Uzun zamandır faaliyet göstermeyen bir işletmenin izleri taşıyan mekanın içi de kendine yaraşır bir düzen içindeydi. Bu köyde ya en ufak bir cam bile kırılmıyordu ya da bu ihtiyar cam işlerinden pek anlamıyor olacak ki kimse ona iş vermiyordu. Üçüncü bir seçenek daha vardı elbette... Sahip olduğu doğal getirilerden bile faydalanamayan köyün bir mensubu olarak işlerini yapmasına engel olunuyor ve yapmaması için baskı görüyordu. Elbette bu düşüncede, ihtiyarın uslu uslu evde oturabilme seçeneği varken neden hiç faal olmayacağı bir dükkanı açması muammaydı. Ancak görünen tek şey, bu işletmedeki yaşananların ihtiyarın suratındaki ifadeden çok da farklı olmadığıydı.
Konuşmalarım esnasında dikkatini bana yönelten ihtiyarın yüz ifadesi daha yumuşamış gibi görünse de, göz bebeklerindeki titreme tedirginliğini yansıtıyordu. Tedirgin olmasında şaşılacak bir durum yoktu, tedirgin olmalıydı. Zira daha önce hiç görmediği bir kişi, hiç bilmediği bir köy hakkında ileri geri konuşuyordu ve muhtemelen konuştuklarında haklıydı. Peki o zaman bu adama karşı nasıl davranılmalıydı? İhtiyarın tedirginliği, aslında onun gerçekliğini ortaya koyuyordu. Yalansız ve dürüst bir duyguyu olduğu gibi yansıtıyordu. Tüm bunların ardından ise, ismini söylüyordu boylu boyunca gözleri üstümde dolanırken. Hemen ardından ise bu köyün ismini söylüyordu: Izena... Ve ardındaki derin nefes... Yaşlı adamın devam cümleleri kafamdaki düşünceleri tasdikliyor gibiydi. Geçmişin güzelliğini, şu an hayatta olmasıyla kıyasladığı cümlesiyle ihtiyar aşağı yukarı tüm sinyalleri gönderiyordu bana. Akabindeki anlık çarpık gülümsemesi ise, tüm düşüncelere nokta koyuyordu. Izena'nın eski haline duyulan özlem... Ve bu köyü eski haline getirme arzumun daha da harlanması... Bunları en büyük gücümüz olacaktı, kendimi buna inadırmak istiyordum.
Tatsu'nun sorusuyla birlikte konuşma sırası tekrar bana dönüyordu. En çok duymak istemediğim soruyu ilk öce duymuş olmanın verdiği şaşkınlıkla, birkaç saniyeliğine buğulanan gözlerimi düşüncelerim aralıyordu. Daha ilk soruda sınavın ne kadar zor olduğunu anlayan ve bu soruda parmağını dahi kıpırdatamayan bir öğrencinin sınavda başarılı olabileceği umudunu kaybettiği andaki kadar savunmasız hissediyordum kendimi. Çuvallamıştım... Çuvallıyordum... Boş gözlerime hislerim dolarken bunun olmaması için içten içe yalvarıyordum kendime. Tam bu anda çıkıveriyordu ağzımdam cevabım istemsizce. "Kendim." diyen sesim kulaklarıma ulaştığında, geri dönüşü olmayan bir yola girdiğimi hissediyordum. Izena'ya açık olacaktım, ancak bu savunmasızlığım anlamına gelmemeliydi. Bu yüzden zihnimdeki kara delikleri anlayamayacağım bir şekilde aşarken "Bir dostum vardı... Ne kadar dostum bilmiyorum, ama bir dost diyebilirim... Bana hakikatın kendimde olduğunu söylemişti." diyecektim. Bu sözlerle birlikte Togami ile olan anılarımın sıcaklığını tadacaktım bir süre. Kendimi ilk kez kendim gibi hissettiğim o cüretkar anları yaşamayalı uzun zaman olmuştu. Bu yüzden konuşmamı daha içten yapabileceğim umarak "Bir şeyi arıyorum Tatsu-san... Ne olduğunu bilmiyorum... Elle tutulabilir mi, görülebilir mi, hissedilebilir mi bilmiyorum... Kokusu var mı, tadı nasıl... Hiçbir fikrim yok. Tıpkı ardımızdaki tepelerden burayı gördüğümdeki gibi... Dedim ya, sanki her şeyim var ancak hiçbir şeye sahip değilim..." diyecektim. Bu noktada Tatsu'nun yüz hatlarına kaçamak bir bakış atma niyetindeydim. Sözlerim benim için asgari de olsa bir anlam taşıyordu, ancak karşımdaki ihtiyar için bir delinin sözleri olarak algılanmasını istemiyordum. Bu yüzden yüzümdeki canlılığı olabildiğince korumak niyetindeydim. Tatsu'nun ilgisi hala üzerimdeyse, ses tonumu olduğu gibi koruyacaktım. Ancak ilginin dağıldığını fark edersem, kendimi biraz daha zorlayacak ve ilk anda onun yüz hatlarını değiştirdiğim ana dönecektim. Her halükarda konuşmama "Bu köyün bana iyi geleceğine dair bir his var içimde Tatsu-san... Doğup büyüdüğüm ve diğer onca köy ve kasabanın bana hissettirmediği bir şey... Bu köye neler oldu? Geçmişteki güzellikleri neden ve nasıl hayatta olmakla bir tutabiliyorsun?" diye soracaktım. Bu belki istenmeyen ve konuşulmaması gereken bir konuydu, bunun farkındaydım. Ancak şu anda başkalarının istemediklerini arzuluyordum. Zihnimde ilk kez bir arzu bu kadar harlıydı ve bunu kaybetmeye niyetli değildim.