Kutudan ilk çıktığında biraz söylenmiş, kutusuna olan sevgisini buruk ses tonuyla ettiği küfürle dışarı vurmuştu. Berbat haline bakılacak olursa, ettiği sitem ve kızgınlık hisleri duyması normaldi. Arkamı dönerek en önden yürümeye başlamıştım bende. Bir süre sadece etrafı kestim. Kayaların ardına baktım ve ay ışığı izin verdiği ölçüde etraftaki hareketlenmeleri izlemeye başladım. Serin bir rüzgar esiyor, vücudumdaki her bir tüyü dikeltmeye yetiyordu. Bu güzel esinti gecenin sessizliğiyle perçinlenerek içime nakış nakış işleniyordu. Rahat bir şekilde ilerliyorduk. Ara ara dönüp arkamı kontrol ediyordum bende. Eleman biraz aksıyordu doğal olarak. Dayak yiyip, uzun süre küçücük bir kutunun içinde kalmıştı. Ancak yine de bize yetişebiliyordu. Koşturmadan, şimdiki tempomuzu koruyarak yürümeye devam ediyordum bende. Şimdilik bir sıkıntı yoktu. Teijo ve adamı kontrol etmek için ara ara ardıma dönüyordum ve onunda sağı solu yokladığını farkedebiliyordum. Acaba ne zaman tekrar konuşacak diye beklerken sessizliğini bozmuştu yıkık surat. Söylediklerini bitirdikten sonra bir cümleyi de Teijo'ya bakarken kurmuş, tekrar önüne dönerek homurdanmıştı. Söylediklerine nazaran, homurdanması daha çok dikkatimi çekmişti. Her ne kadar konuşmamasını ve soru sormamasını da söylesem, konuşacağı çok belliydi zaten. Söylediklerine cevap verirken dahi, homurdandıklarının anlamını çözmeye çalışıyordum. Delik kazmak falan, bir garip konuşuyor açıkcası. Bir yandan önüme bakarken diğer yandan da adama orta şekerli bir tonla cevabını veriyordum.
"Orasını biz bilmeyiz. Ama birilerini kızdırmış olmasan bu kadar çok dayak yemezdin." dedikten sonra ufuk çizgisini karanlıktan ayıran dağın ilerleyen kısımlarını biraz daha inceledim. Sağıma soluma bakıyor, bir sıkıntı olup olmadığını sezdikten sonra tekrar konuşmayı düşünüyordum. "Hiç inanmasam bile sanırım seni seven birileri varmış bu dünyada. Onların yanına ulaşınca cevabını alırsın zaten." demiştim. Şu ana kadar olan cevaplarımın hepsini ardıma dönmeden vermiştim. Ardıma kısa bir süreliğine dönerek Teijo-kun ile göz göze geldim. İsterse onu sorgulayabilirdi. Belki bilmediğimiz bir şeyler verebilirdi bize. İşimize yarayacak bir bilgi verir miydi, ya da söyledikleri ne kadar doğru olurdu bilemiyordum. Fakat henüz gideceğimiz yere biraz daha yolumuz vardı. Tahminimce bir on dakika içinde geride bıraktığımız araba artık gözümüzle seçemeyeceğimiz bir hale gelecekti.