Sözlerinin ardından oluşan sessizliği bozanın Butsuo olmasını beklemiyordu. Kendini bir hayli toplamış gözüken takım arkadaşının sözlerine müdahale etmemişti ve sessizce bitmesini beklemişti. Bu noktada, Butsuo'nun Sozen'e karşı ufakta olsa, bir sempati duyduğunu düşünüyordu. Neticede, sözünü tutup hayatını kurtaran bu adama karşı, bir parça olsa bile sorumlu hissetmek, en doğal insanı duygulardan biriydi, Ryu bunun için takım arkadaşını yargılayamazdı, ama gene de, Sozen bir suçluydu ve zamanında yaptığı hareketler, onu affedilemez kılıyordu. Eğer konuşmamakta direnirse, onu en iyi şekilde iyileştirir ve ölmeden köye götürüp, işinin ehli insanlara teslim ederdi ve sonrasında ömrünü demir parmaklıklar arasında kardeşinin intikamını alacağı günü bekleyerek geçirirdi, ama şimdi konuşursa, onun öleceğinden emindi. Ya kendi elinden ya da Butsuo'nun elinden. Bir şekilde ölecekti ve bu, Ryu'ya göre Sozen için daha hayırlı olan seçenekti. En azından içinde bir yerlerde bir parça onur kırıntısı varsa bile bunu tercih edeceğinden emindi Ryu.
En zehirli yılanın, en öldürücü halindeyken salgıladığı zehir misali sözlerine karşın, Sozen'in sinirlendiğini ve konuşmak istediğini görebiliyordu, ama buna rağmen, bir şekilde buna direnmesi Ryu'nun canını sıkıyordu. Neticede, karşısındaki en pislik insan olsa bile, bu denli savunmasız bir durumdayken ona işkence etmeyi hiç istemiyordu.
Sozen, Butsuo ile arasından bir ok gibi geçip giden bakışlarını Kaoru'ya kilitlediğinde sarf ettiği sözler, Butsuo ile kendisini küçümser nitelikte sözlerdi. Bu sözlere aldırmasa bile burada bulundukları kimliklerin ve temsil ettikleri şeyin de küçümsendiğini sezdiğinde, istemsizce çatılmıştı kaşları, fakat Kaoru'nun ikisinin de arkasında duran sözleri, bir nebze yumuşatmıştı Ryu'yu. Hatta, ona haklılık payı bile vermişti. Eğer burada amaçları, Sozen'i öldürmek olsaydı, Ryu öldürmemek üzerine kısıtladığı hamlelerini, kol ya da benzeri hayati olmayan yerlere değil, direk kalbe ve boyna yapardı, benimsediği stilin öğretilerinde olduğu gibi, işte o zaman, bu dövüş, olması gerektiğinden çok daha kısa sürebilirdi. Zira o öldürmek için eğitilmişti ve bu işte, oldukça da iyi sayılırdı.
Sozen'in, bir direniş içerisinde olduğunu görebiliyordu ve her hamlesi ya da her hamlemiz sonucu, bu direnişin iyice zayıfladığını da, bu noktada Ryu, bir saniye sonrasını dahi bilemiyor oluşuna rağmen, Sozen'in konuşacağından emindi. O direniş zayıfladıkça, konuşmamak için başka bir sebebi yoktu.
Nitekim Ryu, kendisi ile takım arkadaşı arasında gidip gelen Sozen'in bakışlarının, en sonunda durulup, sözlere evrilmesine şaşırmamıştı. Usulca kılıcını Sozen'in bedeninden ayırıp, onu azat ederken, Sozen'in o pekte hoş görmediği kanını kılıcından arındırmak için gene Sozen'in elbiselerine sığınmıştı.
Sozen'in sözlerine, en baştan, hayat hikayesinden başlaması onu bir nebze şaşırtmıştı, ama nihayetinde bunun üzerine birazcık biel düşününce, ölecek olan bir adamın, hayatının son demlerinde uğradığı haksızları anlatmasına pekte şaşırmaması gerektiğini fark etmişti, ama açıkçası ona pekte acıdığını söyleyemezdi. Ryu, yalnız büyümüş ve hayatının bir çok noktasında dışlanmış biri olarak, işleri her zaman bardağın dolu tarafına bakarak çözmüştü, ama kaderin bu noktada, kendisinden çok daha acımasız olduğu bu iki kardeşin, öyle yapmadığı ortadaydı. Tercih ettikleri yol karanlık ve ihanetle doluydu. Bu uğurda, bir çok canı ve şeyi feda etmişler gibi gözüküyordu.
Ryu'nun asla saygı duyamayacağı cinsten hareketlerdi.
Bu bağlamda duygusuz bir ifadeyle dinlemeye devam etmişti onu ve bu duygusuzluğu sadece tek bir kısımda, gözlerinin harlanmış bir alevle parlaması ile sadece bir kez bozulmuştu. Sozen'in, İshigakure'den zayıf bir köy olarak bahsettiği o anlar, Ryu'yu oldukça öfkelendirmişti. Zira, zayıf olarak nitelendirdikleri bu köyün, shinobilerini hedef alıp, bir basamak gibi kullanmışlardı ve bu bile yaptıkları onca suç arasında, onları öldürmesi için en yegane sebepti. Ama, geçmişte yaptığı hatayı yapmayarak, kendini kontrol etmişti bu noktada.
Sozen'in devam konuşması, istedikleri şeylerdi. Verdiği iki ismin oldukça değerli olduğuna ve bu noktada, tıpkı Sozen'lerin amacı gibi, İshigakure'nin de, bu iki ismi kullanarak Riaru'ya ulaşabileceğine inanıyordu. Bu bağlamda, Sozen'den alması gerektiği her şeyi aldıklarına inanıyordu.
Kılıcı onu öldürmeye oldukça hazırdı, ama bunu yapmak isteyenin Butsuo olduğunu gördüğünde, bir adım geri çekilip, onu Sozen ile baş başa bırakmıştı. Sozen ölmeden önce sadece, "Tercih ettiğiniz yol, sizi buraya getiren şey. Kötülük, beraberinde kötülük getirir sadece Sozen." diyerek ona son sözlerini aktarmıştı.
Bu bağlamda, eğer Sozen hakkı rahmetine kavuşursa, bir kaç saniye sessizce bekleyecekti. Ardından Butsuo'ya dönerek, "Civardaki tuzakları temizler misin Butsuo? Kimsenin bu tuzaklardan zarar görmesini istemiyorum." diyecekti, kendi tuzağını da çekip çıkartmak için adımlarken. Tuzağı yok ettikten sonra ise, "Cesedi gömmeyi düşünüyorum Kaoru-san. Civardaki köydeki insanların hiçbir şekilde bu olaydan etkilenmesini istemem. Sığınağın içerisindeki cesetler için, İshichou-sama ile konuşup, imhası için bir ekip yollatacağım." diyecekti Kaoru ile konuşarak.
Daha sonra ise biraz soluklanacak ve Sozen'i gömmek için bir çukur kazabilecek enerjiyi toplamaya çalışacaktı. Mevcut halleri ile o zorlu dağ yolunu aşabileceklerini sanmıyordu. Biraz dinlenmeleri ve güç toplamaları lazımdı. O yüzden pek aceleleri yoktu.
Bir süre daha burada olacaklardı.