Ebediyete Ziyaret.
Posted: October 28th, 2018, 4:03 am
Evin kapısını kapatarak bahçeye ilk adımını atmıştı Teki. Gün için planı belliydi. Yavaş adımlarla bahçeden geçip, sokağa çıkmaya hazırlanırken, yanda çimenlere oturmuş kitap okumakta olan annesi ile göz göze gelmişti.
"Sakuma ile buluşmaya mı Teki?" diye sormuştu annesi.
"Bugün ziyaret günü anne." demişti sakin bir şekilde kafasını eğerek.
Başka bir diyalog olmamıştı. Sencha, anladığını belli edecek şekilde kafasını sallamış, yüzüne yerleşen hafif ve destek verici tebessüm ile kitabını okumaya geri dönmüştü. Teki ise konuşmanın sonlandığının bilincinde evin bahçesinden dışarıya ilk adımını atmıştı. Eski takım arkadaşı ve eski takım kaptanını ziyaret edecekti bugün. Ansızın bir görevde kaybettiği kişileri. Hayatının sonuna kadar var olacaklarını düşündüğü kişileri...
Kusagakure mezarlığının yolunu tuttuğunda buruk bir duygu vardı içinde. Üstünden yıllar geçmiş olsa bile mezarlığa giderken göğsüne yerleşen o baskı azalmıyordu. Her adım ile değer verdiği insanlara kısmen biraz daha yaklaşıyor olsa da, aniden hatırlanan mutlu anılar sakinliği engelliyordu.
Aklına çiçek alması gerektiği geldi birden. Normalde hep evlerinin bahçesinden bir kaç tane çiçek koparır ve onları götürürdü mezarlığa. Bu sefer unutmuştu. Annesi ile olan diyaloğu yüzünden unuttuğunu düşündü ilk başta. Sonra saçma geldi bu fikir. Kendi hatasını başkasına, hatta annesine yıkmaya çalıştığını fark etti. Üzgündü Teki. Bu sebeple dikkati dağılmıştı ve çiçekleri unutmuştu...
Gözüne ilk takılan çiçek dükkanına girmişti. Dükkanın sahibi bembeyaz ancak seyrek saçlara sahip, yılların onda götürdükleri ile beraber kambur bir vücuda hapsolmuş ancak, buna rağmen yüzünden gülümsemesi eksik olmayan bir amcaydı. Teki dükkana girdiğinde oturduğu yerden kalmak için hamle yapmış ama Teki tarafından durdurulmuştu. Yaşlı amcanın kendisi için yorulmasını istemediği için aradığı çiçeklerin yerlerini sormuş ve kendisi alacağını söylemişti. Pulsatilla alacaktı Teki. Hem rüzgara dayanıklı oldukları için. Hem de ona hatırlattıkları için...
"Eğer mezarlığa çiçek götürecekseniz seçiminiz Pulsatilla olmalı çocuklar. Hem rüzgara dayanıklı oldukları için daha uzun süre solmadan ya da dökülmeden dururlar hem de sahip oldukları mor renk sayesinde dikkat çekerler."
Aoba-sensei bu öğüdü verdiği zaman şaşırmıştı Teki. Rei ve Sakuma ile havadan sudan muhabbet ederlerken Aoba'nın bu şekilde konuşmaya dalması güldürmüştü hatta kendisini. Enteresan bilgileri vardı Aoba'nın. Çiçek konusunda olduğu gibi. Bu bilgiler çoğunlukla işe de yararlardı. Ancak Teki, bu spesifik çiçek bilgisinin işe yarayacağı ilk anın Rei ve Aoba'nın mezarlarına ziyaret edeceği an olduğunu hiç düşünmemişti. Aldığı 4 adet Pulsatilla için ödemesi gereken miktarı yaşlı adama uzatarak vedalaşmış ve dükkandan çıkmıştı. Sensei tarafından önerilen çiçekleri Sensei'nin mezarına götürüyordu. Enteresandı yaşam. Tahmin edilemiyordu...
Mezarlığa adım attığı gibi garip bir duygu kaplamıştı içini Teki'nin. Garip mekanlardı mezarlıklar. Sözde ebediyete yolladıkları cansız vücutlardan arta kalanları saklamak için hazırlanan açık hava müzeleri. Belki ziyaretçileri görüyorlardı. Belki de görmüyorlardı. Bu sorunun cevabını onların yanına gitmeden alamıyordun. Gidip, cevabı alınca da geri dönüp anlatamıyordun. Bu yüzden zamanın başından beri sır olarak kalmıştı. Cevabı bilmeden, sadece ihtimalleri düşünerek ya da düşünmeye ihtiyaç duyarak mezarlıkları yapmıştı insanlar. Sonrada ziyaretlere başlamışlardı...
İlk uğradığı mezar Rei'nin mezarı olmuştu. Severdi Rei'yi Teki. Öyle aşırı yakın ve mükemmel bir dostlukları yoktu ancak, birbirlerine saygı duyar ve önemserlerdi. Görevlerde birbirlerini az kurtarmamışlardı... Sorunlu bir aile ilişkisi vardı Rei'nin. Babası da onun gibi bir görev esnasında hayatını kaybetmişti. Annesi bu durumdan sonra çok depresif bir insana dönüşmüş ve Rei ile ilgilenmez olmuştu. Bu yüzden küçük yaşta sorumluluk yüklü bir insan olmuştu Rei. Sonradan Rei'yi de kaybeden annesi bu kadar acıya dayanamadığı için kısa süre sonra yaşamına son vermişti. Bir zamanlar 3 kişilik mutlu bir aile olan Rasho ailesi resmen ortadan kaybolmuştu. Hiç bir üyeleri yoktu artık. Ancak mezarlıkta yan yana dinleniyorlardı. Belki öbür tarafta beraber mutlulardı. Belki Teki'nin, mezarların önüne koyduğu birer çiçeği görmüş, gülümsüyorlardı...
Hayakari Aoba'nın mezarına geldiğinde içindeki burukluk daha da artmıştı. Aoba, Teki'nin hayatında önemli birisiydi. İlk takım kaptanı. Shinobi olarak saygı duyduğu ailesinden olmayan ilk kişi. Eğlenceli bir adamdı Aoba. Bazen boş geçireceği gecelerinde kendi başına içip sarhoş olur ve şans eseri Teki ya da diğer takım arkadaşları tarafından bulunarak evine götürülürdü. Diğer gün ise olanları asla kabul etmez ve çocuklara genjutsu altında olduklarını söylerdi. Bir keresinde ise "Tamamdır." demek istersen dili sürçmüş ve "Tö Yarom." demişti. Üç çocuk buna çok gülmüşler ve aralarında bir şakaya çevirmişlerdi. Bunca süre sonra bile Sakuma ve Teki birbirlerine "Tamamdır." demezler, hep "Tö Yarom." derlerdi...
Elindeki son mor çiçeği ustasının mezarının önüne koyduktan sonra derin bir nefes almıştı Teki. Suratına yerleştirdiği gülümseme ile beraber gökyüzüne bakarak selam vermişti. Eğer oradalar ise onlara halen gülebildiğini göstermek istemişti. Aoba da, Rei de böyle olmasını isterlerdi. Arkalarından ağlayan bir Teki yerine halen gülebilen bir Teki...
"Sakuma ile buluşmaya mı Teki?" diye sormuştu annesi.
"Bugün ziyaret günü anne." demişti sakin bir şekilde kafasını eğerek.
Başka bir diyalog olmamıştı. Sencha, anladığını belli edecek şekilde kafasını sallamış, yüzüne yerleşen hafif ve destek verici tebessüm ile kitabını okumaya geri dönmüştü. Teki ise konuşmanın sonlandığının bilincinde evin bahçesinden dışarıya ilk adımını atmıştı. Eski takım arkadaşı ve eski takım kaptanını ziyaret edecekti bugün. Ansızın bir görevde kaybettiği kişileri. Hayatının sonuna kadar var olacaklarını düşündüğü kişileri...
Kusagakure mezarlığının yolunu tuttuğunda buruk bir duygu vardı içinde. Üstünden yıllar geçmiş olsa bile mezarlığa giderken göğsüne yerleşen o baskı azalmıyordu. Her adım ile değer verdiği insanlara kısmen biraz daha yaklaşıyor olsa da, aniden hatırlanan mutlu anılar sakinliği engelliyordu.
Aklına çiçek alması gerektiği geldi birden. Normalde hep evlerinin bahçesinden bir kaç tane çiçek koparır ve onları götürürdü mezarlığa. Bu sefer unutmuştu. Annesi ile olan diyaloğu yüzünden unuttuğunu düşündü ilk başta. Sonra saçma geldi bu fikir. Kendi hatasını başkasına, hatta annesine yıkmaya çalıştığını fark etti. Üzgündü Teki. Bu sebeple dikkati dağılmıştı ve çiçekleri unutmuştu...
Gözüne ilk takılan çiçek dükkanına girmişti. Dükkanın sahibi bembeyaz ancak seyrek saçlara sahip, yılların onda götürdükleri ile beraber kambur bir vücuda hapsolmuş ancak, buna rağmen yüzünden gülümsemesi eksik olmayan bir amcaydı. Teki dükkana girdiğinde oturduğu yerden kalmak için hamle yapmış ama Teki tarafından durdurulmuştu. Yaşlı amcanın kendisi için yorulmasını istemediği için aradığı çiçeklerin yerlerini sormuş ve kendisi alacağını söylemişti. Pulsatilla alacaktı Teki. Hem rüzgara dayanıklı oldukları için. Hem de ona hatırlattıkları için...
"Eğer mezarlığa çiçek götürecekseniz seçiminiz Pulsatilla olmalı çocuklar. Hem rüzgara dayanıklı oldukları için daha uzun süre solmadan ya da dökülmeden dururlar hem de sahip oldukları mor renk sayesinde dikkat çekerler."
Aoba-sensei bu öğüdü verdiği zaman şaşırmıştı Teki. Rei ve Sakuma ile havadan sudan muhabbet ederlerken Aoba'nın bu şekilde konuşmaya dalması güldürmüştü hatta kendisini. Enteresan bilgileri vardı Aoba'nın. Çiçek konusunda olduğu gibi. Bu bilgiler çoğunlukla işe de yararlardı. Ancak Teki, bu spesifik çiçek bilgisinin işe yarayacağı ilk anın Rei ve Aoba'nın mezarlarına ziyaret edeceği an olduğunu hiç düşünmemişti. Aldığı 4 adet Pulsatilla için ödemesi gereken miktarı yaşlı adama uzatarak vedalaşmış ve dükkandan çıkmıştı. Sensei tarafından önerilen çiçekleri Sensei'nin mezarına götürüyordu. Enteresandı yaşam. Tahmin edilemiyordu...
Mezarlığa adım attığı gibi garip bir duygu kaplamıştı içini Teki'nin. Garip mekanlardı mezarlıklar. Sözde ebediyete yolladıkları cansız vücutlardan arta kalanları saklamak için hazırlanan açık hava müzeleri. Belki ziyaretçileri görüyorlardı. Belki de görmüyorlardı. Bu sorunun cevabını onların yanına gitmeden alamıyordun. Gidip, cevabı alınca da geri dönüp anlatamıyordun. Bu yüzden zamanın başından beri sır olarak kalmıştı. Cevabı bilmeden, sadece ihtimalleri düşünerek ya da düşünmeye ihtiyaç duyarak mezarlıkları yapmıştı insanlar. Sonrada ziyaretlere başlamışlardı...
İlk uğradığı mezar Rei'nin mezarı olmuştu. Severdi Rei'yi Teki. Öyle aşırı yakın ve mükemmel bir dostlukları yoktu ancak, birbirlerine saygı duyar ve önemserlerdi. Görevlerde birbirlerini az kurtarmamışlardı... Sorunlu bir aile ilişkisi vardı Rei'nin. Babası da onun gibi bir görev esnasında hayatını kaybetmişti. Annesi bu durumdan sonra çok depresif bir insana dönüşmüş ve Rei ile ilgilenmez olmuştu. Bu yüzden küçük yaşta sorumluluk yüklü bir insan olmuştu Rei. Sonradan Rei'yi de kaybeden annesi bu kadar acıya dayanamadığı için kısa süre sonra yaşamına son vermişti. Bir zamanlar 3 kişilik mutlu bir aile olan Rasho ailesi resmen ortadan kaybolmuştu. Hiç bir üyeleri yoktu artık. Ancak mezarlıkta yan yana dinleniyorlardı. Belki öbür tarafta beraber mutlulardı. Belki Teki'nin, mezarların önüne koyduğu birer çiçeği görmüş, gülümsüyorlardı...
Hayakari Aoba'nın mezarına geldiğinde içindeki burukluk daha da artmıştı. Aoba, Teki'nin hayatında önemli birisiydi. İlk takım kaptanı. Shinobi olarak saygı duyduğu ailesinden olmayan ilk kişi. Eğlenceli bir adamdı Aoba. Bazen boş geçireceği gecelerinde kendi başına içip sarhoş olur ve şans eseri Teki ya da diğer takım arkadaşları tarafından bulunarak evine götürülürdü. Diğer gün ise olanları asla kabul etmez ve çocuklara genjutsu altında olduklarını söylerdi. Bir keresinde ise "Tamamdır." demek istersen dili sürçmüş ve "Tö Yarom." demişti. Üç çocuk buna çok gülmüşler ve aralarında bir şakaya çevirmişlerdi. Bunca süre sonra bile Sakuma ve Teki birbirlerine "Tamamdır." demezler, hep "Tö Yarom." derlerdi...
Elindeki son mor çiçeği ustasının mezarının önüne koyduktan sonra derin bir nefes almıştı Teki. Suratına yerleştirdiği gülümseme ile beraber gökyüzüne bakarak selam vermişti. Eğer oradalar ise onlara halen gülebildiğini göstermek istemişti. Aoba da, Rei de böyle olmasını isterlerdi. Arkalarından ağlayan bir Teki yerine halen gülebilen bir Teki...