Bu zorlu süreç, Butsuo'nun sarmaşıkları atlatması ve hızıyla onları atlatıp, arkasına alması ile son buldu. Ryu, hızını artırıp, hızlı bir dalış ile Kuchikukan'ın dibine girmekle meşgul olan Butsuo'ya ayak uydururken, o an tüylerini diken diken eden görüntüyü göz ardı edemedi. Doğrulan ve öfke dolu bakışlarını Butsuo'ya doğru diken Kuchikukan'ın oluşturduğu etki, gerçek anlamda kocaman bir savaş görmüş Ryu için bile ürkütücüydü. Zira bir insandan ziyade, kana susamış bir canavarın karşısında duruyormuş gibi hissediyordu.
Fakat bu etki bir shinobi'yi ürkütmek için yeterli olsa bile, durdurmak için yeterli değildi. Ne Butsuo ne de onun gölgesine sığınmış Ryu, geri adım atmadı.
Odakları her saniye artarken, zaman onların üstüne tüm ağırlığı ile çöküyordu. Gölgelerin içinde, kısıtlı bir alana sahip Ryu bile, her bir anını dolu dolu yaşıyor ve her şeyi keskin bir ölçü ile hesaplıyordu. Mutlak karşılaşma, Butsuo'nun içeriye doğru son bir dalışı ile başlarken, Ryu tüm dikkatini artık avı olarak nitelendirmekten hiç çekinmediği yabaniye verdi. Butsuo yumruklarını, Kuchikukan ise dirseklerini konuşturduğunda, Ryu gölgenin kendisini bağlayan halatlarından hızlıca sıyrıldı ve tüm vücudunu açığa çıkarıp, ziyadesiyle hazır olan yoldaşını Kuchikukan'ın kalbine doğru savurdu. Santimler, birer birer azalırken, sanki zaman bir jutsu ile ağırlaştırılmış gibiydi.
Ne olabileceğini düşünmedi. Dostunun santimler sonra yıllardır yaptığını yapıp, görevini layıkıyla yerine getireceğini ya da kırılıp parçalara ayırabileceğine kafa bile yormadı. Sadece yaptı. Tüm bu olanların aslında bir kaç saniyeden ibaret olduğunu bilmesine rağmen, wakizashi'nin kalbe değmesine ramak kala, sanki yüzlerce sayfaya sahip bir kitabın sonuna ulaşmaya çalışıyormuş gibi hissetti kendini.
Fakat, bu kitabın sonuna asla ulaşamayacağını fark ettiğinde, her şey için çok geçti. Araya giren parlak metal, kaderin örgülerini sertçe örerken, kaderleri birbirine bağlı olan biri çelik ve diğeri insan olan ikiliyi çoktan sağa doğru fırlatmıştı. Ryu, hızlı bir ivme ile kendini toparladığında ise, gördüğü şey sonucunda sadece durup, izledi ve rahatlamak için kocaman bir nefes aldı; çünkü gelen Ishichou Shinkai Kurumi'ydi.
Ryu için bu yeterliydi. O an hiçbir şey düşünmedi. Tek başına üç kişiyi durdurması onun için pek şaşırtıcı değildi. Gördüğü o kadar güçlü insandan sonra, İshichou'nun bu seviyesi Ryu'yu şaşırtmak yerine, hırsa ve bir tutumda tatlı bir kıskançlığa iterdi sadece. Haykıran Kuchikukan'ın sonu, zarif ama içinde delicesine güç bırakan bir hamle ile gelince, Ryu kendi tarafına dönen keskin bakışlara karşı, itaatkar bir şekilde boyun uzattı.
Shinobi, Butsuo'ya sorulan sorunun ardından kendisine doğru atılan keskin bakışın manasını gayet net bir şekilde biliyordu. Düştüğü yerden ahenk dolu bir tempoda tek dizinin üstünde doğrulurken, bakışlarındaki mahçubiyet ile İshichou'ya net bir karşılık verdi. Kelimelerin boğazına düğümlendiğini net bir şekilde hissedebiliyordu. Öte yandan hâlâ vücudunun ve aklının bir kısmı, ani olarak yediği darbe ile düştüğü durumun şokundaydı; fakat onu konuşmak alıkoyan şeyin bu olmadığına adı gibi emindi. Derin bir nefes alıp kendini rahatlatmak istese bile, bunu yapabileceğini sanmıyordu. Öfke, kalbini kuşatıp, aklı ile kalbi arasındaki ulaşımı keserken, Ryu bir kez daha içine düştüğü bu durumun üzüntüsü ile yıkanıyordu. Soğuk bir havada bedene temas eden kaynar suyun oluşturduğu o karmaşıklığı hissediyordu vücudunun her bir noktasından.
Mağdur bakışları, cüretkâr bir hareketle İshichou'dan uzaklaşıp, Butsuo'ya döndüğünde bir kaç saniyeden pekte fazla olmayan bir süreç boyunca süzdü takım arkadaşını. Butsuo'nun verdiği cevap karşısında gafif bir iç çekmenin eşliğinde bakışları ondan bir cevap bekleyen İshichou'ya tekrardan döndüğünde, olabildiğince durgundu. Butsuo ona, eskiden olduğu insanı anımsatıyordu. Öfkesine yenik düşüp, şuursuzca ötesini düşünmeden kafa kesecek kadar kör olan Ryu'yu, genç adam unutamamıştı hâlâ. Nasıl unutacaktı ki? Aynalara baktığında, hâlâ görüyordu onları.
"Oluşturduğum hayal kırıklığının büyüklüğü affedilmeyecek kadar büyük İshichou-sama." dedi boğuk bir ses tonuyla, tek dizinin üstünde askeri pozisyonda beklerken. "Sözlerimi, parçalanmış cesedi fark etmiş olduğunuz gibi, Kazuo ve Nanase'yi de fark etmiş olmanızı ve güvenliklerini sağlamış olduğunuzu düşünmüş olmamın getirdiği rahatlık ile devam edeceğim. Aksi bir durum varsa, beni durdurun lütfen. "
İshichou, aksini yapmasını söylemezse, söze girecekti: "Butsuo-san, benim nehir görevinde yaptığım hatanın aynısını yaparak, kendine hakim olamadığını düşünüyorum. Ayrı düşmemizin ardından, olayların çok farklı bir renk aldığını fark eder etmez hızlıca Mina-san'ı karargaha bırakıp, size ulaşmasını istedim. Böylelikle ormana dönüp, olaylar kızışmadan herkesi ormandan geri çekebileceğimi ve siz gelene kadar olayları kontrol altında tutabileceğimi düşünüyordum; fakat, Butsuo-san'ı bulduğumda, çoktan rakibini öldürdüğünü gördüm. Bu noktada yapabileceğim pek bir şey kalmamıştı açık konuşmak gerekirse. Herkesi alıp, buna rağmen ormandan çıkmayı düşünüyordum; ama onları aramaya kalmadan, Kuchikukan adlı bu şahıs Kazuo ve Nanase'yi etkisiz hale getirmiş bir şekilde karşımıza çıktı. En başından beri yabani olarak nitelendirdiğim bu şahıslar, bizim aksimize öldürmeyi tercih etmemiş, bizden beklenen profesyonellik ile kara kutu gibi gözüken rakiplerini etkisiz hale getirmişlerdi. Bu noktadan sonra, patlama olayı gerçekleşti. Ufak bir münakaşa sonrası Kuchikukan arkasını bize döndü. Ben o sırada geliştirdiğim bir metot ile Butsuo'nun gölgesine girerken, Butsuo'da patlayıcı parşömeni cesede yerleştirip rakibine attı. Olay kısaca bundan ibaret. Benim beceriksizliğim ve ön görebildiğim halde hızlıca olaylara müdahale edemem işleri bu noktaya getirdi. Eğer siz gelmeseydiniz, muhtemelen buradaki ölü sayısı daha da artacaktı. Yetersizliğimin farkındayım ve her türlü cezaya açığım." diyecekti. Sözlerinin sonunda usulca başını öne eğecek ve bu şekilde bekleyecekti.