Page 5 of 9

Re: [Ishigakure - Operasyon] Jirou Ryu & Kotegawa Chisa

Posted: March 13th, 2019, 4:38 pm
by Jirou Ryu
Yanan ağaçlardan yükselen çatırdamalar zihnimde yankılanıyordu. Sanki tüm dünya sessizliğe mahkum edilmiş, sadece o yangından doğan çatırdamalar bundan nasibini almamış gibiydi. Diz çökmüş bedenimi önce eğik başım takip ederken onun hemen ardından gözlerim toprakla buluştu. Çoğunluğu benim kanım olan, onlarca senbon'un vücuduma saplanmasının gebe olduğu küçük kan göletini seyre düştüm. Ama esasen o kan göletinde geçmişi izledim. Çok uzaktakini değil, dakikalar öncesini... Her saniyesini, tekrar ve tekrar izledim. Baş kahramanı Heizo olan bu filmi içim paramparça olmuşken, sadece izledim. Aynı daha önce de yaptığım gibi, hissedebildiğim ve görebildiğim halde sadece izledim. Bu grupta bunu durdurabilme imkanına sahip tek kişi benken, yeteri kadar cesur davranamamış olmamı izledim. O kunai'nin bir kaç santim daha ilerletebilecek iken bunu neden yapmadığımı kendi kendime düşündüm.

Çatırdamalara aşina olmuş kulağım, bir çift ayak sesinin yankısını duyunca kafam yavaşça yükseldi. Heizo'nun Chiyumi'e doğru ilerleyişini gördüm. Sakin sakin... Gururlu ve kazanmış olmanın getirdiği o rahatlıkla attı her bir adımını. Acelesi yokmuş gibiydi... Yavaşça gözlerimi Chiyumi-san'a doğru çevirdim. Hâlâ yaşadığımız için bu grupta olduğuna binlerce kez şükretmemiz gereken o insana... O bembeyaz olmuş saçlarına ve sanki o beyazlığa direnircesine kan kırmızısı olmuş o tek bir tutam saça... Kapalı gözlerine, yorgun düşmüş o naif bedenine usulca baktım.

Yavaşça uzaklaştı bakışlarım. Diğerleriyle buluştu. Chisa-san ile... Manidar bir bakış attım ona. Kısaydı ve duygu barındırmıyordu. Sadece bir bakıştı ama belki de çok şey anlatıyordu. Hoş onu suçlamak istemiyordum ama sadece tek bir istediğim vardı, oda üç saniye. O an çok önemsizmiş gibi duran o üç saniye, belki de şu an bizi bu hale sokmayacaktı. Üç saniye... Koca bir zamanı içinde barındıran bu dünyada, o üç saniyenin değeri muazzamdı o an benim için. Ama elimden kayıp gitmişti. Belki daha iyi değerlendirir, belki de daha cesur olabilirdim; ama olan olmuştu. Ne kendimi ne de bir başkasını bunun için suçlamak, pek bir anlam ifade etmeyecekti.

Diğerlerine baktım. Çoğu ölmüş olan Medic-ninlere... Bir küfür, içinde öfkeden çok acı barındıran bir tutam küfür döküldü dudaklarımdan. Sessiz ve sedasız geldiği gibi, öyle de yok oldu. Hiroyuki-san'a baktım... Çaresizce kendini iyileştirmekle meşguldü. Mağlubiyeti iliklerime kadar hissederken, aynı şeyi hepsinin yüzlerinde gördüm. En çokta bize güvenerek bu yola çıkan, korumakla yükümlü olduğumuz Medic-ninlere... Soğuklaşmış ölü suratlarında, hayal kırıklığından bir tutam vardı sanki.

Tüm dünya sessizlemişti sanki. Tek duyduğum Heizo'nun adımlarıydı. Kafamın içinde yankılanıyor, sonu olmayan bir boşluğa itiyordu beni.

Derin bir nefes aldım. "Pes edemem." diye mırıldandım. Yumruğumu sıktım, ama ne kadar vahim bir durumda olduğumu bir kez daha gördüm. Dişlerimi sıktım bu sefer... "Pes edemem." diye haykırdım. Sessizce ve fazlasıyla güçsüzce bir haykırış oldu bu, kimsesinin duymadığına emindim. Gözlerimi Heizo'ya diktim... İzin veremezdim. Vermemem lazımdı. Düşünmedim, riskleri kafamda tartmadım, ölebileceğim ihtimaline tutunmadım bile. Vücuduma saplanmış olan senbonların sızlamasını düşünmedim. Diz çökmüşken, tek bir dizimin üzerine doğrulmak için tüm gücümü verdim! Derin bir nefes aldım. Gözlerimi kaygısızca yürümekte olan Heizo'ya dikerken, ellerimden düşürmüş olduğum Wakizashi'ye kayıtsızca uzanmak için çırpındım. Acıyı, ölümü, mağlubiyeti... Hiçbir şeyi düşünmedim, sadece yapmak istedim.

Ve ağızlarımdan en son dökülen şey, ellerimle kordineli bir şekilde hareket ederken, sadece bu kabusu durdurmak istedim. "Raiton... No.... YOROİ!" Devaran eden tüm gücümü, bir tutam olsa bile Chakramı bu sözlerle umut bağladım. Güç istedim, kurtarmak istedim. Bir kez olsun, bir kez olsun gücümün yeterli olmasını diledim. Eğer başarılı olursam diye düşünmedim, eğerleri kafamdan sildim. Heizo'yu öldürmek için, bugüne kadar öğrendiğim her şeyi fütursuzca kullanacağımı hayal ettim sadece. Köşeye sıkışmış bir kaplanın çaresizliği ile değil, korkusuzluğu ile parçalamak istedim onu. Kaygısızca ve mağdurca... Hatalarımı telafi etmek istercesine savaşmak istedim sadece.

Re: [Ishigakure - Operasyon] Jirou Ryu & Kotegawa Chisa

Posted: March 13th, 2019, 11:04 pm
by Kotegawa Chisa
Bir kez daha... Bir kez daha benim yetersizliğim, güçsüzlüğüm yüzünden birileri hayatını kaybetmek zorunda kaldı... Yağmur Ülkesi'nin yağmurları kadar şiddetli bir şekilde üzerimize senbon fırlatılıyordu. Nereden veya kimin fırlattığına dair herhangi bir fikrim yoktu fakat bu katanamı çekmeme engel olmadı. Göğsümde büyük bir acı hissetmeme rağmen katanamı çektim ve çaresizce savurmaya başladım. Katanam düşmanlarımızın yolladığı senbonlara her çarptığı anda aklıma arkamdaki dostlarım geliyordu. Bu sayede senbon yağmuru bitene kadar katanamı savuracak gücü bulmayı başardım... Aklımdaki bu motivasyon sayesinde senbon yağmurundan sapasağlam bir şekilde kurtulmayı başardım. Sanırım hala hayatta olduğum için Chiyumi-san'a teşekkür etmem gerekiyor. Eğer o, kendini limitlerine kadar zorlayıp ormanı aleve vermeyi başaramasaydı şu an hayatta olabileceğimi düşünmüyorum. O yüzden teşekkür ederim Chiyumi-san! Aynı zamanda da özür dilerim, bu kadar yetersiz olduğum için.

Arkamdaki dostlarımın durumunu kontrol etmek için bakışlarımı çevirdiğim anda altın sarısı göz bebeklerim dehşetle içerisinde büyüdü. Bataklıktan beri kalbimi sıkmakla meşgul olan görünmez el şiddetini bir anda arttırdı. İstemsizce kalbimi tutmak zorunda kaldım çünkü parçalanmak üzere olduğunu hissedebiliyordum. Bakışlarımı yere odaklamış, derin bir şekilde nefes alıp veriyordum. Gözlerim doluyor ve deliler gibi dönmeye başlıyordu. Olayların gerçekliğini kavramaya çalışıyordum fakat pek kavramak istediğim söylenemez. Benim güçsüzlüğüm yüzünden birilerinin öldüğünü kabullenmek istemiyorum. Ellerimin ulaşabileceği bir uzaklıkta olmalarına rağmen onları koruyamamış olmamı kabullenme istemiyorum... Çünkü bunları kabullendiğim anda kalbimin parçalara ayrılacağını biliyorum. Bu parçalara ayrılacak olan kalbin ise bir daha düzeltilebileceğini düşünmüyorum. Gelecekte ne kadar mutlu olursam olayım, başımdan ne geçerse geçsin şimdi olduğum ben olmayı asla başaramayacağım. Bunu düşündükçe korkuyorum çünkü buradan canlı bir şekilde kurtulduğum takdirde kötü bir insana dönüşeceğimi biliyorum. Belki de burada yaşadıklarım benim için harika birer tecrübe olacak ve harika bir shinobi olacağım. Yine de iyi bir insan olarak duruşumu kaybettiğim takdirde bunların hiçbir önemi yok.

Aklımda karmaşık düşünceler dolaşırken, kalbimin sıkışmasıyla mücadele ederken bakışlarımı kaldırmayı ve çevreme bir kez daha bakınmayı başardım. Hiroyuki-san, Chiyumi-san, Ryu-san ve ben hariç herkes hayatını kaybetmişti. Yaşayanların arasında ise Hiroyuki-san ile Chiyumi-san oldukça kötü bir durumdaydı. Hiroyuki-san çaresizce kendi yaralarını iyileştirmeye çalışıyordu. Chiyumi-san ise baygın bir şekilde yerde yatıyordu. Ryu-san ve ben ise onlara nazaran daha iyi bir durumdaydık. En azından kısa bir süreliğine hareket edebilecek kadar iyiydik fakat bu durumun pek uzun sürmeyeceğini de biliyordum. Burada bize saldıran her kimse yakında kendini gösterecek ve boğazlarımızı kesmek için buraya gelecek. Arkadaşlarımı koruyamadığım için ölmeyi hak ettiğimin farkındayım ve burada ölsem dahi buna üzüleceğimi düşünmüyorum. Aynı Kaoru-san'ın beni yaraladığı zamanki gibi hissediyorum. O gün, bir daha pişman olmamak için kendime yemin etmiş olmama rağmen bunu başaramadım. Bir kaç dakika sonra öleceğim ve geride bir çok pişmanlık bırakacağım. Yeteri kadar güçlü olamadığım için pişmanım. Dostlarımı koruyamadığım için pişmanım. Ailemle daha fazla vakit geçirmediğim için pişmanım. Tsugi-chan ve Rei-kun'u düzgün bir şekilde eğitemediğim için pişmanım...

Gözlerimden yaşlar akmaya başladığı anda Heizo-san'ın sapasağlam bir şekilde ayakta olduğunu fark ettim. Yaşadığı için gerçekten de mutlu olduğumu söyleyebilirim. Hatta o kadar mutlu oldum ki gözlerimden yaşlar akarken suratımda bir gülümseme oluştuğunun farkındaydım... Mutluydum fakat bu mutluluk pek uzun sürmedi. Onun suratındaki pis sırıtışı gördüğüm anda bir kez daha dehşete düştüm. Boğazım düğümlendi, gözlerimden akan yaşlar hızını arttırdı. Toz pembe hayallerim yüzünden arkadaşlarımın öldüğünü anlamam pek uzun sürmedi. Eğer Ryu-san'ı durdurmamış olsaydım, ona saldırmasına izin vermiş olsaydım şu an canlı bir şekilde yolumuza devam ediyor olabilirdik. Savaşta yaralanan onlarca Ishigakure shinobisini kurtarabilir ve suratımızda bir gülümsemeyle evimize dönebilirdik. Fakat ben ne yaptım? Gittim ve arkadaşlarımın ölmesine izin verdim.

Parçalara ayrılmak üzere olan kalbimi bir arada tutmaya çalışırken gözlerimin önüne bir manzara geldi. Heizo-san'ın bizim yanımıza gelmek üzere olan bir Ishigakure shinobisini öldürdüğünü ve telsizini alarak yanımıza geldiğini gördüm. Hemen sonrasında ise bize gitmemiz gereken yolu gösterişini ve gülümseyişini gördüm... Onun yalanlarını taa en başından beri anlamamız gerekiyordu. Dışarıdan yanımıza gelen birisine güvenmememiz gerekiyordu! Ryu-san'ın şüphelerini dinlemeli ve onu sorgulamasına izin vermeliydim! Neden? Neden bu kadar aptal olmak zorundayım?

Çaresiz bir şekilde ağlamakla, nefes almakla ve içimdeki acıyla savaşmakla meşguldüm. Heizo-san ile aramızda yaşanan olaylara bir anlam yüklemeye çalışıyordum. Telsizi ele geçirmeyi başardıysa neden yanımıza gelerek bizi öldürmeyi seçti? Burada öldüreceği 10 shinobi yerine kendi karargahına geri dönmeyi ve yüzlercesini öldürmeyi tercih edebilirdi. Ishigakure'nin hangi cephede kaç shinobisinin olduğunu, hangi birliklerin, hangi yollardan, hangi cephelere hareket ettiğini öğrenebilir ve buna göre hareket edebilirlerdi. Yine de o, bütün bunları yapmaktan vazgeçti ve sadece bize saldırmayı tercih etti. Saçmalık... Gerçekten de saçmalık... Az önce gördüğüm imge ise bunun ne kadar saçma olduğunu kanıtlar nitelikte. Neden böyle bir anda, böyle bir olayı görüyorum? Bunu görmemi sağlayan şey ne? Yoksa... Evet olabilir... Aklıma gelen bu saçma düşüncenin gerçek olma ihtimalinin oldukça düşük olduğunu, hatta sıfıra yakın olduğunu biliyorum fakat buna inanmak istiyorum. O ufak dala tutunmak ve hayalimin gerçekleşmesini istiyorum.

Her şey aşırı tutarsız, bu tutarsızlık ise benim saçma şeyler düşünmeme neden oluyor. Heizo-san'ın saçma hareketleri, Heizo-san'ın Ishigakure shinobisini öldürdüğü anı görmem, nereden geldiği belirsiz yüzlerce, hatta binlerce senbon... Her şey gerçek gibi geliyor fakat ya aslında gerçek değillerse? Daha açıklayıcı olayım, ya bir Genjutsu içerisindeysek?

Düşmanımız hiçbir zaman aramızda değildi, Heizo-san ise hiç değildi. Bunca zaman boyunca gölgeler arasından bizi izledi ve saldırmak için en uygun anı buldu. Ormanın içerisinden binlerce senbon çıktığını bize gösterdi ve bunun sonucunda arkadaşlarımız öldü. Chiyumi-san ormanı yakmayı başardığı anda ise bu numaranın daha fazla işlemeyeceğini anladı ve farklı bir yola başvurdu. Aslında bunun olabileceğini de en başından beri planlamıştı, bu yüzden Heizo-san'a saldırmadı... Peki sonrasında ne yapması gerekiyordu? Tabii ki Heizo'ya güvenen biri olan beni ikna etmesi gerekiyordu. Bu yüzden bana o saçma imgeyi gösterdi. Normalde görmeme imkan dahi olmayan imgeyi... Heizo-san'a olan güvenim parçalandıktan sonra ona saldıracağımı düşündü. Bizim aksimize gücü tamamen yerinde olan Heizo-san, bize karşılık verecek ve bizi daha da çok yoracaktı. En sonunda Heizo-san'ı yenmeyi başarsak dahi hareket edemeyecek kadar yorulacağız. En sonunda ise Genjutsu'yu bozacak ve bizi gerçekten öldürecekti.

Normalde bunun olmasının imkansız olduğunu düşünürdüm fakat Heizo-san'ın sessiz bir şekilde Chiyumi-san'a doğru yürümesi bu dediklerimi doğrular nitelikte. Onun yanına gitmesinin hiçbir nedeni yok! Zaten telsize sahip olduğu için üzerindeki haritaya ihtiyacı yok! Bilincini bir rakipten ziyade bizlerin işini bitirmesi ise çok daha mantıklı olurdu! Burada bir tezatlık olduğunu biliyorum, daha doğrusu hissedebiliyorum...

Ryu-san mırıldanmaya başladığı anda ayağa kalkmaya çalıştım. Elimden geldiğince hızlı bir şekilde katanamı kınına soktuktan sonra Heizo-san'ın yanına Shunshin ile hızlıca gideceğim. Sonrasında ise katanamı hızlıca kınından çekecek ve arkasıyla yatay bir şekilde karnına vuracağım. Eğer başarılı bir şekilde saldırımı gerçekleştirebilirsem Heizo-san'ın tepkisini kontrol edeceğim. Bunun sonucunda onun hain olmadığına karar verirsem "Ryu-san, bekleyin lütfen!" diye bağıracağım. Ryu-san'ın sözlerimi dinleyeceğini düşünmüyorum ama onu engellemek için bir şey yapabilecek kadar kendime güvenmiyorum.

Re: [Ishigakure - Operasyon] Jirou Ryu & Kotegawa Chisa

Posted: March 14th, 2019, 10:16 am
by GM - Naruto
Ryu; Güneşin Ishigakure topraklarını selamladığı günlerden biriydi, her zamankilerden farklı olarak. Yoğun uğultular, Ishichou’nun odasına kadar geliyordu. Vücudun olağandan daha dinç ve hazırdı. Tüm dünyanın yükünü omuzlarında hissetmeye, tüm sorunların üstesinden gelmeye, tüm olumsuzlukları dünyadan silip atmaya… Savaşın üzerinden yıllar geçmişti belki… Belki de hiç yaşanmamıştı… Belki de onlarcası çoktan olup bitmişti bile… Zaman mefhumunun silinip atıldığı anların kahramanı olarak Ishichou’nun kişisel odasında, dimdik bir şekilde duruyordun sadece. Gözlerindeki kararlılık birkaç kat artmış ve karşındakilerin bu bakışlardan neler hissettiğini anlayabiliyordun. Karşısında durmaya alışık olduğun 6. Ishichou Shinkai Kurumi, koltuğunda gururlu bir şekilde oturup sana bakarken, hemen sağ tarafından 5. Ishichou Murano Rikyu’yu görebiliyordun. Görmeye pek alışık olmadığın bu yüzde de gururun tüm emareleri açık seçik okunabiliyordu. Kurumi yerinden yavaşça doğrulurken “O gün geldi Ryu-san. Gelmesini arzu ettiğin günler, şimdi seninle başlıyor.” diyordu.

Giderek bulanıklaşmaya başlayan görüntüler, biraz öncekilerden bir hayli farklıydı. Az önce gördüğün gururlu bakışların yerini ölü yoldaşların hissiz bakışları alırken, Heizo’nun Chiyumi’ye ilerleyişini görüyordun. Kaygısız ve kazanmış edasıyla, sanki bir çöpmüşsünüz gibi size bakmaya bile tenezzül etmeden gidiyordu sadece. İlk o anda ağzından dökülüyordu kelimelerin… Pes edemezdin…

Kendini yüksek bir balkonda bulduğun anda, sağında Godaime solunda ise Rokudaime Ishichou’yu görüyordun. Bakışların balkonun aşağısına kaydığında, tüm Ishigakure’nin orada olduğunu görebiliyordun. Her biri tanıdık yüzlerin içerisinde Chisa’yı, Chiyumi’yi, Hiroyuki’yi, Ryoken’i ve diğer tanıdığı tüm kişileri net bir şekilde seçebiliyordun. Her birinin yüzündeki mutlu ve gururlu ifade, tek bir kaynağa bağlanıyor gibiydi. Alkışlar, tezahüratlar ve mutluluk çığlıkları kulağını sağır edercesine yükselirken, Rokudaime elini hafifçe kaldırarak Ishigakure halkını sakinleştiriyordu.

Heizo… Pes edemezdin…

Uğultular konuşmayı mümkün kılan seviyeye geldiğinde ise Rokudaime “Artık köyümüz her zamankinden daha büyük ve güçlü! Bu dünyayı kirleten tek bir olumsuzluk bile önümüzde yok ve bundan sonra da olmayacak! Yağmur Ülkesi, Kusagakure, Shinobi Birliği ve diğer herkes… Bir hayalin, bir inancın yegane mağlubu oldular! Yıllar önce kurduklarına inandıkları barış ortamını, gerçek anlamda sağlayan sadece biz olduk! Ve bu yeni düzenin en büyük mimarı…” diyor. Bu takdiminden sonra bakışları sana dönen Rokudaime’nin gururlu bakışları üzerinde dolaşırken, seni biraz öne ittirmesinin ardından “Herkes onu selamlasın! Nanadaime Ishichou “Kage no Senshi” Jirou Ryu!”

Yere düşmüş wakizashini kavrayıp vücudundaki çakra parçalarını tek bir amaç için toplayıp yönlendiriyor ve Raiton no Yoroi’yi aktif hale getiriyorsun! Ortaya çıkan ve vücudunu saran elektrik akımının yaydığı ses, Heizo’nun olduğu yerde durmasına ve ana doğru dönüp bakmasına yeterli olurken, olduğun yerden tek bir amaç için hareketlenmeye başlıyorsun. Heizo’yu öldürmek…

Chisa; Gözyaşlarının arasında düşündüğün teoriler ile gerçekliğin ne olduğu yönünde şüphelerin artmaya başlıyor. İçinde beliren genjutsu hissi karşısında, Heizo’nun sana saçma gelen hareketleri bir bütün oluştururken, vücudunda yaşadığın acıların gerçekliği seni sorgulatan tek şey oluyor. Bunun da bir genjutsu olma ihtimali her zaman olsa da, gerçekliğin verdiği his, vücuduna saplanan senbonlardan beynine doğru hücum ediyor. Bu anlarda da kendini toparlamaya çalışıyor ve düşürdüğün katananı tekrar kınına sokuyorsun. Bu andan sonra Shunshin için kendini toparlamaya çalıştığın sırada, Ryu’nun vücudunda dolaşan elektrik akımının yaydığı sesi ve Heizo’nun bu ses karşısında ilerlemesini kesişini ve geri dönüşünü görüyorsun.

Genel; Ryu Raiton no Yoroi ile güçlendirdiği refleksleriyle Heizo’ya doğru ilerlemeye başladığı sırada, Chisa da Shunshin no Jutsu ile Heizo’nun yanına hareket ediyor. Hemen hemen aynı anda ikinizde Heizo’nun yanına vardığınız anda, ilk darbeyi vuran kişi stilinin verdiği avantaj sayesinde Chisa oluyor. Katanasının kabzasıyla Heizo’nun karnına doğru vurduğu anda, ağzından bir parça salya fışkıran Heizo, neye uğradığını anlamamış ve öfkeye dönüşen bir ifadeyle Chisa’nın suratına bakıyor. Heizo’nun bu ifadesi, Chisa’nın onun hain olup olmadığını anlaması için yetmiyor, zira tek bir bakışla bir tepkiden insanların durumunu anlayabilecek yetkinlik ve beceriden yoksun durumda.

Chisa’nın bu hamlesinden sonra Ryu’ya beklemesini söyleyen cümlesi, belki de Ryu tarafından hiç duyulmuyor bile. Ryu güçlendirdiği reflekslerinin kendisine sağladığı faydayla, Chisa’nın hamlesi ve söyleminden saniyeden daha kısa bir zaman dilimi içerisinde, Heizo’nun göğsünü yararcasına kesmeyi başarıyor! Heizo’nun vücudundan fışkıran kanlar ikinizin üzerine sıçrarken, dizleri üstüne düşen Heizo, mağlup ve yalvarır bir şekilde size bakmaya başlıyor. Yüzünde beliren hayal kırıklığı, onun son anlarına eşlik edecek gibi dururken, Heizo herhangi bir direnç gösterecek gibi durmuyor.

Re: [Ishigakure - Operasyon] Jirou Ryu & Kotegawa Chisa

Posted: March 14th, 2019, 9:54 pm
by Jirou Ryu
Zihnim bir oyun oynadı bana... Zihnimin derinliklerinde, o hayal ettiğim dünyadaki başarmış insandım... Ama her sahnenin sonunda, gerçek bu hayal dünyasını yararak gözlerimle buluştu. Bazen o gerçek yerde yatan ölü medic-ninlerin yüzlerinde vuku bulurken bazende şuursuzca yürüyen Heizo'nun adımlarındaydı. Acı bir his, kalbimin derinliklerinden kök salıp en yüksek tepesine kadar ulaştı. Tüylerim diken diken olurken, gözlerimin önünde, her bir hissini yaşadığım o başarılı Ryu'nun, o insanların gururla baktığı kişinin aslında bana ne kadar uzak olduğunu gördüm. Ama aynı zamanda, pes edemezdim cümlesinin benim için önemini... Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın pes edemezdim. O hayale tutunmalı, o hayal için yaşamalıydım. Bir gün belki de o hayal, en az bu ölü yüzlerdeki soğuk ifade kadar gerçek olabilirdi.

Gene de o an, bunlar sadece asıl düşüncelerimin gölgesinde vuku bulan yan düşüncelerdi. O an tek bir odağım vardı, oda yıldıırım cızırtıları ile vücudumun dışına taşmışcasına sert ve yoğundu. Chiyumi kurtarmak... Heizo'yu öldürmek bile ikinci plandaydı. Sadece her bir hücremin her bir zerresinde, Chiyumi'yi kurtarmak isteyen bir duygu barınıyordu. Belki de, o an bana güç veren bu dürtüydü, bu hislerdi.

Kısa bir an görüntü, Chisa'nın varlığı ile değişti. Bir an onunda benimle aynı düşüncelerle harekete geçtiğini düşündüm; ama beni durdurmak istediğine dair o sözler, sadece kulağımdan geçip gitti. Her bir hücrem Chiyumi'yi kurtarmak için hareket ederken, belki de elime geçen bu şansı ihtimallere bırakamazdım.

Kılıcım, kendi benliğini kazanmışcasına ilerledi. Tek bir hamle... Göğü yarıp geçecek kadar yoğun bir arzu ile dolu bir kesiş, tamamı ile Heizo'nun göğsünde toplandı. Ne o an onun o hayal kırıklığına uğramış bakışlarına dikkat kesildim ne de çaresizce ölümü kabullenişine... Sadece o dizlerinin üstüne çöküp, arkasında manzarayı görebileceğim bir açı yarattığında gözlerim yerde yatan o kıza takıldı. Chisa bile umurumda olmadı. Cızırtıları ile inleyen yıldırımlar, su dökülmüş bir ateş misali sönerken, adımlarım Chiyumi'ye doğru yöneldi. Dizlerimin üzerine çökerken, başını ellerimin arasına alıp, dizlerime yasladım. Nefes aldığından emin olmak için, onu dinledim. Onu hissetmek istedim... Çaresizce bakışlarımı etrafıma çevirdim. Bir yardım aradım... Bu kadar yaklaşmışken, onun ölmesine izin veremezdim.

Göz bebeklerimi hücüm eden, akıp gitmek isteyen o ağlama hissini tuttum. Ağlayamazdım... Ne ölü medic-ninler için ne de olan tüm her şey için. Bu bakışlar soğuk olmalıydı, duygusuz sert gözükmeliydim... Ama beceremiyordum. Bu acının bu mağlubiyetin canımı yakmasını engelleyemiyordum.

Ölen canların geri gelmeyeceğini, yapılan hataların geri alınamayacağını bilsem de, elimden bir şey gelmiyordu. Çaresizce bir feryat atmak için dudaklarım açıldı, ama akabinde hemen kapandı. Onun yerine çatallaşmış bir ses tonu ile, "Hiroyuki-san... Chiyumi-sana yardım et lütfen." diye bağırdım. Bakışlarımı diğerlerine çevirdim... Bir kez daha acı bir his kalbimden pompalanıp tüm vücuduma nüfuz ederken, o an tek bir arzum vardı tüm bu yaşananların kötü bir kabus olmasıydı. Acı bir feryatla uyanmak ve her şeyin kötü bir kabus olduğunu görmek istiyordum. Ama aslında, tüm bu yaşananların gerçek olduğunu biliyordum.

Ailemin gidişi, ölen o çocuk ve yaşanan diğer her şey gibi, bugünde gerçekti.

Re: [Ishigakure - Operasyon] Jirou Ryu & Kotegawa Chisa

Posted: March 14th, 2019, 11:40 pm
by Kotegawa Chisa
Gerçek olamayacak kadar ufak bir ihtimale, yaşadığımız her şeyin aslında birer Genjutsu olduğu ihtimaline iki elimle sıkıca tutundum. Zeki bir insan olmadığımı kabul ediyorum fakat aptal birisi de değilim. Yaşadığımız şeyleri düşünecek ve doğru bir şekilde değerlendirebilecek kadar zeki olduğumu düşünüyorum. Yine de bunu sakin bir kafayla yapmadığım için kendimden şüphe etmiyor değilim. Heizo-san'ın bir hain olmadığına inanıyorum ve ona güveniyorum, daha doğrusu ona inanmak ve güvenmek istiyorum! İşte tam olarak bu yüzden kendimden ve düşüncelerimden emin olamıyorum. Her zaman yaptığım gibi duygularımın, mantığımın önüne geçmesine izin vermiş olabilirim...

Karmaşık düşünceler içerisinde, yarım yamalak bir motivasyonla beraber katanamı kınından çektim. Ağır çekimde katanamın kabzasının Heizo-san'ın karnına çarpışını ve sonrasında onun suratında oluşan ifadeyi izledim. İlk olarak bir şaşkınlık suratını kapladı, kısa bir süre sonra ise bu şaşkınlık yerini öfkeye bıraktı. Tek amacımın onu ve Chiyumi-san'ı korumak olduğunun farkında değildi. Zaten farkında olması pek umrumda da değil. Ben bunu insanlar beni övsün veya vicdanım rahat etsin diye yapmıyorum, onları gerçekten de korumak istediğim için yapıyorum.

Onu koruyabileceğimi düşünmüştüm fakat yanılmışım. Ryu-san'a saldırmamasını söylememe rağmen beni dinlemedi ve wakizashisini savurmayı kesmedi. İlk olarak havayı kesen wakizashi, kısa bir süre sonra Heizo-san'ın göğsüyle buluştu ve onu boydan boya yardı. Heizo-san'ın göğsünden çıkan kan suratıma çarptığı anda neye uğradığımı şaşırdım. Ryu-san'ın onu neden kestiğini gayet net bir şekilde anlayabildiğim için ona bir öfke beslemiyorum... Yine de bana biraz olsun güvenmesini ve durmasını istemiştim! Tahminlerim yanlış olsa dahi, Heizo-san gerçekten bir hain olsa dahi onu öldürmemiz için hiçbir sebep yoktu! Onu sadece bayıltmamız gerekiyordu! Sonrasında onu sorgulayabilir ve içimizde daha fazla hainin olup olmadığını öğrenebilirdik... Hayır... Neler söylüyorum ben böyle? Ryu-san kesinlikle doğru olduğuna inandığı şeyi yaptı. Arkadaşlarının cesetlerini gördüğü anda kendini öfkesine teslim etti ve ileriye atıldı. Hiçbir şey düşünmeden, hiçbir şey umrunda olmadan ilerledi ve wakizashisini savurdu. Onu durdurabilirdim fakat bunu yapmadım çünkü kendim de emin değildim.

Heizo-san'ın, dizlerinin üzerine çöktükten sonra gösterdiği ifade onun masumluğunu kanıtlamam için yeterliydi. Bu bakışları Ryu-san'da görmüş olmasına rağmen umrunda olmadan arkasına döndü ve Chiyumi-san'a doğru ilerlemeye başladı. Bu sırada bakışlarımı ondan çektim ve yerde yatan Heizo-san'a yönelttim. Tam bu anda gözlerimdeki bakışlar değişti. Arkadaşlarımın öldüğünü gördüğüm andan beri gözlerimdeki hüzün yerini aşırı derecede kararlı olan gözlere bıraktı. Hızlıca eğildim ve iki elimle elini tutarak "Yaşayacaksın, sakın pes etme!" dedim. Hemen ardından bakışlarımı Hiroyuki-san'a çevirdim. Tam bu sırada Ryu-san konuşmaya başladı. Hiroyuki-san'dan, Chiyumi-san'ı kurtarmasını istiyordu.

Chiyumi-san'ın kötü bir durumda olduğunu biliyorum fakat Heizo-san kadar kötü bir durumda değil. Bu karara vardığım anda Heizo-san'ın elini bıraktım ve arkamı döndüm. Dogeza adı verilen pozisyona geçtikten sonra bağırarak konuşmaya başladım. "Hiroyuki-san! Heizo-san daha kötü bir durumda, bu gidişle sadece birkaç dakika sonra hayatını kaybedecek! Lütfen ona yardım edin!" Kısa bir ara verdikten sonra "Lütfen bana güvenin!" dedim. Eğer Hiroyuki-san, Heizo-san'ı iyileştirmeyeceğini söylersen kıyafetimi yırtıp onun yarasını olabildiğince kapatmaya çalışacağım. Onun birkaç dakika daha hayatta kalmasını sağlayabilirsem eminim Hiroyuki-san'ı ikna etmeyi başarabilirim! Hayır, başaracağım!

Re: [Ishigakure - Operasyon] Jirou Ryu & Kotegawa Chisa

Posted: March 18th, 2019, 8:56 am
by GM - Naruto
Chisa, Heizo’nun ellerini kavrayıp ona yönelik cümlelerini söylemesinin ardından, Heizo’nun yüzünde herhangi bir ifade değişikliği olmuyor. Hala o mağlup ve hayal kırıklığına uğramış ifadesi varlığını korurken, ancak birkaç saniye sonra hissedebiliyor ellerini saran sıcaklığı ve Chisa’nın cümlelerini. Gözlerinden gelen birkaç damla yaşın acıdan mı yoksa başka bir şeyden mi olduğunu kavrayamayan Chisa, Heizo’ya yardım etmek istese de Heizo ağzından bir parça kan kusmasının ardından “Artık çok geç…” diyor tekleye tekleye. Ancak son cümleleri bu olmuyor Heizo’nun. Alabildiği kadar derin bir nefes almaya çalışsa da, muhtemelen ciğerleri kesildiği için bu çok acı dolu bir hareket oluyor onun için. Hırıltılı bir şekilde çıkmaya başlayan sesiyle “Biz düşmanız Chisa-san. Fakat düşüncelerime etki etmediğini söyleyemem. İnsan ayırt etmeden onlara yardım etmeye çalışman… Bu daha önce hiç gördüğüm bir şey değil.” diyor. Sözleri içine içine gömülen birkaç öksürükle kesilen Heizo “Bu savaşı kazanamazsınız. İletişim görevi üstlenen arkadaşlarınızın hemen hemen hepsi deşifre oldu. Benim gibi birkaç kişi daha onların yerine geçti. Bizim nereye hareket ettiğimizi takip edebilen kişiler var ve bu sayede ilerlemenize engel oluyorlar. Tek eksik haritalar… Eğer onu ele geçirmeyi başaran olursa, tüm destek ekipleriniz savaş alanına varamadan yok olacak.” diyor. Birkaç parça daha kan kusan Heizo “Senin gibi insanlar yaşamalı Chisa-san… Bu yüzden kaç ve evine dön!” diyor.

Bu sıralarda Ryu, Chiyumi’ye yardım etmesi için Hiroyuki’ye sesleniyor. Kendisini ayakta tutabilecek kadar iyileştirmeyi başaran Hiroyuki, bunu yarım dakika kadar bir süre içerisinde ancak başarabiliyor. Tüm vücudunda yaralar bulunan Hiroyuki, buna rağmen yerinden kalkıyor ve Chiyumi’ye yardım etmek için harekete geçiyor. Tam bu sırada, Chisa yalvarırcasına yere kapanıyor ve ilk önce Heizo’nun tedavi edilmesi ricasında bulunuyor.

Chisa’nın bu beklenmedik isteği üzerine şaşırdığı her halinden belli olan Hiroyuki, sakin ve ne yapacağı bilinmez bir şekilde Chisa’ya baktıktan sonra “Önce dostlarım… Sonra zamanı kalmışsa hainler…” demekle yetiniyor. Bu anda Ryu, Hiroyuki’nin yüzünde Chisa’ya yönelik bir hayal kırıklığı sezerken, Chisa aynı durumu Hiroyuki’nin sözlerinden anlayabiliyor. Hiroyuki hareketlenmesine devam ederek Chiyumi’nin yanına geliyor ve elinde beliren yeşil çakrasıyla onun yaralarını iyileştirmeye çalışıyor. Durumun beklediğinizden daha kötü olduğunu anlamanız ise, tedavi süresinin tahmininizden çok daha uzun sürmesi ve bu süre içerisinde Hiroyuki’nin birkaç kez bayılacak kadar güçsüz düşmesi sayesinde oluyor. Ancak sonunda, Chiyumi ayağa kalkabilecek kıvama gelirken, Heizo için ise çoktan vakit doluyor. Hiroyuki ise, bir hayli yorgun bir şekilde olduğu yere yığılıp kalıyor. İlerlemenize devam etmek için birinizin ona destek olması gerekecek gibi duruyor. Son olarak, Chiyumi ayağa kalkabildiği anda, Heizo’nun cansız bedeniyle göz göze geliyor ve ona nefret dolu bakışlar atarak içindeki öfkeyi belli ediyor.
Off Topic
Genel bir yoğunluk halinden dolayı siteye girebilecek vakti bile bulamadım. Bu yüzden biraz gecikmeli yazabildim, kusura bakmayın.

Re: [Ishigakure - Operasyon] Jirou Ryu & Kotegawa Chisa

Posted: March 18th, 2019, 4:29 pm
by Jirou Ryu
İnsan yeri geldiğinde bir katana kadar keskin ve yeri geldiğinde bir tofu dilimi kadar yumuşak olması gerektiğine inanıyordum. Bazen merhametli bazense acımasız... Bu dengeydi. Aşırıya kaçan her şey, günün sonunda yok olurdu. Bazen dostlarını korumak için bir canavar olman gerekebilirdi ve bazen gene dostlarını korumak için bir korkak; ama asla her zaman aynı insan olamazdın. Eğer olursan bu gözlerini kör eder ve zamanla seni tüketirdi. Chisa-san aşırıya kaçanlardan biriydi... Sebebini tam olarak kestiremiyordum ama sarf ettiği sözlerden bunu anlayabiliyordum. Onlarca Medic-nin'in ölmesine ve Chiyumi-san belki de ölmek üzereyken, attığım kesiş yüzünden yaralanmış Hezio'nun durumun daha ağır olduğunu söyleyerek yardım istiyordu... Öfkelenmedim bile. Sadece bir tutam şaşkınlık belirdi içimde. Hayal kırıklığı ise... Bana çok uzak bir kavramdı. Kendim neydim ki, insanları bir hayal kırıklığı olarak yargılayacaktım?

Sessizce izledim sadece... Tartışmaya yeltenmedim, yorgun bedenimin bir kaç gereksiz sözcükle daha enerji kaybetmesine müsaade etmek istemedim. Sadece bekledim... Heizo'nun sözlerini sarf ederken bekledim, Hiroyuki-san ayağı kalkmaya çalışırken bekledim ve yüz hatlarımda tek bir mimik bile belirmedi.

Bu konu üzerine düşünmeyi bıraktım ama Heizo'nun hain olduğunu itiraf ettiğinde, tüm bunların hayal olabileceğine dair o bir tutam umutta yok oldu gitti. Her şey, aslında çoktandır bildiğim gibi gerçekti. Bir haini bulmaya boğazına Kunai'yi tutacak kadar yaklaşmış, ama bunu başaramamıştım. Eğer.... Eğer o son hamleye yapsaydım şu an içim içimi yemezdi. Ama Heizo'nun sözlerini duyunca, istemsizce içimde bir şeyler acıyordu.

Kaybetmek... Kaybetmek ne demekti? Bir sürü ölüm demekti. Ölümlerin hepsi acıydı... Sonuçta savaş alanı, gerisinde bir mezarlık bırakırdı her seferinde; ama savaş alanından geriye kalan cesetlerinin çoğunun dostlarıma ait olabileceği gerçeği canımı acıtıyordu ve burada kaybedilen savaşın, şehrimdeki masum insanlara kadar uzanabileceği... Riaru ve adamları kimdi? Riaru belli bir ideolojisi olan bir insandı muhakkak; ama adamları öyle miydi? Hangi amaca hizmet ediyorlardı? Para, ganimet, kadınlar? Ürkütücü bir ürperti, tüm vücudumu ele geçirdi. Zihnimde bir imge, sadece bir saniyeliğine canlandı. Riaru ve adamlarının İshigakure kapılarından vahşetle girip, her şeyi ele geçirdiği bir imgeydi bu.

Yutkundum. Sanki tüm canım içimden çekilmiş gibi, bir kaç saniye nefessiz kaldım. Hiroyuki'nin Chisa'nın yalvarışlarını reddedip, çoktan Chiyumi'ye yardım için dibimize kadar geldiğini bile çok geç fark ettim. Bazen boşluğu bazense Hiroyuki'nin yoğun çabasını
seyre düştüm.

Korku ve hırs aynı anda filizlendi içimde.

Chiyumi uyandı ve yorgun bedenim aynı anda ayaklandı. Kana bulanmış Wakizashi'nin ucu yere bakarken, boştaki elimi yumruk yapmış sıkıyordum. "Üzgünüm... Eğer biraz daha iyi olsaydım." diye söylendim. Yoğun bir duygu, ses tonumu ele geçirmişken, yumruğumu o kadar sert sıkıyordum ki, ellerimin titrediğini hissedebiliyordum. "Burada duramam... Diğerlerini ölüme terk edemem gitmem gerekiyor, üzgünüm!" diye bağırdım.

Belki yürüyecek kadar mecalim kalmamıştı belki de yürümeye başladığımda yalpalayacak ya da daha kötüsü sürünecektim... Önemi yoktu. İlerlediğim sürece, nasıl olduğu önemli değildi. Bir şeyler yapmak istiyordum ama ne yapacağımı bile bilmiyordum. Belki kulaklığı alıp herkesi uyarmalıydım ama hainlerin de bunu duyup bir şeyler yapmasından korkuyordum. Çaresizdim ama bu çaresizliği olduğum yerde yaşamayacaktım, bir şans ve bir fikri gerekirse sürünerek bulacaktım. Pes edemezdim ne şimdi ne de gelecekte!

Re: [Ishigakure - Operasyon] Jirou Ryu & Kotegawa Chisa

Posted: March 20th, 2019, 1:42 am
by Kotegawa Chisa
Hepsinin bir hayal olmasını diledim... Dostlarımızın ölümünün sahte olmasını istedim ve aklımdan bir senaryo uydurdum. Bazı şeylerin birbiriyle uyuşmadığının farkındaydım. Yine de insanların içindeki iyiliğe, Heizo-san'ın içindeki iyiliğe inanmak istedim... Ona gerçekten de inanmıştım. Bataklıkta suratına yansıttığı duygular, kampta bize yansıttığı duygular hepsi oldukça gerçekçiydi. Bir insanın bu kadar iyi rol yapamayacağını düşündüm fakat yanılmışım. Ekip arkadaşlarımızın tamamının ölmesine neden olan kişi meğersem gerçekten de Heizo-san'mış. Bu kelimeleri onun ağzından çıkarken duyduğum anda gözlerim yaşla doldu. Onun neden böyle bir şey yaptığına hala anlam veremiyorum. Neden insanları öldürmek istediğine anlam veremiyorum. Sadece düşman olduğumuz için mu bunları yaptı? Sadece düşman olduğumuz için mi bizim ölmemizi istedi? Belki de sadece onların evlerini işgal ettiğimiz için böyle davranmak zorunda kalmıştır... Gerekçesi ne olursa olsun yaptığı şey gerçekten de affedilemez. Ondan nefret etmem gerekiyor, Ryu-san gibi onu kesmek istemem gerekiyor, arkadaşlarımın intikamını almak istemem gerekiyor fakat yapamıyorum. İçimde Heizo-san'a dair en ufak bir öfke parçacığı bile yok. Birkaç dakika önce hayatını kaybetmiş olan arkadaşlarım eminim bu hissettiklerimden dolayı benden nefret ediyor, bana lanet okuyorlardır. Onları anlıyorum fakat onlarla aynı duyguları besleyemiyorum.

Heizo-san, kendi ağzıyla bize hain olduğunu söylemesine rağmen pes etmedim ve arkamı döndüm. Hiroyuki-san'a yalvarmaya başladım fakat ondan tamda beklediğim bir cevap aldım. “Önce dostlarım… Sonra zamanı kalmışsa hainler…” Bu cevaptan sonra gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Bulanıklaşan görüşümün hedefi ayaklarımızı bastığımız topraktan başka bir yer değildi. Heizo-san'ın öleceğini biliyordum çünkü aldığı yara gerçekten de derindi. Chiyumi-san'ın tedavisi bitene kadar Heizo-san çoktan ölmüş olacak.

Birkaç saniye boyunca gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Kendimi biraz toparladığımda ise hafifçe doğruldum ve Hiroyuki-san'ı izlemeye başladım. Ara ara bakışlarımı Heizo-san'a kaydırıyor ve yaşayıp yaşamadığını kontrol ediyordum. Durumu oldukça kritikti ve dayanamayacağını biliyordum. Yine de onu kontrol etmekten vazgeçmedim, oldukça ufak olsada yaşama ihtimali vardı.

Neden? Neden böyle iğrenç bir savaşta bulunmak zorundayız? Ishigakure'nin otoritesi sarsıldığı için mi? Riaru denilen adam Kaya Ülkesi insanlarına zarar verdiği için mi? Yoksa shinobi birliği diye adlandırılan ülkelere gücümüzü göstermemiz gerektiği için mi? Saçmalık! Hangisi olduğu önemli değil, bu olay tamamen bir saçmalıktan ibaret! Riaru ülkemizin insanlarına zarar veriyorsa tek yapmamız gereken şey Yağmur Ülkesi sınırına shinobilerimizi yığmak ve güvenliği sağlamlaştırmaktı. Neden buralara kadar gelip yüzlerce insanın ölümüne neden olmamız gerekiyordu ki? Anlayamıyorum... Neden savaştığımızı gerçekten de anlayamıyorum fakat Kuzuryu-gawa'da Kaoru-san'ın anlatmak istediği şeyi daha iyi anlayabiliyorum. Bu savaşın ortaya çıkmasının, yüzlerce insanın ölmesinin tek nedeni shinobi köyleri. Riaru ve arkadaşlarının amacı Amegakure'yi ele geçirmek. Ishigakure'nin, yani bizim amacımız ise ona engel olmak çünkü bunu başardığı takdirde Riaru adlı psikopatın emrine yüzlerce shinobi geçecek. Sonrasında ise elindeki bu gücü kullanarak insanlara zarar vermeye devam edecek. Buna tabii ki engel olmamız gerektiğini düşünüyorum fakat bu savaşın tek sebebinin bu olmadığını biliyorum.

Düşüncelere dalmış bir şekilde neden savaştığımızı sorgularken Hiroyuki-san, Chiyumi-san'ın tedavisini bitirmeyi başardı. Bunu gördüğüm anda bakışlarımı Heizo-san'a çevirdim. Karşılaştığım manzara karşısında bir kez daha gözlerim doldu fakat bu kez yaşların akmasını engellemeyi başardım. Kolumla gözlerimi sildikten sonra arkamdan bir düşme sesi geldi. Sesi duyduğum anda hızlıca arkama döndüm ve Hiroyuki-san'ın bayıldığını gördüm. Bakışlarımı yere çevirdim ve çaresizlik içerisinde düşünmeye başladım.

Birkaç saniyelik bir düşünme sürecinin ardından Chiyumi-san'ın ayağa kalktığını fark ettim. Onun ayağa kalkabilecek kadar iyileştiğini görmek içime kısa süreli bir mutluluk doldurdu. Aslında biraz daha uzun sürebilirdi fakat onun öfke dolu bakışlarını gördüğüm anda içimdeki bütün mutluluk ortadan kayboldu. Her ne kadar bakışlarının hedefindeki kişi ben olmasam dahi bu öfkeyi kalbimin derinliklerinde hissedebilmeyi başardım.

Chiyumi-san ayağa kalktıktan sonra Ryu-san konuşmaya başladı. O da aynı benim gibi kendi güçsüzlüğüne lanet okuyordu, onu gerçekten de iyi bir şekilde anlayabiliyorum. Eğer sadece birazcık daha güçlü olabilseydik şu an dostlarımızla beraber insanları kurtarmak için uğraşıyor olabilirdik... Fakat yapamadık! Önemli olan da bu, yapamadık! Keşkelere ayırabilecek bir saniyemiz daha yok, acele etmeli ve insanları uyarmalıyız.

Ryu-san yürümeye başladığı anda hızlıca Heizo-san'ın cesedine doğru ilerledim. Olabildiğince çabuk bir şekilde kulağındaki kulaklığı aldım ve kendi kulağıma taktım. Nasıl çalıştığına dair herhangi bir fikrim olmadığı için onu test etmeye başladım. "Alo... Alo... Sesim geliyor mu?" Bu test olayına bir cevap alıncaya kadar devam edeceğim. Cevap aldıktan sonra ise "Kotegawa Chisa konuşuyor, on kişilik ekibimizden geriye sadece dört kişi kaldı. Bunun sorumlusu ise aramıza sızmış olan Riaru'ya hizmet eden Heizo adında bir shinobi... Riaru'ya hizmet eden shinobiler ekiplerimizin çoğunun arasına sızmış durumda. Telsizi taşımakla görevli olan shinobileri öldürerek yerlerine geçiyorlar. Onları takip eden bir ekip ise destek birimlerinin ilerlemesini engelliyor. Ekiplerin büyük bir çoğunluğuna sızmış bulunuyorlar ve hedefleri taşıdığımız haritalar. Düşmanımız, haritayı ele geçirdikleri takdirde tüm destek ekiplerinin savaş alanına varmadan yok olacağını söyledi. Bu konuşmayı düşmanlarımızda duyuyor, o yüzden ekiplere destek gönderilmesi gerektiğini düşünüyorum." diyeceğim.

Eğer konuşmamı başarılı bir şekilde gerçekleştirirsem yapacağım ilk şey Hiroyuki-san'ı taşımak olacak. Eğer onu taşıyabilecek durumda değilsem onunla beraber burada oturmayı ve dinlenmeyi planlıyorum. Heizo-san'ın bize verdiği bilgilerin kesinlikle boşa gitmesine izin veremem!

Re: [Ishigakure - Operasyon] Jirou Ryu & Kotegawa Chisa

Posted: March 22nd, 2019, 9:39 am
by GM - Naruto
Genel bir kasvet havası üzerinize çökmeye başladığı anlarda, Ryu’nun ilerlemeye yönelik sözleri Chiyumi’de de benzer duyguları uyandırmayı başarıyor. Bu esnada Ryu’nun aklından geçenleri Chisa uygulamaya koyuyor ve telsizi kulağına takmasının ardından bir cevap almak amacıyla seslenmelerine başlıyor. Birkaç seslenişin ardından gelen olumlu cevap, Chisa’nın aklından geçenleri söylemesini sağlıyor ve tüm cümlelerini söylediği anda derin bir sessizlik kulağında yankılanıyor. Sessizliğin bu yankısının anlamı, içine düşülen durumun vahametinden ileri gelse de, birkaç saniye telsiz bağlantısında cızırtılar başlıyor ve kısa bir sürenin ardından ise tüm konuşmalar yok oluyor. Bir şekilde telsiz bağlantısının kopmasının ardından, güzergahınız üzerinde tek başınıza kalıyorsunuz.

Chisa Hiroyuki’yi omuzlarken, Hiroyuki yarı açık gözlerle kendine gelmeye başlıyor. Yorgunluğu her halinden belli olsa da, tıpkı sizler gibi o da direnmeye çalışıyor. Ryu’nun ilerlemesine eşlik etmek için yerlerinizi aldığınızda, hepinizin üzerinde ağır bir yorgunluk ve kan kokusu bulunuyor. Bu şekilde Chiyumi’nin saçları beyazlayıncaya kadar yaktığı ormanın içerisinden geçmeye başlıyor ve orta cepheye bir an önce ulaşabilmek ümidiyle hareketleniyorsunuz.

İlerlemeniz sırasında Hiroyuki güç buldukça sizlere yardımcı olmaya çalışıyor ve bu sayede kendisi giderek güçsüz düşerken, sizleri daha güçlü kılıyor. Elbette savaşın başındaki dinçliğiniz bulunmasa da yine de kendinizi toparlamaya başlıyorsunuz. Nefes alışverişleriniz düzene giriyor, yaralarınızda kan sızmıyor ve Chiyumi’nin saçları da bir miktar daha kırmızıya dönüyor. Ancak saçlarının büyük çoğunluğu hala beyazlığını korurken ormanlık alanı geçiyor ve son düzlüğe giriş yapıyorsunuz.

Düzlük bir alan sizi karşıladığından, hafif çiselemeye başlayan yağmur hangi topraklarda olduğunuzu size anlatmaya başlıyor. Gökyüzünde yeryüzüne doğru yayılan sis giderek görüşünüzü kısıtlamaya başladığında, sisin arasından beliren iki siyah siluet ilerlemenizi kesmenize neden oluyor. Başından beri sorunlu yolculuğunuzun bu kısmının güllük gülistanlık geçmesini zaten beklemeseniz de, yol boyunca yaşadıklarınız ve kaybettikleriniz, bu karşılaşmaya kısa bir kahıra dönüşüyor. Silueti beliren kişilerin kimler olduğunu ve neye benzediklerini bilmeseniz bile, onların düşman olduğunu net bir şekilde anlayabiliyorsunuz. Dik duruşları ve yaydıkları aura, kondisyon olarak sizden çok daha iyi olduklarını size anlatıyor. Sisi yararak çıkan ikili, birbirleriyle aynı yüze sahip bir kadın ve bir erkek olduğunu görmeye başladığınızda, yüzlerindeki düşmanlık ifadesini de rahatlıkla fark edebiliyorsunuz. Duruşları bir dövüşe hazır olduklarını açık şekilde ortaya koyarken, 1.80 boylarındaki ikili ile aradaki mesafeniz 50 metre civarında bulunuyor. Sis giderek yoğunlaşmaya başlarken ilk saldırının kim tarafından yapılacağı sorusu yayılmaya başlıyor.

Re: [Ishigakure - Operasyon] Jirou Ryu & Kotegawa Chisa

Posted: March 22nd, 2019, 1:40 pm
by Kotegawa Chisa
Bunları söyleyerek dostlarımın hayatını tehlikeye attığımı biliyorum. Planlarının deşifre olduğunu öğrenen düşmanlarımız, hızlarını arttırabilir ve dostlarımıza daha erken saldırmayı tercih edebilir. Yine de yapılabilecek en doğru şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Sadece Ishigakure shinobilerinin bildiği, bu tarz bir anda geçilecek başka bir frekans elbette vardır. Bu sayede kimin dost, kimin düşman olduğunu rahatlıkla anlayabilirler. Hatta geçmeyen ekiplere ise destek ekip gönderilebilir ve kurtarılmaları sağlanalabilir. Bu yaptığım şey yüzünden bir çok insanın öleceğini biliyorum. Bunu engelleyebilecek kadar güçlü olmadığımı da biliyorum. İşte tamda bu yüzden kendimden nefret ediyorum. Biraz daha fazla çalışsaydım, biraz daha güçlü olabilseydim onları koruyabilirdim! Bu anlamsız savaşın bitmesi için elimden gelen her şeyi yapacağım fakat bir etkimin olmayacağını biliyorum. Yine de elimden geldiğince insanın hayatta kalmasını sağlayacağım. Bir daha gözlerimin önünde insanların ölmesini istemiyorum.

Telsiz işini bitirdikten sonra hep beraber harekete geçtik. Hızımız oldukça yavaştı fakat en azından ilerleyebiliyoruz. Vücuduma saplanan senbonların oluşturduğu yaralar gerçekten de canımı yakıyor fakat ilerlemek zorundayım! Bu yaralı halimle hiçbir şey yapamayacağımı biliyorum. Yine de ilerlemek zorundayım, bir insanın dahi ölmesini engelleyebilirsem ne mutlu bana! Bu amaç uğruna gerekirse kendi hayatımı bile vermeye hazırım. Daha fazla üzülmemek için, daha fazla ceset görmemek için elimden geleni yapacağım!

Hiroyuki-san yol boyunca bizi iyileştirmeye devam etti. Zaman zaman bayılacak gibi olmasına rağmen bunu yapmaya devam etti. Bu süreç boyunca elimden geldiğince ona yardımcı oldum... Onun sayesinde artık kendimi daha iyi hissediyorum. Şu an sahip olduğum kondisyonumla daha çok insanın yaşamasını sağlayabilirim! Teşekkürler Hiroyuki-san. Her ne kadar benden nefret etseniz de, hayal kırıklığı duysanız da beni iyileştirdiğiniz için teşekkürler! Belki gelecekte yaptığım hareketlerden dolayı benden daha çok nefret edeceksiniz fakat önemli değil. Gerekirse Dünya üzerinde bulunan bütün insanların öfkesini üzerime çekmeye hazırım.

Kısa bir süre sonra ormandan çıkmayı başardık. Hiroyuki-san sağolsun Chiyumi-san, Ryu-san ve ben oldukça iyi durumdaydık. Günün başındaki halimizle kıyaslanamaz fakat birkaç dakika öncesine göre iyi durumda olduğumuzu söyleyebilirim.

Ormandan çıktıktan hemen sonra ince bir sis bastırmaya ve yağmur çiselemeye başladı. Yine de ilerlemeye devam ettik fakat bu ilerleme oldukça kısa sürdü. Birkaç saniyelik bir yürüyüşün ardından 60-70 metre ötemizde iki silüet belirdi. Yaydıkları auradan dolayı düşman olduklarını çabucak anlayıverdim. Onları gördüğüm anda bugün, gözlerimin önünde ölmüş olan dostlarım aklıma geldi. Tekrardan gözlerim doldu fakat kendime tekrardan engel oldum. Kolumla gözlerimdeki yaşı sildikten sonra düşmanlarımızı daha net bir şekilde görebilmeye başladım.

Aramızdaki mesafe 50 metreye indiği anda düşmanlarımızın ikiz olduğunu fark ettim. Bu sırada konuşmaya başladım. "Şey... İzin verirseniz tek başıma gitmek istiyorum." Kısa bir süre bekledikten sonra "Ryu-san ve Chiyumi-san, siz benden çok daha yetenekli shinobilersiniz. O yüzden gücünüzü daha sonraya saklamanızın daha iyi olacağını düşünüyorum." dedim hafifçe gülümseyerek. Bakışlarımı Chiyumi-san'a çevirdikten sonra "Özellikle Chiyumi-san, sen burada dövüşmemelisin! Saçına bakarsak hala oldukça kötü durumdasın." dedim ve beklemeye başladım.

Dostlarımdan olumlu bir yanıt aldığım takdirde koşarak düşmanlarıma doğru ilerlemeye başlayacağım. Aramızdaki mesafe 20 metreye indiğinde kısa bir süre önce ustamı yenmek için öğrendiğim tekniği uygulamaya başlayacağım, Kokuangyou no Jutsu! Hemen sonrasında ustama yenildiğim dövüşte yaptığım hamleyi kullanmayı planlıyorum. Aramızdaki mesafe 10 metreye indiğinde çantamdan iki adet kunai çıkaracağım ve ikizlerden erkek olana fırlatacağım. Sonrasında Shunshin kullanarak kız olanın yanına gideceğim ve katanamla onun sağ kolunu keseceğim. Saldırımın hedefi sağ kolunun dirsek kısmı olacak ve katanamı savururken ona çakra yüklemeyi unutmayacağım. Bu yaptığım hamleyle onun kolunu işlevsiz hale getirmeye çalışacağım, bu sayede jutsu kullanmasını engelleyebilirim. Bir anda görüş alanlarına girdiğim için erkek olan tüm odağını bana verecek fakat kunailer ona isabet ettiği için zamanında tepki veremeyecek. Kızın işini bitirdikten sonra erkek olanla da uğraşabilirim.