Gün ışıkları yavaş yavaş gökyüzünden çekilmeye hazırlanıyordu. Bir kaç saat içinde ay tüm güzelliğiyle insanoğlunun karşısına çıkacaktı. Güneş ve ayın bitmek bilmeyen dansının en belirgin olduğu evredeydiler. Bu güzel tablo turuncu renklerle doluydu, Kusagakure meydanına çökmüş pastel turuncu rengi her insana her dükkana ve her cama sinmişti. İnsanlar sakinlemiş, evlerine dönecek olmanın huzurunu yüzlerine taşımışlardı. Güzel ve sakin bir gündü. Arada esen rüzgar saçlarını dans ettiriyor ve çok istenen o serinliği bahşediyordu yaralı vücuduna. Devriye partneriyle kalabalığın içinden yürüyorlardı ağır ağır. Devriyeleri de sakin geçmişti aslında. Pek patırtı gürültü olmadan atlatmışlardı bir günü. Raporuda verdikten sonra özgürdü Fuu, günün geri kalanı için. Gidip biraz kahve yapacak günün yorgunluğunu attıktan sonra evi biraz toparlayacaktı. Susumu geldiğinde temiz bir eve gelmesini istiyordu. Her gün Susumu'nun odasının tozunu alıyor, havalandırıyordu. Çocuk evde olduğu zaman bu kadar iş yapmıyordu. Hatta bulaşık, aralarındaki en büyük sıkıntıydı. Islak yemek kalıntılarına dokunma fikri çok iğrençti. Tabi insan aylarca evinden uzak, tutsak hayatı yaşayınca bulaşık yıkamayı bile bir nebze özleyebiliyordu.
Kalabalığın içinden süzülerek Chou binasının önüne geldiler. Hızlarını kesmeden içeri girdiler ve taş merdivenleri bir bir çıkmaya başladılar. Bir kaç basamak, bir iki adım sonra gün sona erecekti. Dinlenebilecek olma fikri bile ayaklarındaki ağrıyı dindiriyor ve güzel bir rahatlama hissinin bedenini doldurmasını sağlıyordu. Merdivenleri çıkarken göz göze geldiği Misa'ya belli belirsiz gülümsedikten sonra rapor yazıp vermeleri gereken odanın kapısını tıklattı ve içeri girdi. Masanın üzerine bırakılmış kalemlerden ve dosyalardan alıp raporunu yazmaya koyuldu. Parmakları kelimeleri yazmak için kalemi titretirken gözleri ne ara olduğunu anlamadığı bir şekilde Misa'ya çevrilmişti. Devriye sırasında etrafı kesmekten kızın ne kadar güzel gözüktüğünün farkına varamamıştı. Pencereden içeri sızan akşam güneşi kızın bembeyaz saçlarına dokunup oradan güzel gözlerini ve tenini parlatıyordu. Bu görüntüyü incelerken daha bir tane kelime bile aksettirememişti kağıda. Gözlerini kapatıp başını sağa sola salladı hızlıca konsantrasyonunu kağıda odaklamalı ve bir an önce eve gitmeliydi. Fakat, beş dakika öncesine göre daha az eve gitmek istiyordu sanki. Sanki bu zamanda bu yerde tıkılı kalıp bir kaç saniye daha izlemek istiyordu Misa'yı. Gamzelerini ve saçlarını bir kaç saniye daha görmek, güneş ışığının o beyaz teniyle olan buluşmasını izlemek. ''Hey Fuu, nasılsın? İyileşme süreci nasıl gidiyor yardımcı olabileceğim bir şey var mı?''
''Hı?''
Gözlerini hızlıca Misa'dan alıp masa başında bekleyen shinobiye çevirdi. Çocuğun bu sorusu her ne kadar saf bir amaç gütsede, az önce çok iyi hisseden Fuu'yu çok rahatsız etmişti. Çocuğun sormasından değil, olayları hatırlamış olmaktı problem. Az önce hissedilen sıcaklık tekrar yerini ayaza bırakmıştı. ''Teşekkür ederim, iyiyim.'' dedi belli belirsiz ve hızlıca. Ardından hızını kesmeden raporu yazmaya koyuldu. Zaten sakin geçen bir gündü ve yazacak bir şey yoktu pek hızlıca bitirdi, imzaladı ve çocuğun masasına koydu. ''İzninizle.'' Eve doğru yürümeye, daha doğrusu kaçmaya başladı.
Kalabalığın içinden süzülerek Chou binasının önüne geldiler. Hızlarını kesmeden içeri girdiler ve taş merdivenleri bir bir çıkmaya başladılar. Bir kaç basamak, bir iki adım sonra gün sona erecekti. Dinlenebilecek olma fikri bile ayaklarındaki ağrıyı dindiriyor ve güzel bir rahatlama hissinin bedenini doldurmasını sağlıyordu. Merdivenleri çıkarken göz göze geldiği Misa'ya belli belirsiz gülümsedikten sonra rapor yazıp vermeleri gereken odanın kapısını tıklattı ve içeri girdi. Masanın üzerine bırakılmış kalemlerden ve dosyalardan alıp raporunu yazmaya koyuldu. Parmakları kelimeleri yazmak için kalemi titretirken gözleri ne ara olduğunu anlamadığı bir şekilde Misa'ya çevrilmişti. Devriye sırasında etrafı kesmekten kızın ne kadar güzel gözüktüğünün farkına varamamıştı. Pencereden içeri sızan akşam güneşi kızın bembeyaz saçlarına dokunup oradan güzel gözlerini ve tenini parlatıyordu. Bu görüntüyü incelerken daha bir tane kelime bile aksettirememişti kağıda. Gözlerini kapatıp başını sağa sola salladı hızlıca konsantrasyonunu kağıda odaklamalı ve bir an önce eve gitmeliydi. Fakat, beş dakika öncesine göre daha az eve gitmek istiyordu sanki. Sanki bu zamanda bu yerde tıkılı kalıp bir kaç saniye daha izlemek istiyordu Misa'yı. Gamzelerini ve saçlarını bir kaç saniye daha görmek, güneş ışığının o beyaz teniyle olan buluşmasını izlemek. ''Hey Fuu, nasılsın? İyileşme süreci nasıl gidiyor yardımcı olabileceğim bir şey var mı?''
''Hı?''
Gözlerini hızlıca Misa'dan alıp masa başında bekleyen shinobiye çevirdi. Çocuğun bu sorusu her ne kadar saf bir amaç gütsede, az önce çok iyi hisseden Fuu'yu çok rahatsız etmişti. Çocuğun sormasından değil, olayları hatırlamış olmaktı problem. Az önce hissedilen sıcaklık tekrar yerini ayaza bırakmıştı. ''Teşekkür ederim, iyiyim.'' dedi belli belirsiz ve hızlıca. Ardından hızını kesmeden raporu yazmaya koyuldu. Zaten sakin geçen bir gündü ve yazacak bir şey yoktu pek hızlıca bitirdi, imzaladı ve çocuğun masasına koydu. ''İzninizle.'' Eve doğru yürümeye, daha doğrusu kaçmaya başladı.