Işık dört bir yanımı sarmış, kılıcıma sıçramıştı. Ardından daha da keskinleşmiş olan kılıcımı sallamış ve düşman olarak gördüğüm kişiyi ebediyete yollamıştım.
Hamlemi yaparken, ışıklar saçılırken ve kan akarken ister istemez düşündüm. Kılıcım mı daha keskindi? Yoksa düşüncelerim mi? Az önce bir insanı öldürmüştüm! Birini öldürmek için gereken eylem basitti. Sadece kılıcı bir kere sallamaktan ibaretti. Fakat birini öldürmek için… karar vermek ne kadar zordu?
Kuşkusuz zor kısmı, bu düşünceyi oluşturmaktı. Bu düşünceyi kabul etmek ve eyleme dökmekti. En azından benim açımdan öyleydi. Birçok olay bu durumda tetikleyici görevi üstlenmişti. Şartlar ve yaşananlar beni bunu yapmaya zorlamıştı. Benim hatalarım da vardı. Ama en sonunda ortaya çıkan sonucun kötü olduğunu da düşünmüyordum. Sonuçta iyiler kazanmıyor muydu? Ben de burada onun öyküsünü yazıyordum!
Kılıcımla kestiğim adamın yeri düşmesiyle aynı anda benim de ideallerim yeni bir zirveye uçmuştu. Fikirlerimde bir şeyler değişmiş, zihnim yeni ufuklara kanat açmıştı. Yeni şeyler idrak etmeye başlamış gibiydim sanki. Bundan sonrası için hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı konusunda emindim. Yapılan her eylem, duvara atılan bir çizik anlamına geliyordu. Bu seferki attığım çizik derin ve büyüktü. Bundan sonra duvar eskisi gibi olmayacaktı. Tabii ben de aynı şekilde değişecektim. Nasıl bir değişim beni bekliyordu? Bunu biliyordum. Bekleyip, hareket edip, ilerleyip bunu görecektim.
Şimdi… Devam etmeliydim. Başladığım işi bitirmeliydim. Bitirmek zorundaydım. Bunun için aslında ilk hedefim olan, fakat ikinci hedefe kaydırmış olduğum uzun saçlıyı halletmeliydim. İşin aslı… Bu adamı ilk etapta öldürmek istemiyorum. Çünkü bilgi almak istiyordum. Sonuçta bu adamın bir bütünün uzantısıydı sadece. En dipte, en uç nokta da yer alıyordu. Gerçek düşmanım, sessizdi. Görmüyor ve tanımıyordum. Bilmiyor ve işitmiyordum. Belki savaşmaya devam ederdim, öykümü burada bitirmezdim. O zaman ihtiyacım olan bilgi olurdu. Savaş ve dövüşün içinde önemli mi önemli bir kavramdı sonuçta bilgi dediğimiz şey.
Ortamdaki havanın birkaç kez ağırlaştığından emin olurcasına içime çekmiştim nefesimi. Sanki soluk borumdan akan şey hava değil, katı bir cisimdi. Ciğerimin içine doğru kayan şeyin sıcaklığından bile emin değildim. Dışarı göstermek istemediğim terlemenin, havanın içimde oluşturduğu ısı ve basıncının yarattığı bir ürün olduğundan emindim. Belki bazı şeyleri hayal ediyordum. Düşüncelerim birbirine girmiş ve çarpıklaşmaya çalışıyordu. İzin vermiyordum, direniyordum. Sakin kalmaya çalıyordum. Vücudum ne olduğunu kestiremediğim davranışlar sergilemekteydi. Farklı bir şey yapmanın getirdiği yenilikti galiba bu da. Önüme bakmalıydım. Şimdi saçma sapan şeyler düşünmenin sırası değildi.
Evet, şimdi isim verilmiş en küçük zaman birimine bile ihtiyacım vardı. Hiçbir anımı boşa harcayamazdım. Bir an önce eylemlerime devam etmeli ve bu işe son noktayı koymalıydım. Bu tarz durumlarda geçen her saniye benim aleyhimeydi. Üstümdeki Raiton no Yoroi’nin ne kadar süre devam edeceğini merak da etmiyor değildim ayrıca. Uzun saçlıyı aradan çıkardıktan sonra bunun üzerine bir süre düşünecektim sanırım. Savaşmaya devam etmeyi seçersem çakramı adam akıllı kullanmak zorundaydım. Acemice değil. Bu bilince erişip, tecrübelenmeliydim. Zihnimin içinde bir göl varsa, o gölün en dibine inmeliydim. Bir dağ varsa, zirvesine çıkmalıydım. Sınırları aşmam gerekiyordu. Sıradan şeyler yaparak iyi hikayeler yazamazdım.
Zamanımı boşa harcamamayı aklına koymuş biri olarak, düşünme işlemini burada bitiriyordum. Son kez diyeceğim bunu. Artık eylemlere geçme vaktiydi. Keli öldürdüğüm an, uzun saçlının zaten silahına yöneleceğini biliyordum. Kendini koruma içgüdüsüydü bu. Bu yüzden zaman kaybetmemeliydim. Uzun saçlıyı şimdilik ekarte etmeliydim. Bu yüzden ilk olarak seçeceğim yol, onu kısa süreli etkisiz hale getirmek olacaktı. Bu düşünce sürecine takriben hızlıca uzun saçlıya yönelecektim. Eğer yapabilirsem uzun saçlının karın ya da göğüs kısmında veyahutta onun arasındaki bir yere uçan tekme yollayacaktım sağ ayağımla. Bu şekilde hem hızlı hareket etmiş olurdum, hem de mesafeyi çabuk kat etmiş olurdum. Atacağım tekmeyle herifi yere mıhlamayı planlıyordum. Ölümcül bir zarardan kaçınacaktım. Ama bunun için de aşırı bir dikkat göstermeyecektim. Önceliğim kendimi güvende tutmak olacaktı.
Bu tekmeyi kılıcını tam olarak çekmediği ve bana zarar veremeyeceği bir durum senaryosunda uygulayacaktım. Şaşkınlığının da vermiş olduğu eylemsizliği avantaj olarak kullanmayı planlıyordum. Bunu başaramayacağım durum senaryosunda ise yine kılıcıma başvuracaktım. Kendimi tekme atmayı düşündüğüm senaryodaki kadar geri tutmayı planlamıyordum. Bu yüzden iş kılıç tokuşturmaya geldiyse, geri durmayacaktım. Geri durursam zararı gören ben olurdum. Bu düşüncem doğrultusunda uzun saçlının kolunun birini koparmayı hedefleyerek kılıcımı sallayacaktım. Tam olarak iki kılıcı kullanmak da usta olduğunu düşünmüyordum. Baskın bir eli varsa, onun sağ el olduğu kanısındaydım. Sonuçta insanların geneli sağ uzuvlarına yatkındır. Bu yüzden yapabilirsem, sağ kolunu kesecektim. V harfini oluşturan çizgilerin şeklinde hareket ettirecektim kılıcımı. Belimden ve kalçamdan aldığım güç ile harmanlayıp, bu şekilde koluna elveda demesini sağlayacaktım.
Başarırsam dengesini bozmuş olacaktım. Aynı zamanda bir anlık boşluk yaratmış olacaktım. Bu bir anlık boşluğu fırsat bilip, kılıcımın sivri ucunu boğazına doğrultacak ve pes etmesini bekleyecektim. Kılıçlarına yönelmeyi bıraktığı anda ise söze girişecektim bu sefer. “Direnirsen ölürsün!” Bunu olabildiğince net bir şekilde söylemeye çalışacaktım. Ardından köylülerin olduğu tarafa doğru bağıracaktım. “Köy şefini çağırın. Size zarar vermek gibi bir niyetim yok. Yapmak isteseydim çoktan yapmıştım.”