Buna iyi bir hikaye mi diyorsun? Aptal orospu çocuğu, iki elinle bir siki doğrultamamışsın. Bunu da anlatırken hâlâ övünebiliyorsun. Bravo, seni gerizekalı herif! Tam olarak aklından geçenler bunlardı. Bu adamın işi nasıl batırışı ile ilgili bir hikayeydi. Elbette Ryouta, adamın nasıl bir gerizekalı olduğunu da gayet net anlamıştı. Ticarete aklı basıyor olabilirdi ama siyasetten bir bok anlamıyordu. İlk düşündüğü şey bu oldu.
Giichi'nin yaptığı konuşmadan çıkarılacak çok şey vardı. Bir kervan sahibi olması. Öncelikli olarak bunu doğrulamıştı. İkinci olarak, yolunun Rüzgar ülkesi, yani Sunagakure olması. Konuşmasıyla bunu da kanıtlamıştı. Ayrıca, pek kafasının çalışmadığını da anlamıştı. Fakat kendini işe aldırmak istiyorsa daha çok yolu vardı. Bu adam, shinobiler ile yatıp kalkan bir adamdı. Eğer shinobi vari bir hareket yaparsa, anında çakılırdı. Dikkatli ve planlı olmalıydı.
Bunları düşünedururken, içki masasında diğer herkesle aynı şeyleri yapıp, kahkahaya atmaya çalışmıştı. Bu adamı kesinlikle küçümsemiş ve eziklemişti. Ama bu adama ihtiyacı olduğunun da ayrı olarak farkındaydı. Bu yüzden olabildiğince ortama ayak uydurmaya çalışmıştı. Güler yüz, ilgi çekici şeyler. Kendini sevdirmeye çalışmak. Bu tarz şeyler işte.
İçkisini bu sefer tam içmemişti. Yarısından daha azdı içtiği miktar. Diken üstünde olan bir adamdı. Sarhoş olmak? Bunu yapsaydı, yolunda ufak bir kararlılık bile gösteremememiş olurdu. Baştan kaybetmiş olurdu. Dünyevi şeylerden uzaklaşmıştı. Sadece güç yoluna uzanan her şey ilgi alanıydı. Para? Eğer kendini güçlendirecek bir alanda kullanılacaksa çok önemliydi. Ama aksi takdirde, hiçbir önemi yoktu. Kadınlar? Aynı şekilde, ilgisi yoktu. Zaman kaybı, dediği ve düşündüğü şey bu.
Gerçek olan tek şey, güç. O yüzden şimdi de itin götüne soktuğu Giichi denen dallamaya güler yüz gösteriyordu. O yüzden köprüye geçene kadar ayıya, dayı diyordu. Belki kişiliksizce bir davranıştı. Belki de onursuzca. Bir hamleyle öldürebileceği olan birine boyun eğmek; işte tam olarak güç yolundaki kararlılığı buydu! Her şeyi yapabilirdi. Aklın sınırlarını almayacak şeyler dahi. Bu da sadece onlardan, ufak olanlardan biriydi işte.
Hikaye kısmına gelince... Artık kafasından oluşturacağı bir hikaye yazma kısmı gelmişti. Giichi'nin shinobiler ile içli dışlı olması kötü olmuştu. Ama bir shinobi olan kendisinin uyduracağı bir hikaye, elbette ki onun bileceğinden daha donanımlı olurdu. Fakat başka bir sıkıntı daha vardı. Kısa uçta oturan o ikili... Kendisine biraz garip his veriyorlardı. Shinobi olma ihtimalleri var mıydı, bilmiyordu. Ama dikkat etmekte fayda var diyerek, kafasına yazıverdi. Konuşma esnasında bu ikiliye dikkat etmeye çalışacaktı ayrı olarak.
Kadınlara gelince, gördüğü tek şey; Giichi'nin söğüşlenmesiydi. Hissetiği tek şey de iğrenmekti. Aklından geçen kurgu, salak Giichi'nin paralarını bu orospulara yediriyor olmasıydı. Buna da ihtimal olarak, %85 - %90 arası bir oran vermişti. Kendi kendine, bu aptal orospular bile seni kandırırken, benim seni kandıramam, trajikomik olurdu, diye düşündü.
Şimdi sıra cidden hikayeye geldi. Kafasında iki üç bir şey oluşmuştu. Shinobi görmüş ve ona zarar vermiş gibisinden şeyler anlatacaktı. Kendisinin koruma işi yapan biri falan olduğunu söyleyecekti. Kısacacı yalandan bir hikaye sıkacak, dümen yapacaktı. Ama hikayeyi gerçekçi bir dille anlatmaya özen gösterecekti. Giichi'nin beynine bir matkap edasıyla girmek, işte yapmaya çalışacağı şey bu olacaktı.
"Kendimi bildim bileli, o kervan senin, bu kervan benim gezerdim. Küçükken başlamıştım bu işe. İlk başlarda karnımı doyururdum sadece. Ufak da bir sapanım vardı. Öyle öyle zaman geçti. Canımı dişime takıp, kendime bir yay almıştım. Ama görmen lazım. Ne kadar da güzeldi! Birkaç sene boyunca benim yol arkadaşım oldu. Yine aynı şekilde kervan kervan geziyorum. Bir gün iyi bir iş çıktı, çok iyi para verdiler. İşte bizimki açgözlülük... Katıldık o kervana. Kaya ülkesindeydik. Sonradan anladım neden iyi para verdiklerini. Shinobilikle mi, ninjalıkla mı ne alakalı bir şeyleri taşıyorlarmış. Kervana kaçak shinobiler saldırdı. Birini tam omzunun altından vurdum. Yeminle yere mıhladım herifçioğlunu. Ama sonra bir yerden bir rüzgar yedim, yayımla birlikte yere yapıştım. Kalkıp bir ok çektim, yolladım. Senelik yayımdan çatır çutur sesler geldi. O an anladım bir şeyler oldu."
Soluklanırken aynı zamanda üzücü bir şekilde iç çekecekti. Sonra konuşmasına yine devam edecekti. "Neyse, o olayı güç bela atlattık. Bayağı zayiat verdik. İşte sonra ben de yayı tamir ettirmek için o gittiğim yerde birini buldum. Adama verdim yay ve cebimdeki son kuruşu, bekliyorum ki yapsın. Ama nerede... Bilmediğim bu kasabada, adamda yabancının tekiymiş. Nasıl oldu anlamadım, benim yay ve para uçup, toz oldu. Sonradan duydum ki, bunlar çete falanmış. Büyük kervanların gideceği yerlerden bu şekilde para kırıyormuş. Ben de kazandığımı köydeki yaşlı anam ve babama gönderiyordum normalde. Şimdi cepte para da kalmadı. Birkaç aydır karın tokluğunda orada burada işler yapıyorum. Böyle işte... Senin gibi havalı ve ilgi çekici değiiml. Fakir bir züğürdün tekiyim işte."
Konuşmasının ardından bardağında kalan içkiyi kafasına dikecekti. Acısını hissetirmeye çalışacaktı insanlara.