Rutinlik ise başka bir hikaye. Azalan shinobi nüfusu, ayak işi olarak tabir edeceğiniz ufak görevlendirmelerin sayısının artmasına sebep oluyor. Gocunmuyorsunuz. Sadece önceden yaptığınız kaçamak günlerin özlemini çekiyorsunuz. Belki elinizdeki bir şeyi taşırken nefesleniyor durumu gözlüyorsunuz, belki de pinekliyorsunuz. Zira bu vakitlerde shinobi olmanın iki farklı tarafını yaşıyorsunuz. Halkın ve shinobilerin gözünden. Acılı ailelerin tarifsiz bakışlarından siz nasıl kaçıyorsanız, onlar da sizin karın parıltısıyla göze çarpan alınbantlarınızdan gözlerini alıkoyuyor. Hoşgörüyle yaklaşıyor çoğu shinobi buna. Sizler savaşın tüm vahşetine şahit olmanıza rağmen bunun için eğitildiğinizin bilincindesiniz. Aileleriniz ise bunun yakınından dahi geçmiyor. Çoğu alınbantlarını alan evlatlarının sevincini yaşadıkları gün, ölümlerini düşünmemiş oluyor.
Son getir götür göreviniz esnasında sonraki günün akşamında Kusachou binasına gelmeniz söyleniyor. Bu aralığı dinlenmek için kullanıyorsunuz yine. Kafanızda ise farklı bir düşünce yer etmiyor. Zira savaştan sonra birçok kez buraya çağrıldınız. Savaşın her ayrıntıları defalarca size anlattırıldı, kayıplar teyit ettirildi belki de. Biraz sıkıcı. Her şeyi tekrar tekrar yaşamanın bir gereğini görmüyorsunuz zira.
Belirtilen saatlerde hazırlıklarınızı yaparak Kusachou binasına ilerliyorsunuz. Binanın çevresi, normalden daha kalabalık. Bu vakit geçiren shinobilerden ziyade güvenlik önlemlerinden dolayı. Özellikle alt kata inen zindanlarda daha garip bir hareketlilik görüyorsunuz. Üst seviye shinobiler standart işlerinden ziyade binada konumlanmış durumdalar. Bu lider değişiminden sonra yaşanan görev aktarımından kaynaklı olabilir. Ancak gözlerinizin yakaladığı bazı gariplikler bunun farklı olduğunu düşündürtüyor size.
Binaya girişinizden sonra üstleriniz aranıyor, herhangi bir oda yerine brifing odasına yönlendiriliyorsunuz. Rutininiz tam olarak bu noktada kırılıyor.
Önceden defalarca girdiğiniz bu oda tamamen evrim geçirmiş. Gyaku’nun abartı dağınıklığından hiçbir eser görmüyorsunuz. Kapının tam karşısında yer alan geniş masa gereğinden fazla tertipli. Masanın yanına yeni getirilmiş raflar, Gyaku’nun içinde yüzdüğü evrak dağını düzenli bir şekilde sahiplenmiş. Odanın içinde saçma bir şekilde dağılmış sandalyelerin yine düzenli bir şekilde sıralandığını görüyorsunuz. Temiz, tertipli.
Ve en büyük fark ise, sürekli Gyaku’yu gördüğünüz platformda onun yerine Aisu’nun bulunması. Yan bir şekilde oturduğu masadan, masanın arkasındaki yenilenmiş haritayı inceliyor. Haritanın üzerine batırılmış raptiyeleri görüyorsunuz, Yağmur sınırlarında devasa bir karmaşıklıkla dolaşıyorlar. Aisu’nun da odadaki tek düzensiz olan bu şeyi çözmek için kılı kırk yardığını görüyorsunuz.
Eliyle masasına en yakın sandalyeleri işaret ediyor sizlere. Oturmanızın ardından beyaz bir raptiyeyi Kannabi köprüsünün üzerine saplıyor. “Zihninizi yeterince toparlayabildiyseniz, sonraki durağınız Kannabi köprüsü.” diyor sakince yerine otururken. “Kawakami’de yaşanan olaylardan sonra sınırlarımız içerisindeki elimizin ulaştığı tüm tüccarları kendi ülkelerine yönlendirmiştik. Fakat savaş döneminde çok geniş çaplı bir tarama yapamadık. Bunun sonucunda ise elimizde iki hiddetli grup kaldı.” Nefesleniyor. Kawakami’den bahsederken göz ucuyla Haru’ya kilitleniyor bir süre. “Savaş esnasında Nise-sama tüm ticari yolların kapatılması emrini vermişti. Bu, sınırlarımızda kalan tüccarları bir nevi buraya hapsetti. Bu endişeli grup şu anda Kannabi köprüsüne yığılmış durumda. En güvenli gördükleri yere, Ateş ülkesine geçmek istiyorlar. Diğer bir yığılma sebebi ise, Yağmur ülkesinde verdiğimiz savaştan dolayı endişelenen tüccar grubu. Her ne kadar bu bölgeyi güvene aldığımızı söylesek de Yağmur sınırından geçmek bir yana, yakınlarından dahi dolaşmayı reddediyorlar.” Tekrar nefesleniyor. Daha ilgi çekecek şeyleri anlatmaya hazırlandığını görebiliyorsunuz. “Kannabi köprüsü üzerine bir karakol kurduk. Shinobi sayımız orada yetersiz durumda. Belki yetersizden ziyade düzgün organize olamıyorlar. Bundan emin değilim. Şu anda sayıyı arttırmak gibi bir seçeneğim yok. Bu yüzden karakolda kontrolü devralmanızı istiyorum. Her türlü yetkiye sahipsiniz. Böylece gördüğünüz duruma uygun aksiyonlar alabilirsiniz.”
Ayağa kalkıyor. Çimen ülkesinin Ateş ülkesiyle kesiştiği, Yağmur’a en yakın noktaları işaret ediyor. “Burada düzeni sağlamak dışında üzerinde yürüyeceğiniz ince bir ip var. Kannabi köprüsündeki kontrolsüz geçişi fırsat bilecek gruplar. Yağmur ülkesinden, bizim ülkemize kaçan sivil halkın arasına karışmış sahipsiz shinobilerden bahsediyorum. Geçişlerine izin verip bu sorumluluğu Ateş’e bırakmak ne kadar cazip gelirse gelsin politik olarak böyle bir pozisyon alamıyoruz. Geçiş yapan insanları filtrelemeli, gerektiğinde tutuklamalısınız. Diğer bir mesele ise bizzat Daimyo-sama’nın isteği. Görev değişiminden sonra Gyaku’ya-” Duraklıyor. Öksürüyor. “Gyaku-sama’ya vermeyi planladığı hediyenin çalındığını bildirdi. Maddi olarak değerli bir şey olduğu bilgisini verdi. Bu muhtemelen kara borsaya düşmüş, çoktan satılmıştır. Çimen sınırlarından çıkarılmak istenen şeylerin geçebileceği tek nokta ise-“ Eliyle Kannabi’yi işaret ediyor. “Kannabi köprüsü.”
Ayaklanıyor Aisu. Onunla beraber siz de kalkıyorsunuz. Masanın önüne geçiyor, ellerini belinin biraz aşağısında birleştirerek sizlere bakıyor. “Tüccarlara davranışlarınıza dikkat edin. Son yaşanan olaylardan sonra çok cazip bir ticari görüntü vermiyoruz, daha da ileriye gitmek sadece Kusagakure’ye değil, Çimen ülkesine de zarar verecektir. Gün doğumuyla yola çıkacaksınız.” Gözlerinize bakıyor, sorunuz varsa bunu bekliyor.