Page 4 of 7

Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki

Posted: March 8th, 2019, 7:54 pm
by Kasumikage Teki
Aralarındaki konuşma bittiği gibi Teki'nin planını Fuuma'ya iletmişti Sakuma. Aniden yanlarına zıplayan Fuuma'ya istemsizce bakmaya başlamıştı Teki. Çok seviyordu onu. Özellikle değer verdiği dostunun yanında güvenebileceği bir yoldaşı olmasından keyif alıyordu. Çok arkadaş canlısı olmayan Sakuma'nın birisine böyle bir sevgi ve güven duyuyor olması mutlu ediyordu Teki'yi.

Direktifleri aldıktan sonra odaklanmaya başlamıştı Fuuma. Kullanacağı Zanshuu no Jutsu sayesinde güzel bir hamle şansı yakalayacağına Teki'nin inancı tamdı. Gerekli açıklıkları yakalayıp düşmana darbe indirebileceğini düşünüyordu. Fuuma'nın oluşmasını sağladığı basınç ortama yayılmaya başladığında Teki derin bir nefes alarak dostu Sakuma'ya dönmüştü.

"Tahmin ediyorum ki iğrenç bir duygu ancak biraz sabret Sakuma."

Teki ve Sakuma'nın çevresini saran kalabalık bir bir zemine yapışmaya başlamışken hoş bir duygu kaplamıştı Teki'nin içini. Herkes önünde diz çöküyordu. Savaşın gergin ortamından bir an için kurtulabilmeyi başarmıştı böylece. Suratına yerleşen gülümseme ile yere eğilen kişilere bir bir bakıyordu ve bundan keyif alıyordu. "Teki-Sama'nın önünde eğilin." diyerek anlamsız bir seviye düşmesine sahip olan şaka bile yapmıştı istemsizce. Fakat daha fazla zaman kaybedemezdi. Çevrelerindeki kalabalık bir bir çöktükçe, kalabalığın dışında kalan hücum birliğinin de dikkatini çekmeye başlamışlardı. Fuuma dahil olmak üzere sadece 3 kişi kaldıkları şu ortamda, daha fazla düşmanın belirmesini kaldıramayabilirlerdi.

Dikkatini toplayıp, Kitsune'yi saldırı pozisyonunda tutmaya başladığı gibi ilk olarak iri yapılı adama bakmayı tercih etmişti. Onun da yere sabit bir şekilde Zanshuu No Jutsu etkisi altında olduğunu gördüğü gibi olası bir saldırı gelmeyeğinden emin olmuş ve çamur zeminde belirginleşmesini umduğu ayak izlerini aramaya koyulmuştu.

Tek çift ayak izi ararken gözüne kestirmiş olduğu üç çift ayak izi biraz şaşırtmıştı Teki'yi. Tehlikeyi hafife aldığını fark etmişti o anda. Tek düşman ararken, varlığından habersiz olduğu iki görünmez daha suikastçinin çevresine olduğunu fark etmesi korkmasına sebep olmuştu. Savaş ortamı her seferinde biraz daha geriyordu Teki'yi. Her yeni gelişme ile biraz daha temkinsiz buluyordu kendini. Gideceği yol vardı ve savaş ona bunu durmadan hatırlatıyordu.

İçine çektiği derin bir nefes ile Kitsune'yi biraz daha sıkıca kavrayarak hamlelerine başlamıştı. Shigure stilini kullancağı güzel bir ortama sahipti an itibari ile. En yakınındaki görünmez kişiye atılarak, sağlam bir kesme hamlesi yapmıştı. Kestiğinden emin olduğu vücut iki parçaya ayrıldıktan sonra görünür hale gelmiş ve zemine düşmüştü. Fakat toprak parçaları halinde... "Iwa Bunshin?" diye tahmin yürütmeye çalışmıştı sadece. Üstünde çok duracağı bir gelişme değildi bu durum. Hızlıca diğer hedefleri de indirmesi gerekiyordu. Kazandığı ivme ile çevresinde bir tur atarak ikinci hedefe savurmuş kılıcını. Aynı şekilde ikinci görünmez kişi de toprak parçaları halinde zeminde düşmüştü. "Gerçek olan sıradaki o zaman..."

Üçüncü ayak izine doğru zeminden aldığı destek ile sıçramıştı hızlıca. O sırada iri yapılı adam ise yerinden kıpırdamaya çalışmış ancak başarılı olamamıştı. Fuuma sahiden elinden geleni en iyi şekilde yapıyordu ve koca adamı bile yere mıhlamayı başarmıştı. Yanlarında güçlü bir ortağa sahip olduğu için tekrar yükselmişti Teki. Fakat iri adamın sırtındaki katanalardan birisini söküp, Teki'nin zıpladığı rotaya savurmuş olması tekrardan gerginliği getirmişti ortama. Şimdi ya görünmez hedefe saldırmalıydı, ya da gelen hamleyi savunması gerekiyordu. En azından bir şeyden de emindi; Bu seferki görünmez hedef gerçek olandı.

Savunma ya da saldırı fikirleri beyninin içinde dolaşıp verilecek kararı beklerken, gözüne takılan enteresan bir şey olmuştu Teki'nin. Gyaku ortada yoktu. Daha doğrusu Gyaku'nun cesedi ortada yoktu. Ayrıca cesedin en son bulunduğu toprak hafifçe hareketlenmekteydi. "Gyaku-san..." Kararını vermişti Teki. İçi güven dolu bir şekilde savunma yapmayı umursamayarak saldırısına odaklanmıştı. Görünmez hedef imha edilecekti.

"...gücünüzün hafife alınmaması gerektiğinin bilincindeyim."

İri adamın arkasında oluşan elektrik parıltısı ile Gyaku belirmişti aniden. Aynı elektrik akımları ile kaplı mızrağını yapılı adama ensesinden başlayan ve sol kol bileğinde son bulacak bir şekilde saplamıştı. Çevreye saçılan kanlar keyif vermişti Teki'ye. Düşmana verilen her zarar iyi hissettiriyordu. Gyaku'nun dönmüş olması ise tüm korkuları alıp götürmüştü.

Kitsune'yi yukarıdan zemine doğru çapraz bir şekilde indirmişti Teki. Kesmeyi başardığı görünmez hede bu sefer toprak parçaları halinde zemine düşmemiş. Aksine canlılığını belli edercesine kana bulamıştı çevreyi. Daha da sıkı kavramıştı katanasının kabzasını Teki. Karşısında sonunda gerçek bir rakip vardı. Şu ana kadar dövüştüğü kişilerden çok daha güçlü olduğunu rahatça hissedebiliyordu. Maskeli kadın görünmezliğini kaybettiği gibi Teki ile göz göze gelmişti. O an şaşkınlık yaşamaya başlamıştı Teki. Ölüm tasvirini görmeyi planladığı gözler ona gayet canlı bir şekilde bakıyordu. Vücudunun yarısına kadar girmiş katanaya rağmen düşmanı halen canlıydı.

"Ne.."

Kadın, Teki'nin şaşkınlığından faydalanarak önce sol eliyle Teki'nin bileğini kapmış, sonrasında ise sağ elindeki silahı Teki'nin karnına saplamıştı. Hissettiği acı ile biraz olsun kendine gelebilmişti Teki. Kadın çok net bir şekilde yaşıyordu. Fazlasıyla tehlikeliydi. Ve şu anda karnının sağ bölgesine çeyreği girmiş bir katana vardı. Kadın hamlesini böylece bitirmeyi planlamıyordu ayrıca. Sapladığı kılıcı aşağıya doğru bastırarak, oluşturduğu yarığın yukarı doğru kaymasına sebep olmuştu. Biraz daha devam etse ölümcül bir yaraya sebep olabilirdi fakat Teki, refleks olarak kadının silah tutan bileğini yakalayıp hamlesine devam etmesini engellemişti. Saçma bir şekilde kilit halde kalmışlardı. Avantaj ise net olarak kadındaydı.

Teki'nin aldığı darbeye verdiği tepki sonrasında Zanshuu no Jutsu'yu durdurmuştu Fuuma. İri eleman vücudundaki elektrikli mızrak yüzünden halen yere sabitlenmiş gibi duruyordu. Gyaku'nun başarılı bir şekilde adamı etkisiz hale getirdiği belliydi. Hiç yara almamış vücudu ve zarar görmemiş maskesi ile hızlıca el mühürlerine başlamıştı Gyaku. Yine pek direktif vermemiş, sadece "Zıplayın." demişti.

"Ne!"

Zıplamak için kesinlikle uygun bir durumda değildi Teki. Gyaku'nun farkında olup olmadığını ise bilmiyordu. Tekrar kilit halde olduğu kadınla göz göze geldiğinde ise kadının gülümsemesini net bir şekilde görebilmişti. "Sıçarım senin ağzına." diyerek istemsiz bir şekilde az sonra ölmesini ancak kendini de yanında götürmemesini istediği düşmanına serzenişte bulunmuştu. Hızlıca bir hamle düşünmeliydi ve kesinlikle durumu ona yardımcı olmuyordu. Kadın Teki'nin bileğini sert bir şekilde sıkıyordu. Yardıma ihtiyacı vardı.

"FUUMA!! ŞU KADININ KOLLARINA KESİNLİKLE İHTİYACIMIZ YOK!"

Eğer Fuuma, Shunshin no Jutsu ile yanlarına hızlıca gelip kadının kollarını veya yarısına kadar kesilmiş vücudunu koparabilir ise Teki bulunduğu durumdan kurtulabilirdi. Sözlerinin Fuuma tarafından dinleneceğinden emin olmasa da Sakuma'nın da gerekli direktifleri ileteceğini umdu sadece. Kendi başına yapabileceği ve sağ çıkabileceği bir yol bulamamıştı. Belki de ilk defa bu kadar çaresiz bir durumdaydı...

Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki

Posted: March 9th, 2019, 12:03 am
by Kumo Sakuma
Buna her ne kadar kendini hazırlamış olsa da, vücudunun iradesinden bağımsız bir şekilde yere çökmesi minik kabul edilebilecek bir heyecan dalgası yaratmıştı. Sırtına binen basınç giderek onu yere yaklaştırırken, biraz daha fazlasıyla yerin altına girip yok olabileceğini düşündü. Başını kaldırabilmek bir yana, akciğerlerine hava dolmasına izin verecek kadar bile genişletemiyordu göğüs kafesini. Yine de endişeli değildi. Şu anda kendisini etki altına almış olan güç, dost elindendi. Hatta nefesi daraldıkça mutlu olduğu bile söylenebilirdi. Fuuma'nın gücüne ve yeteneklerine şahit olmak, bir anne gibi gururlandırıyordu Sakuma'yı. Şu anda göremiyordu Fuuma'yı. Ama en son tekniğe hazırlanırken göz göze geldiklerinde, karnındaki kılıcın bile onu yavaşlatamadığını görmüştü.

Etkisi altında olduğu teknik sebebiyle etrafında neler olup bittiğini görememek, özellikle de böyle savunmasız bir pozisyonda sabitlenmiş olmak fazlasıyla rahatsız edici bir durumdu. Teki sabretmesini söylemişti ama hiç de kolay değildi bu. Başının dönük olduğu yönde kalan manzarayı kısmen görebiliyordu ama kendisiyle birlikte etraflarını saran kalabalığın tümünün yere yapışmış olduğunu hayal etti. Göremeyeceği için kulak kesildiğinde, kendilerini saran kalabalığın ardında kalan savaş alanından çıkan gürültülerin hakim olduğu bir ses kargaşası işitebiliyordu sadece. İçinde bulunduğu çembere ise çoğunlukla garip bir sessizlik ve eylemsizlik hakimdi. Etraftaki shinobilerden bariz bir şekilde farklı olan insanüstü kadronun da aynı şekilde bu tekniğin etkisi altına girerek sessizliğe katıldığını umdu. Dövüştüğü görünmez kadının ansızın arkasında belirme ihtimali sırtında ve karın boşluğunda garip bir karıncalanma hissine sebep oluyordu.

Bir süre yalnızca dinlemek zorunda kaldı. Teki'nin koşuşunu, Kitsune'nin bir şeylerle buluştuğunu duyabiliyordu. Daha uzaklardan gelen haykırışlar. Birbirlerine çarpan kılıçların, patlamaların, kan dolu gırtlakların çıkardığı bu ırak sesler, fokur fokur kaynayan bir savaş alanının ortasında hareketsizce yattığını hatırlatıp duruyordu. Yarılan vücutlar, yere düşen bir şeyler de duyuyordu daha yakınlarında. Ayak sesleri. Başka bir kılıç daha duydu. Bir ara Teki'nin Gyaku'nun adını sayıkladığını bile duydu. Bir saplanma. Fışkıran kanlar.

Sonra zaman durdu bir çığlıkla. Nerede, nasıl duysa tanıyacağı bir çığlık. Aslında şu ana dek defalarca duyduğu, ama hiç bu kadar acısını duymadığı bir çığlık. Az önce duymuş olduğu hangi adımın, hangi ekipmanın buna sebep olduğunu bilmiyordu. Teki'ye doğru bakmak istiyordu ama başını kaldıramıyordu. En azından o an için. Teki'nin çığlığının yükseldikçe, Sakuma'yı yere bastıran akımı da hafifliyordu giderek. Fuuma'nın akıllıca davranarak tekniği sonlandırdığını anladı bu çığlıkla. Başını kaldırabildiği gibi olduğu yerde doğrularak çığlığın geldiği noktaya çevirdi bakışlarını.

"Teki!"

Teki ve vücudu sargılarla kaplı kadın karşı karşıya duruyordu. İkisini birbirine bağlayan birkaç çizgi vardı aralarında. Birbirlerine dolanmış gibilerdi. Bir tanesi Kitsune'ydi, ona emindi. Diğeri de Teki'nin bu acı çığlığı atmasına sebep olan silah olmalıydı. Parlak olmayan bağlantılar ise birbirlerinin bileklerini kavramış kollarıydı. Birbirlerine kenetlenmiş gibi duruyorlardı. İlk bakışta çözmesi kolay bir bulmaca değildi karşısındaki manzara. Bir anda onlarca düşünce beyninde dönmeye başladı. Teki'nin yarası ne kadar derindi, ne kadar ciddiydi? Düz bir bıçaklama yarası mıydı yoksa ortada özel bir teknik, zehir gibi darbenin ölümcüllüğünü artırabilecek bir durum var mıydı? Teki'yi kurtarma ihtimali ne kadardı? Buradan sağ çıkma ihtimali var mıydı? Yanına gidemezdi bir planı olmadan.

Gözlerini Teki'den ayırmamaya çalışarak Fuuma'nın yanına ilerledi. Teki görüş alanına girdiğinden beri hareket etmemişlerdi zaten. Başını okşadı Fuuma'nın az önceki yardımı için bir teşekkür olarak. Yalnızca kılıcı dikkatlice çıkarabilmek için gözlerini çevirdi Teki'den ve Fuuma'ya iyi olup olmadığını sordu. "Buradan zaferle ayrılacağız Fuuma. Şüphen olmasın." Çok acı veren veya Fuuma'nın dert ettiği bir yaraymış gibi durmuyordu, ama en azından karnındaki kılıcı çıkarıp hareket kabiliyetini kısıtlamayacağından emin olduktan sonra, kadının üzerine salabilirdi Fuuma'nın kaba kuvvetini. Yüzeysel bir yara olduğundan, kılıcı çıkarttığında ciddi bir kan kaybına sebep olacağını düşünmüyordu. Fuuma'yı özgür bıraktıktan sonra tekrar kaldırdı başını. Zaman tekrar durdu.

Teki'ye bir şey olmamıştı. Daha doğrusu, yeni bir şey olmamıştı - bir iki saniye önceki pozisyonundan bir milim bile kıpırdamamış halde duruyordu. Sakuma'nın nefesini kesen, zamanını durdudan başka bir şeydi. Önce gözünün ucuna takılan, sonra ise bakışlarının odak noktası olan şey - Gyaku'nun çok değil, biraz önce ölmüş olduğunu gördüğü çukur. Cesedinin yığılmış olması gereken noktadan yükselen Gyaku. Geri dönen, belki de hiç gitmemiş olan Gyaku. Zaten Gyaku'nun ölmesi fikrini tam anlamıyla kabullenememiş olan bilinci bu gelişmeyi seve seve kucaklamıştı. Tabii ki bu kadar kolay ayrılamazdı aralarından. Garip bir şekilde daha cesaretli hissediyordu kendini. Çok daha kendinden emin. Çok daha güçlü ve kesinlikle çok daha umutlu. Keyiflenmişti.

Gyaku'nun "Zıplayın." komutu kulaklarına vardığı anda Teki'de buldu bakışlarını. Belli ki kilitlenmiş bir durumdaydı. Gyaku her ne yapacaksa, Teki zıplamaya hazır değildi. En minik bir hareketlenmede rakibiyle kurmuş olduğu güç dengesi bozulabilir ve kadına hamle şansı doğabilir, kılıç gövdesine daha da çok saplanabilirdi. Sakuma durumu beynindeki çarklardan geçirerek analiz ederken, Teki hızlı davranmıştı ve Fuuma'ya doğru seslenmişti. Hangi hamlenin doğru olduğuna inanıyorsa sorgulamayacaktı Sakuma. Normalde belki de defalarca sorgulardı ve atılacak hiçbir adımın Teki'nin hayatını tehlikeye sokmayacağına emin olurdu. Şu anda böyle bir vakti yoktu. Köşeye kıstırılmaktan meşum bir zevk aldığını belli eden ifade tekrardan suratına yerleşmişti. Fuuma'nın kulaklarının arkasını kaşıyarak komutunu verdi. "Kadın senin. Sana ve Teki'ye zarar veren o ellerini bir daha kullanamasın. Çabuk. Shunshin." Ardından sırtına iki kere hafifçe vurarak harekete geçmesini işaret etti.

Fuuma'ya Teki'yi kurtarması komutunu verdiğine göre sıra kendi canını kurtarmaya gelmişti. Bir sonraki adım belliydi. Gyaku'nun planı her neyse onu uygulamak. Yerden yükseleceğini tahmin ettiği cehenneme hazır bir şekilde sıçradı yerinden.

Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki

Posted: March 13th, 2019, 1:35 pm
by GM - Naruto
Teki: Bir nevi hayatın için bağırıyorsun Fuuma'ya. Bileğindeki baskı artıyor, vücuduna girmiş katana kıpırdanıyor. Acı karnından başlayarak, suya dalan taşın yarattığı dalgalar gibi her bir hücrene dağılıyor. Gyaku sanki ölümle dans eder gibi devam ediyor mühürlerine, hiçbir mührünü okuyamıyorsun seriliğinden ötürü. Bakışların Gyaku'dan tekrardan kadına kaydığı anda kan ile kaplanıyor. Direk olarak suratına inen kafa darbesi, sol kaşını patlatıyor, seni yarım adım kadar geriye itiyor. Sağ gözünün görüşü tamamen kapanırken dengeni sağlıyor, doğruluyorsun. Bir kafa daha, aynı noktaya. Kafa darbelerinin vücudunu savurmasından dolayı vücuduna saplı silah biraz daha acı zerk ediyor vücuduna. Fuuma'nın seri olması için adeta dua ediyorsun içinden.

Sakuma: Teki'nin bağrınmasından sonra Fuuma'ya dönüyorsun emirlerini iletmek için. Başını döndürdüğünde Fuuma orada olmuyor. Herhangi bir direktife ihtiyaç duymadan, zaten ne yapacağını çözmüş gibi. Bakışlarını Teki'nun bulunduğu konuma çekiyorsun. Anlık olarak beliren Fuuma, ön kısmı havaya kalkık bir şekilde varıyor hedefine. Sol pençesi kadının suratına yapışıyor, dişleri kadının saü kolunu göğsünün yarısını kapsayacak bir şekilde kapıyor. Dişlerini iyice rakibine geçirdikten sonra vücudundaki tüm kasları çalıştırıyor ve kadını adeta ikiye bölüyor ! Pençeleri kadının kafasını yerinden uçururken, vücudunun yarısı Fuuma'nın ağzıyla birlikte yerinden ayrılıp gidiyor.

Teki: Üçüncü kafa darbesini bekliyorsun. Aldığın yara normal şartlarda seni engellemeyecek olsa dahi, ardı ardına gelen kafa darbeleri ve hafiften başlayan yorgunluk vücudunu halsiz düşürüyor. Son darbeden sonra sol gözünü hafifçe aralıyor, kadına bakıyorsun. Hemen sonrasında, karnındaki yaradan kaynaklanan acı anlık olarak tavana vuruyor, sabitleniyor, dalgalanıyor ve eski seviyesine geri dönüyor. Kadının gülen suratının boynundan koptuğunu görüyorsun. Kestiğin noktadan itibaren, göğsü ise ikiye ayrılarak diğer yana uçuyor. Fuuma'yı hissediyorsun yanında. Ortalığa saçılan kanlar kalabalıktaki coşkuyu arttırırken bağrışmalar savaş naralarına dönüşüyor. Çevrenizdeki sınırı çizen güruhun üzerinize doğru koştuğunu görüyorsun.

Yaklaşık yarım saniye sonra Fuuma'nın sıcak nefesini ensende hissediyorsun. Kıyafetinin bol kısmından seni yakalıyor, sen daha henüz kendini toplayamamışken sert bir şekilde savuruyor seni. Önce geriye, ardından yukarıya doğru. Havada süzülüyor, ivmeleniyorsun. Tek elinde silahın, diğer elinde karnına saplı katana. Onu sabit tuttukça acının durulduğunu hissediyorsun sanki. Uçuş yaptığın anlarda, havada yavaşça dönüyor zemine bakma fırsatını elde ediyorsun. Fuuma, yarım metre kadar yanında uçuş pozisyonunda. Ötelerde ise Sakuma'yı görüyorsun, aynı şekilde.

Sakuma & Teki: Herkesin zıpladığından emin olduktan sonra odağınız Gyaku oluyor. Çevrenizi saran tüm kalabalık onun üzerine hücum edeerken omzuna ve sırtına saplanan birer kunai farkediyorsunuz. Yükseldikçe, tüm kalabalığın arasında adeta bir karınca gibi kalıyor Gyaku. Mühürlerini sürdürüyor, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi. Çevresine bakmıyor, o anda ölmeyi dahi umursamıyor.

Kendisine en çok yaklaşan kişi saldırı için hazırlanırken Gyaku yerinde doğruluyor. Sağ kolundan başlayıp vücudunu saran siyah bir dalgalanma görüyorsunuz. teninde dolaşıyor. Sol eliyle adama saplı mızrağı tuttuğu anda bu akım mızrağa da bulaşıyor. Gyaku mızrağı sanki adamın içinde değilmiş de havanın içinde savuruyormuş gibi çekip alıyor. Adam ikiye bölünürken, Gyaku çevresinde bir tur atarak en yakındaki adamı da aynı şekilde sanki havayı kesiyormuş gibi parçalıyor.

Çevresinde attığı tur sonunda mızrağının ucunu sert bir şekilde zemine gömüyor Gyaku. Vücudundaki siyah dalgalar toparlanıyor ve adeta mızrağının ucuna doğru hücum ediyor. Bu toparlanma sonlandığında yaşanacak herşey, yaklaşık iki saniye içerisine sıkışıyor.

Mızrağın ucundan zemine akan siyahlık yaklaşık 100 metrelik bir daireyi kapsayacak şekilde inanılmaz bir hızla büyüyor. Bir girdap edasında ufak bir dönüş yaşıyor ve dağılmasından daha hızlı bir şekilde mızrağa geri dönüyor. Bu alan içerisinde, zeminle teması olan herkesin sanki vakumlu bir şekilde zemine çekildiğini görüyorsunuz. Attıkları adım yarıda kesiliyor, bağırışları sonlanıyor. Vücut bütünlükleri hafif deforme oluyor ve karanlığın içinde kayboluyorlar. Ne çığlık atmaya vakitleri oluyor ne de onları bekleyen sonu farketmeye. Hepsi sanki hiç varolmamışçasına yok oluyorlar görüşünüzden. Az önce siyahlığın dolduğu zemin ise topraktan ibaret. Üzerinde ne savaşın izleri var, ne bir ceset, ne bir ekipman.

Düşüyor, zemine iniş yapıyorsunuz. Gyaku saldırısı sonrasında hafif bir şekilde diz çöküyor, nefes nefese. Göğsünün sol üstünden başlayıp karnına kadar inen bir çatlak farkediyorsunuz. Bir toprağın deforme olmasından farksız bu. Ancak içten içe, karşınızdaki Gyaku'nun bir bunshin olmadığından eminsiniz. Teki zemine indiğinde dizlerinin üzerine çöküyor. İniş esnasındaki sarsılma vücudundaki katanayı hareket ettirmiş durumda. Vücudunu tamamen delip geçmediği için şanslı bir bakıma. Kendini zorlarsa çekip çıkarabilir. Fakat herhangi bir iç organına zarar gelip gelmediğini bilmiyor.

Sakuma savaş alanına bakınca fazlasıyla sağlıklı. Yediği darbeler sonrasında vücuduna yerleşmiş uyuşukluk dışında birşeyi yok. Yürürken ara ara dengesini kaybediyor ancak zamanla geçecek birşey. Fuuma ise hepinizden iyi durumda. Zemine indikten sonra vücuduna saplı silahı çekip alıyor ağzıyla. Silkeleniyor, çevreyi inceliyor. Zihnine dalan şaşırma hissi hepinizden daha fazla etkiliyor onu.

Yüz metrelik koca bir alanda yalnızsınız. Yapının bulunduğu tepeden savaş alanına hücum eden düşmanlar duraklamış yahut hızlarını yavaşlatmış durumda. Kulağınıza hücum eden bağrışmalar, bu sefer arkanızdan geliyor. Savaş naraları gökyüzünü dolduruyor, içinize coşkuyu atıp geçiyor. Kusa shinobilerinin seslerini duyuyorsunuz. Savaş alanının ortasında olduğunuz hesaba katınca, Kusa shinobilerinin başarıyla ilerlediğini anlayabiliyorsunuz. Sırtınıza hücum eden soğuk hava dalgası. Aisu'nun varlığını size hatırlatıyor. Ve bir savaş alanında olması gerektiği gibi, herşey saniyeler içinde boka sarıyor.

Yapı ile aranızda duran kalabalığın arasından çığlıklar yükselmeye başlıyor. Acıyla değil vahşetle süsleniyorlar. Riaru'nun askerleri ilerlemekte tereddüt ederken, bu çığlıklar korkudan yoksun bir şekilde yaklaşıyor. Çığlıkların oluşturduğu cümleler anlamsız, neredeyse hayatınızda duymadığınız bir lisanda olduğunu düşüneceksiniz. Surların arasından bir silah bulutu daha yükseliyor savaş alanına doğru. Riaru güçleri arasından, diğerlerinden kesinlikle ayırt edebileceğiniz bir güruh sıyrılıp düzensiz bir koşuya başlıyor. Hepsi yarıçıplak halde, gövdelerinin üst kısmını kapatan herhangi bir şey yok. Çeşitli derin ve nispeten korkunç yaralar görebiliyorsunuz kaslı görünen vücutlarında. Ancak yeni gibi görünmüyor hiçbiri. Hepsinin başı kel, ve vücut yapıları benzer. Yüzlerini tamamen kapatmayan, ancak kurukafamsı bir şekli andıran minik birer maske var hepsinin. Yaklaştıkça çığlıkları kulaklarınıza daha da gürültülü ve korkunç gelmeye başlıyor. Vahşi hayvanlar gibi, garip ve anlamsızca haykırıyorlar. Yalnızca aralarda anlamlı birkaç kelimeye rastlıyorsunuz; Kami. Jashin. Riaru güçleri bu insansılardan cesaret alıp takibe koyuluyor.

Yüz metre öteniz bu güruh ve Riaru askerlerinden oluşuyor. Sırtınızı verdiğiniz alandan 100 metre ileride Kusa shinobileri, düşman güçleriyle amansız bir savaş vermekte. Tepenizde bir silah bulutu uçuyor. İvmesine baktığınızda kapsamı sizi de içine alacak şekilde. Sakuma, silahların arkalarına bağlı parşömen parçalarını farkediyor. Gyaku doğruluyor yerinde. Aldığı derin nefesler konuşmasını zorlaştırıyor. "Surlar." diyor hırıltılı bir sesle. Bakışlarını gökyüzünü saran silah bulutuna çeviriyor. "Ardından gelen saldırılar durmadıkça bu savaş bir kayıp." Teki silah bulutunda farkı olan ne olduğunu görmek için iyice odaklanıyor. O da farkediyor parşömenleri. "Yaranı sar Teki. Benimlesin. Fuuma, Sakuma. Hazırlanın" Mızrağı yere sapladıkan sonra tekrar başlıyor mühürlerine. Bakışları, surları birleştiren devasa kapı üzerine kilitleniyor. "İçeri gireceğiz." İçeriye her nasıl girecekseniz, bunun hazırlığına başladığını farkedebiliyorsunuz.

Savaş alanının ortasında olmanız da anlam kazanıyor. Surlar ve içerisi. Sürekli olarak göğe silah yağdıran ne varsa, en başından beri Riaru güçleri yerine aslında savaştığınız şey. Mevcut sayı üstünlüğü düşünülünce bu silah bulutunun kendi insanlarına ne zarar vereceğini umursamadıklarını biliyorsunuz. Sınırlı sayıdaki Kusa güçleri için ise tehlikenin ne olduğu anca o anda dank ediyor zihninize.
Off Topic
İtalik kısımlar yüce Meksdavnın betimlerinden çalıntıdır. Saygılar efenim.

Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki

Posted: March 14th, 2019, 9:24 am
by Kumo Sakuma
Fuuma Sakuma'nın ağzını açmasını beklememişti bile. Birlikte yaptıkları antrenmanlarda giderek çok daha uyumlu ve etkili bir ikiliye dönüşüyorlardı, ama iş gerçek savaşa gelince Fuuma'nın ortama ne kadar adapte olabileceğini kestirememişti önceleri. Görünüşe göre ne yaşamış olursa olsun, Fuuma'nın içindeki savaşçı ruh hiçbir zaman sönmemişti. Ne zaman ne yapması gerektiğinin oldukça farkındaydı. Hatta belki de Sakuma'dan çok daha farkındaydı. Her adımın onay gerektirmediğini de biliyordu, bir piyon değil bir silah arkadaşı olarak gelmişti buraya. Şimdi de Teki'nin yanında belirmişti onu kurtaracak hamleyi yapmak için. Hayatını kurtarmak için.

Teki için çok endişeleniyordu. Karnına saplanmış katananın iç organlarına zarar verip vermediğini, savaşmaya devam edip edemeyeceğini bilmiyordu ve bunu bilmemek endişesini katlanarak artırıyordu. Zaten tüm suratı kan içindeydi. Ama her şeyden öte, Fuuma Teki'ye yapışmış kadını etkisiz hale getirmeden önce kadının son bir atak yapmasından korkuyordu. Teki'nin savaşmaya devam etmesi gerekiyordu. Eğer bir görevde olsalardı ve Teki bu kadar yaralanmış olsaydı, çoktan Teki'yi kapıp yardım alabileceği bir yere götürmüş olurdu. Ama savaşın ortasındalardı. İçine giren her şeyi yutmaya çalışan bu kalabalığın ortasında ne Teki'yi dinlenmesi ve toparlanması için saklayabileceği bir yer vardı, ne de yardım isteyebileceği birileri. En öndelerdi ve yalnızlardı, bu yüzden Teki'nin durumunun ciddi olmadığını umdu. Fuuma onu kurtarabildiği sürece bir sorun olmayacağını telkin etti kendine.

Fuuma Teki'nin yanında belirdikten sonra şahit olduğu sahneyle birlikte, tekrar gururla göğsünün kabardığını hissetti Sakuma. Neredeyse kendilerini şu lanet kalabalığın içinde buldukları andan beri başlarına bela olan bu ölmek bilmeyen kadının Fuuma tarafından iki parçaya ayrılışını zevkle izledi. Çığlık atmaya bile vakit bulamamıştı, ya da o kadar cılız bir ses çıkarmıştı ki Sakuma duyamamıştı bile. Üst bedeninin sağ tarafı kalanından ayrılırken çıkan kanlar olduğu gibi Fuuma'nın üzerine sıçramış, parlak tüyleri zaten nem ve çamurdan matlaşıp kirlenmiş dostunu iyice vahşi bir görünüme sokmuştu. Tam bir savaşçı gibi görünüyordu.

Zıplama vakti gelmişti. Fuuma da Gyaku'nun uyarısı doğrultusunda Teki'yi havaya fırlatmış, ardından kendisi de zıplamıştı. İkisinin de kendisi gibi havada olduğunu gördükten sonra artık odağını gönül rahatlığıyla Gyaku'ya çevirebilmişti. Az önce kendilerini çevreleyen heyecanlı kalabalık Gyaku'nun üzerine çullanmak üzere harekete geçmişti ama bu durum Gyaku'nun pek umrunda gibi gözükmüyordu. Başını kaldırmamış, bir anlığına bile duraksamamıştı. Kendisine yaklaşan kalabalığa aldırmadan el mühürlerini sürdürmekle meşguldu, o an önemli olan tek şey oydu. Giderek daralan çember Gyaku'yu yutmak üzereyken, Sakuma'nın ne olduğunu kestiremediği ve Gyaku'nun tüm vücudunu saran siyah bir dalgalanma çıkmıştı ortaya. Mızrağını da saran bu güçle ne kadar eforsuz ve rahatça hareket ettiğini gördükten sonra anladı Sakuma neden üzerine çullanan kalabalığı umursamadığını. Çünkü tüm o kalabalığı ortadan ikiye ayırabilirdi belli ki.

Her şey çok hızlı gerçekleşmişti. Gyaku'nun mızrağını yere saplamasıyla birlikte, üzerinde durdukları alan bir anda bu siyahlıkla kaplanmıştı. Sonrasında ise bu alan içinde kalan tüm insanlar, her şey, hızla yere doğru çekilerek gözden kaybolmuştu. Birden. Tüm o insanlar bir anda yok oldu. Büyük bir sessizlik. İyi ki zıplamışlardı.

Havadaki süzülmeleri bittikten sonra yere indiklerinde, hızlıca herkese bakarak iyi olup olmadıklarını kontrol etti Sakuma. Teki dizlerinin üzerindeydi. Karnına saplanmış katananın biraz derine girdiği belliydi. Fuuma tarafından havaya fırlatıldıktan sonra yere inmek de kılıcın yerinden oynamasına sebep olarak canını yakmış olmalıydı. Sakuma düşünmeden Teki'nin yanına koştu ve iyi olup olmadığını sordu. Eğer herhangi bir şeye ihtiyacı varsa veya kılıcı vücudundan çıkarmayı düşünüyorsa ona yardımcı olacaktı.

Vücuduna girmiş silahtan kurtulan Fuuma iyi durumda gözüküyordu. Bu oldukça rahatlatmıştı Sakuma'yı. Etrafını incelerken suratına hakim olan şaşkınlığı fark etmişti Sakuma, ancak bu onu endişelendirmedi. Fuuma, buraya geldiği andan itibaren, yeterince hızlı adapte olabildiğini birden fazla kez kanıtlamıştı.

Gyaku ise diz çökmüştü. Az önceki teknik, bu kadar büyük bir alandaki tüm o insanları bir şekilde yok etmiş olmak Gyaku'yu oldukça yormuşa benziyordu. Gövdesinde tuhaf bir çatlak vardı ama bir yaradan ziyade deforme olmuş bir toprak yüzeyinde görülecek türden bir çatlaktı. Henüz şokunu yeni atlatmış olduğu Gyaku'nun ölüm sahnesinden sonra bu bedenin de bir bunshin olma ihtimali yüksekti, ama içinden bir ses karşısındakinin gerçek Gyaku olduğunu söylüyordu. Çok bir kanıtı yoktu bunun için ama bilmediği yedek planlara bel bağlayamazdı. Gövdesindeki çatlağın ne kadar ciddi bir durumun habercisi olduğunu merak etti.

Kulağında uğuldayan sessizlik baskın geldi tekrar. Büyükçe bir alanın ortasında tek başlarınalardı. Pek çok savaşta elde edilmeyecek bir lükstü. Biraz olsun nefeslenme fırsatı, yaklaşan düşmanı rahatça görüp hazırlanabilme şansı. Yine de tamamen sessizlik yoktu tabii ki. Gene, etraflarındaki boşluğun ardında, savaşın tüm hızıyla devam ettiği duyuluyordu. Ancak bu sefer yükselen seslerin baskın geldiği taraf kendi taraflarıydı, Kusa ordusunun yaklaştığı yönden geliyordu savaş naraları. Başarıyla ilerliyorlar gibi duruyordu. Kulağa öyle geliyordu. Ruhuna savaş coşkusunun tekrardan dolduğunu hissetti. Değişik bir sekansı vardı savaşın. Etrafındaki insanların, Kusagakureli veya düşman, coşkusundan beslenerek bu coşkuyu harcayana kadar savaşıyor, ardından her umudunu kaybettiğinde veya soluklanmak için durduğunda tekrardan bu coşkuyla doluyordu. Sırtında hissettiği sert ancak Sakuma'ya tatlı gelen bir serinlik ise Aisu'nun hala baskın bir şekilde dövüşmekte olduğunu hatırlatmıştı. Gyaku'nun hala burada olduğuna sevinmesi gerektiğini hatırlattı bu Sakuma'ya. Komutanları hala onlarlaydı.

Tabii bu vaha da uzun sürmemişti. Surların oradan tuhaf çığlıklar yükselmeye başlamıştı. Duyduğu şeyleri anlamlandıramıyordu, daha önce duymadığı bir dil gibiydi neredeyse. Bir iki kelime seçebildi Sakuma. Kami. Jashin. İster istemez ürpermişti. Bu, karşılarındaki ordunun en az iki farklı gruptan oluştuğunu açıkça görebildiği ikinci an olmuştu. Riaru'nun askerleri, Gyaku'nun az önce savaş alanının dikkate değer bir kısmını adeta yutmuş olmasının ardından, ilerlemekte tereddüt ediyor gibi gözüküyordu ve bu tuhaf bağırışların onlardan gelmediği belliydi. Ancak, az önce Gyaku ile o iki garip kişiyle dövüştükleri sırada etraflarını saran insanların bu kişilerden bir nebze uzak durduklarını fark ettikleri gibi, tereddüt eden normal insan güruhundan ayrı durmakta olan bir gruptan çıkıyordu bu çığlıklar. Gözle görülür bir şekilde ayrı değillerdi aslında, aynı kalabalığa aitlerdi. Ama hissiyat olarak farklı iki grup olduklarını Sakuma'nın da bulunduğu gibi 100 metre öteden fark edebiliyordunuz. Zaten çok da geçmeden bu bağıran kalabalık diğerlerinden ayrılarak üzerlerine doğru koşmaya başlamıştı. Az önce savaştığı kadın gibi sargılarla kaplı değildi vücutları, ancak tıpkı onunki gibi yaralarla kaplılardı. İri ve kaslılardı ve o garip maskelerden takıyorlardı. Onlar yaklaştıkça Sakuma tüylerinin diken diken olduğunu hissedebiliyordu. Çok tuhaf bir enerjileri vardı. Sakuma giderek sindirildiğini hissederken, bu kişiler arkalarında bıraktıkları kalabalığı da iyice gaza getirmiş olmalılardı ki ilk başta koşmaya başlamayan kişiler de şimdi arkalarından geliyorlardı.

Bu insan dalgası yetmiyormuş gibi, savaş alanına ilk geldiklerinde düşmanlarının onlara hoşgeldin hediyesi olan silahlardan bir dalga daha gelmekte olduğunu gördü gökyüzünden. Açılarına ve hızlarına bakılırsa, bulundukları nokta menzil içerisinde kalıyordu. Daha da kötüsü, Sakuma tepelerindeki siyah bulutu oluşturan silahlara bağlı parşömenleri fark etmişti. Delici hamleleri savurmak yeterli olmayacaktı, bir şekilde menzil dışına çıkmaları gerekiyordu.

Sakuma'yı içinde bulunduğu çaresizlikten çekip çıkaran Gyaku'nun sesi oldu. Hala nefes nefese olduğunu, konuşmaya başlamasıyla birlikte fark etmişti. Belli ki ilk planları hala geçerliydi. Bir an önce surlara ulaşıp, gökyüzünden gelen bu saldırıların kaynağını kesmeleri gerekiyordu. Yoksa, bir şekilde karşılarındaki bu orduyu ortadan kaldırsalar bile, yukarıdan gelen silahlar ve patlamalar Kusagakure güçlerinin sonu olabilirdi. Arkalarındaki ordunun akıbeti bu küçük gruba bağlıydı. Sakuma bu sorumluluğu üstlenmeye hazırdı.

Gyaku'nun surları aşmak için nasıl bir planı olduğunu bilmiyordu, ancak mızrağını yere saplayarak el mühürlerine başlaması, Sakuma'ya bir şekilde surların ardına fırlatılacaklarını düşündürtmüştü. En azından bu sefer önceden haber veriyordu. Teki ve Fuuma'ya bakarak onların da hazır olduğundan emin olmak istedi kendilerini yine bir kaosun ortasında bulmadan önce. Eğer Teki'nin yarasıyla ilgili bir şeye ihtiyacı varsa yardım edecekti. Bu sırada Gyaku'nun bakışlarının kapıya odaklandığını da gözden kaçırmamıştı, fırlatılmaktan başka bir senaryo da bekliyor olabilirdi kendisini. İçeri kapıdan gireceklerse bile, Gyaku her ne için hazırlık yapıyorsa, ayaklarının yere sağlam basması gerektiğinden emindi. Bacaklarını omuz hizasına açarak ve dizlerini hafifçe kırarak sıçramaya, fırlatılmaya, koşmaya ve birkaç ihtimale daha hazır bir pozisyon aldı.

Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki

Posted: March 15th, 2019, 3:18 am
by Kasumikage Teki
Hayatı için bağırmıştı Fuuma'ya. Bir an önce kurtarılmaya ihtiyacı vardı. Başka kişilere bel bağlamayı sevmeyen yapısı gereği durumdan hiç memnun olmasa bile başka şansı yoktu. Hayatının kurtarılmasına ihtiyacı vardı. Kadının özel durumundan haberi olmamasının acısını çekiyordu. Vücuduna saplanmış haldeki katana düzenli olarak bir acı dalgası yolluyordu Teki'nin her bir hücresine. Gyaku ise son hızla mühürlerine devam ediyordu. Teki'nin durumu ile kesinlikle ilgilenmiyordu. Savaş alanındaki aksiyon başladığından beri tam bir görev adamı olduğunu kanıtlamıştı Gyaku, Teki'nin gözünde. Toprak rampadan fırlatılmaları... sıcak temasın ilk anlarında Kumo, Sakuma ve Teki'yi geride bırakması... Bu sebeple Kumo'nun hayatını kaybetmesine ön ayak olması... Şimdi de Teki'nin durumuna önem vermeyip, planına devam etmesi. Her ne kadar Teki'nin gözünde Gyaku büyük saygı görüyor olsa da, an itibari ile görüşlerinde değişme olmuştu Teki'nin. Çünkü ya Gyaku onları umursamıyordu. Ya da onlara tamamen güveniyordu. Hangisi olduğuna karar verememişti Teki. Sadece ileride onun gibi olmamak istedi. Gücünü ne kadar arttırırsa arttırsın, ne kadar önemli pozisyonlara gelirse gelsin duygularını kaybetmek istemiyordu Teki. Bulundukları gibi olan savaş ortamlarında belki duyguların varlığı kendisine sadece kayıp ve üzüntü getirebilirdi. Ancak yinede duygularına ihtiyacı olduğunu biliyordu. Shinobi kişiliğinin insan kişiliğini kenara itip komutaya geçmesini istemiyordu.

Aniden suratına yediği darbe ile hem düşünceleri dağılmıştı hem de sol kaşı. Karşısındaki "ölümsüz" kadın ile kilit halde kaldığı için herhangi bir darbe almayacağı düşüncesi tam şiddeti ile patlamıştı suratında. Kadının direkt Teki'nin suratına attığı kafa darbesi sonrasında görüşü kanla kaplanmıştı. Kaybetmek üzere olan dengesini kurtarmaya çalışırken, vücuduna saplı katana da kendini belli etmişti. "Ben de buradayım" der gibi bir acı dalgası daha yollamıştı Teki'nin beynine. İkinci bir kafa darbesi. Aynı noktaya. Başı dönüyordu. Dengesini korumak için elinden geleni yapıyordu. Her hareketinde katana biraz daha canını acıtıyordu. Fuuma'nın bir an önce yetişmesini diliyordu. Üçüncü kafa darbesi için kendini hazırlamaya çalışıyordu. Sağ çıkabilmek istiyordu...

Aldığı kafa darbeleri ve vücuduna saplanan katan sayesinde vücudunu ele geçirmeye başlayan yorgunluk hissinin kendisini halsizleştirmeye başladığını fark etmişti. Gözünü açıp kadına bakmaya karar vermişti. Kadının kanla kaplı suratını gördüğü gibi karnında saplı katana huysuzlaşmaya başlamıştı. Bir anda zirveye ulaşan acı hissi yüzünden gözlerini istemsiz kapatmış ve çenesini kasarak, dişlerini sıkmaya başlamıştı. Acı anlık olarak ulaştığı tavan seviyeden yavaşça eski halinde döndüğü gibi suratını kasmayı bırakarak tekrar gözlerini açmayı başarmıştı. Kadının kafasının kopmuş olduğunu ve Kitsune ile kestiği göğsünün ikiye ayrılarak kenara savrulduğunu görmesi ile bir rahatlama kaplamıştı içini. Kurtulmuştu. Fuuma, Teki'yi kurtarmıştı. Sakuma, Teki'yi kurtarmıştı...

Kilit durumdan kurtulduğu gibi çevresine dikkat kesilmişti. Kalabalığın bağırışları yerini savaş naralarına bırakırken, üstlerine doğru koşmaya başlamışlardı Kusagakure Takımının. Zıplaması gerektiğini bile unutmuştu o sırada Teki. Halen yaşadığı şok ve hissettiği acı yüzünden mantıklı düşünemiyordu. Kalabalığa dayanabilmek için katanası ile savunma pozisyonu alacaktı ki, yanında aklı yerinde bir silah arkadaşı olması tekrar hayatını kurtarmıştı. Ensesinde önce Fuuma'nın sıcak nefesini hissetmişti. Sonrasında ise ensesinden tutulup yukarı fırlatıldığını fark etmişti. Savrulmanın etkisi ile bir nebze daha toparlayabilmişti kendisini. Bir elinde Kitsune'yi halen sımsıkı tutuyordu. Diğer elinde ise karnına saplı katanayı tutarak oynamamasını sağlamaya çalışıyordu. Sabit tuttukça acısının durulacağını biliyordu. Yarım metre kadar yanında Fuuma da havada süzülmekteydi. Borçluydu artık ona Teki. Beyaz kaplanın suratına bakarak, belli olmasını ummuş ve gözlerini kırpmıştı yavaşça. Anlayacağını biliyordu. Ona borcunu köye döndükleri zaman ödeyecekti.

Bakışları tekrardan Gyaku'ya döndüğünde bir merak kaplamıştı içini Teki'nin. Zıplamayı başaramasaydı başına gelecekleri merak ediyordu. Gyaku gibi bir shinobinin cephaneliğinde neler olduğunu görmek istiyordu. Usta shinobi mühürlerini bitirdiğinde ve vücudunu siyah bir dalgalanma sarmaya başladığında Teki tüm dikkati ile izlemeye koyulmuştu...

Önce mızrağın saplı olduğu adamı sanki somut bir madde değilmiş gibi kesmiş ve mızrağını adamın vücudundan çıkarmıştı. Sonrasında ise ona saldırmakta olan bir diğer düşmanı aynı şekilde kesmişti hiç zorlanmadan. Sanki maddesel olmayan bir mızrak kullanıyormuş gibiydi tamamen. Asla engel tanımıyordu ve ivmesini kaybetmiyordu. İlk saldırısını yaptıktan sonra ise mızrağını yere saplamıştı vakit kaybetmeden. Vücudunda toplanan siyah dalgaları mızrağına yönlendirmişti. Kullandığı jutsu ya da özel mod neyse aşırı ilgi çekici duruyordu. Ve henüz Teki hiçbir şey görmemişti...

Sadece iki saniye içerisinde olan olmuştu. Gyaku'nun mızrağının ucundan zemine akan siyah dalgalanma yaklaşık 100 metrelik bir alana yayılmış ve alanda durmakta olan herkesi zemine doğru çekerek yutmuştu. Herkesin tek tek sesleri kesilmişti ve karanlığın içinde kaybolmuşlardı. Zemine yayılan siyah dalgalanma yerini tekrardan sulu çamura bırakırken ortada ne düşman vardı. Ne de onlardan kalanlar.

Zıplamaları sonlanıp yere indiklerinde dizlerinin üstüne çökmüştü Teki. Katana tekrar sarsılmış canının bir kez daha yanmasına sebep olmuştu. İç organlarının zarar görüp görmediğini bilmiyordu fakat katanayı çıkartması gerektiğini biliyordu. Ninjutsuya daha odaklı biri olsa katanayı kırıp içinde kalan parçanın kendisini çok engellememesini umabilirdi ancak taijutsu hatta kenjutsuya yönelmiş bir shinobi olduğu için düşman ile yakın temasta bulunması gerekiyordu. İçinde kalacak olan katana parçası durumu çok daha kötü bir hale getirebilirdi. Sakuma'nın hemen yanına gelip kendisine iyi olup olmadığı sorması sonrasında bakışlarını karnına saplı olan katanadan ayırmış ve arkadaşına yöneltmişti. Suratına güven verici bir gülümseme yerleştirmeye çalışarak; "Sorun yok. Daha kötü durumlarda da kalmıştık. Özellikle konvoy görevine kıyasla turp gibiyim." demişti.

Koca bir alanda tek başlarına duruyorlardı. Gyaku'nun az önce kullandığı esrarengiz teknik sayesinde savaş alanına sükunet gelmişti resmen. Az önceki bağırışlar ve savaş naralarından kaynaklanan gürültü yerini sessizliğe bırakmıştı. En azından bulundukları noktada. Arkalarından gelmekte olan savaş naraları kesilmemişti. Fakat düşmanlardan değil, Kusa güçlerinden geliyordu bu sesler. Birliklerin başarı ile ilerlediği seslerinden belli oluyordu. Sırtına vuran tatlı soğuk hava dalgası Aisu'nun halen aktif bir şekilde savaştığını kanıtlıyordu. Güzel bir şekilde moral pompalamıştı bu gelişmeler Teki'ye. Diğerinin de aynı şekilde hissettiğini ummuştu. İhtiyaçları vardı.

Bir anlık Teki'nin içini kaplayan iyi ve pozitif duyguları yerini anında şaşkınlık ve gerginliğe çevirmişti. Yapı ile aralarında duran kalabalıktan gelmeye başlayan çığlıklar ilerlemeye tereddüt eden Riaru askerlerinden farklılardı. Yaklaşmaya devam ediyorlardı ve ne dedikleri anlaşılmıyordu. Surların arasından gelmeye başlayan diğer silah bulutu ile beraber, düşman güçlerinin arasından kesinlikle ayırt edilebilen bir topluluk ilerlemeye başlamıştı. Yaralı vücutlardan oluşan, yarı çıplak, kel kafalı, kurukafamsı maskeler takan kişiler. Korkunç çığlıklarla, anlamsız haykırışlar ile ilerliyorlardı. Sesleri korkunç, söyledikleri çoğunlukla anlamsızdı. Sadece Kami ve Jashin kelimelerini ayırt edebilmişti Teki. Benliğini hissettiği korku duygusuna kaptırmadan kalkmıştı diz çöktüğü zeminden. Riaru birliklerinin de harekete başladığını gördüğü gibi Gyaku'nun yanına geçmişti.

Surlardan atılan patlayıcı bağlı parşomenler ilerlemeye devam ediyordu ve etki alanlarında Teki'lerin de olduğu aşikardı. Gyaku nefes nefeseydi. Az önce kullandığı jutsunun kendisini çok yıprattığı her halinden belli oluyordu. Jutsunun gücü ile oranlayınca çok normal gözüküyordu Teki'nin gözünde bu durum.

Vakit kaybetmeden kıyafetinin iki kol parçasını sökmüştü Teki. İki parçayı birbirine bağladığı gibi karnına saplı katanayı çekmişti. Yaradan başlayarak vücuduna dağılan bir acı dalgası eşliğinde, kan kaybını az tutmak için ve büyük bir zarar almadığını umarak kopardığı parçaların bağlanma noktasını yaranın üstüne denk getirecek şekilde bastırmış ve sarmıştı vücuduna. Gyaku surlar ve surlardan gelen saldırılar hakkında konuşurken elini shinobi çantasına atarak hem son kalan kondisyon hapını, hem de misinasını çıkartmıştı. Kondisyon hapını ağzına attığı gibi misina ile yarasını sardığı kumaşı biraz daha sağlamlaştırmayı ummuştu. Gyaku'dan gelen "Yaranı sar." talimatından sonra ise misinaya son bir düğüm atarak elinden geldiği kadar sağlamlaştırmaya çalışmıştı. "İçeri gireceğiz." diye emir buyurmuştu Gyaku. Bu sefer bir plan taslağına sahiplerdi. Kitsune'yi kınına koyduktan sonra az önce karnından çıkardığı katanayı almıştı eline. Haruka'yı kaybetmiş olsa da tekrar kullanabileceği yeni bir kılıca sahipti. Sağlam olup olmadığı kontrol ettikten sonra boşta kalan ikinci kına katanayı yerleştirmiş ve tekrar Kitsuneyi eline alarak konuşmaya başlamıştı.

"Gyaku-san yanınızdayım ancak ufak çapta direktiflerinize ihtiyacım olabilir. Bana güvenmenizi istiyorum."

Surların ardına geçerek silah yağmuruna son vermelilerdi. Arkalarında savaşan Kusa birliklerindeki kardeşleri için. Her ne kadar yaralanmış ve acı hissetmeye devam ediyor olsa da elinden geleni yaparak savaşın yönünü değiştirebilmeliydi. Güveniyordu kendisine. Yaraları onu yavaşlatabilirdi fakat durduramazdı. Buna izin vermeyecekti.

Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki

Posted: March 18th, 2019, 11:07 pm
by GM - Naruto
"Direktiflere ihtiyacın yok Teki. Birer kurbanız. Ardımızda dövüşen insanların hayatta kalması için ne yapman gerekiyorsa yap, tek direktifin bu." Teki'ye kısık bir tonda cevap verdikten sonra gözlerini kapatıyor Gyaku, odağını arttırıyor. "Bu sorumluluk için sizi seçmişken, tekrar bu cümleyi kurma." Sert. Ancak yatıştırıcı bir ton taşıdığını hissediyorsunuz.Teki yarasını sarmış durumda. Misina ile desteklemesi sargının kuvvetini arttırırken hareket kabiliyetini kısmi olarak azaltıyor. Acısı dayanılmayacak seviyede değil. Kan kaybı baskı nedeniyle az çok engelleniyor ama ilerisi için probleme yol açacak gibi gözüküyor. Şimdilik dövüşebilecek durumda Teki. Sakuma ise üzerindeki sersemliği atmış durumda. Her ne olacaksa hazır hissediyorsunuz.

Mühürler bitiyor, Gyaku yerinde kaskatı kesiliyor. "Gan: Dosekiryuu !" Gyaku'nun hemen birkaç adım ötesinden, sanki denizden fırlamış gibi toprağı yarıp iki ejder başı çıkıyor. Yukarıya doğru ivmeleniyor, tekrar zemine denize dalarmış gibi giriyor. Ve bu rutini yirmişer metre aralıklarla devam ettiriyor. Dümdüz, hedefinden hiç saçmadan, kapılara doğru ilerliyor bu iki ejder. Aralarında yaklaşık 6-7 metre var. İlerleyişleri

Çamurdan ejderler hızla kapıya ilerlerken Gyaku rengini tamamen kaybediyor, taştan bir heykele dönüşüyor. Ardından bu heykelin içinden, adeta ardında gölgesini bırakırmış gibi çıkıp adımlıyor Gyaku. Soldaki ejderin vücuduna sıçrıyor ve eliyle ilerlemenizi işaret ediyor.

Bulunduğunuz alana koşturan güruha bakıyorsunuz. Onlarcası dalıp çıkan ejderlerin kurbanı olup toprağın dibini boylarken, bazıları bu ejderin oluşturduğu yola sıçramaya çalışıyor. Çamur vücudun içlerine batıyor, diğerlerine adeta birer ders veriyor. Sonrasında zıplayanlar ise çamur zemin üzerinde ilerlemeyi başarabiliyor. Gyaku ejder vücudunun üzerinde kapıya doğru ivmelenirken, maskeliler ise hem yerden hem de ejder vücudunun üzerinden hareket ediyor. İlerleyişleri düzensiz, kimi dengesini kaybedip düşüyor, kimisi yollar arasında çapraz sıçrayışlar yapıyor.

Fuuma, Sakuma'nın direktifini beklemekte. İkiniz de ilerlemeye hazırsınız. Ejderler henüz kapıya ulaşmış değil.

Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki

Posted: March 21st, 2019, 6:58 pm
by Kasumikage Teki
"Direktiflere ihtiyacın yok Teki. Birer kurbanız. Ardımızda dövüşen insanların hayatta kalması için ne yapman gerekiyorsa yap, tek direktifin bu. Bu sorumluluk için sizi seçmişken, tekrar bu cümleyi kurma."

Gyaku'nun sözlerinden sonra göğsüne bir darbe yemişti adeta Teki. Boğazında oluşan yumru yüzünden yutkunmaya çalışırken tek yapabildiği Gyaku'yu yarı yolda bıraktığı hissiydi. Çok sert bir şekilde konuşmamıştı Gyaku. Kesinlikle sert olmadığı söylenemezdi. Ancak aynı zamanda yatıştırıcı bir ses tonuna da sahipti. Aksi taktirde Gyaku'yu sinirlendirdiği için yerin dibine girebilecek olan Teki'nin halen tek parça halinde kalmasının sebebi de bu yatıştırıcı tondu yüksek ihtimalle. En azından tek ve önemli direktifi alabilmişti Gyaku'dan. Bu savaş alanındaki görevleri kurban olmalarıydı. Arkalarında savaşmakta olan Kusagakure birliklerinin hayatta kalabilmesi için ne gerekiyorsa yapmalılardı. Dostlarının bir saniye daha fazla savaşabilmesi için gerekirse hayatlarını vermelilerdi. Havadan gelmekte olan saldırıları durdurmalılardı. Bu yüzden de ilerlemelilerdi. Son hız ve durmadan...

Yutkunması ile boğazındaki yumrunun gittiğini hissetmişti. Ağzında biriktiğini hissettiği kandan kurtulmak için çamur zemine tükürmüştü. Çamur zemine yapışan balgam kan karışımı sıvıya iğrenerek baktıktan sonra ise sardığı yarasını misina ile desteklemiş ve son düğümü atarak sıkmıştı. Düğümü sıkması ile gelen anlık acı hissiyatını yerini yavaşça terk ederken durumunu kontrol etmişti. Zira beklediğinden çok daha fazla darbe almıştı. Fakat korkulacak bir durum yoktu ortada. Şimdilik. Acıya kesinlikle dayanabilirdi. Kan kaybını minimuma indirebildiğini düşünüyordu. Problemden ne zamana kadar kurtulabildiğini bilmiyordu ancak bir süre rahat edebilir gibi duruyordu durumu. Yinede ne olursa olsun yanında bir Medic-Nin olsaydı çok daha mutlu olabilirdi.

"Gan: Dosekiryuu !"

Mühülerini bitiren Gyaku'nun aktif ettiği jutsu ile bir kaç adım ötelerinden toprağı yarıp, iki ejder başı çıkmıştı. Sanki denizden fırlamış yunuslar gibi önce yukarıya doğru ivmelenmiş, sonrasında ise denize dalarmış gibi içeri girmişlerdi. Dümdüz, hedeflerinden şaşmadan devam ediyorlardı bu rutine. Kapıya doğru...

Gyaku'dan yine büyük çapta, güçlü bir jutsu gelmişti. Şu ana kadar yaptığı her teknik aşırı havalıydı Gyaku'nun. Gerek taijutsu, gerekse ninjutsu. Her şekilde Teki'yi etkilemeyi başarıyordu usta shinobi. Ejderler kapıya doğru ilerlerlerken Gyaku'nun vücudu tüm rengini kaybetmişti. Taştan bir heykele dönüştüğü gibi heykelin içinden adımlayarak çıkmıştı Gyaku. Sonrasında ise sol tarafındaki ejderin vücuduna sıçramış ve Teki, Sakuma ve Fuuma'ya ilerleyin dercesine eli ile işaret yapmıştı.

Üstlerine doğru koşmakta olan topluluğun bir kısmı ejderhaların kurbanı olmuştu bile. Kimisi ejderlerin üstüne çıkmaya başlamış ve çamur zemine yapışmışlardı. Bu gelişmeyi gören diğerleri ise zemin üzerinde durmayı başarabilmişlerdi. Net bir fikir oluşmuştu Teki'nin kafasında böylece. Aynı en nefret ettiği jutsulardan birisi olan "Mizuame Nabara" gibi bir durum vardı ortada. Ejderleri oluşturan çamur yapışkan bir maddeydi. Temas halindeki bölge çakra ile kaplı olmadıkça tehlikeli bir hal alıyordu üstüne çıkmak. Kılcal görevini hatırladı tekrardan. Sakuma'nın da hatırlayacağını biliyordu fakat yine de belirtmek istedi dostuna ve Fuuma'ya.

"Ahaha... Aynı Sümüklü Çığırtkan gibi Sakuma. Siz sağdakine gidin. Ben Gyaku ile devam edeyim. İçeride görüşmek üzere. "

Kitsune'yi kullanmayacaktı şimdilik. İçinde bulundukları durumda eğer silahını düşürür ise geri alma şansı kesinlikle olmayacaktı. Bu sebeple az önce içinden çıkardığı düşman katanasını kavramıştı sıkıca Teki. Odaklanarak çakrasını ayaklarına yönlendirdikten sonra soldaki ejderhanın üstüne zıplamıştı. Gyaku'dan gelen emir doğrultusunda onu takip etmesi gerektiğini biliyordu. Lanet maskeliler ise hem yerden hem de ejder vücudun üzerinden hareketlerine devam ediyordu. Ninjutsu kullanırsa hedefi tutturamama ihtimali vardı ve karşılarındakiler de büyük ihtimalle az önce kadın gibi ölümsüz vücutlara sahiplerdi. Bu sebeple bir kez daha Shigure stiline bel bağlayacaktı. Kenjutsu kullanımı zaten yaralı olan vücuduna daha da yük bindirebilirdi fakat başka şansı yoktu Teki'nin. Gyaku'nun deyimiyle kurban ünvanına sahiplerdi şu anda. Ve başarmak için elinden gelen her şeyi yapması gerekiyordu. Zarar görecek olsa bile...

Son hız Gyaku'ya yetişmeye çalışacak ve Önüne çıkacak kişilere Hadan kullanacaktı. Bu sefer düşmanlarının özel durumundan haberdardı. Yapacağı her saldırı çizme ya da kesik atma üzerine değil, kesme ve kopartma üzerine olacaktı. Özellikle boyunları ve bacakları. Ölümsüz olsalar bile hareket kabiliyetlerini kaybederlerse sorun olmaktan çıkabilirlerdi.

Henüz kapıya ulaşmamışlardı. Fakat kesinlikle ulaşacaklardı.

Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki

Posted: March 21st, 2019, 11:31 pm
by Kumo Sakuma
Çok daha iyi hissediyordu Sakuma kendisini. Planlarının bir sonraki aşamasına geçerken, hamlelerinin yakıtı olan heyecanı artıyordu. Başaracaklarına dair inancı artıyordu. Gyaku kendilerini bu surların içine sokmak için nasıl bir plan hazırlamış olursa olsun, hazırdı.

"Gan: Dosekiryuu!"

Aslında Gyaku'nun ilk başta kendilerini düşman kalabalığının üzerine fırlattığı gibi bir giriş yolu bekliyordu, ama yüzüne çarpan rüzgarı hissetmiyordu bu sefer. Gyaku'nun mühürlerinin ardından, hemen önündeki toprağın içinden iki muhteşem ejder başı yükselmişti onun yerine. İlk başta havaya doğru yükselmişler, ardından tekrar toprağın içine dalmışlardı sanki toprak katı bile değilmişçesine. Bu şekilde dikey zikzaklar çizerek hedefleri olan surlara doğru yaklaşmaya başlamışlardı. Bu pürüzsüz hareket örüntüsüne hayranlıkla bakakalmıştı Sakuma.

Bu sırada ise Gyaku'nun az önceki görünümü taş bir kabuğa dönüşmüş, Gyaku ise kabuk değiştiren bir yılan gibi bu katmandan sıyrılmış ve soldaki ejderin üzerine doğru sıçramıştı. Sakuma Gyaku'dan geriye kalan kalıntılara bakarken, eliyle ilerleyin komutu vermişti liderleri.

İlerlemeden önce üzerlerine doğru koşmakta olan kalabalığı tarttı. Bir kısmı ilerledikleri yönde karşılarına çıkanları acımasızca yutan bu iki başa yem oluyordu. Bir kısmı toprağa bata çıka ilerlemekte olan ejderlerin üzerine ayak bastığı gibi içlerine gömülerek yok olurken, bir kısmı ise sorunsuzca ejderlerin üzerine çıkıp ilerlemeye başlamıştı bile. Demek ki bu topraktan ejderler aslında katı değildi ve bir girdap gibi yutuyorlardı üzerlerine basanları, akıllılık ederek suda yürür gibi davrananlar ise sorunsuzca ilerleyebiliyordu. Tek yapması gereken ayaklarına chakra toplamaktı. Zaten o sırada Teki de Sakuma'nın savaştan önceki son görevlerinde yakalandığı tuhaf yapışkan sıvıyı hatırlatarak gülmüştü. Aklın yolu birdi demek ki. Dostuna dönerek yüzüne kırık bir gülümseme yerleştirdi ve "Seni orada göremezsem bozuşuruz." diyerek geçici olmasını umduğu vedasını tamamladı.

Teki'nin direktifi üzerine, Fuuma'ya döndü ve eliyle sağdaki ejderi göstererek "Üzerine çıkmadan önce chakranı patilerine topla! Arkandan geliyorum." diyerek tüylü dostuna önden gitmesini işaret etti. Son kalan kunaisini belindeki çantadan çıkardı ve önüne çıkan düşmanları savuşturmak amacıyla sağ eline aldı. Chakrasını ayaklarına topladı ve Fuuma'nın peşinden sağdaki ejderin üzerine atlayarak tüm hızıyla surlara doğru koşmaya başladı.

Surların ardında kendilerini neyin beklediğini bilmiyordu. Yolda karşısına ne çıkacağını da bilmiyordu. Tek bildiği önlerindeki bu engeli de aşıp bir an önce saldırıların kaynağını kesmekti. Kusagakure güçlerine karşı yegane ve en ulvi sorumlulukları buydu.

Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki

Posted: March 24th, 2019, 6:47 pm
by GM - Naruto
Gyaku'nun atlamasından yaklaşık yarım dakika sonra durumu idrak ediyor, birbirinizle paylaşıyor ve Gyaku'nun sizin için oluşturduğu yola atlıyorsunuz.

Ejder kafaları sürekli dalıp çıktığı için yol düz bir köprüden ziyade sürekli zeminle bütünleşen, ufak oval yapılar halinde. Gyaku bunların tepe noktalarında koşuyor, eğim zemine doğru ilerlediğinde bir diğer yapıya zıplıyor. Teki sol tarafa, Gyaku'nun peşine atılıyor. Fuuma ve Sakuma ise, sıralı olarak sağ taraftakine.

Düşman ordusunun adeta orta yerinden ilerleyen ejderler normal olarak dikkatleri de üzerine çekiyor. İlk temas, az önce gördüğünüz gibi maskeliler tarafından gerçekleşiyor. Kimi kurban, kimi potansiyel tehditlere dönüşürken farkettiğiniz tek şey, bağrışlarının daha da kuvvetlenmesi oluyor. Çığlıkları hevesle doluyor, adını dillendirdikleri 'Jashin''i bir çağrıdan daha çok, sanki onore etmek isterlermiş gibi haykırıyorlar. Ejderlerin önünde kurban olmak çok da umurlarında değil.

Ejderlerin oluşturduğu yolun üzerine atılıyor, chakra topladığınız ayaklarınızla dengenizi koruyorsunuz. Önünüzün yaklaşık 100 metre kadar açık olması ilerleyişinizi engelsiz kılıyor. Bu aralıkta, ejderler bu 100 metrelik açıklığı aşarak, düşman ordusunun içine dalıyor. Ve dikakt çekmenin eksisi de bu noktada kendini gösteriyor. Maskeliler gibi, Riaru'ya bağlı diğer insanlar da ejder yapının üzerine çıkmaya, ekipmanlarını fırlatmaya başlıyor. Gyaku önde olduğu için, ilk hedef de o oluyor. Üzerine yönelen ekipmanları mızrağıyla ustaca savuşturup, kendisine atılanlarla dövüşmeye başlıyor.

Üzerine atılan ilk maskeliyi ustaca deşip, zemine savuruyor. İlerleyişine devam ederken iki maskeliyi daha etkisiz hale getiriyor. Burada farkettiğiniz tek şey, Gyaku'nun düşmanlarına verdiği hasarı önemsemiyor oluşu. Zira verdiği birkaç hasarın tamamen etkisiz olduğunun, sadece rakiplerini yolundan çektiğinin farkındasınız. Önündekini indiriyor ve durmuyor. Ve daha önce yaptığı gibi, ardına tek bir saniye daha bakmıyor. Gyaku ile aranızdaki mesafe yaklaşık 20 metre.


Teki: Öncülüğü üstlenen Gyaku tüm saldırı odağını üzerine çekerken bir nevi gözden kayboluyorsun. Ancak düşman hatlarına girdiğinizde, Gyaku'da senden bir hayli uzaklaşınca dikkatli gözler seni de yakalıyor. Savaşın doğasına uygun bir şekilde, saniyeler içerisinde gerçekleşiyor herşey. Sağ ön çaprazdan, zeminden fırlatılan üç shurikeni hafifçe eğilerek atlatıyorsun. Yine sağ ejder yapıdan üzerine fırlayan bir maskeliyi Hadan ile geldiği yere uçuruyorsun adeta. Kılıcını kavrıyor, Gyaku ile arana giren ikiliye odaklanıyorsun. İki maskeli. Biri önde, diğeri arkada hızla sana doğru koşuyorlar. Kafanı hafifçe arkana çevirdiğinde, Riaru'ya bağlı bir elemanın da seni kovaladığını görüyorsun. Hızı sana nazaran düşük, ilerledikçe aranızdaki mesafe artıyor. Sen bir ovalin tepesinden diğerine sıçrarken, o bir öncekinin tepesine anca varmış oluyor. Sayıları ikiye çıkıyor, odağını onlardan çekiyorsun.

Yapının altına, zemine bakıyorsun. Savaş alanına son gaz dalan insanların gözleri sizler ile ardınızdaki manzara arasında dolaşıyor. Aşağıya düştüğünde cehennemi tadacağından neredeyse eminsin. Zira toprak zemini gizleyecek kadar kalabalık bir grup var aşağıda.

Önündeki ikilinin ise koşularında herhangi bir düzen yok. Öndeki tökezliyor, arkasındaki onun sırtına basıp öne geçiyor. Geriye düşen doğruluyor, biraz daha hızlı koşup hafif bir omuz darbesiyle tekrar öne geçiyor. Aradaki mesafe on metreye indiğinde gerideki adam yüksek bir ivmeyle havaya, sana doğru sıçrıyor. Elleri iki yana açılmış, her iki elinde de birer bıçak bulunmakta. Zemindeki ise onun sıçramasıyla beraber hızlanıyor, saldırmak için hazırlanıyor. Senin de onlara doğru koşuyor olmandan ötürü, aradaki mesafe saniyeler içerisinde kapanacak.


Sakuma: Öncülüğü üstlenen Gyaku tüm saldırı odağını üzerine çekerken bir nevi gözden kayboluyorsun. Düşman hattının içlerine girdiğinizde ise, senin ve Fuuma'nın da üzerinde bulunduğu yapı bütünlüğü düşmanlara da ev sahipliği yapıyor. Başta Gyaku'ya ulaşmak için kullanıyorlar bunları, ancak Gyaku mesafeyi bir hayli açtığında, düşman güçlerinin tam ortasına daldığınız için senin de farkına varıyorlar. Fuuma hızlanıyor, ayak uyduruyorsun. Koşuyor, sıçrıyor, ilgi çekmediğin her anı avantajına kullanıyorsun.

Temasa geçtiğiniz ilk rakibiniz bir maskeli oluyor. Direk olarak zeminden Fuuma'nın önüne atılıyor. Fuuma adamı bir pençe darbesiyle zemine mıhlayıp devam ediyor. Üzerine fırlayan bir kunaiyi görüyorsun, yerinden hafifçe zıplıyor kurtuluyorsun.

İki tepeyi daha aştığında, önünüzdeki tepeye yerleşmiş bir grubu görüyorsun. Yaklaşık beş kişi. Dengelerini zorlanarak sağlıyorlar ve gelişinizi bekliyorlar. Arkana baktığında ise iki adet maskeliyi yakalıyor gözlerin. Adeta birer maymın gibi aşıyorlar tepeleri, birbirlerini düşürüyor, eziyor fakat hızlarını azaltmıyorlar. Ölüme doğru zevkle koşuyorlar sanki. Son tepeyi de sıçrayarak aşıyor, direk olarak üzerine doğru düşüşe geçiyorlar. İkisinin ellerinde de tahta birer kazık görüyorsun. Yaklaşık 40 santim uzunluğundalar. Bulunduğun zeminden yükseklikleri ise yaklaşık yedi metre. Saniyeler içinde temasa geçeceğini biliyorsun. Fuuma'nın odağı yolunuzu kesen beşli üzerinde.

Yapının altına, zemine bakıyorsun. Savaş alanına son gaz dalan insanların gözleri sizler ile ardınızdaki manzara arasında dolaşıyor. Aşağıya düştüğünde cehennemi tadacağından neredeyse eminsin. Zira toprak zemini gizleyecek kadar kalabalık bir grup var aşağıda.

Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki

Posted: March 26th, 2019, 6:37 pm
by Kasumikage Teki
Gyaku'nun ilerlemeye başlaması ile vakit kaybetmeden Sakuma'ya aklındakileri aktarmış ve harekete geçmişti Teki. Üstüne atladığı ejderin yardımı ile görece daha rahat ilerlemeye başlamışken dikkatini çeken bir şey olmuştu. Çevredeki tüm düşmanlar kocaman ejderler sayesinde hedeflerini bellemişlerdi. Teki ve diğerleri çok fazla dikkat çekmeye başlamışlardı. Hem Riaru kuvvetleri, hem de maskeli psikopatların açık hedefi halindeydiler. Kimisi ilerleyen ejderlerin altında kalarak anında tarihten siliniyorlardı. Kimisi ise biraz daha yetenekli çıkıp ilerleme kaydedebiliyorlardı. Maskelilerin bağırışları ve çığlıkları ise bir kat daha artmıştı. Ağızlarına takılmış olan "Jashin" adını daha kuvvetli hayrkırıyorlardı. Sanki basit bir çağırından çok efendilerine sesleniyorlar gibilerdi. "Sikik psikopatlar..."

Ejderlerin yardımı ile 100 metre kadar bir alanı hızlıca katetmişlerdi. Düşmanın dikkatini çekmiş olmaları ise tam olarak bu noktada tavan durumuna ulaşmıştı. Maskeliler ve Riaru güçleri, ejderlerin üstüne çıkmayı başarmışlardı. Başaramayanlar ve canlı kalanlar ise sahip oldukları ekipmanları Teki'lere doğru atarak onları indirmeye çalışıyordu. Sakuma ve Fuuma'nın durumunu kontrol edecek kadar boş zamanı yoktu Teki'nin. Önünde koşmakta olan Gyaku'ya odaklanmıştı ve dengesini kaybetmeden ejderin üstünde koşmaya çalışıyordu. Düşmanın gözünde de ilk hedef belli ki Gyaku'ydu. Kendisine saldıran düşmanları ustaca yeniyordu Gyaku. Fakat onlara verdiği zararı umursamıyordu. Ölüp ölmediklerine değil, yolundan çekilip çekilmedikleri ile ilgileniyordu usta shinobi. Teki'ye güzel örnek olmuştu o anda. Vakit kaybetmemenin önemini bir nebze daha anlamıştı.

Gyaku'nun önden gidiyor olması sayesinde tüm saldırı odağı ondaydı. Bu sayede Teki biraz gözden kaybolmayı başarmıştı. Fakat Gyaku'nun kendisinden çok daha hızlı olmasından dolayı geride kalmaya başladığında düşmanın ilgisini Teki de çekmeye başlamıştı. Gelecek olası bir saldırıya karşı gözleri dört açılmıştı ve kendini korumak için elinden geleni yapacaktı. Zeminden kendisine doğru fırlatılan üç adet shurikeni fark edip, eğilerek kendisini yara almaktan koruması da tamamen bu odaklanması sayesindeydi. İkinci saldırı ise menzilli değildi. Sağ taraftaki ejderden üzerine doğru bir maskeli fırlamıştı. Sıkıca kavradığı katanasını, maskeli henüz kendisine yeteri kadar yaklaşmadan savurmaya başlayarak Hadan tekniğini aktif etmişti. Katanasından ayrılan keskin çakra dalgaları maskeliye çarptığı gibi adamın geldiği yere geri uçmasını sağlamıştı. Aynı Gyaku gibi davranacaktı. Psikopat herifin ölüp ölmediği ile ilgilenmeyecek, saldırısının hedefine ne kadar zarar verdiğini kontrol etmeyecek ve yoluna devam edecekti. Dengesini kaybetmemeye çalışarak karnına bir bakış atmıştı hızlıca. Görünürde yarasında bir açılma veya kanama yok gibi duruyordu. Hadan gibi hızını ve kuvvetini ön planda tutarak kullanması gereken bir teknikten sonra yarasında kötü gelişmeler olmaması içini rahatlatmıştı. Biraz daha yük kalkmıştı üstünden. En azından ne yapabileceğine dair bir fikir edinebilmişti. Hadan bir kez daha kurtarmıştı Teki'yi.

Gyaku ile arasında girmiş olan ikiliye dönmüştü bakışları o anda. İki tane maskeli. Biri önde, diğeri ise arkada hızlıca koşuyorlardı Teki'ye doğru. İstemsizce arkasını da kontrol etme gereği duymuştu ve bunu yaptığına anında memnun olmuştu. Zira arkasında da Riaru kuvvetlerinden bir adam vardı ve Teki'yi kovalıyordu. Kendisine kıyasla çok daha yavaştı arkasındaki adam. Yaralı olmasına rağmen adamdan hızlı olabilmesi etkilemişti Teki'yi. Aralarındaki farkı biraz daha açarken arkasındakilerin sayısının da ikiye çıktığını fark etmişti. Henüz ona yetişmeleri mümkün değilmiş gibi duruyordu. Bu sebeple önceliği önden gelen iki maskeli manyak olacaktı.

Özellikle koşmakta olduğu ejderin alt kısımlarına bakmamaya çalışıyordu. Çünkü ejderin üstünden düşerse öleceğinin garantisini veren bir tablo vardı aşağıda. Çamur zeminin bile görünmesini engelleyen bir kalabalık.

Önünden gelmekte olan iki maskelinin koşuşlarında özel bir düzen yoktu. Pek takım çalışmasına uygun bir ikiliymiş gibi durmuyorlardı. Birbirlerini iterek ve plansız şekilde koşuyorlardı Teki'ye doğru. Aradaki mesafe yeteri kadar azaldığında ise bir tanesi yüksek bir ivme ile Teki'ye doğru zıplamıştı. İki elinde tuttuğu bıçaklar kendisinin tehlikeli bir birey olduğunu daha da belli ederken, diğer maskeli ise hızını arttırarak koşusuna devam etmekteydi. Çarpışmaya saniyeler kalmıştı ve Teki'nin hızlıca bir hamle bulması gerekiyordu.

İlk etapta Shunshin kullanarak, adamları umursamadan yoluna devam etmeyi düşünmüştü fakat, tek bir yanlış adımı ile aşağıya düşebilir ve hayatından olabilirdi. Hızlıca kenara attı bu sebeple fikrini. Ninjutsu kullanmak için yapacağı el mühürlerine de yeteri kadar zamanı kaldığını düşünmüyordu. Durmadan aynı şeyi yapmayı hiç sevmemesine rağmen tekrar Hadan kullanacaktı. Hedefi kesinlikle sıçramış olan maskeliydi. Halen koşmaya devam ederken ayaklarında topladığı çakrayı arttırmak için odaklanmıştı ve harekete geçmişti. Havadaki hedefin kendisini savunacak bir manevra yapması imkansıza yakındı. Onu Hadan ile vurup yolundan çektikten sonra zıplaması sayesinde kazandığı ivme+yüksekliği, yerdeki maskeliden kaçmak için kullanabilirdi. Yine de yerdeki adamdan da gelecek herhangi bir saldırıya karşı gözünü ondan ayırmamayı planlıyordu. Tabii eğer havadaki adamı düşündüğü gibi Hadan ile indirebilirse. Hızlıca Gyaku'ya yetişmesi gerekiyordu ve iki maskelinin bunu engellemesine izin vermeye niyeti yoktu.