Konuşmalarıma gelen cevapları dikkatlice dinliyordum adımlarımı Maguro-san’ınkilere uydururken. Anahtar konusunda istediğim malzemelerin tedariki konusunda bir sıkıntı olmayacağını duymak, şimdiye kadar aldığım en iyi haber olabilirdi. Ancak yine de, kafamdan geçen planın ne kadar hayata uyacağı konusunda tereddütlerim vardır. Ne var ki, hiçbir şey yapmamaktansa bir şeyler için çabalamak daha olumlu bir davranış olurdu. Nitekim, Maguro-san ile yaptığımızı uzun konuşmada, sürekli Izena’ya yardım etmek isteyen bir adamdan bahsetmiştim. Dolayısıyla karşılaştığım ilk sorunda hiçbir şey yapamayacağımı belirtmek, elbette bahsettiğim bu adam profili ile bağdaşmazdı. Bu yüzden de elimden ne geliyorsa, belki de hoyratça ortaya koymalıydım. Ancak bu şekilde sözlerimdeki samimiyeti Maguro-san’a geçirebilirdim.
Makinedeki kaçak sorunu için arzuladığım insan profiline ulaşmanın güç olduğunu duymak elbette hoş değildi. Fakat Maguro-san’ın bu iş için bir şeyler deneyeceğini duymak, bir nebze de olsa içimi rahatlatıyordu. Ishigakure’den ayrıldıktan sonra seçtiğim yaşam tarzı, şüpheci karakterimi bir hayli baskın konuma getirmiş olmasından dolayı, Maguro-san’a karşı olan bu türdeki duygularımı engelleyemiyordum. Fakat içten içe, onun da Izena için bir şeyler yapmaya çalışan bir adam olduğu düşüncesine kapılmadan edemiyordum. Hayatın birçok noktasında düştüğüm ikilemin bir başka tezahürü ile karşı karşıya kalmış olmanın verdiği garip hazla minnettar bakışlarımı Maguro’ya yönlendirebiliyordum sadece.
Son olarak, yağ konusunda Maguro-san’ın dediklerini dinlediğimde, bu kez öylece kabullenme seçeneğini seçmek aklıma yatmamıştı. Onun sorunu çözmedeki kararlı tavrına ve bu uğurda verebileceklerini dinlerken, en az onun kadar fedakarlık yapmam gerektiğini anlıyordum. Değirmen sorununu Izena’da kalarak nasıl çözebileceğim konusunda büyük sıkıntılar vardı ve şu anda kadar sürekli başka birilerinin bulunmasını arzulayan bir adam gibi göründüğümü düşünüyordum. Maguro-san’ın yağ konusunda söylediklerinden sonra ise, isteklerinin yerine gelmesini bekleyen bir adamdan fazlası olmam gerektiğini anlayabiliyordum. Yiyecek ve erzaklar için ancak para bulabilen bir toplumdan makine için ekstra bir fedakarlık yapmasına rağmen, bu sorunu kendimin çözdüğünü söylemenin doğru olup olmayacağı yönünden ciddi çelişkiler barındırıyordum. Bu sebeple bir karara varıyordum kendi içimde. Hem birilerini bulabileceğim hem de Izena’ya ekstra külfet gerektirmeyecek, aynı zamanda esas yeteneklerimi kullanabileceğim bir yöne doğru savruluyordum.
Aklımdan geçen bu düşünceler sırasında, Maguro-san ile beraber çoktan bir ara sokağa girmiş ve adımlarımızı bir parça hızlandırmış bulunuyorduk. Dinlenebileceğim bir ev olduğu belirten Maguro-san’ın bu sözlerinde geçen ev kavramı, içimi ısıtan ancak bir o kadar da garip gelen bir hisle doldurmaya yetmişti. Bu sebeple, aklımdan geçen düşünce bir anda yerini bu değişik hisse bırakıvermişti. Uzunca bir süredir, hatta annemle yaşadığım dönemlerde dahi, ev kavramı bana bir hayli uzaktı. Ishigakure’de ancak hak ettiğimiz kadar bir yerde barınabiliyorduk ve bu yere ev demek ne kadar doğruydu bilemiyordum. Arkadaşlarımın eve gitmeyi arzulayan tutumlarını ve evdeki o mistik havayı hiçbir zaman tadamamıştım. Kendi yaşadığım bir yer bile benim evim olamazken, Izena isimli bu yabancı topraklarda bir evde kalabilmek bana ne hissettirmeliydi, onu bile bilemiyordum. Maguro-san boş bir ev bulmanın Izena’da kolay olduğunu söylese de, benim içimdeki boşluğun bulacağı evi nasıl dolduracağı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Bu sebeple, onun bu arzusu karşısında, minnet duygumu mu yoksa isteksizliğimi mi ortaya koymam gerektiğini bilemiyordum. Bir handa ya da bir sokak başında beni ısıtan bir ateşin başında uyuma fikri, bir evde sabahlamaktan çok daha cazip geliyordu. Ancak elbette bunu Maguro-san’a bu şekilde anlatamazdım. Bu yüzden, sadece adımlarımla onu takip edecektim, herhangi bir karşılık vermeden.
Bu noktada, ortaya koyduğum davranışın farklı anlamlandırılmasından da çekiniyordum bir taraftan da. Kalmak için bile olsa bana verilen bir ev olmasına tepkisiz kalmanın, gücendirici bir davranış olabileceğini düşünmeye başlıyordum ister istemez. Bu yüzden de, birkaç dakika önce aklımdan geçen fikri ortaya atarak, hem bu ev mevzusundaki tepkisizliğimi silmeye çalışacak hem de Izena adına daha iyi bir şeyler yapmak istediğim ortaya koyabilecektim. Adımlarım Maguro-san’ı takip ederken “Yağ konusundan herhangi birine ödeme yapmamıza gerek yok Maguro-san. Buradaki insanların hayatlarını ancak idame ettirebildiklerini düşününce, sonucunun neye varacağını kestiremediğimiz bir şey için onların emeklerine göz dikmenin doğru olmayacağını düşünüyorum.” diyerek söze girecektim. Aslında bu cümlem, bir noktada Amegakure’nin Izena halkına karşı gösterdiği tutumumu kabullenmeyişimi de üstü kapalı bir şekilde gösterse de, şimdilik bu konudan uzak durarak asıl meselemize odaklanacaktım. Sözlerime verdiğim kısa bir molanın ardından “Bu konuda bize yardımcı olabilecek bir tüccar var ise, onun için bir koruma görevi üstlenebilirim. En azından bu konuda makineleri tamir edebilmekten daha iyi olduğumu düşünüyorum. Bu sayede, hem yağı tedarik edebilme imkanımız olur hem de Izena’dan ekstra bir para çıkmaz. Ayrıca, gittiğimiz yerlerde tamir konularından anlayan birileriyle tanışıp konuşma imkanım da olur. Belki gidiş-geliş süreci bir nebze uzun sürer, ancak en azından daha etkili çözümler üretebilme imkanımız olur.” diyecektim. Sözlerimi bir ricadan çok, bir arzu tonundan çıkmasına gayret edecektim. Bu yolun, hem benim için hem de Izena için daha iyi olacağına inanıyordum. Gerçekten de süreç uzayabilirdi, ancak en azından işimizi şansa bırakmadan halletmek imkanına sahip olabilirdik. Bu sebeple de, konuşmamı elimden geldiğince net bir tavırla söyleyecektim. Olaylara mantık çerçevesinde baktığımızda, Maguro-san’ın bu düşünceme karşı geleceğini düşünmüyordum. Tüm olumsuzluklar bir araya gelse ve Izena’ya geri dönemesem bile, Izena adına oluşacak bir kayıp olmazdı. Ancak diğer türlü, makine için harcanacak para ve emeğin geri dönüşü olmayınca, Izena halkı daha da sıkıntılı bir konuma düşebilirdi. Bu sebeple, Maguro-san’ın bir tüccarla korumalığını yapmam konusunda anlaşması makul bir çözüm olarak görünüyordu.
Makinedeki kaçak sorunu için arzuladığım insan profiline ulaşmanın güç olduğunu duymak elbette hoş değildi. Fakat Maguro-san’ın bu iş için bir şeyler deneyeceğini duymak, bir nebze de olsa içimi rahatlatıyordu. Ishigakure’den ayrıldıktan sonra seçtiğim yaşam tarzı, şüpheci karakterimi bir hayli baskın konuma getirmiş olmasından dolayı, Maguro-san’a karşı olan bu türdeki duygularımı engelleyemiyordum. Fakat içten içe, onun da Izena için bir şeyler yapmaya çalışan bir adam olduğu düşüncesine kapılmadan edemiyordum. Hayatın birçok noktasında düştüğüm ikilemin bir başka tezahürü ile karşı karşıya kalmış olmanın verdiği garip hazla minnettar bakışlarımı Maguro’ya yönlendirebiliyordum sadece.
Son olarak, yağ konusunda Maguro-san’ın dediklerini dinlediğimde, bu kez öylece kabullenme seçeneğini seçmek aklıma yatmamıştı. Onun sorunu çözmedeki kararlı tavrına ve bu uğurda verebileceklerini dinlerken, en az onun kadar fedakarlık yapmam gerektiğini anlıyordum. Değirmen sorununu Izena’da kalarak nasıl çözebileceğim konusunda büyük sıkıntılar vardı ve şu anda kadar sürekli başka birilerinin bulunmasını arzulayan bir adam gibi göründüğümü düşünüyordum. Maguro-san’ın yağ konusunda söylediklerinden sonra ise, isteklerinin yerine gelmesini bekleyen bir adamdan fazlası olmam gerektiğini anlayabiliyordum. Yiyecek ve erzaklar için ancak para bulabilen bir toplumdan makine için ekstra bir fedakarlık yapmasına rağmen, bu sorunu kendimin çözdüğünü söylemenin doğru olup olmayacağı yönünden ciddi çelişkiler barındırıyordum. Bu sebeple bir karara varıyordum kendi içimde. Hem birilerini bulabileceğim hem de Izena’ya ekstra külfet gerektirmeyecek, aynı zamanda esas yeteneklerimi kullanabileceğim bir yöne doğru savruluyordum.
Aklımdan geçen bu düşünceler sırasında, Maguro-san ile beraber çoktan bir ara sokağa girmiş ve adımlarımızı bir parça hızlandırmış bulunuyorduk. Dinlenebileceğim bir ev olduğu belirten Maguro-san’ın bu sözlerinde geçen ev kavramı, içimi ısıtan ancak bir o kadar da garip gelen bir hisle doldurmaya yetmişti. Bu sebeple, aklımdan geçen düşünce bir anda yerini bu değişik hisse bırakıvermişti. Uzunca bir süredir, hatta annemle yaşadığım dönemlerde dahi, ev kavramı bana bir hayli uzaktı. Ishigakure’de ancak hak ettiğimiz kadar bir yerde barınabiliyorduk ve bu yere ev demek ne kadar doğruydu bilemiyordum. Arkadaşlarımın eve gitmeyi arzulayan tutumlarını ve evdeki o mistik havayı hiçbir zaman tadamamıştım. Kendi yaşadığım bir yer bile benim evim olamazken, Izena isimli bu yabancı topraklarda bir evde kalabilmek bana ne hissettirmeliydi, onu bile bilemiyordum. Maguro-san boş bir ev bulmanın Izena’da kolay olduğunu söylese de, benim içimdeki boşluğun bulacağı evi nasıl dolduracağı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Bu sebeple, onun bu arzusu karşısında, minnet duygumu mu yoksa isteksizliğimi mi ortaya koymam gerektiğini bilemiyordum. Bir handa ya da bir sokak başında beni ısıtan bir ateşin başında uyuma fikri, bir evde sabahlamaktan çok daha cazip geliyordu. Ancak elbette bunu Maguro-san’a bu şekilde anlatamazdım. Bu yüzden, sadece adımlarımla onu takip edecektim, herhangi bir karşılık vermeden.
Bu noktada, ortaya koyduğum davranışın farklı anlamlandırılmasından da çekiniyordum bir taraftan da. Kalmak için bile olsa bana verilen bir ev olmasına tepkisiz kalmanın, gücendirici bir davranış olabileceğini düşünmeye başlıyordum ister istemez. Bu yüzden de, birkaç dakika önce aklımdan geçen fikri ortaya atarak, hem bu ev mevzusundaki tepkisizliğimi silmeye çalışacak hem de Izena adına daha iyi bir şeyler yapmak istediğim ortaya koyabilecektim. Adımlarım Maguro-san’ı takip ederken “Yağ konusundan herhangi birine ödeme yapmamıza gerek yok Maguro-san. Buradaki insanların hayatlarını ancak idame ettirebildiklerini düşününce, sonucunun neye varacağını kestiremediğimiz bir şey için onların emeklerine göz dikmenin doğru olmayacağını düşünüyorum.” diyerek söze girecektim. Aslında bu cümlem, bir noktada Amegakure’nin Izena halkına karşı gösterdiği tutumumu kabullenmeyişimi de üstü kapalı bir şekilde gösterse de, şimdilik bu konudan uzak durarak asıl meselemize odaklanacaktım. Sözlerime verdiğim kısa bir molanın ardından “Bu konuda bize yardımcı olabilecek bir tüccar var ise, onun için bir koruma görevi üstlenebilirim. En azından bu konuda makineleri tamir edebilmekten daha iyi olduğumu düşünüyorum. Bu sayede, hem yağı tedarik edebilme imkanımız olur hem de Izena’dan ekstra bir para çıkmaz. Ayrıca, gittiğimiz yerlerde tamir konularından anlayan birileriyle tanışıp konuşma imkanım da olur. Belki gidiş-geliş süreci bir nebze uzun sürer, ancak en azından daha etkili çözümler üretebilme imkanımız olur.” diyecektim. Sözlerimi bir ricadan çok, bir arzu tonundan çıkmasına gayret edecektim. Bu yolun, hem benim için hem de Izena için daha iyi olacağına inanıyordum. Gerçekten de süreç uzayabilirdi, ancak en azından işimizi şansa bırakmadan halletmek imkanına sahip olabilirdik. Bu sebeple de, konuşmamı elimden geldiğince net bir tavırla söyleyecektim. Olaylara mantık çerçevesinde baktığımızda, Maguro-san’ın bu düşünceme karşı geleceğini düşünmüyordum. Tüm olumsuzluklar bir araya gelse ve Izena’ya geri dönemesem bile, Izena adına oluşacak bir kayıp olmazdı. Ancak diğer türlü, makine için harcanacak para ve emeğin geri dönüşü olmayınca, Izena halkı daha da sıkıntılı bir konuma düşebilirdi. Bu sebeple, Maguro-san’ın bir tüccarla korumalığını yapmam konusunda anlaşması makul bir çözüm olarak görünüyordu.