Bazı insanlar kelimelerin sihirli gücünün olduğunu söylerlerdi. Ben de sık sık duymuştum hatta. Özellikle kitaplara gömüldüğüm anlarda.
Aynı şekilde ben de kelimelerin bir çeşit güce sahip olduğuna inanmıştım. Çünkü okumuş olduğum bazı kitaplar, zihnimde önemli yerler edinmişti. Hatta ve hatta fikirlerimi değiştirmiş ve bana yeni fikirler ihsan etmişti.
Şimdi düşününce, bunlar gerçekten yaşadığım şeylerdi. Okuduğum kitaplardaki, ana karakterlere duyduğum sempati falan… Yani düşününce, aynı şekilde şu an için bile zihnimde bırakmış olduğu izleri hissedebiliyorum. Bunu bu şekilde koyarken, malumunuz ben de bir kitap yazma planı içerisindeydim. Bu kitabın içeriğinin ve benim sözlerimin insanlara dokunmasını ve onlara ulaşmasını istiyordum.
Şu an için kendime koyduğum birinci vazife buydu… Daha başka ne diyebilirdim ki? Fakat gel gör ki, umut ettiğim şeyler ve aldığım dönütler birbiriyle tam olarak uyuşmuyordu. Şimdiden bahsediyorum. Kelimelerimin, cümlelerimin öyle sihirli bir gücü falan yoktu. Yaşlı adama da bile ulaşamamıştım. Köylülere de ulaşamamıştım. Kimseye ulaşamamıştım aslında. Bu yönümü bir eksiklik olarak görecektim bundan sonra. Tabii ki bundan sonra üzerine gidecek, o konuda kendimi geliştirecektim.
Neyse… Yaşlı şefin dediklerini düşününce, biraz fazla kastığımı hissettim. Parmak bastığı noktanın doğru olduğu konusunda şüphelerim yoktu. Gitmem sanırım en iyi seçenek olurdu. Bu şekilde beni farklı biri ve farklı bir amaç sahibi biri olarak görebilirlerdi. Yaptığım eylemleri köylüleri korumak için değil, kendi şahsi hedeflerim olarak yorumlayabilirdi. Büyük ihtimalle öyle olurdu. Yaşlı şef de öyle düşünüyor gibiydi. Bu seferlik ona uyacaktım. Ve yelkenleri salacak, rüzgarın akışında kaybolacaktım. Yeni hedefler belirlemenin sırası gelmiş gibiydi.
Sonucu olmayan bir yolculuk olarak görmesem de yaşananları, çok şey kazandığım da söylenemezdi. Bilmiyorum… Birçok soru, birçok kendini sorgulama; bu tarz şeyler işte. Ha, şu da yok değildi. Hayatta her şey bir tecrübeydi. Bunu sık sık söylüyor ve kendime telkin ediyordum. Tecrübenin iyisi kötüsü olmaz derdim. Her türlü tecrübe bir kazançtı. En azından benim açımdan öyleydi. Buradan kazandığım tecrübelerden kendime bir ders çıkaracaktım. Aynı şekilde burada yaptığım hataları, bir sonraki yaşayacağım olaylarda tekrar etmeyecektim.
Bir şeyler başarmış mıydım? Başarmıştım. Bir şeyler kazanmış mıydım? Kazanmıştım. Bugün yaşadıklarım dünyanın varoluşunda ufacık bir nokta olsa da, benim için büyük bir şeydi. Ne kadar ufak olsa da bu noktalar, eninde sonunda bir şekil alacaklardı. Derler ya, ‘Damlaya damlaya göl olur…’. Ben de o şekilde düşünecek ve o noktalardan olabildiğince çok yaratacaktım. Ardından tüm o noktaları tek bir yere yoğunlaştıracak ve kendi gölümü oluşturacaktım. O göl; benim kitabım olacaktı. O kitapta, bu gölü nasıl yarattığımı anlatacaktım. İnsanların fikirlerini değiştirecektim ve kalplerine ulaşacaktım. Tüm dediğim şeyleri kesinlikle başaracaktım. Bir sonuca ulaşacaktım!
Yolcu da yolunda gerekti. Ben de yavaştan kendi yoluma gideyim. Bunun için yaşlı şefe son birkaç kelam daha edecektim. “Demek istediğini anladım… Böylesi daha iyi diyorsanız, benim durmamın pek bir anlamı yok. En başından itibaren size zorluk çıkarmak gibi bir amacım yoktu. Ama şunu söylemeden de edemeyeceğim. Gençlere biraz daha sahip çıkın.”
Bunları dedikten sonra, aynı şekilde devam edecektim. “Hangi taraftan gidersem, Riaru’nun kampından daha kolay uzaklaşabilirim? Bu konuda yardımcı olursan her şey hallolmuş olur.” Diyecek ve bitirecektim. Cevabını bekleyecektim yaşlı şefin.
Aynı şekilde ben de kelimelerin bir çeşit güce sahip olduğuna inanmıştım. Çünkü okumuş olduğum bazı kitaplar, zihnimde önemli yerler edinmişti. Hatta ve hatta fikirlerimi değiştirmiş ve bana yeni fikirler ihsan etmişti.
Şimdi düşününce, bunlar gerçekten yaşadığım şeylerdi. Okuduğum kitaplardaki, ana karakterlere duyduğum sempati falan… Yani düşününce, aynı şekilde şu an için bile zihnimde bırakmış olduğu izleri hissedebiliyorum. Bunu bu şekilde koyarken, malumunuz ben de bir kitap yazma planı içerisindeydim. Bu kitabın içeriğinin ve benim sözlerimin insanlara dokunmasını ve onlara ulaşmasını istiyordum.
Şu an için kendime koyduğum birinci vazife buydu… Daha başka ne diyebilirdim ki? Fakat gel gör ki, umut ettiğim şeyler ve aldığım dönütler birbiriyle tam olarak uyuşmuyordu. Şimdiden bahsediyorum. Kelimelerimin, cümlelerimin öyle sihirli bir gücü falan yoktu. Yaşlı adama da bile ulaşamamıştım. Köylülere de ulaşamamıştım. Kimseye ulaşamamıştım aslında. Bu yönümü bir eksiklik olarak görecektim bundan sonra. Tabii ki bundan sonra üzerine gidecek, o konuda kendimi geliştirecektim.
Neyse… Yaşlı şefin dediklerini düşününce, biraz fazla kastığımı hissettim. Parmak bastığı noktanın doğru olduğu konusunda şüphelerim yoktu. Gitmem sanırım en iyi seçenek olurdu. Bu şekilde beni farklı biri ve farklı bir amaç sahibi biri olarak görebilirlerdi. Yaptığım eylemleri köylüleri korumak için değil, kendi şahsi hedeflerim olarak yorumlayabilirdi. Büyük ihtimalle öyle olurdu. Yaşlı şef de öyle düşünüyor gibiydi. Bu seferlik ona uyacaktım. Ve yelkenleri salacak, rüzgarın akışında kaybolacaktım. Yeni hedefler belirlemenin sırası gelmiş gibiydi.
Sonucu olmayan bir yolculuk olarak görmesem de yaşananları, çok şey kazandığım da söylenemezdi. Bilmiyorum… Birçok soru, birçok kendini sorgulama; bu tarz şeyler işte. Ha, şu da yok değildi. Hayatta her şey bir tecrübeydi. Bunu sık sık söylüyor ve kendime telkin ediyordum. Tecrübenin iyisi kötüsü olmaz derdim. Her türlü tecrübe bir kazançtı. En azından benim açımdan öyleydi. Buradan kazandığım tecrübelerden kendime bir ders çıkaracaktım. Aynı şekilde burada yaptığım hataları, bir sonraki yaşayacağım olaylarda tekrar etmeyecektim.
Bir şeyler başarmış mıydım? Başarmıştım. Bir şeyler kazanmış mıydım? Kazanmıştım. Bugün yaşadıklarım dünyanın varoluşunda ufacık bir nokta olsa da, benim için büyük bir şeydi. Ne kadar ufak olsa da bu noktalar, eninde sonunda bir şekil alacaklardı. Derler ya, ‘Damlaya damlaya göl olur…’. Ben de o şekilde düşünecek ve o noktalardan olabildiğince çok yaratacaktım. Ardından tüm o noktaları tek bir yere yoğunlaştıracak ve kendi gölümü oluşturacaktım. O göl; benim kitabım olacaktı. O kitapta, bu gölü nasıl yarattığımı anlatacaktım. İnsanların fikirlerini değiştirecektim ve kalplerine ulaşacaktım. Tüm dediğim şeyleri kesinlikle başaracaktım. Bir sonuca ulaşacaktım!
Yolcu da yolunda gerekti. Ben de yavaştan kendi yoluma gideyim. Bunun için yaşlı şefe son birkaç kelam daha edecektim. “Demek istediğini anladım… Böylesi daha iyi diyorsanız, benim durmamın pek bir anlamı yok. En başından itibaren size zorluk çıkarmak gibi bir amacım yoktu. Ama şunu söylemeden de edemeyeceğim. Gençlere biraz daha sahip çıkın.”
Bunları dedikten sonra, aynı şekilde devam edecektim. “Hangi taraftan gidersem, Riaru’nun kampından daha kolay uzaklaşabilirim? Bu konuda yardımcı olursan her şey hallolmuş olur.” Diyecek ve bitirecektim. Cevabını bekleyecektim yaşlı şefin.