Omzuna astığı çantası ve bir eliyle açılmaması için eteğini tutarken korunaklı adımlar ile merdivenlerden iniyordu Misa. Sarı bir tepsi şeklinde olan dolunay ve arkasında güne veda eden güneşin bıraktığı mavi, turuncu renklerin ortaya çıkardığı görüntü kesinlikle unutulamayacak güzellikteydi. Bülbüller ise Misa gibi bir o kadar yalnız bir şekilde, veda şarkılarını söylüyorlardı. Bir yandan da hafif esintili ve ılık olan rüzgar bu şahane orkestraya eşlik ediyordu. Önünde duran bu mucizeler onun içini huzur doldursada evde ne ile karşılaşacağını bilememe korkusuyla birleşince içinde garip bir burkulma oluşturuyordu. Bir türlü ‘’Oh’’ diyemiyordu. Sanki bir bataklıkta yürüyordu ve onun çıkmasına yardım eden her çubuk onun ile birlikte tekrar düşüyormuş gibiydi. ‘’Neden?’’, ‘’Neden diğer çocuklar gibi olamıyordum?’’ Etrafına baktı. Kimse onun gibi yalnız gezmiyordu. Kimisi sevgilisini öpüyor, kimisi ise ailesinin şefkatli kollarına atlıyordu. Onu kucaklayan tek şey ise insanların şüpheci ve dışlayan bakışlarıydı. Alışmıştı artık sevilmemeye.. Hem okulunda, hem abisi.. Öğlenleri bile yalnız oturuyordu. İnsanların garip bakışlarına katlanamayıp çamur su demeden köşeye bir yerlere siniyordu. ‘’Derlerdi ya hani bu benim sınavım. Gerçekten de sevilmemek benim sınavım mı?’’
Okulun çıkışına kadar insanların yüzüne bakamadan yürümüştü. Ardından hisettiği bakışları geride bırakmak için adımlarını hızlandırdı. Hayır olmaz! Bugün ağlamayacaktı. Yetişkin bir kız olarak hayatına devam etmeliydi. ‘’Ama’’ diye geçirdi içinden. ‘’Ama yetişkinler daha çok üzülmez mi? Zaten ağlamayarak bir yetişkin mi oluyordum?’’ Karşısından esen rüzgar ile birlikte gözleri hafif kızarmış ve yaşları gözlerinin altını doldurmuştu. Kazağının üstüyle sildi yaşlarını. Havanın kararması ve rüzgarın sinirli bir şekilde esmesi eve geç kaldığını bildiriyordu ona. Abisi kızar mıydı acaba? Tekrar.. Tekrar vurur muydu? Herkesin yüzü pürüzsüz, yumuşacıktı. Fakat Misa için aynı şey söylenemezdi. Dayak yemekten morarmış yanakları ve sertleşmiş cildi onun en dikkat çekici özelliklerindendi. Hal böyle olunca Misa dikkat çekmemek için elinden geleni yapmıştı. Evine geldiğinde kapıyı anahtarıyla açtı. Evleri oldukça mütevaziydi. Yapımda genel olarak tahta kullanılmıştı. 1 mutfak 1 salon 1 banyo ve 2 odası vardı. Anne ve babalarından yadigar bir evdi. Kapının 3 kez dönen kilidi evde abisinin olmadığının kanıtıydı. Nefesini tuttuğunu farketti. Ciğerlerinde bulunan havayı boşalttıktan sonra içeriye adımını attı. Odasına doğru yürüdü. Çantasını yatağının üstüne koydu. Saçlarını tokasıyla topladıktan sonra üstünü değiştirdi. Zaten topu topu 3 kıyafeti vardı. Dün gece katlayıp koyduğu yerden alıp üzerine geçirdi. Üstünden çıkardığı şeyleri katlayıp yarın giymek için gardrobuna koyduktan sonra yüzünü yıkamak için tuvalete doğru gitti. Normal bir tuvalettin aksine her yerde sake şişeleri vardı. Aldırmadı. Alışmıştı artık. Her yerde buluyordu bunlardan. Yüzüne bir su çarptı. Suyun soğukluğu sanki yeniden diriltmişcesine bir etki bırakmıştı. Yüzünü birkaç kez daha ıslattıktan sonra kafasını kaldırıp aynada kendisine baktı. Suratında boydan boya bir yara izi vardı. Başka bir yara izi ise kaşında vardı. Fakat diğer yara izinin aksine bu geçiciydi. Misa’nın yaşıtlarından ayıran bir diğer özelliği ise onu olgun gösteren fiziğiydi. Boyu erken atmış, göğüsleri ise boyu ile orantılı büyümüştü. Kendisi çok dikkat etmesede abisi sarhoşken yaptığı tatsız şakalarından bunu çıkarıyordu. ‘’Ne güzel bir deneyim..’’
Odasına doğru yöneldi tekrar. Yemek yapmasına gerek yoktu. Dün yaptıklarını yerlerdi. Fakat canı bugün hiç istemiyordu. Öyle ki abisinin de takılacağı şeyler değildi bunlar. ‘’O zaten bırak düşünmeyi evin yolunu bulabiliyor muydu?’’ Kapısını kapattı. Masasına oturdu. Dersine çalışmalıydı. En azından ilerde abisinin durumuna düşmemeliydi. Ya da daha kötüsü... Başarılı bir shinobi olursa annesi gibi olabilir miydi? Ya da babası? Onunla gurur duyarlar mıydı? Baykuş ve cırcır böceğinin sesleri ile birlikte kafasının içinde dönen bin türlü düşünce vardı. Normal bir insanın düşünebileceği şeyler değildi bunlar. Belki de normal bir insan değildi. Belki de herkes deliydi?...
Sayfa 145