Patikanın aşağısındaki düzlükten bakıldığında gözden kaybolacağı bir dönemece girdi kadın; bir kaç dakika sonra normalde beline kadar uzanan soluk yeşil saçları kafasını arkasında topuz yapılmış, herhangi bir benekten yoksun yüzlü Waru çıkıverdi düzlüğün kör noktasından kadının yerine. Bir kaç saattir bu durumdaydı, kendini genelevdeki dikkat çekmeyen kadınlardan birine dönüştürmüştü Henge tekniğiyle. Bu onu bir hayli yormuş olsa da yol üzerinde önceden duyduğu kafilenin onu görmesinden çekinmişti. Hem, uykusu her ne kadar bir ağacın rahatsız dalında olmuş olsa da uyanalı pek fazla olmamıştı. Dikkatli olmakta yarar vardı elbette ama her insan gördüğünde böyle yapması da pek akıllı adam işi değildi.
Kendisi farkında olmasa da düzlükteki yoldan bakıldığında bu iki kişinin farklı varlıklar olduğu anlaşılmazdı bile; silüetler aynıydı bol kıyafetlerden dolayı, ancak asıl sorun davranışlardı. Yakıcı güneşin ışığını yansıtan bembeyaz manto ve her ne kadar görünüşü değiştiyse de yürüyüş tarzı değişmeyen Waru, her iki halinde de o kadar uzaktan patikada süzülen bir hayalet gibi görünüyor olmalıydı. Çoktan hayalet olmuş olabilirdi de; bir haritasına veya rehbere sahip olmadığı bu yabancı topraklarda yaşadığı yerden yüz kilometre uzaklaşmamış adamların kulaktan dolma bilgileriyle hareket ediyordu. Daha önce bir ejderha mağarasına yönlendirilmediği için kendini şanslı saymalıydı. Gerçi bu sefer de ejderha mağarasına gidiyor gibi görünmüyordu; sazan balığının dağa tırmanabileceği nehri bırakalım, bir su birikintisinden bile bahsedilemezdi bu kuru yerde.
Hava kararmasına yakın kendisine uygun bir yer buldu ve soğuk gece için mütevazı bir kamp ateşi yaktı kendine. Onu belirli bir süre idare edebilecek yemeği ve suyu varmış gibi görünüyordu. Bu gece de sert zeminde; mantosuna sarılıp uyurken ertesi gün kendini hasta, kurtlar tarafından kemirilmiş veya soyulmuş olarak bulup bulmayacağını düşündü iç geçirirken. Ne yaptığını, hangi yöne gitmesi gerektiğini veya düşündüğü gibi yemeğinin ona yiyecek yeni bir şeyler bulana kadar yetip yetmeyeceğini bile kestiremiyordu. Altı aydır büyük yerleşkelerin yakınlarında, en azından insanların gerçekten kullandığı yollarda geziyordu ama ne cesaretse bugün bütün gününü bi' at arabasının bile geçemeyeceği bir patikayı takip ederek harcamıştı.
Aslında cesaret değildi sebebi. Bir süre önce parasının aşırı azaldığını fark etmişti, zaten bir süredir de günde bir öğünden fazla beslenemiyordu. Kendi yemeğini pişirip yiyemediği ve vahşiliğin içinde kendi suyunu bulamadığı için başkalarına muhtaçtı. Bir yerde uzun süre duramayacağını biliyordu. Annesine mektup göndermesi lazımdı, gerçi Kaya Ülkesi'ne geçtiğinden beri mektup göndermek de biraz zorlaşmıştı, bir mektubu takip etmek kolaydı. Yani gittiği yolun neresi olduğu ve nereye bağlanacağı bir bakıma belirli gibiydi. Yeteri kadar zeki biri; Waru'nun kalabalık ticaret yollarını takip ettiğini, ancak büyük şehirlerden kaçınarak sadece kasabalara uğradığını rahatlıkla okuyabilirdi. Bu yüzden Kaya Ülkesi'ne girdiğinden beri daireler çiziyordu, bir kaç kere korka korka aynı kasabaya ikinci kez uğradığı da olmuştu elbette. Son kasabada, yayla kelimesini duyduğundaysa da çocukluğundaki hikayelerin heyecanı kaplamıştı onu işte. Babası da annesiyle bir yaylada saklanmamış mıydı sonuçta? Bir taşla iki kuş vurmak istemişti tecrübesizliği ve yeterli beslenmemenin getirdiği salaklıkla.
Doğru ya, annesine gönderdiği mektupların ona ulaşıp ulaşmadığını dahi bilmiyordu. İlk bir kaç mektubu direk annesinin adına, Şehvet'in Sonu için rezervasyon yapmaya çalışan bir tüccar adıyla atmayı akıl etmişti. Sonrasında Kocakarı Aihachi'nin eski ve yaşlı bir sevgilisi olarak atmanın daha akıllıca ve eğlenceli olacağını düşündü. Kocakarı'nın hala yaşadığını düşünen adam iki haftada bir Şehvet'in Sonu'na geçen sürede yaşadıkları hakkında mektuplar atıyor ve Aihachi'yi ne kadar sevdiğini ve özlediğini belirtiyordu mektuplarda. Baba Hitsujikai'nin annesine artık hiç atamayacağı türde mektupların annesinin de hoşuna gideceğini düşünmüştü. Son mektubundaysa bir süre çobanlık yapacağını, o yüzden bir süre ona ulaşmasının zor olacağını yazmıştı. Bir hafta öncesiydi bu. Tekrar mektup göndermesi lazımdı.
Sahi, ne yapıyordu bu izbe yolda? Asıl yolda neden yürüdüğü belliydi, kanıtlayamayacağı bir nefsi-müdafaa cinayeti işlemişti. Üstelik öldürdüğü kişi kendinden yetkili başka bir shinobi'ydi. Ama asıl kaçış sebebi bu değil gibiydi. Annesinin çatısı altında işlemesi miydi cinayeti sebebi? Henüz kurumamış kan yüzünden akarken soğukkanlılıkla şok içindeki kadına durumu anlatması mıydı yoksa? Utanç da değildi, geçen zamanda bunun üzerine çok düşünmüştü. Kendini savunduğu için neden utansındı ki öz annesinden. Hitsujikai'ydi sebep. Hitsujikai'nin ölüm haberi hiç gelmemişti. Hitsujikai kaybolmuştu. Babasını bulmak için Waru da kaybolmalıydı. Annesi onun evi,mektupları da beline bağladığı halat olacaktı bu karanlık kuyuya inerken.
Hava ısısının düşmesiyle körüklemeye başladı biraz önündeki güçsüz ateşi, neyse ki soğuk; güçlü rüzgarlarla beraber gelmiyordu. Her ne kadar çaresiz, aç, fakir ve bu kaçışın sonunda ne olacağından bi'haber olsa da plansız değildi. Bir kaç hafta önce yalnız başına pek de hayatta kalamayacağını anlayınca daha tecrübeli birini bulması gerektiğini düşünmeye başlamıştı. Aylar önce, aranan kaçakların listesine baktığında; siyasi sürgünler, ün ve para için öldürenler, hainler arasında bir isim dikkatini çekmişti. Yakın zamanlarda aynı ismin bir handa zikredildiğini de duyar gibi olmuştu.
Ayako, bütün o karanlık ve çirkin yüzlerin arasından gülümseyen fotoğrafıyla öne çıkmıştı. Köyden neden kaçtığı belirli değildi, ancak hayatını katillik yapmak yerine soygunculuktan kazanıyor gibiydi. Bingo kitabındaki uyarılara bakılacak olursa, eğlenceli bir şekilde hem de. Bu kız da kendisi gibi zararsız ve narin görünmeyi silahı haline getirmişti, ama Waru'nun aksine silahını daha agresif kullanıyordu. Eğer genç adam hayatına devam etmek için daha tecrübeli birine güvenecekse, bunun kendi girişimiyle olmasının onun için daha güvenli olacağını düşünmüştü. Birinin yardım eli uzatması, birinden yardım istemekten daha tehlikeliydi her zaman. Bir şekilde bu kıza ulaşması gerekiyordu, yoksa Waru'nun on yedinci yaşını görememesi muhtemeldi.
Mantosunu uyku için hazırlarken ertesi gününün planını yaptı genç adam. Asakura Geçidi'ne yakın olmalıydı, kitapta yazanlara göre Ayako Rüzgar ve Kaya'nın sınırında faaliyet gösteriyordu. Bu sınırda tüccarlar ve siviller için neredeyse tek güvenli geçişin burası olması, kızın da yakınlarda olabileceğine işaretti. Ertesi gün, Asakura Geçidi'ne gidecekti. Bir süre yoğun ve kalabalık olduğunu duyduğu bölgede kalması doğru olurdu, sonuçta annesine yeni bir mektup göndermek için daha mükemmel bir yer olamazdı. Aynı zamanda kızı soruşturmak için değer biçilmez kaftandı bu yerleşke, şu an burada değilse bile yakınlarda mutlaka faaliyet göstermiş olmalıydı.
out: Resmen uyuyarak bitirdim. Karakterin tecrübesizliğinden ve ortamı tanımayışından dolayı direk Asakura Geçidi'ne gitmemin doğru olmayacağını düşündüm.