Onu ilk gördüğüm anı hala unutamıyorum. Nasıl hissedeceğimi bilememiş, sanırım bir saat kadar bir süre de zırlamıştım sarılıp. Öldüğünden o kadar emindim ki son zamanlarda... Son zamanlarda hayata dair pek bir hayalim bile kalmamıştı diyebilirim. Halbuki oldukça kanlı ve de canlıydı, ve bitap görüntüsüyle bana hayattaki amaçlarımı birbir yeniden hatırlatmıştı. Benim görevde olduğum bir zamanda boş evimize dönmüş ve ben dönene kadar da kendini yapabildiği kadar iyileştirmişti. Oldukça olaylı geçen son görevimin üstüne tek ihtiyacım olan şeye kavuşmak bir rüya gibiydi.
Birkaç gün garip geçti elbette; başına gelenler, başıma gelenler, değişen ruh hallerimiz... Abi kardeş dengesiz bir dönemdi kısaca. Fakat şimdi, çoğu şeyin rayına oturduğunu hissediyorum. Onun bana tekrar kahvaltı hazırlaması harika bir duygu. Geçen sene bu anlara minnettar kalacağımı söyleseler gülüp geçerdim. Kıymeti bilinmeyen küçük detaylar halbuki bunlar; sofrayı toplamama yardım etmesi, sokaktaki kedilere mama koyması, bulaşıkları ters dizdim diye söylenmesi falan. Zırt pırt bir de gönül meseleleri yüzünden sıkıştırmasa beni her sohbetin ortasında, daha iyi olacak tabii. Rahat olduğum konular değil bunlar, kendime bile itiraf edemediğim bir şeyi pat diye Fuu'ya anlatamam.
Kısaca her şey normalin biraz iyisinde seyrediyor. Son görevimden kalan ve çoğunlukla Iori hakkında olan düşüncelerin, beni zaman zaman fazlaca rahatsız ediyor oluşunu saymazsak. Yalnız kalabileceğim bir görev bunları düşünüp tartmamı ve çözmemi sağlayacaktır eminim. Bu görevi ise kendim yaratacağım.
Elbette sırf kendi kişisel problemlerimi düşünüp taşınayım diye götümden görev çıkarmıyorum. Riaru ile olan savaşımızdan beri aklımda olan ve hazırlıklarını ancak bitirebildiğim bir plan bu. Son zamanlarda çok fazla harcama yaptım ve hazırlandım. İstiyorum ki, savaşın sonuçlarını asıl şu an gören sınır sakinlerini tespit edebileyim, iyileştireyim. Sıhhatlarine kavuşturayım ve toparlanmalarını hızlandırabileyim. Eminim ki savaş zamanından kalma yaralılar bile bulabilirim. Bir insanın sevdikleri acı çekip ölürken, elinden bir şey gelmeden izlemek zorunda kalması ne kadar acı bir şey, bunu ne yazık ki iyi biliyorum. Fuu hatırlamıyor olabilir fakat annemin aniden hastalanıp gün geçtikçe erimesi, bir sabah uyanmayışı hala çok canlı bir şekilde aklımda benim. Bunu engelleyebilecek bilgiye ve güce sahipken insanların aynı senaryoya maruz kalmasına göz yummak istemiyorum. Bu yüzden bir vagon aldım, bu yüzden içini bir yaralıyı tedavi etmeye uygun hale sokup tonla medikal ıvır zıvırla doldurdum. Bu yüzden yola çıkıyorum.
Sıcak bir duşun keyfini çıkardım evden çıkmadan. Bu kış zamanında uzunca bir süre sıcak suyla buluşmayacaktım belki de. Şımardım, gerindim, derimin buruş buruş olmasına izin verdim. Çıkıp kurulanıp üstüme rahat bir kazak geçirdim. Iori'nin aldığı kazak değildi bu, boğazlı, koyu yeşil renkte bir şeydi. Evet, lanet bebenin aldığı haricinde de kıyafetlerim var. Hatta moda anlayışıma güvenim tam bile diyebilirim. Güzel, yumuşak bir kapüşonlu siyah bir ceket geçirdim bu kazağın üzerine de. Abartıp, bir hırka da mı giysem diye düşündüm, ama kendimi engelledim. Atletle beraber üç kat olmuştu zaten. Alın bandımı boynuma astım, gözlerimin altına her zamanki çizgileri biraz abartarak geçtim. Artık ense hizamı epey bir geçen saçlarımı sıkıcı topladım ensemde, sonra vazgeçip geri saldım. Lastiği bileğime geçirip, ekipman çantalarımı kemerime geçirmekle uğraştım. Bir de, sırt çantası hazırladım. Temizlik önemli iş vesselam, deodorant ve ıslak mendil attım. Bir de kalın bir kitap, okumaya illa ki vakit bulunur. Saç tokası, sigara, ıvır, zıvır. Köye dönünce bırakacağım, söz. Çakmak, çakmağı da unutmamak lazım.
Annemin resmi ile Fuu'ya selam verip, evden ayrıldım. "Çamaşır makinası su salmaya başlarsa sağ tarafına okkalı bir tekme at." Fuu başlarda gitmemi protesto etmişti, baya baya gidip at almış olmamı da komik bulmuştu. Zamanla alıştı bu fikre, alışmasaydı onu arkada bırakıp gidebilir miydim emin değilim. Benimle gelmeyi teklif etti bazen, yalnız kalmak istediğimi anlayıp teklifinde ısrar etmedi. Ondan aldığım son bir sarılma ile uzaklaştım mahalleden. "Dönünce ben tamir edeceğim, boşuna para ödeme." Bu sarılmayı da şımarma seviyesine gelecek kadar uzun tuttum.
İstikamet; yeni Kusa-Chou Gyaku'nun odası. Eskiden Nise-sama, müsait olduğu sürece biz shinobileri daima huzuruna kabul ediyordu. Fakat Gyaku ile meseleler nasıl henüz o kadar deneyimlemedim. Jounin iken görevlerimin çoğunu o veriyordu, yanındaki o deli yazman kadınla: Şimdi hala o kadın var mıdır bundan bile emin değilim. Açıkçası biraz çekiniyorum da, bana izin vermemesinden, ya da azarlamasından. Gyaku her zaman korktuğum bir tip oldu. Azarlanmak ise çaktırmamaya çalışsam da özgüvenimi bayağı kıran bir şey. Yine de bugün ısrarcı davranacak ve geri adım atmayacağım. Sözlerimi dikkatlice seçecek ve niyetimi kesin bir şekilde anlatacağım. Kötü bir şey yapmıyorum sonuçta, insanları iyileştirmek istiyorum. Kendimi tehlikeli durumlara sokmaya da niyetim yok. Yanımda beni koruyacak birileri yokken olaylara karışacak biri gibi mi duruyorum? Medikal ninja olmanın gerektirdiği bir düşünce sistemi bu; ben zarar görürsem herkes siki tutar.
Milletle muhattap olmamaya çalıştım yolculuk boyunca, kafama geçirdiğim kapüşonla. Çok da yavaş olmayan adımlarla Kusa-Chou binasına ilerledim. Gyaku'nun odasına çıkıp, nöbetçi Chuunin'in önünde durdum. Kendisine Gyaku-san ile görüşmek istediğimi, gitmek istediğim bir iş için izin almaya ihtiyacım olduğunu ileteceğim. Yeterince açık ve net, sanırım. İşi varsa, beklerim sıkıntı değil. Sınır bir yere kaçmıyor ne de olsa.