Köy meydanına doğru yaptığımız yolculuk esnasında köyün hareketlenmesine de şahitlik ediyordum. Sokaklarda yalnız başıma yürümek sıkıntı olabilecekken, yanımda Maguro’nun olması benim açımdan artı bir puan olarak görünebilirdi. Neticede köyün lideri konumunda olan birinin yanında rahat bir şekilde yürüyen bir yabancının zararlı biri olabileceğini düşünmeleri çok da olası değildi. Bu sebeple adımlarımın ve duruşumun rahatlığını elimden geldiğince dışarıya yansıtmaya çalışıyordum. Gördüğüm yüzleri aklıma kazımayı ve onlara da varlığımı belli etmeyi ihmal etmiyordum. Niyetim anlaşılmaz olsa da, duruşum Maguro açısından dikkat çekici olabilirdi. Fakat bu ana kadar sergilediğim tavır neticesinde, Maguro’nun benden üstün olduğunu kabul etmiş görünüyordum. Bu yüzden Maguro’nun yürüyüşüme ve duruşuma karşı tepkili olmasını beklemiyordum.
Değirmenin bulunduğu noktaya geldiğimizde, Maguro durumla ilgili açıklamalarını yapıyordu. Terk edilmiş köyün tekrar kalkınmasını sağlayacak bu yapının içindeki işleyişe karşı yapabileceklerim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Aslında sırf bu sebeple yanımda teknik bilgiye haiz kişilerin olmasını temenni etmiştim, lakin Maguro anlatımında bu umudumu yok etmeyi başarmıştı. İşin üstüme yıkılması ve bir şekilde başarısız olmam, amacıma ve tavrıma aykırı düşecekti. Daha ilk engelde tökezlemek, Maguro’nun gözünde beni değersiz, boş konuşan biri konumuna getirebilirdi. Fakat gerçekleri ne kadar değiştirebilirdim ki?
Değirmenin içine girdiğimde karşılaştığım tablo, suratımı ekşiten kokudan daha vahim ve korkutucuydu. Ishigakure gibi teknolojik seviyesi sorgulanabilecek olan, gezdiği diyarlarda gaz lambasına tamah eden ve teknolojik gelişmelere zerre ilgi duymayan şahsım için, karşımdaki çarklar ve pistonlar en zorlu kaçak avcısından bile daha korkutucuydu. Loş ışığın altında bir şeylerden anlar gibi baktığım manzara, bana sadece bilinmezliği sunuyordu altın bir tepside. Kıt bilgilerim eşliğinde, tüm teçhizatı harekete geçirmesi muhtemel silindir gözüme çarptığı anda, biraz daha yakından bakma ihtiyacı hissetmiştim. Makineyi çalıştıracak silindirin gözle görülen herhangi bir sıkışması veya hareketine engel olacak bir cisim görünmüyordu. Yani elde sıfırdı da denilebilirdi…
Bayat havanın ciğerlerimi solduran kokusuna rağmen aldığım derin bir nefes ardından bakışlarımı Maguro’ya döndürdüğümde, yüzümde hafif bir tebessüm olacaktı. Gözlerimdeki boşluğu mümkün mertebe gizlemeye çalışırken “Sana yalan söylemeyeceğim Maguro-san. Burada 3-5 kendini bilmez olduğunu ve bu makinenin çalışmaması için herkesi tehdit ettiğini söylesen daha mutlu olurdum. En azından bu konuyu çözmek benim için çok daha kolay olurdu.” diyecektim. Sözlerimin anlamı açıktı: Konuyla ilgili hiçbir fikrim yok, ama bir şekilde üstesinden gelmeyi deneyeceğim!
Odanın içinde görebildiğim kadarıyla yapmam gereken tek şey, koca silindiri bir şekilde harekete geçirmekti. Normal şartlarda suyun akış hızıyla dönen pervaneler sayesinde bu silindirin hareket ettiğini düşünüyordum. Ancak bu oldukça temel bir bilgiydi ve sorunun kaynağının suyun akış hızı olması durumunda, Maguro’nun buna çoktan bir çözüm bulabileceğini düşünüyordum. Bu sebeple işin içinde başka bir şeyler olup olmadığı konusunda tereddütlerim her geçen saniye artıyordu. Silindire neresinden bakarsam bakayım, bir anda tüm teknik bilgiler vahiy yoluyla zihnimde yer etmiyordu. Duruma kör cahil gibi silindiri saf güçle hareket ettirmeye çalışmak şeklinde yaklaşamayacağım da barizdi. Bu noktada yapacağım ilk şey, loş odanın içinde göremediğim noktaları keşfetmek olacaktı. Zira odanın diğer ucu henüz keşfedilmemiş bir alandı. Oradan bir şey çıkıp çıkmayacağı konusunda bir fikrim olmasa da, kazandığım zaman içerisinde Maguro’ya bir soru yöneltebilirdim. Adımlarımı kısa ve temkinli bir şekilde odanın diğer ucuna yönlendirirken “Maguro-san, burayı işleten kişiler gittikten sonra değirmenle ilgili değişen bir durum hiç yaşandı mı? Buranın anahtarı size teslim edilmiş görünüyor ve bu yüzden değirmende veya değirmenin işleyişinde gözle görülen bir değişikliği fark etmiş olabilir misiniz?” diye soracaktım. Boş bir soruydu belki, ancak hiçbir şeyi bilmeden bir şeyler yapmaya çalışmaktan daha faydalıydı. Belki de odanın diğer ucunda teknolojik bilgi seviyemin üstünde bambaşka bir mekanizma ile silindirin çalışması engelleniyordu. Saçma sapan bir düşünceydi, biliyorum… Cehalet… Sen ne menem bir şeymişsin!