"Soruma cevap vermedin Zaru-chan." Ağzımdan son çıkan cümle buydu. Soğuk havaya eşlik eden, sıcak buharlar çıkaran ağızlarımız uzun bir süre konuşmamak üzere kapanmıştı. Uzun zamandır düşündüğüm bir konu hakkında ufak bir soruydu sadece Zaru, buna alınmazdı. Son derece ciddi görünüyordum, beklenenin aksine yüzümde gülmeye başlamamıştı henüz. Önce bir kaç homurdanma, ufak kızgınlık belirtileri.. Evet, elektriği alabiliyordum! Bitirici darbemi vurmalı mıydım, yoksa biraz daha mı beklemeli? Boşver, yardır!
"Cidden göğüslerin hep böyle mi kalacak yani? Ben Chuunin olduğumuzda göğüslerin de bi rütbe büyür sandım."
Kafama inen darbenin sertliğinden mi başlasam, kulaklarımı tırmalayan çığlıklarından mı..
"Aptal Ringo! Aptal! Aptal! Seni hemen şimdi, hemen burda gebertmemem için tek bir neden söyle! Bir kadınla konuşmayı ne zaman öğreneceksin?!"
Sesinin hatırası bile özlem dolu çığlıklara benziyor aslında, anılarım arasından kaybolup gitmen canımı yakıyor Zaru.
Zaru ile olan ilişkimde sevdiğim nokta da buydu. Onu istediğim zaman sinirlendirebilmek, benim için hep zarardı. Ancak bunu seviyordum işte. Yapmadan duramadığım zararlı bir alışkanlık gibi. Onunla olan dostluğumda güzel olan hiç bir şey yoktu. Bana çok güvenmezdi, belki de tahmin ettiğimden daha gıcık olurdu bana. Ancak her zaman bildiğim şey, takımımda o varken daha huzurlu hissettiğimdi. Benden daha güçlü olduğunu biliyordum. Senseim uzun zaman önce onun potansiyelinin kendisinin beklediğinden dahi fazla olduğunu söylemişti. Şu an burada olsa zaten aramıza girmek gibi bir hata dahi yapmayacaktı. Horoz gibi didişmemizi uzaktan izlemeye bayılmasından bahsetmiyorum bile!
Hotaru-chan, arkamızdan geliyordu ve sanırım aramızdaki didişmeyi yine çekinerek takip ediyordu. Onun fazla utangaç ve çekingen tavırlarını da bir yerde seviyordum. Zaru ona karşı fazla korumacı olmasa, ona da sataşmayı seviyorum aslında. Ama Zaru varken çok zor... İkisini birden götüremem, öldürür gerçekten beni.
Görevimiz belli. Strese girmiyordum. Girmeli miydim? Belki de. Çünkü alışmıştım çıktığımız her görevde yükü Sensei ve Zaru'ya yüklemeye. Ayak işlerini de Hotaru yapıyordu zaten. Öyle ya, sensei yok. Biraz daha dikkatli olsam fena olmaz. Zaru bana sağlam bir tane patlattığından beri uzun süredir konuşmuyor. Ben düşüncelere dalmışken onun bu sessizliğini normal karşılayabilirim. Fakat ya öyle değilse? Bir şey sezmiş olabilir, bize söylemiyor da olabilir. Sezgisel yetenekleri inanılmaz derecede güçlü. Ona yakın durmalıyım. Belki Hotaru'ya da öyle. Belki kuruntu yapıyorum. Belki görev stresi bedenimi ve zihnimi ele geçiriyor belki...
"Ringo. İşaretimi bekle."
Lanet olsun! Lanet, lanet! Biliyorum işte, bir bok var kesin... Bir kere de yanılt beni Zaru. Bıçak kadar keskin sözünden sonra sesini duyduğum üç, chakrasını yakında hissedebildiğim beş kişiyi çoktan sezebiliyordum. Tek düşündüğüm görevdi. Şu ana kadar hep görevi düşündüm. Görevi tamamladık bitti! Şu an tek düşündüğüm ise arkamızdan yürüyen Hotaru idi. Hotaru'yu düşündükçe panikleyecek ve hata yapacaktım. Zaru farkındaydı. O işaret vermeden bir şey yapmayacaktım. Ona güvenmeliydim. Onun da bana güvenmesini sağlamalı, sağlam durmalıydım. Bir kıza bu kadar yük verip de kendim çekilip hiç bir şey yapmadan duramazdım.
Gerçeklere odaklanmalıyım artık. İçinde bulunduğum gerçekliğe.
"Biliyorum." dedim sessiz ve kendimden emin şekilde. Hotaru'nun adım sesleri kesilmişti. Tam o an Zaru bana bakıp gözünü yarım bir şekilde kırptı. Arkamdan bana doğru gelen cismi hissedebiliyordum, fakat tarif edemedim. Tarif etmeme gerek yoktu. Elimdeki kunaiyi çok seri bir şekilde dönerek bana doğru gelen sis bombasına fırlattım. Yere çarpamadan patlayan sis bombası, 2 metre üstümüzdeki alanı sisle kaplamış, daha altına ise henüz ulaşmamıştı. Ben bu hamleyi yaparken gözüm Hotaruyu aradı. Ayaklarımda topladığım chakra ile havalandığımda sis bombasının kapattığı alanın daha üstüne çıkabilmiştim. Ben tüm bunları yaparken Zaru'nun ninjatosu çekilmiş biçimde duruyordu, onu karşılayan üç maskeli adama karşı duruyordu.
Zıpladığım gibi sis bombasının kapattığı alanı geçmiştim ve önümde bana doğru gelen bir adam görmüştüm. Alabilir miydim onu? Evet. Ancak vakit kaybetmek istemiyordum. Önceliğim şimdilik Hotaru idi. Görüş alanıma onu almam gerekiyordu. Hızlı bir hamle ile ellerimi önümde birleştirip Furyuu uyguladım. Bedenimin sol tarafından uyguladığım hava akımıyla daha sağa çekmeye başlamış, yönümü biraz değiştirebilmiştim. Bu esanda daha da ilerlemiştim. Ben ilerlerken, ardımdan gelen metal seslerini seçebiliyordum. Zaru'yu rakip olarak seçtikleri için onlara üzülmüştüm.
Yere indiğimde Hotaru'nun hareket etmeyen bedeni beni ilk şok eden şeydi aslında. Hotaru'nun ölüp ölmediğini o an tek bakışta anlamalıydım, anlardım da. Hotaru'ya hissettiğim tüm gıcık hisler, ettiğimiz tüm kavgalar; o çekilmez utangaçlığı bir yanaydı o an. Telaşlıydım. Telaşlı ve üzgün. Hotaru'yu, bir takım arkadaşımı kaybetmenin dayanılmaz acısıyla karşı karşıya geldim ve bu beni inanılamayacak derecede telaşlandırmıştı. Hızlı adımlarla Hotaru'ya yaklaşmaya başladım. Tam o an sisin içinden fırlayan Zaru seslendi. "Ringo! Arkanda!"
Çok geç kaldım. Biliyorum, kendime kızmak için zaman yok ama ben bir aptalım. Büyük bir aptalım... Savaşın ortasında, pusu yediğimiz ve açıkca dezavantajlı olduğumuz şu zamanda dahi kendi kuruntularımla kendimi meşgul ettim. Hotaru.. Hotaru'yu almalıyım. Hızlıca Karasu Bunshin mühürlerine başladım. Arkamdan bana kılıcını sallayan adama kunaim ile karşılık verecek, Bunshinim ile Hotaru'yu alıp daha güvenli bir yere götürecektim.
En son planım buydu. Zaru'nun sesini duymuştum sonra. Hotaru kendine gelmeye başlıyor gibiydi. Çevremizde bir kaç adam daha vardı ama planım uçup gitmişti. Sırtımdaki kesiği hatırlıyorum. Oldukça derinden kesmişti. Yavaş kaldım, güçsüz kaldım ve hayatımla büyük bir kumar oynamıştım. Sırtıma derin yarayı açan adam yere inmişti. Hotaru'ya doğru ilerliyordu. Hiç bir şey yapamıyordum. Yere yapışmamla içine girdiğim şok bir olmuştu. Kendimi toparlayamıyordum. Şu an tek isteğim Zaru'nun yetişmesiydi.
Neden? Neden hiç bir şey yapamadın Ringo ?!