakinleştim. Ohaaa! Ne güzel şeyler seçmişlerdi böyle. O dandik mor kostümden kurtulacaktık. Chuuninlere omuz atıp arabanın arkasından çıktım ve Midori'ye koştum. "Hadi giy bunları! Arabanın arkasında giyinebilirsin." diyerek üstüne attım kıyafetleri. Tam onun boyundalardı. Çocuk boyutuydu sanırım bu. Midori istemedi giymek tabi ki. Ben de zorladım ama sonunda "Tamam mor rezillik içinde kalsın... Üstüne giyersin." dedim gözlerimi devirerek.

Midori'nin kıyafet değiştirene kadar atları sevdim. Güzel beslenmişlerdi. Babamla bir çok kez gezintiye çıktığım için arabanın nasıl kullanılacağını biliyorum. Hem Sai'nin gösterdiği haritaya Midori'nin boyu yetişmediği için yolu görememişti. O hiç kullanamazdı. Midori'nin işi bitince onunla birlike tırmandım arabanın ön kısmına. "Kemerini bağla, hızlı sürerim!" diye güldükten sonra atların kementini savurdum. Tabi ki hızlı falan sürmüyordum. Atları kendi haline bırakarak ilerletecektim. "Bu arada çok yakışmış! Tam bir güzelliksin şu anda." diye övdüm Midori'yi. Yolda da bolca boş konuşmayı planlıyordum. Kusagakure'den çıkarken saçma sapan evrak işlerini Midori'nin yapması için arabada bekledim. Öyle sıkıcı işlere gelemiyorum ne yazık ki. Sonra da Sai'nin anlattığı yolda sürmeye başladım. "Adamlar bizi karaborsaya yolluyorlar ve yalandan pazarlayayım diye istediğim uyuşturucuyu çük kadar veriyorlar. Hangi torbacı 3-4 sıkımlık malı satmaya çalışır ki deliricem!" Biraz durdum sonra. Gözlerimi kıstım. "Oha. Lan yoksa içicem mi sandılar?" Bir kahkaha patlatıp dirseğimle Midori'yi dürttüm. "Görevde... İçmek... Ahahaahahaa! Görevde kullandığımızı düşünsene." Kahkaham yavaş yavaş azaldı. Midori'ye döndüm yavaşça. Sonra sesim kahkahadan fısıltıya döndü. "Düşünsene..." Aslında ilk fikrim karaborsa dedikleri ticaret alanına satılacak mal olarak götürmekti uyuşturucuyu. Kumaş satıyor gibi görünüp aslında uyuşturucu satacak ve bu yüzden gizli yerlere girebilecekim ama o kadar az vermişlerdi ki bu planımı değiştirmek zorundaydım. Sanırım insan pazarlamam gerekiyordu artık.Bir anda ciddileşip "Minnoş... Kullanmalıyız!" dedim. "Yolda değil ama. Oraya ulaşınca, karargaha gidene kadar zamanımız olacak. Gece alem yaparız. Var mısın?" diye sordum.

Sai'nin söylediği yoldan ilerlemeye devam edecektim. Yolda da bolca boş atmayı düşünüyordum. Bu yüzden ilk önce görevle ilgili konuşmam gerektiğini düşündüm. "Bak şimdi." dedim yola bakarak. "Biz Kenzo ve Kenta kardeşleriz. Soyadlarımız Maeda. Tüccarız. Takigakure'deki elbise tasarımcılarına sattığımız yüksek kalite kumaşlarla tanınıyoruz. Diğer ülkelere de açılmak amacımız. Bu dıştan görünüşümüz. Karaborsanın diplerine indikçe katil pazarlamaya başlayacağız. Binko kitabından bir kaç adamı sallarız. Bizim için çalışıyorlar deriz. Zenginiz falan. Ben Kenzo olacağım. Hafif kırık, alkolik ve melankolik. Sen de kendine bir persona düşün."

Oraya ulaştığımızda kontrollerde sorunumuz olacağını sanmıyordum. Kusagakure'dekiler iyi saklamışlardı maddeleri. Sai'nin de dediği gibi kalacak bir yer bulacaktık. Arabanın arkasındaki malları sağlama almamız da gerekiyordu. Yalandan da olsa, soyulmayı gerçekten hiç istemezdim.

Midori'nin kıyafeti
Bizzat çizdim.
Image
edit: Aldığım izin ile, Amegakure yazdığım köyü Takigakure olarak değiştirmiş bulunuyorum.
Last edited by Kamado Toshiaki on October 5th, 2020, 10:48 am, edited 1 time in total.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Asakura Midori
Posts:64
Joined:June 26th, 2019, 12:22 pm

Re: [Asakura Midori & Kamado Toshiaki] Suret

Post by Asakura Midori » October 5th, 2020, 2:41 pm

Bazen gerçekten büyük köylerin shinobilerine özeniyorum. Onlar da tıpkı bizler gibi küçük yaşta akademiye gidiyor, iyi kötü bir şeyler yaşıyor ve akademiden mezun oluyorlardı. Sonra mı? Yüksek ihtimalle bir daha birbirlerinin yüzlerini bile görmüyorlardı. Ama Kusagakure'de böyle değildi işte. Göt kadar köy lan! Markete kadar çıksam bile sınıfın tamamını her gün en az elli kez görüyorum. Duvarlar üzerime üzerime geliyor.. klostrofobik hissediyorum.

Aynı suratlar.. aynı simalar.. aynı bedenler.. aynı bakışlar. Zihnimden silmek için her şeyimi verebileceğim yılları bana hatırlatmak için çabalayan yüzler. Evet.. muhtemelen abartıyorum. İtibarım arttıkça beni seven yüzler de çoğalmadı değil. Ama ne bileyim.. bazen hiç geçmeyecekmiş gibi geliyor. Kabuslardan zıplayarak uyanıyorum. Tıpkı şu iğrenç pembe saçlar gibi.

"Endişelenmeyin Gyaku-sama. Bir sorun çıkmadığından emin olacağım. Her zamanki gibi. Kolay gelsin Sai-san, iyi çizimler."

Minik adımlarla geri geri yürüyerek çıktığım odanın kapısını kapatırken kafamda kocaman bir "keşke o son cümleyi söylemeseydim" yankısı çınladı. Konoha'nın kahramanlarının hikayeleri ile büyümüştüm. Aslında itiraf etmem gerekirse idolüm her zaman bir kötü adam olarak anılan Kisame olmuştu. ÇOK HAVALIYDI LAN! Onunki kadar büyük bir kılıcım olmasa bile belki bir gün o kadar güçlü olabilirdim. Beeelki. Köpek balıkları gerçekten mükemmeller. Tam bunları düşünürken o malum soru soruldu. Kafamdaki monolog sonlandırıldı. Sikindirik bir dış etken tarafından sorulan sikindirik bir soru ile. Sadece omuzlarımı silktim. Yanyana yürümeye devam ediyorduk fakat göz teması yoktu.

"Küçük olmaktan mutsuz değilim, dövüşlerde avantaj sağlıyor. Beni rahatsız eden tek şey insanların bakışları. Senin arkandan cinsel kimliğin ve küçük testislerinle dalga geçenler ile beni kaldırıp çöp kovasına fırlatan çocuklar aynı kişilerdi Toshi. Akademi hayatım boyunca bir kez bile teke tek dövüşmedim. Hatırladığım her zorbalıkta üç beş kişi beni aynı anda tutuyor veya tokatlıyordu. Onlar hep bir aradaydı.. bizler hep tek başımızaydık. Birleşseydik hiçbir şey yapamazlardı ama sen ve diğer ucubeler tek tabanca takılmayı seçtiniz. Eğer bu kadar bok beyinli olmasaydınız güçlü taraf biz olurduk, boyumun neden kısa kaldığını sormana da gerek kalmazdı."

Atlattığımı sanıyordum. Kötü zamanların geçip gittiğini, Chuunin olarak kendime bembeyaz bir sayfa açtığımı zannediyordum. Yanılmıştım. Eski zamanlara karşı olan öfkem asla dinmeyecekti. Bunu Toshiaki'yi yıllar sonra gördüğümde, şuan fark etmiştim. Bu siktiğimin köyünde nefes aldığım her saniye eziyete mi dönüşecekti yani? Sakin kalmalıyım.. göreve odaklan. Neyse ki gidiyorduk. Bu hem bana 'nefes almak' için bir fırsat, hem de kafamı dolu tutmak için bir uğraş olacaktı. At arabalarının yanına geldiğimizde kaybedecek bir saniyemin bile olmadığını fark ettim. Bir an önce gidelim artık.. uzaklaşmak istiyorum.

"Uyuşturucu mu? Görevde? Shinobi olarak? Ebenin amı! Yok bir de katana ile ortadan kesip masadan burnumuza çekelim istersen."

Çok saçma bir şey oldu.. ikimizin gözleri de aynı anda kılıcıma sabitlendi. Küçük ve anlamsız bir sessizliğin ardından refleks olarak cık cık'ladım ve gözlerimi başka yöne çevirdim. Bu.. gerçekten tehlikeli bir fikirdi ve bilinçaltımı daha fazla cezbetmesine izin veremezdim. Ama.. hayatım boyunca ya tek fırsatım bu ise? Kafamı boşaltmak.. beyaz toz.. hayır. Ne diyorum ben? Saçmalamaya vakit yok! Başımı silkerek pembişin planını dinlemeye devam ettim. Aslında kendisinden bekleyebileceğimden çok daha iyi gözüken fikirleri vardı. Hatta.. gereğinden fazla iyiydi?

"Öncelikle, Kenzo benim. Sen Kenta'sın. Ve bu konu tartışmaya kapalı. Sonralıkla, sen kıyafet, ben ise kılıç ve bıçak kını üretiyor olacağım. Benim uzmanlık alanım bu. Ve evet.. belimdeki kendi cüssem kadar olan katananın da açıklaması bu. Kının reklamını yapıyorum işte. Belki de kılıç plastiktir bile? Ben sessiz ve sert olan kardeşim. Sen daha ılımlı ve cana yakın olansın. İyi shinobi kötü shinobi gibi düşün. Bingo kitabı aslında iyi fikir ama.. kötü adamlarla konuşacağız sonuçta. İsmini verdiğimiz adamı bizzat tanıyor olma ihtimalleri var. Unutma, eğer işler kötüye giderse kullanacağın kelime 'Karpuzlu Ramen'. Bunu söylediğin anda harekete geçeceğim. Hadi gidelim."

Mor Şeytan kostümümün kapüşon kısmını çıkarıp verilen elbiseyi üzerime giydim. Eh.. fena durmamıştı ama kesinlikle benim tarzım değildi. Gideceğimiz yer mesafe olarak çok uzak değil gibiydi aslında, fakat bu yolculuğun olması gerekenden çok daha uzun hissettireceğine dair tuhaf bir his vardı içimde. Kısaltmak için elimizden geleni yapabiliriz belki de? Ben, pembiş ve beyazlar.. hayır. Beyazları unut. Göreve gidiyoruz. At arabasının iplerini pembişe bırakacağım, Sai-san'ın tarif ettiği güzergahı iyi dinlemiştir umarım.

Image
Image
İsim: Asakura Midori
Yaş: 16
Cinsiyet: Erkek
Ryo: 30.00
Prestij: 10
Ün: 10
Element: Raiton
Seviye: C - Rank
Rütbe: Chuunin
Kullanılabilir GP: 0


Motivasyon:

Boyu değil işlevi!
Midori dünya üzerindeki herkese, karşısındakinin görüntüsünün bir önemi olmadığını, güç ile kalıbın aynı anlama gelmediğini kanıtlamaya yemin etmiştir. Hem kendisi, hem de diğer 'ucube'ler için bu önyargıyı kırmakta kararlıdır.

Sırt kaşıyan
Midori'nin en büyük değerlerinden birisi de arkadaşlıktır. Kendisini koruyan arkadaşları olması ona büyük mutluluk verirken, yaşamayı en çok sevdiği his ise arkadaşlarını korumak için savaşmaktır.


Komplikasyon:

Fare tuzağı
Boyu ile ilgili yapılan dostça şakaları kaldırabilir, hatta yeterince komik ve zekice ise gülmelerine eşlik bile edebilir.. fakat bu tanımadığı veya sevmediği biri tarafından yapıldığında, veya bunu hakaret olarak algılarsa, mantığını ve rasyonelliğini bir anda hiçe sayıp yarın yokmuşasına öfke patlamaları yaşayarak karşısındakine saldırabilir.


Özellikler: -

Güç: 9
Çeviklik: 11
Kondisyon: 8
Potansiyel: 2
Varlık: 6
Zeka: 3

Beceri Listesi:

[Güç] Atletizm: 4 [FAVORİ]
[Çeviklik] Akrobasi: 1
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 2 [FAVORİ]
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1


Ninjutsu: -

Genjutsu: -

Taijutsu:

Kendou Stili - A Rank
Tsukikage no Mai - B Rank

Ekipman/Eşya:

Wabisuke (Katana) (İyi Kalite)
Mor Şeytan (Zırh) (İyi Kalite)

User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts:2605
Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Asakura Midori & Kamado Toshiaki] Suret

Post by GM - Naruto » October 7th, 2020, 10:49 am

Aranızda bürüneceğiniz kimliklerin yarattığı tartışmayla yola koyuluyorsunuz. Toshiaki, uyuşturucular dışında istedikleri her türlü eşyanın kendilerine yeteri miktarda verilmiş olmasından oldukça memnun oluyor. Siyaha çalan bir rengi olan, çok da spesifik bir özelliği olmayan ve hatta alelade denilebilecek nitelikte bir atın çektiği at arabasının ön tarafına oturmanızın ardından, Toshiaki dizginleri ele alıyor ve çok da aceleci olmayacak şekilde ata ilerlemesi komutunu veriyor.

Sai’nin size tarif ettiği güzergah üzerinde başladığınız yolculuğunuzda ilk ulaşma noktanız Tenchi Köprüsü oluyor. Her ne kadar Toshiaki ailesinden kendisine geçen bilgiler çerçevesinde, normalde en ideal ticari güzergahın Funanashi Şehri’ne giden ana yol olduğunu, Funanashi’de verilecek kısa bir molanın ardından Kannabi Köprüsü’ne gidilmesi gerektiğini, buradan da Ateş Ülkesi içerisine giriş yapıldığını bilse de, Kannabi Köprüsü’nün Jounin Sınavı’nın yapıldığı alan olan Abeno Ovası’nda olması nedeniyle kapalı olması neticesinde, ilerlenecek güzergahı Tenchi Köprüsüne giden ana yol olarak belirliyor. Aslında ticari olarak çok da kullanılmayan bu güzergahın, Kannabi Köprüsü’nün kapalı olması nedeniyle epey yoğun olabileceği düşünülse de, en güvenli yolun bu olması nedeniyle bu güzergahta ilerlemek dışında elinizden başka bir şey gelmiyor.

Bir süre devam eden monoton yolculuğunuz, artan at arabaları sayısıyla sekteye uğruyor. Kannabi Köprüsü’ne nazaran daha az kullanılan Tenchi Köprüsü’nde oluşan ve neredeyse onlarca, hatta yüzlerce at arabasından oluşan yoğunluğu gördüğünüz anda, köprüden geçme sırasının size hiç gelmeyeceğini bile düşünmeye başlıyorsunuz. Fazlasıyla karmaşanın hüküm sürdüğü, bağırtıların sıradan bir hal aldığı, köprüde görevli sivil korucular ile tüccarlar arasında ciddi tartışmaların döndüğü kaotik bir ortamda kendinizi bulmuş olmanız, tüm ilerleme planınızı ve hedef bölgeye ulaşma sürenizi altüst ediyor. Toshiaki birkaç sefer köprüden öncelikli geçiş elde etmek amacıyla kıvrak dilini kullanmaya çalışsa da, her defasında kendisini azarlayan ve tersleyen koruculara tosluyor. Ancak bu durum Toshiaki’nin koruculara karşı olumsuz bir tutum takınmasına neden olmuyor, zira bir an için bu bölgede kendinizin görevli olduğunuzu düşündüğünüzde, size davrandıklarından çok daha kaba hareketler sergileyebileceğinize inanıyorsunuz. Bu yüzden kendinize bir çıkar yol aramaya çalıştığınız esnada, at arabanızın hemen yanından beliren, üzerindeki pelerine tamamen kendini büründürmüş ve pelerinin kapüşonunu da başına geçirmiş olan bir shinobi sessizce kendisini takip etmenizi sizden istiyor. 180 cm boylarında olan adamın suratı pek tanıdık gelmese de, alnındaki Kusagakure alınbandı ona güvenmenizin yegane nedeni oluyor. Yığınla at arabasının ve öfkeli bir kalabalığın olduğu bu yerde, shinobi adeta tutunacak dalınız oluyor ve at arabanızı girmiş olduğunuz sıradan çıkartıp, geldiğiniz yöne doğru geri dönüyorsunuz.

Peşi sıra takip ettiğiniz shinobi sizi ana yoldan, bir tali yola sürüklüyor. Aslında bu sayede insan selinden kurtulmayı başarıyorsunuz ve seslerden ağrıyan başınız bir nebze de olsa huzur buluyor. Takip ettiğiniz Kusagakure shinobisi, kalabalığın uzağında bir noktada ilerlemeyi kesince size dönüyor ve adamın yüzünü ve vücudunu belki de ilk kez tam anlamıyla görebiliyorsunuz. Kafasındaki kapüşonu hafifçe eliyle geriye doğru çeken shinobinin omuzlarına dökülen beyaz saçlarını, metalik mavi renkli gözlerini ve orta yaşlı duran suratını ilk kez net bir şekilde görebiliyorsunuz. Üzerindeki pelerinini yavaşça çıkaran shinobinin, yeşil bir yukata üzerine siyah bir haori giydiğini, beyaz tabi şeklindeki çorapları ve ayağına geçirdiği zori ile tam bir geleneksel Japon tarzını yansıttığını görüyorsunuz. Pelerinini yavaşça yere bırakırken “Adım Higashi Ryoma… Ben de sizleri bekliyordum-hm.” diyor sıkılmış bir ses tonuyla.


Higashi Ryoma
Image

Ryoma hafifçe ikinizi de baştan aşağıya süzdükten sonra “Gyaku-sama tarafından buradan geçeceğiniz bilgisini aldım. Buradaki oluşan kalabalık nedeniyle sıkıntı yaşamanız istenmedi. Bu yüzden buraya gönderildim-hm.” diyor. Hiç istemediği bir şeyi yapıyormuş gibi konuşan Ryoma’nın yine de insanı çeken konuşma stili karşısında çok da bir şey söyleyemiyorsunuz. Onun cümlelerini takip etmek içten içe hoşunuza giden bir faaliyet haline gelirken Ryoma “Sizi aradan kayırıp geçirmemiz halinde burada büyük bir kaos çıkar, hatta kan akar-hm.… Gerçi yine de bir kaostan bahsetmek mümkün ve gerçekten can sıkıcı-hm.” diyor. Bu cümlelerinden sonra haorisinin iç cebine elini götüren Ryoma iki adet parşömen çıkarttıktan sonra “Kenara geçin bakalım-hm.” diyor size at arabasından inmenizi belirterek.

İkiniz de at arabasından indiği sırada Ryoma yavaş ve insana huzur veren bir şekilde atı okşuyor boşta olan eliyle. Sanki atı okşayarak onunla konuşan Ryoma, ikinizin de kenara çekildiğinden emin olduktan sonra, elindeki iki parşömenden bir tanesini hemen atın yanına, diğerini ise at arabasının yanına paralel bir şekilde koyuyor. Parşömenler bembeyaz ve doldurulmayı bekleyen türden görünürken, Ryoma da at arabası ile at arasındaki bağlantıyı çıkartıyor. Hemen ardından ilk önce at arabasının yanında duran parşömenin başına gelen Ryoma, iç cebinden çıkardığı mürekkep ve fırçaya kısa bir süre bakıyor. Hemen ardından boş parşömen parçasına bir şeyler çizen Ryoma ardından iki eliyle kaplan mührü yapıyor. Ryoma’nın çizdiği mühürden yükselen bir aura birden at arabasını çevrelerken, Ryoma “Fuuin!” diyor. At arabası birden sarmalanan aura ile beraber Ryoma’nın çizdiği mühre doğru adeta emilircesine çekilmeye başlıyor. El mührünü sabit tutan Ryoma, birkaç saniye içinde at arabasını parşömene mühürledikten sonra, parşömeni yerden alıp iç cebine sokuyor.

Olduğu yerden size hafifçe bir bakış atan Ryoma, daha sonra adımlarını atın yanında duran parşömene yönlendirdiğinde “Bundan nefret ediyorum-hm.” diyor. Yüzündeki ekşi ton cümlesini son derece inandırıcı kılarken, atı birkaç kez daha okşayan Ryoma parşömenin başına geçip yine bazı şekiller çizmeye başladıktan sonra, iki el kaplan mührünü yapıyor. Tıpkı at arabasında olduğu gibi ortaya çıkan süreç neticesinde, Ryoma ikinci parşömene de atı mühürlüyor ve parşömeni iç cebine sokuyor.

Atı ve at arabasını mühürlemiş olan Ryoma tekrar size döndüğünde “Şimdi hızlı bir şekilde geçiş yapabilirsiniz-hm.” diyor ve sizden pek de bir tepki vermeden geldiğiniz yoldan ilerlemeye başlıyor. Kısa bir süre sonra tekrar kalabalığın ve bağırtıların içine giriyorsunuz. Ancak bu kez elinizi kolunuzu sallaya sallaya kalabalığın arasından geçiyor ve köprünün girişi kısmına varıyorsunuz. Pelerinini bu kez elinde tutmayı tercih eden Ryoma, orada bulunan görevlilerle göz göze geldiği anda, korucular geçiş yapmanız için size yolu açıyorlar. Elbette bu esnada bazı tüccarlar araya kaynama girişiminde bulunsa da, korucular onları engellemeyi başarıyor ve bu sayede rahat bir şekilde köprüden geçerek Ateş Ülkesi sınırlarına varıyorsunuz. Köprüyü geçip nispeten daha az yoğun olan bir noktaya geldiğiniz sırada Ryoma bir kez daha daha tenha bir noktaya gidiyor ve haorisinin iç cebindeki iki parşömeni çıkarıp yere koyuyor. İlk olarak atı mühürlediği parşömeni açan Ryoma, bir kez daha iki eliyle kaplan mühürlerini yapıyor ve ardından mühür sadece etrafını aydınlatacak kadar mavi bir ışıkla parladıktan sonra, emilimin tersi olacak şekilde at gün yüzüne çıkıyor. Başına gelenlere rağmen oldukça sakin duran atın hızla okşamaya başlayan Ryoma “Üzgünüm… Bir daha yapmayacağım-hm.” diyor sadece atın ve sizin duyabileceğiniz bir ses tonuyla. Bir süre atı okşayıp sevmekle meşgul olan Ryoma, daha sonra at arabasını mühürlediği parşömeni de açıyor ve aynı prosedürleri yerine getirdikten sonra, at arabası da atın başına geldiği şekilde tekrar gözlerinizin önüne geliyor. Ryoma sakince at ile at arabası arasındaki bağlantıyı yaptıktan sonra tekrar size dönüyor ve “Benim işim buraya kadardı. Bundan sonrası tamamen sizde-hm.” diyor. Bu sözlerinin ardından atı hafifçe okşayan Ryoma, sizden pek de bir tepki beklemeden geldiği yoldan geri dönmeye başlıyor.

Ryoma sayesinde belki de birkaç günlük sıkıntıdan kurtulmuş olmak içinizi rahatlatıyor elbette. Bundan sonra ilerleyeceğiniz güzergah da hemen hemen eksiksiz bir şekilde aklınızda oluyor. Bu noktadan sonra güzergah açısından, baskın yapma ihtimali olan haydutlar dışında, başkaca bir sorun öngörmüyorsunuz. Dolayısıyla rahat bir yolculuk için tedbirlerinizi almış bir şekilde ilerlemeye devam ediyorsunuz.
Off Topic
Gece geç saatlerde, size belirtilen kasabaya yaklaştığınızı belirterek RP’lerinizi bitirebilirsiniz. Yolculuğunuz esnasında durup dinlenme, yiyecek içecek ihtiyaçlarınızı karşıladığınıza dair hususları size bırakıyorum. Ancak bu noktada, başınızdan geçenleri makul ve mantıklı bir çerçevede tutmanız gerekiyor. Gerçekleştirdiğiniz aksiyonlara göre, yolculuğunuzun kesilme ihtimali halen daha olduğu gibi, başınıza gelebilecek başka hadiseler de bulunabileceğini gözden kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Kamado Toshiaki
Posts:17
Joined:July 30th, 2020, 7:54 pm

Re: [Asakura Midori & Kamado Toshiaki] Suret

Post by Kamado Toshiaki » October 9th, 2020, 10:55 pm

Ya minnoş çok sıkıcı. Biliyorum. O da istiyor. Katanaya bakışını gördüm. Hatta gittiğimiz yerde bir kızın göbeğinden çekmemiz yok mu? Harika olur harika! Midori planımı hafif değiştirip bana geri sunduğunda omuz silktim. "İyi Kenta ben olayım." dedim umursamaz bir tavırla. Kenzo zaten çok keko bir isim. Kendisinin kılıç kını üreticisi olduğunu söylediğinde de şöyle bir göz ucuyla baktım buna. Ciddi ciddi yürüyen dev bir shuriken gibi gözükmek hoşuna gidiyor olmalıydı. İyi shinobi, kötü shinobi olacağımızı söylediğimizde kafamı salladım. İyi shinobi olmayı çok seviyordum. Yalnız Midori'nin bilmediği bir şey vardı. Ben drama, sanat ve oyunculuk konusunda sınır tanımayan bir adamdım. Mekana ulaştığımızda karşısında Toshiaki olmayacaktı. Kenta Maeda olacaktı. Bu yüzden Karpuzlu Ramen olayını onun bana söylemesi gerekiyordu. Tabi bunu ona söylemeyecektim. Onun yerine asıl takıldığım yeri söyledim. "Karpuzlu Ramen kelime değil bu arada. Sıfat tamlaması."

Neyse konuyu tatlıya bağladığımız için yol boyunca şarkı söyleyebilirdim. Tenchi Köprüsü'ne ulaştığımızda "Yine çaldı aşk mı kapımda? Aşk başkaydı hani Kasım’da Kelebekler uçtu başımda..." şeklinde şarkı söylüyordum. Buradan Kannabi Köprüsüne gitmemiz gerekiyordu ama orada Jounin sınavı yapılıyordu. Bir uğrayalım diyecektim Midori'ye de... İstemez diye düşündüm. Zaten sınava gitmeyi de reddetmişti. Önümdeki atın dizginlerini ayarlayarak dönmesini sağladım. Midori yolu bilmiyordu bile. Bu yüzden güzergahı değiştirdiğimi söylemedim bile. Dönüşümümüzü tamamladıktan sonra "Gönül biten aşkın yasında daha düşmedi ki göz yaşım da kelebekler uçtu başımda..." diye devam ettim şarkıya. Şarkının devamı daha hızlı bir şekilde söylemeyi gerektiriyordu. Sessiz sessiz ilerlemekten daha iyiydi şarkı söylemek. "Takılıncabanabirdeoturuncayanımasen Ölmem inşallaaaah. Heyecandan. Öpmem inşallaaaah. Dudağından. Sevmezsen eyvah!! Hassiktir trafik!" Şarkım böyle yarıda kaldı ve ben de dudağımı ısırdım. "Diğer köprü kapalı olunca herkes buraya yığılmış anasını satayım ya." Atla trafiğe girdiğimde yanımdan önüme geçmek isteyen bir şöföre "HOP HOP!" diye bağırdım. "Napıyorsun kardeşim? Kasaptan mı aldın sürücü eğitimini?" Elimle onun arabasına iki kere vurdum eğilip. "Çekil baba az kenara! Ne uyanıksınız ha!" Adam zaten sıranın ilerlemediğini söylediğinde de "E bu sana önüme geçme hakkı mı veriyor?" diye kavgayı irdeledim. Ne yazık ki adamın benimle kavga etme isteği yoktu. Bu yüzden izin verdi sırada yerimizi almamıza. Sırada herkes birbiri ile konuşuyor, tartışıp duruyordu. Gürültülü bir ortamdı.

Trafiği düzenleyen adamlardan birinin yanımıza yaklaştığını gördüğümde "Pşşt!" diye seslendim. Bu trafiği beklersek geçemezdik karşıya. Bu yüzden başka bir şeylere ihtiyacımız vardı. Adam yanıma geldiğinde "Beyefendi merhaba." diyip kafamdaki şapkayı çıkarıp selamladım onu. "Kardeşim, Kenzo-" şapkamla Midori'yi gösterdim. "Çok hasta. Ölümcül bağırsak kurdu hastalığına sahip." Döndüm Midori'ye ve hasta davranması için göz kırptım. Tekrar adama dönüp "Ölmeden önce tek istediği şey şu köprünün ilerisindeki babannemizi görmek. Bizi o yetiştirmişti... Bu akşam geri dönmemiz gerekiyor hemen geçmemiz için bir şey yapamaz mısınız?" dedim. Yok, adam bu trafikte insanlarla muhattap olmaktan duygularını aldırmıştı sanki. Bana ters bir cevap verip gittiğinde arkama yaslanıp of çektim. Midori'ye "Daha iyi rol yapsan yerdi. İnsan bir öksürür." diye atarlandım. Bir süre daha bekledikten sonra pelerinli, gizemli bir adam geldi arabanın yanına. Bana onu takip etmemiz gerektiğini söyledi. Böyle gizemli insanlara güvenmek ne kadar mantıklıydı bilemeyeceğim. Yine de yakınlaştığında alnında parlayan Kusagakure simgesini görünce kabul ettim düşünmeden. Sıradan çıkıp adamı takip ederken, arkamdaki demin atarlandığım adama elimle selam verdim. O da geri selamladı beni ilginçtir ki.

Biraz kuytu olan, başka bir yola girdik. Küçüktü bu. Adamı takip ettiğimiz için yavaş ilerliyorduk. Keşke arabaya atlayıp kullansaydı diye düşünmeye başlamıştım ki durduk. Adam üstündekini çıkardı. Bu beyaz saç geni nereden geliyor amınaki diye sordum kendi kendime. Herkes ay parçası olmuş. Belki de dediği gibi bizi beklerken burada ağarmıştır saçları. Meğer Gyaku-cuğum bizim burada trafiğe gireceğimizi düşünmüş. Bu adamı göndermiş. "Ay gerçektennn!" dediken sonra atladım at arabasından. "Orada daha fazla beklesem sıkıntıdan ölebilirdim. Yani... Tabi ulaşmamız gereken yere de ulaşmamız uzun sürerdi." dediken sonra gülümsedim Ryoma'ya. At arabasından uzaklaşıp çömdüm keko gibi ve izlemeye başladım ne yaptığını. Atı sevdi böyle. Piç piç gülümsedim. Ulan benim de sevgiye ihtiyacım var kimse sevmiyor beni. At olsam daha çok sevilirmişim be. Ryoma denen adam o kadar titiz çalışıyordu ki izlemesi aşırı eğlenceliydi. İlk önce arabayı bir parşomene mühürleyince "Hobaaa!" diyip ayağa kalktım ve alkışladım. "Ama bu acayip kıyak!" Adam bir de atı da mühürleyince "Yok artık!!" diyip elimi kaldırdım. "Sıra bende! Beni de mühürle!" diyip yanına koştum. Ancak adam beni mühürlemek yerine artık gidebileceğimizi söyledi. Elim ve yüzümdeki gülümseme dondu böyle. Mutsuz mutsuz peşinden gitmek zorunda kaldım. Adamın arkasından ilerleyip tüm trafiği geçerken aklımda tek bir soru vardı. Midori'yi bir parşomene mühürleyebilir miydi? Bir anda parşomeni çıkarıp Midori'yi cep yaratığım gibi insanlara atsam. "SeNİsEÇtiMminnoşş!" desem. Offf... Ryoma ciddi bir adam gibi görünmüştü. Bu yüzden sormadım. Trafiği yürüyerek geçip yine kuytu bir yere geldiğimizde parşomenden çıkardı arabayı ve atı. Ata yine şevkat gösterince iyice kıskanmaya başladım.

Tekrar arabanın önüne atladıktan sonra "Teşekkürler Ryoma-sann!!!" diye bağırdım arkasından. Sonra da başladım sürmeye. "Ulan Minnoş." dedim sıkkın bir şekilde. "Ryoma ne güzel sevdi atı lan. Beni neden kimse öyle sevmiyor? Çok mu dayanılmaz bir adamım? Tamam hani tek gecelik işlerim oldu ama ben uzun ilişki istiyorum gibi ya. Bir tane manitam olsa... Beni Ryoma'nın atı okşadığı gibi okşasa... Çok mu şey istiyorum? Bence sevilecek bir insanım ben. Sevseler kedi gibiyim. Tek istediğim sevilip kabullenilmek." Şöyle durdum bunları söyledikten sonra. Kabullenilmek falan istemiyordum. Bir sevgili bulmak istiyordum sadece. Diğer şeyleri dramatik etki için söylemiştim sadece. "OFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF!" diye bol sesli bir of çektim. "BENİM TADIM KAÇTI! Konuşmayacağım yol boyunca." Ben böyle diyince Midori'nin mutlulukla hareketlendiğini görünce "Ama çok sıkıcı kardeşim! Konuşmadan geçmiyor ki. Yolculuk sırasında film de izleyemiyoruz." diyerek konuşmaya devam ettim.

Geceye kadar kasabaya sürdüm arabayı. Yol sırasında siyah saçlı, beyaz tenli kadınlardan hoşlandığımı, erkek olarak da esmer ve açık renkli saçlı adamları sevdiğimden bahsettim. Siyaset konuştum. Başıma gelen saçma sapan bir alkol hikayesini anlattım. Annemle babamın nasıl tanıştığını söyledim. Kasaba karşıdan görünmeye başladığında da "Akademide bir çocuk uhu yiyordu!" boşu atıyordum. "Hatırlıyor musun burnu sürekli akan." falan diye. Yalnız ben ne zaman akademi muhabbeti açsam Midori rahatsız oluyordu. Çocukken çok üstüne gitmişlerdi. Yani tamam, benimle de dalga geçiyorlardı ama bunu aşırı yapmıyorlardı. Hem yani, kız erkek demeden bir sürü kişiyi yatağa atmışlığım var. Taşaklarım küçük olsa, karı gibi olsam ne fark ederdi. Midori'nin de bunu fark etmesi gerekiyordu. İnsanlar o kısa kaldı diye zorbalık yapabilirdi ama Midori'yi Midori yapan şey küçük olması mıydı? Şöyle bir düşündüm. Evet sanırım Midori'yi Midori yapan küçük olmasıydı. Kasabaya artık iyice yaklaşmışken Midori'ye "Senin benim bilmediğim bir hobin falan var mı?" diye sordum. "Ne bileyim, savaşmak, shinobilik falan dışında başka bir işle uğraşıyor musun?"

Birazdan kasabaya ulaşıp kendimize konaklayacak yer bulmamız gerekecekti. Kasabaya ayağımı bastığımdan sonra ben Kenta'ydım. Tamamen Kenta olacaktım ve Midori o sıfat tamlamasını söylemeden de rolden çıkmayacaktım. Kenta akşam kafayı bulmayı istiyordu. Bu yüzden yerleştikten sonra arabadaki malı sakladıkları yerden çıkarıp gizli kol cebime koyacaktım. Minnoşun odasına gidip katanası ile düşündüğümüz şeyi yapmak için zorlayacaktım.


Out: Sonraki GM mesajında bana Toshiaki olarak değil, Kenta olarak hitap edilmesini talep ediyorum.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Asakura Midori
Posts:64
Joined:June 26th, 2019, 12:22 pm

Re: [Asakura Midori & Kamado Toshiaki] Suret

Post by Asakura Midori » October 11th, 2020, 8:15 pm

"Sıfat tamlamana sokayım Toshi. Yol boyunca senden tek istediğim sessizlik. Lütfen. Nolur."

Tahmin edilebileceği üzere, bu isteğim fazlası ile boşa çıkmıştı. Ağzını bir saniyeliğine bile kapatmıyor, hatta sesinin desibelini sürekli alçaltıp yükselterek kulağımın gürültüye alışmasına da engel oluyordu. Şuna bi baksana.. tam sağımda oturuyor. Kılıcı çekip kafasını gövdesinden ayırsam kim nereden bilecek? Hiçliğin ortasındayız zaten.. Böyle bir durumda köy ne kaybeder hem? Hiçbir şey. Gyaku'nun da içten içe bunu istediğini biliyorum. Hızlıca şöyle bir hafızamı yokladım.. acaba odasındayken bana bunu yapmamı ima edercesine kaş göz hareketleri falan yapmış mıydı? Lan yoksa... asıl görev? Yok.. böylesine bir suikast görevini bana vermezlerdi. Bir an için sevinmiştim oysa.

KANNABİ KÖPRÜSÜ! Yol ayrımına geldiğimizde ani bir refleks ile pembişi öyle bir aksi yöne ittirdim ki neredeyse arabadan düşüyordu. Hayır.. Kannabi Köprüsü olmaz. Bir daha o iğrenç yere dönmek istemiyorum.. Ben shinobilik hayatım boyunca o günkü kadar sıkıntıdan ölmek istediğimi hatırlamıyorum. Ne görevdi be.. Acaba Haru da arada bir hatırlayıp sıkıntıdan mide sancıları geçiriyor mudur? Tenchi Köprüsü'nden gideceğiz ve bu konu tartışmaya kapalı. Kannabi rotasına sırtımızı verene kadar gözlerim pembişin elindeki ipleri süzdü. Tenchi iyidir.. bu saatlerde birinci köprü kilit olur zaten. Kannabi'den nefret ediyorum.

"Bu kim ya? Bana bak sik kafalı.. eğer yol üzerinde flört falan ayarladıysan Kami-sama yarattı demem ikinizi de parçalayıp yoluma devam ederim."

Beyaz saçlı adama yaklaştıkça yüzündeki donuk ifade büyüyordu sanki. Hayır.. pembişin tanıdığı biri değildi bu. E kimdi o zaman? Etrafı süzüşünden ve bizimle konuşurken sesini alçaltmasından anladığım kadarı ile.. ULAN SÖYLEDİ BE! Tam ben çözecektim... neyse. Bizim köydenmiş işte. Gizem çözüldü. Atı mühürleyip bizi kestirme bir şekilde ileri aldı falan. E iyi? Bir şey diyim mi, cidden iyi. Köy shinobisi olmanın artılarını bazen unutur gibi oluyorum.. böyle zamanlarda iyi oluyor Gyaku'nun dolaylı yoldan hatırlattığı. İşte bu be. Shinobiyiz biz, amele gibi sırada haftalarca bekletmesinler bir zahmet. Hoşuma gitti.

"Az önce.. atı mı kıskandın sen?"

Ryoma gözden uzaklaşırken göz ucu ile pembişe baktım. Gerçekten garip biriydi. Neden ve nasıl Chuunin olduğu hakkında en ufak bir fikrim olmamakla beraber, neden aynı göreve beraber gönderildiğimizi de anlamıyordum. İçimdeki karanlık kasvet hala yok olmuş değildi. Onunla her göz göze gelişimde sekiz yaşıma geri dönüyordum sanki. O sınıf ortamı gözümde canlanıyordu.. kramplar giriyordu karnıma. Eskiyi hatırlatan her şeyden nefret ediyordum, ve bunu gerçek anlamda bugün fark etmiştim.

"Hatırlıyorum. Son sene bir okul çıkışında uhuyu zorla kafasına dökmüşlerdi, saçlarını kazıtmak zorunda kalmıştı. Sonraki haftalarda da her gün kelini şaplakladılar. Bir daha uhu yerken görmedim."

Garip ve soğuk bir sessizlik daha. Bu seferki daha farklıydı. O olayı sanki dün yaşanmışçasına hatırlıyordum.. ama bilinçaltım en diplere itmeye çalışıyordu her seferinde. Akademinin arka bahçesinin tenha bir köşesinde gerçekleşmişti olay, sadece uzaktan izleyebilmekle yetinebilmiştim. Koşsam yardım edebilir miydim? O iri çocukları durdurabilir miydim? Sanmıyorum.. daha kötü ihtimalle, uhuyu benim kafama da dökebilirlerdi. Korkmuştum. Yorulmuştum. Başımı öne eğerek kapüşonumu çekip uzaklaşırken çocuğun yalvarışları ve bağırışları kulağımda çınlamıştı.

Açıkçası, kahraman olmadığımı fark etmem uzun ve acılı bir süreç olmuştu. Zorbalanan çocuklara yardım etmeye çalıştığım her seferde hiçbir işe yaramamamın yanısıra, dayağın bir o kadarını da üzerine çekmiştim her seferinde. Bakın dikkatinizi çekerim, 'dayağı paylaşmak' bile demiyorum. Dayak çarpı iki. Ben.. ben galiba.. Kusagakure'ye dair her şeyden nefret ediyordum. Sanırım kendimi daha fazla kandırmanın bir anlamı yok. Shinobi olmamın sebebi insanlara ve köyüme yardım etmek istemem falan değildi hiçbir zaman. Tek ama tek bir sebep ile başlamıştı kılıcı elime almam. Köydeki kötü çocuklarla tekrar karşılaştığımda yere düşmemek. Evet.. her şey bu şekilde başlamıştı. Genin'lik hayatım boyunca bambu dallarına savurduğum her bir kılıç darbesinde içten içe bunu düşünmüştüm. Onlarla yeniden karşılaşacağım günü.

Sonra ne mi oldu? Zihnim bütün bu düşünceleri ve anıları kendince akladı. Tüm o akademi yıllarının geçmişte kaldığını, artık daha olgun biri olduğumu, geçmişe takılı kalıp orada yaşamanın mantıklı olmadığını ve yetişkin bir birey olarak sağlıklı bir şekilde önüme bakmamı telkinlemişti bana. ZIRVA! Bu his.. bu kesinlikle o yıllardaki hissin azaltılmış hali falan değil. Ta kendisi! Üstelik Toshiaki bütün o zorbalıkların doğrudan bir parçası bile değildi. Sadece onlar yaşanırken orada bulunan, kafama atılan yumruklardan korunmak için kollarımla kafamı koruduğumda iki dirseğimin arasından göz ucu ile pembe saçlarının bir kısmını gördüğüm rastgele herhangi biriydi. Buna rağmen hatırlattığı şeyler.. ah. Fazla düşünmemeye çalışacağım.

"Hobilerim mi? Kağıttan uçak ve gemi koleksiyonum var. Fırsat buldukça yapıyorum.. müthiş boyadım hatta. Fuuton kullanabilsem çok fena uçururdum ama.. öyle duruyor işte. Bir de köydeki kedileri falan besliyorum her gün, hobiden sayılır mı bilmiyorum."

İçimde anlık olarak biriken öfkeyi gizlemeye çalışarak sahte bir şekilde gülümsedim. Birazdan at arabasının arkasına zulaladığımız sandviçleri yerdik muhtemelen, sonra da geceye doğru orada olmak üzere neredeyse sıfır molasız bir şekilde yola koyulacaktık.

Image
Image
İsim: Asakura Midori
Yaş: 16
Cinsiyet: Erkek
Ryo: 30.00
Prestij: 10
Ün: 10
Element: Raiton
Seviye: C - Rank
Rütbe: Chuunin
Kullanılabilir GP: 0


Motivasyon:

Boyu değil işlevi!
Midori dünya üzerindeki herkese, karşısındakinin görüntüsünün bir önemi olmadığını, güç ile kalıbın aynı anlama gelmediğini kanıtlamaya yemin etmiştir. Hem kendisi, hem de diğer 'ucube'ler için bu önyargıyı kırmakta kararlıdır.

Sırt kaşıyan
Midori'nin en büyük değerlerinden birisi de arkadaşlıktır. Kendisini koruyan arkadaşları olması ona büyük mutluluk verirken, yaşamayı en çok sevdiği his ise arkadaşlarını korumak için savaşmaktır.


Komplikasyon:

Fare tuzağı
Boyu ile ilgili yapılan dostça şakaları kaldırabilir, hatta yeterince komik ve zekice ise gülmelerine eşlik bile edebilir.. fakat bu tanımadığı veya sevmediği biri tarafından yapıldığında, veya bunu hakaret olarak algılarsa, mantığını ve rasyonelliğini bir anda hiçe sayıp yarın yokmuşasına öfke patlamaları yaşayarak karşısındakine saldırabilir.


Özellikler: -

Güç: 9
Çeviklik: 11
Kondisyon: 8
Potansiyel: 2
Varlık: 6
Zeka: 3

Beceri Listesi:

[Güç] Atletizm: 4 [FAVORİ]
[Çeviklik] Akrobasi: 1
[Çeviklik] El Hassasiyeti: 1
[Çeviklik] Saklanma: 1
[Kondisyon] Form: 1
[Potansiyel] Ninshuu: 1
[Varlık] Aldatma: 1
[Varlık] Empati: 1
[Varlık] Sosyalleşme: 2 [FAVORİ]
[Zeka] Tıp: 1
[Zeka] Farkındalık: 1
[Zeka] İzcilik: 1


Ninjutsu: -

Genjutsu: -

Taijutsu:

Kendou Stili - A Rank
Tsukikage no Mai - B Rank

Ekipman/Eşya:

Wabisuke (Katana) (İyi Kalite)
Mor Şeytan (Zırh) (İyi Kalite)

User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts:2605
Joined:August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Asakura Midori & Kamado Toshiaki] Suret

Post by GM - Naruto » October 12th, 2020, 3:06 pm

Off Topic
RP’lerinizde gerçek dünyaya yapılan bazı atıflar veya referanslar ile gerçekten dünyadan yapılan alıntıları bir nebze de olsa kabul ediyor olsak da, evrenin ruhunu yansıtabilmek adına bu atıf ve referansları makul ve mantıklı bir düzeyde tutmamız gerekiyor. Gerçek dünyadaki şarkıların bu evrende var olmadığı düşünülünce, her ne kadar antitez olarak karakterim kendisi böyle bir şarkı yazdı vs. denilebilir ise de, bu tür olayların şahsi olarak evrenin ruhuyla bağdaşmadığını düşünüyorum. Bu nedenle, gerçek dünya ile bağlantılı atıf ve referanslarınız ile gerçek dünyadan yapacağınız alıntıların evren ruhuyla bağdaşır olduğuna dikkat etmenizi rica ediyorum. Teşekkürler, saygılar, selamlar ve daha niceleri…
Yeni kimliklerinize Sai tarafından size belirtilen kasabanın girişine geldiğinizde, beklenmedik bir hareketlilik sizi karşılıyor. Düzlük bir arazi üzerinde kurulmuş kasabanın her bir noktasında farklı renklerde ışıklar adeta insanı içine çekiyor. Kasabanın girişinde, kasaba giriş noktasını sembolize eden herhangi bir kapı veya benzeri yapı bulunmasa da, ışıkların sunduğu şölen ile çoktan kasabaya giriş yapmış olduğunuzu anlıyorsunuz.

Birkaç yüz metre önünüzdeki ışıklara kendinizi bırakmak için ilerlemeye başladığınızda, kasabadan yükselen tek şeyin ışıklar olmadığını, gecenin geç saatleri olmasına rağmen insan bağırtılarının kulaklarınıza dolmaya başladığını fark ediyorsunuz. Şen bir uğultu kulaklarınızı şenlendirirken, ilerlemeye başladığını yolun genişlemeye başladığını fark ediyorsunuz. Kasaba düzensiz bir yapıda mimarileşmiş olsa da, hemen hemen büyük bir daireyi andırır şekilde yapıların bulunduğunu fark edebiliyorsunuz. Kasabanın en dış kısmından içine kadar parlayan ışıklar ise, adeta bu kasabada gecenin var olmadığını size anlatıyor.

At arabanızı geniş yoldan sürmeye devam ederken, yolun birkaç kola ayrıldığını ve bu kolların kasabanın dış kısımlarına doğru gittiğini düşünüyorsunuz. Ancak Toshiaki, namı diğer Kenta, konaklayacak bir yer bulma gayesiyle bu ara yollara girmek yerine ana yoldan ilerlemeyi tercih ediyor. Etrafınızda beliren ve muhtemelen alkolden uçmuş bir halde oldan birkaç insanı ardınızda bıraktığınızda ise, renk cümbüşünün merkezinde buluveriyorsunuz kendinizi birden. Her ikiniz de, kasabanın daha başlangıç noktalarında olduğunu ve kasaba merkezi diye bir nokta varsa oraya henüz varmadığınızı düşünseniz de, kasaba çoktan sizi kucaklamış oluyor. Sağınızda ve solunuzda bulunan tek katlı yapılar, pembe, mor ve mavi renklerinin ağırlıklı olduğu bir şekilde aydınlatılmış duruyor. Yapıların bir ticarethane olduğuna dair en ufak bir emare gözünüze çarpmadığı için, bu yerlerin normal evler olduğunu düşünüyorsunuz. Ancak bu evlerden gelen kahkaha ve ona eşlik eden tabak çanak sesleri, bu evlerde de hareketli dakikaların yaşandığını size anlatıyor.

Yol üzerindeki ilerlemeniz yeni bir sapak noktasına temas ettiğinde, bu kez renk cümbüşünün daha da arttığını ve sapak noktasında bekleyen kadınları fark ediyorsunuz. Üzerlerindeki kıyafetleri ile hal ve tavırları, bu kadınların serbest çalışan hayat kadınları olduğunu bağıra bağıra size anlatıyor. Bu kadınların yanlarından geçip giderken size takılan gözler, davetkar birer günah etkisi bırakıyor üzerinizde. Kadınların çok güzel olduklarını söylemek güç olsa da, genel duruşları itibariyle işlerini bildiklerini ve kasabadaki birçok erkeği ayartabileceklerini düşünüyorsunuz. Hatta bu ana kadar kasabanın üzerinizde bıraktığı etkiye bakılacak olursa, kadınları da ayartabileceklerinden neredeyse emin gibisiniz. Yine de, kasabanın getirdiği hoş duyguları görev bilincinizle bir nebze de olsa baskılayarak konaklayacak bir yer bulmak için ilerlemenize devam ediyorsunuz.

İlk bakışta kasvetli ve tehditkar bir aurası olması beklenen bu karaborsa merkezi olan kasabanın tam aksi yöndeki yapısı, kasabanın merkez noktasına doğru ilerlemenizle daha da artıyor. Bu kez kırmızı ve tonlarının ağırlıklı olduğu sokakların pavyonlar, barlar ve benzeri eğlence mekanlarıyla donatılmış olduğunu görüyorsunuz. Yolda yürüyen insanların bile ellerinde bulunan içki şişeleri, bu kasabadaki herkesi alkolik olduğunu düşünmenize neden oluyor. Ancak neredeyse her işletmenin kapısında bulunan iri yarık güvenlik personelleri, son derece dinç ve iş ahlakıyla doldurulmuş gibi duruyor. Yine de, etrafınızda gördüğünüz hemen hemen tüm insanların çakal tipli olması ve bakışlarının üzerinize doğrulduğu anda sizi rahatsız eden tavır, şen kasabanın göründüğü gibi olamayacağını söylüyor. Her an bir yankesici tarafından saldırıya uğrayacakmış gibi hissetmeniz içinizi ürpertiyor olsa da, kasaba içerisinde bu duyguyu yaşayan yegane insanlar olduğunuz söylenebilir.

Gördüğünüz manzara karşısında, Sai’nin size söylediği sözleri bir kez daha anımsıyorsunuz. Bu kasabada Konoha shinobilerinden kurulu bir karargah olduğunu düşündüğünüzde, aslında buradaki insanların yirmi kişiden ibaret shinobileri ne derece takacağını düşünmeye başlıyorsunuz. Aklınızdan bu düşünceler geçtiği sırada ise, gözleriniz ilk kez Konoha alınbandı takmış bir shinobi ile kesişiyor. Yoğun caddenin tam ortasında, oldukça dinç ve etrafı kolaçan ederek yürüyen Konoha shinobisi, kısa adımlarıyla yoldan ilerlediği sırada, hemen sağ tarafınıza denk gelen ve bir eğlence mekanı olduğu anlaşılan yerde bulunan 6 kişilik bir gruptan bir adamın sesini duyuyorsunuz. Kasabanın bu kısmında 3-4 katlı yapılar belirmeye başlamışken, bu yapılardan birinin önünde arkadaşlarıyla eğlendiği belli olan adam “Hoi shinobi-saağn!” diyor lakayt ve biraz da alkolün verdiği cesaretle. Kendisine seslenilmiş olan Konoha shinobisi ise adımların kesip kendisine seslenen adama hafifçe döndüğünde, adama elinde şişeden bir yudum aldıktan sonra “Shinobi-saağn… Bizim için götünden ateş çıkartsana!” diyor. Bu cümlesi gruptaki herkesin salyalarını saçarak gülmesine neden olurken içlerinden bir diğeri “Shinobi-san, shinobi-san… Hani size de hap falan veriyorlarmış ya, elinde kafa yapanlardan varsa bizi de bi’ görsene be!” diyor. Kendisine sarf edilen sözlere karşılık ve tepki vermeyen Konoha shinobisi yolunda ilerlemeye devam ederken, bu kez diğer taraftan birinin seslenmesiyle Konoha shinobisi bir kez daha olduğu yerde duruyor. Bu kez daha kalabalık bir gruptan biri “Konohalı… Sikimi bulamıyorum, bi’ yardımcı ol.” diyor. Adamın sağ kolu omzunda olan bir kadın ise “Ben de kızlığımı kaybettim, onu da bul!” diyor kahkahalar atarak. Konohalı shinobi bir kez daha sessiz bir şekilde ilerlemesine devam ederken, birkaç kez daha benzer manzaralara rastlıyorsunuz. Ancak Konohalı shinobi, adeta kutsal bir görevi sergiler gibi kendisine yapılan sataşmaların hiçbirine dahil olmuyor ve kendisine yönelen hiçbir soruya veya talebe cevap vermeksizin ilerlemeye devam ediyor.

Her ne kadar Konohalı shinobinin peşinden gidiyor gibi olsanız da, bu ilerlemeniz sırasında birkaç konaklama noktası da tespit etmiş oluyorsunuz. Aslında temel olarak birbirlerine benzeyen bu birkaç yerden, aklınızda üç tanesi kalıyor. Bunlardan ilk, ana yolu başında, diğerlerine göre nispeten daha sakin duran ve kapısının hemen önünde birkaç hayat kadının bulunduğu iki katlı han oluyor. Bir diğer ise, bolca gürültünün var olduğu, avlusunda insanların bolca alkol tükettiği, dört katlı ve avludaki restorandan gördüğünüz kadarıyla son derece zevkli döşenmiş gibi görünen bir han oluyor. Son olarak ise, yine üç katlı olan ve daha çok kırmızı renklerinin hüküm sürdüğü, daha çok eğlence yoğunluklu olan bir han oluyor. Her üç hanın da yan taraflarında park alanı mevcut görünse de, bunlardan hiçbirinde özel bir güvenlik bulunmuyor. Ancak bu noktada dikkatinizi çeken bir detay, bazı at arabalarının yanında birkaç kişinin dolanıp durduğu oluyor. Bu kişilerin genel görünümleri korumayı andırması ve sadece belli bir at arabasının etrafında dönmeleri, özel bir güvenliğin var olduğu düşüncesini kafanızda hakim kılıyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Locked

Return to “Diğer Ülkeler”