Dinledi. Aynı anda düşündü. Az önce ortak kader hakkında söyledikleri için biraz mahçup hissetti. Konuşmasından bu anlamı çıkarmıştı. Yasuchi'nin söylediği şekilde tahmin edememişti. Bundan dolayı, suratında bir mahcubiyet izi belirdi.
Yapılan konuşma ve bu konuşmanın içindeki kastedilen anlamı aradı. Bulduğu anlamlar için fazlaca cevabı vardı. Genellikle de bulduğu anlamlar, kendi görüşüne tersti. Güçlü Kageler mi? Onlar sadece güçlüydü! En güçlüsü değildi. Kesinlikle bir numara değildi! Hepsinin üzerinde başka biri vardı. Bu yüzden hepsi de, tarihin tozlu sayfaları arasında yer aldı. Varlıklarının kendisi yoktu! Var olan şey; sadece isimleriydi. Bu hiç yoktan iyi olsa da, yine de anlamsızdı.
Dünyaya gelirsek... Düşündüğümüz kadar küçük mü acaba? Gizli kalmış yerler, adı ve sanı bilinmeyen yaratıklar... Bir sürü bilinmeyen şey vardı. Kesinlikle bu dünya henüz tam olarak keşfedilmemişti. Bir kısmına insanlar yerleşmişti, o kadar. Peki, köken hakkında? Neden insanlar çakraya sahip? Niye böylesi doğaüstü şeyler var? Bunlar elbette merak ettiği, düşündüğü şeylerdi! Kendini, çevresini ve dünyayı tanımak; onu anlamak en büyük isteklerinden biriydi.
Konuşmanın bir kısmını da anlamsız buldu. İçinde bir şeyler düşündü. Sırtına bir soğukluk dalgası vurdu. Ardından kendi kendine titredi. Ne için böyle bir şey yaşadı, anlayamadı. Ama konuşmanın içinde geçen birkaç sözle ilgisi olduğunu düşündü. En güçlü olduğun anda... Kafasında bu sözü çevirip, durdu. Anlamını çözemedi. Ama zihnine gömdü. Eğer burada anlatılmak istenen şeyi çözebilirse, kendisi için yararlı bir şey kazanacağını düşündü.
Ve diğer felsefik şeyler... İşin aslı Ryouta'nın, böyle şeylerle pek arası yoktu. O yüzden anlamsız buldu. Fakat bu anlamsız buluşu; konudan uzak oluşu veyahutta yeterince bilgi sahibi olmayışıyla alakalı değildi. Sadece farklı bir şey düşündü. O da; mutlak gücün altında her şeyin anlamını yitireceğiydi! Güç ve güçlü olmak; ona göre her şeydi. Ve şu an kendini bir numara ilan edemese de, ilerde kesinlikle edecekti. İlerlemektekten vazgeçeceği gün, öldüğü gün olabilirdi anca!
İşte bu şekilde düşünmüştü. Fakat bir şey dememiş ve konuşmamıştı. Zıt görüşlere sahiptiler. Bu sessizlik, Yasuchi'nin görüşüne karşı göstermek istediği saygı oldu. Kendince böyle bir yol izledi. Yasuchi'nin Konuşmasının sonunda yaptığı ikazla birlikte ayağa kalktı. Elindeki anahtara baktıktan sonra yavaşça kafa salladı. Dükkandan çıktı. Artık ayrılış zamanıydı. Herkesin kendi yolu vardı. Pek tabii, Ryouta'nın da kendi yolu vardı. Burası bir duraktı. Gelip, üstünden geçeceği bir yer. Öyle de olmuştu.
Ölen yaşlı hakkında bir kez daha düşündü. Acı bir şekilde kafasını salladı. Sonra son sözünü düşündü. Ne demeliydi? Bir daha yollarının Yasuchi ile kesişmesi zordu. Ayrılık temelliydi yani. Kalbinde tuhaf bir his oluştu. Ölümün onu bu dünyadan ayıracağı gerçeği. Belki de kendisi daha önce ölürdü. Orasını kim bilebilirdi ki? Kesin olan tek şey; ölümün mutlak oluşuydu.
Acı bir gülümseme konduracaktı suratına. Bir yandan yürürken, bir yandan da son sözünü söyleyecekti. "Görüşmek üzere, Yasuchi-san. Tekrar yollarımız kesişinceye kadar kendine iyi bak. Ben de aynı şekilde kendime iyi bakacağım." Konuşmasında içinde geçen, "kendine iyi bakmak" kısmıyla, yaşamaya devam etmek anlamı vermeye çalışacaktı. Ben yaşayacağım, sen de yaşa. Ta ki, yollarımız tekrar aynı yerde kesişinceye kadar. Demek istediği şeylerin arkasındaki anlam, tam olarak bu olacaktı.
Daha sonra arkasına bakmadan yürümeye devam edecekti. Rüzgarın serinliği vücudunu okşarken, yaşamanın tatlılığını düşünecekti. Kasabadan çıkınca kendi kendine, seni yeneceğim, diye fısıldayacaktı. Ardından bağırarak aynı şeyleri söyleyecekti. Bahsettiği şey, kendine rakip olacak her şey olacaktı. Bir karıncadan, dünyanın ta kendisine kadar her şey dahildi buna.
En sonundaysa haritayı açıp, içine bir göz gezdirecekti. Artık kendine başka bir rota belirleme vaktiydi.
Yapılan konuşma ve bu konuşmanın içindeki kastedilen anlamı aradı. Bulduğu anlamlar için fazlaca cevabı vardı. Genellikle de bulduğu anlamlar, kendi görüşüne tersti. Güçlü Kageler mi? Onlar sadece güçlüydü! En güçlüsü değildi. Kesinlikle bir numara değildi! Hepsinin üzerinde başka biri vardı. Bu yüzden hepsi de, tarihin tozlu sayfaları arasında yer aldı. Varlıklarının kendisi yoktu! Var olan şey; sadece isimleriydi. Bu hiç yoktan iyi olsa da, yine de anlamsızdı.
Dünyaya gelirsek... Düşündüğümüz kadar küçük mü acaba? Gizli kalmış yerler, adı ve sanı bilinmeyen yaratıklar... Bir sürü bilinmeyen şey vardı. Kesinlikle bu dünya henüz tam olarak keşfedilmemişti. Bir kısmına insanlar yerleşmişti, o kadar. Peki, köken hakkında? Neden insanlar çakraya sahip? Niye böylesi doğaüstü şeyler var? Bunlar elbette merak ettiği, düşündüğü şeylerdi! Kendini, çevresini ve dünyayı tanımak; onu anlamak en büyük isteklerinden biriydi.
Konuşmanın bir kısmını da anlamsız buldu. İçinde bir şeyler düşündü. Sırtına bir soğukluk dalgası vurdu. Ardından kendi kendine titredi. Ne için böyle bir şey yaşadı, anlayamadı. Ama konuşmanın içinde geçen birkaç sözle ilgisi olduğunu düşündü. En güçlü olduğun anda... Kafasında bu sözü çevirip, durdu. Anlamını çözemedi. Ama zihnine gömdü. Eğer burada anlatılmak istenen şeyi çözebilirse, kendisi için yararlı bir şey kazanacağını düşündü.
Ve diğer felsefik şeyler... İşin aslı Ryouta'nın, böyle şeylerle pek arası yoktu. O yüzden anlamsız buldu. Fakat bu anlamsız buluşu; konudan uzak oluşu veyahutta yeterince bilgi sahibi olmayışıyla alakalı değildi. Sadece farklı bir şey düşündü. O da; mutlak gücün altında her şeyin anlamını yitireceğiydi! Güç ve güçlü olmak; ona göre her şeydi. Ve şu an kendini bir numara ilan edemese de, ilerde kesinlikle edecekti. İlerlemektekten vazgeçeceği gün, öldüğü gün olabilirdi anca!
İşte bu şekilde düşünmüştü. Fakat bir şey dememiş ve konuşmamıştı. Zıt görüşlere sahiptiler. Bu sessizlik, Yasuchi'nin görüşüne karşı göstermek istediği saygı oldu. Kendince böyle bir yol izledi. Yasuchi'nin Konuşmasının sonunda yaptığı ikazla birlikte ayağa kalktı. Elindeki anahtara baktıktan sonra yavaşça kafa salladı. Dükkandan çıktı. Artık ayrılış zamanıydı. Herkesin kendi yolu vardı. Pek tabii, Ryouta'nın da kendi yolu vardı. Burası bir duraktı. Gelip, üstünden geçeceği bir yer. Öyle de olmuştu.
Ölen yaşlı hakkında bir kez daha düşündü. Acı bir şekilde kafasını salladı. Sonra son sözünü düşündü. Ne demeliydi? Bir daha yollarının Yasuchi ile kesişmesi zordu. Ayrılık temelliydi yani. Kalbinde tuhaf bir his oluştu. Ölümün onu bu dünyadan ayıracağı gerçeği. Belki de kendisi daha önce ölürdü. Orasını kim bilebilirdi ki? Kesin olan tek şey; ölümün mutlak oluşuydu.
Acı bir gülümseme konduracaktı suratına. Bir yandan yürürken, bir yandan da son sözünü söyleyecekti. "Görüşmek üzere, Yasuchi-san. Tekrar yollarımız kesişinceye kadar kendine iyi bak. Ben de aynı şekilde kendime iyi bakacağım." Konuşmasında içinde geçen, "kendine iyi bakmak" kısmıyla, yaşamaya devam etmek anlamı vermeye çalışacaktı. Ben yaşayacağım, sen de yaşa. Ta ki, yollarımız tekrar aynı yerde kesişinceye kadar. Demek istediği şeylerin arkasındaki anlam, tam olarak bu olacaktı.
Daha sonra arkasına bakmadan yürümeye devam edecekti. Rüzgarın serinliği vücudunu okşarken, yaşamanın tatlılığını düşünecekti. Kasabadan çıkınca kendi kendine, seni yeneceğim, diye fısıldayacaktı. Ardından bağırarak aynı şeyleri söyleyecekti. Bahsettiği şey, kendine rakip olacak her şey olacaktı. Bir karıncadan, dünyanın ta kendisine kadar her şey dahildi buna.
En sonundaysa haritayı açıp, içine bir göz gezdirecekti. Artık kendine başka bir rota belirleme vaktiydi.