Hırıltılı bir öksürükle boğazında biriken nemli kanı toprağa fırlattı. Gecenin soğuğu hafif çiseleyen yağmurla birlikte hepten içine işliyordu. Şimdiye dek hasta olmadığına şükrediyordu En. Son saatlerde başetmeye çalıştığı şiddetli öksürüğü dışında çok sorun yoktu. Az önce pişirdiği cılız ancak fazlasıyla sıcak tavşan etine sarılarak bir süre daha idare edebilirdi. Erzak konusunda şansı bir hayli tutmuştu. Avlanmak bir yana sağda solda denk geldiği başıboş gezginler bir şey istediğinde çok güçlük çıkarmıyordu. Bu kolaylık onu tatmin etmiyordu, sadece karnını doyurabildiği için memnunmuş gibi davranmak zorundaydı.
Yerleşkeden ayrılmasından itibaren yüz küsür güneş vakti atlatmıştı En. Tehlikeye bulaşmamış, zaruri ihtiyaçları dışında diklenmemişti. Alınbandını bir kenara bırakmanın getirdiği hafiflik beklediğinden daha büyük bir boşluk oluşturmuştu aslında. Aç karnı hala sabahları onu görev bilinciyle uyandırıyor, yaşama dürtüsü ağır basınca bacaksız tavşanların peşinde koşturacak şekilde evriliyordu. Her sabah sürgün edildiği kasabada kelle yoklaması yapmasına gerek yoktu, sorumlu olduğu tek kelle kendi dikenli kafasıydı. Kusa muhtemelen çok fazla bir şey kaybetmemişti. O kasaba her şekilde kendi kendine yok olacaktı. En'in alınbandı olsun ya da olmasın.
Yağmur'un huzuru ise onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Savaş sonrası cephelerin bu kadar hızlı dağılmasını beklememişti. Kusa ve Riaru güçleri arasındaki ufak çatışmalar ara ara kulaklarına ulaşmıştı yerleşkedeyken, ancak ona ulaşana dek kim bilir kaç ay geçmiş oluyordu. Karıştığı birkaç olay dışında henüz büyük bir krizle karşılaşmamıştı. Bunu yaratabileceği bir ortam dahi görmemişti. Tampon bölgeleri çoktan geçtiğini biliyordu. Burası savaş öncesi sessizliğin hüküm sürdüğü yerler olmalıydı. Ne kadar ilerlemesi gerektiğini bilmiyordu ancak Yağmur'un iç bölgelerinde toplanma alanları olduğuna emindi. Riaru, aldığı darbe sonrasında güç toplamak için bunu yapmalıydı. Ame ise Riaru'nun güçten düşmesini fırsat bilerek hareketlenmiş olmalıydı. Birlikte dans edebileceği, bundan daha büyük bir fırtına olabileceğini düşünmüyordu. Sessizliğe gömülmüş Ame'den ziyade, Yağmur topraklarının sahibi gibi gözüken Riaru daha dikkat çekiciydi. Şaşmış hedefi de tam olarak bu olmalıydı. İçinde büyüyebileceği bir koza, patlamak için bekleyen ufak bir bomba.
Nasıl ve neden gibi sorulara cevap aramak için fazla düz olabiliyordu En. Sadece bunun kendisine daha uygun olduğunu biliyordu. Gücü, güç elde etmek için kullanan bir tarafa ilerliyordu. Ardında bıraktığı şakadan bozma yönetimin bunu anlayabileceğini sanmıyordu. Yarım asırlık yaşam süresini iyi şeyler yaptığına inandırılarak geçirmesi... Sürgün kasabanın tüm hayatını ele geçirmesi gibi bir şeydi. Gülümseyerek ufak et paralarını kemikten ayırarak midesine indirdi ve ince kemiği cebine atarak yürümeye devam etti. Yağmurdan kaçabilmiş izleri arıyor, bu izlerin onu insan topluluğunun olduğu herhangi bir yere yönlendirmesini umuyordu. Zorla veya kolaylıkla Riaru'nun kozalarını bulabilir, direk olarak buraya yönlenebilirdi.
Yerleşkeden ayrılmasından itibaren yüz küsür güneş vakti atlatmıştı En. Tehlikeye bulaşmamış, zaruri ihtiyaçları dışında diklenmemişti. Alınbandını bir kenara bırakmanın getirdiği hafiflik beklediğinden daha büyük bir boşluk oluşturmuştu aslında. Aç karnı hala sabahları onu görev bilinciyle uyandırıyor, yaşama dürtüsü ağır basınca bacaksız tavşanların peşinde koşturacak şekilde evriliyordu. Her sabah sürgün edildiği kasabada kelle yoklaması yapmasına gerek yoktu, sorumlu olduğu tek kelle kendi dikenli kafasıydı. Kusa muhtemelen çok fazla bir şey kaybetmemişti. O kasaba her şekilde kendi kendine yok olacaktı. En'in alınbandı olsun ya da olmasın.
Yağmur'un huzuru ise onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Savaş sonrası cephelerin bu kadar hızlı dağılmasını beklememişti. Kusa ve Riaru güçleri arasındaki ufak çatışmalar ara ara kulaklarına ulaşmıştı yerleşkedeyken, ancak ona ulaşana dek kim bilir kaç ay geçmiş oluyordu. Karıştığı birkaç olay dışında henüz büyük bir krizle karşılaşmamıştı. Bunu yaratabileceği bir ortam dahi görmemişti. Tampon bölgeleri çoktan geçtiğini biliyordu. Burası savaş öncesi sessizliğin hüküm sürdüğü yerler olmalıydı. Ne kadar ilerlemesi gerektiğini bilmiyordu ancak Yağmur'un iç bölgelerinde toplanma alanları olduğuna emindi. Riaru, aldığı darbe sonrasında güç toplamak için bunu yapmalıydı. Ame ise Riaru'nun güçten düşmesini fırsat bilerek hareketlenmiş olmalıydı. Birlikte dans edebileceği, bundan daha büyük bir fırtına olabileceğini düşünmüyordu. Sessizliğe gömülmüş Ame'den ziyade, Yağmur topraklarının sahibi gibi gözüken Riaru daha dikkat çekiciydi. Şaşmış hedefi de tam olarak bu olmalıydı. İçinde büyüyebileceği bir koza, patlamak için bekleyen ufak bir bomba.
Nasıl ve neden gibi sorulara cevap aramak için fazla düz olabiliyordu En. Sadece bunun kendisine daha uygun olduğunu biliyordu. Gücü, güç elde etmek için kullanan bir tarafa ilerliyordu. Ardında bıraktığı şakadan bozma yönetimin bunu anlayabileceğini sanmıyordu. Yarım asırlık yaşam süresini iyi şeyler yaptığına inandırılarak geçirmesi... Sürgün kasabanın tüm hayatını ele geçirmesi gibi bir şeydi. Gülümseyerek ufak et paralarını kemikten ayırarak midesine indirdi ve ince kemiği cebine atarak yürümeye devam etti. Yağmurdan kaçabilmiş izleri arıyor, bu izlerin onu insan topluluğunun olduğu herhangi bir yere yönlendirmesini umuyordu. Zorla veya kolaylıkla Riaru'nun kozalarını bulabilir, direk olarak buraya yönlenebilirdi.