Ryuji: Kafandaki çeşitli düşünceler ve planlarla, zaten pek de büyük olmayan köyde gezmeye başlıyorsun. Bir yandan da Juzo’yu bulmaya odaklandığın için, gözlerin sürekli çevreyle etkileşim halinde. Juzo kadar devasa bir adamı görmenin de zor olmayacağı aşikar. Sokakları adımlarken, Ishigakure’de oldukça sıradan bir gün geçtiğini düşünüyorsun. Haddinden fazla sakin.
Sırasıyla, Juzo’yu bulma ihtimalin olan bölgeleri dolaşıyorsun. Çok gecikmeden, denk geliyorsun Juzo’ya. Devriye bölgelerinde nöbet tutmakta olan birkaç shinobiyi azarlamakla meşgul olduğunu gördüğünde içten içe sırıtıyorsun. Tam da Juzo’dan beklenecek bir hareket. Shinobiler, Juzo’nun devasa cüssesi önünde şekilden şekile girerken bir süre bekliyorsun. Azar bittikten sonraysa, boğazını temizleyerek yaklaşıyorsun devasa yaşlı adama. Hala biraz sinirli görünüyor, ancak sen bu konuşmaya mental anlamda fazlasıyla hazırlıklı olduğun için sıkıntı yaşamadan başlıyorsun sözlerine. Basit -ancak saygı dolu- bir selamlamanın ardından ‘Kaya Ülkesi Daimyo’su-’ diye söze girdiğin an, sözlerini bölecek bir şey çarpıyor gözüne. Yanyana uçan iki beyaz kelebek görüyorsun, Juzo da aynı şeyi farketmiş olacak ki dikkati senden çekiliyor ve kelebeklere bakmaya başlıyor o da. Kelebeklerden biri, size doğru inişe geçerken diğeri yoluna devam ediyor. Gittiği istikamete bir bakış attığında, hedefinin Ishichou Binası olduğunu farkediyorsun. Kelebek, yaşlı adamın omzuna konuyor ve bir cümle söylüyor. Seni de, Juzo’yu da şaşkınlığa uğratan bir cümle: “Iya Vadisi, Takeru-Sama kaçırıldı.”
Yaşlı adamı belki de ilk defa bu kadar şaşkın görüyorsun, ancak benzer bir ifadenin senin yüzünde de oluşmuş olduğunu farkettiğin için pek de tuhaf bulmuyorsun bu durumu. Juzo, seni tamamen unutmuş gibi iri adımlarla hızlıca yürümeye başlıyor. Bir yandan, öfkeli bir şekilde homurdanmakta. İstemsizce, peşine takılıyorsun ve arkasından yürüyerek adımlarına ayak uydurmaya çalışıyorsun. Ishichou Binası’na gitmekte olduğunuzu anlaman oldukça kısa sürüyor, ancak binaya ulaşamadan bir shinobi beliriyor yanınızda. Juzo’nun kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonraysa cevap beklemek üzere geri çekiliyor. Burnundan soluyarak: “Tamam, çağırın. Ama çabuk gelsin.” diyor ve yumruklarını sıkıyor. Yüzünde öfkeli bir ifade belirdiğini görüyorsun, ancak durum o kadar karmaşık ki ağzından bir kelime dahi çıkamıyor. “Lanet velet.” derken sesi oldukça karanlık geliyor kulaklarına. Volta atarcasına ileri-geri birkaç adım atıyor Juzo, bu esnada söylenmeye devam ediyor: “Kurumi. Delirtecek misin beni sen.” Bir süre daha adımlıyor kendi kendine, ardından orada olduğunu yeni farketmiş gibi sana dönüyor.
Ooki: Akademi Binası’ndan çıkıp Shumei’nin önerisi üzerine bir süre dinlenip kendine zaman ayırmaya karar kılmışken, sınıfa aniden dalan shinobi’nin talimatı üzerine koşar; hatta uçar adımlarla köy merkezine gidiyorsun. Talimatın Juzo’dan geldiğini, ve Juzo’nun başını çok yakın bir zamanda çok büyük bir derde soktuğunu bildiğin için ekstra çaba gösteriyorsun. Bir dakikalık bir koşunun ardından, sana söylenen yere geliyorsun ve kendi kendine söylenerek volta atan Juzo ve senin gibi bir chuunin olan Ryuji’yi görüyorsun. Sen yaklaşırken, Juzo Ryuji’ye dönüyor.
Ooki’nin gelmesiyle birlikte, Ryuji’nin farkettiği üzere Juzo’nun yüzündeki öfke ifadesi daha da artıyor ancak bir yorum yapmasına fırsat kalmadan Juzo konuşmaya başlıyor sert ve keskin bir ifadeyle: “Sen, çocuk. Mesajı duydun.” diyor Ryuji’ye hitaben. Ardından Ooki’nin yüzüne bakmadan devam ediyor: “Takeru Iya Vadisi’nde politik bir gezideydi. kaçırılmış. Oraya bir tim gönderip olayı araştıracağız, ancak hazırlık yapmamız gerekiyor. Siz ikiniz, koşmaya başlayın. Öncü ekip olarak gidiyorsunuz. Birkaç saatlik mesafede. Başarısız olmak seçenekleriniz arasında yok. Takeru'yu bulun ve tehdidi yok edin.” Burnundan derin bir nefes alıyor yeniden, sakinleşmeye çalışıyor gibi. Ooki’ye dönüyor bu kez, yüzünde öyle bir ifade var ki; Ooki resmen yüzlerce kiloluk bir yük altında gibi hissediyor kendini: “Sen. Bana kalsa zindana tıkardım seni. Ancak Kurumi senin gönderilmen için ısrar etmiş. Şanslısın ki Chou olan o.” Ryuji’ye bakıyor göz ucuyla, ancak Ooki’ye odaklı bir şekilde konuşmaya devam ediyor: “Bu çocuk, bu görevde senin üstün. Onun emrinden çıktığına, görevi tehlikeye sokacak bir şey yaptığına dair dair en ufak bir şey duyarsam Kurumi’yi de, Rikyu’yu da dinlemeyip seni kendi ellerimle gömerim.” Sözler karşısında, ikiniz de tepki veremiyorsunuz. Juzo her zaman ciddi ve disiplinli, bolca da kızgın; bunun gayet farkındasınız ancak sözlerinin altındaki ciddiyeti kolaylıkla hissedebiliyorsunuz. Bu yalnızca Ooki'nin başına açtığı işlerden mi ötürü, yoksa Takeru'nun kaçırılması krizinin durumda etkisi var mı emin olamıyorsunuz. Birkaç saniyelik duraksamanın ardından yeniden söze giriyor Juzo: "Hadi, ne duruyorsunuz? Koşmaya başlayın!"