Susumu Kokushi’ye kapıda beklemesini ilettiği sıralarda, bir yandan da atlarını okşamaya başlıyor. Dışarıdan bakan bir çift göz, bunun sıradan bir at sahibinin atlarına duyduğu sevgi olarak nitelendirmesi oldukça olağan görünüyor. Ancak Susumu, sahip olduğu yetenekler sayesinde atların ruh hallerine ilişkin bilgi almaya çalışıyor ve atlarla temas ettiği süre zarfında, atlarda genel durumun getirdiği bir memnuniyetsizlik, tedirginlik havası sezebiliyor. Ne var ki bu tedirginliğin sebebinin doğrudan önüne geldiğiniz binayla ilgisi olmadığını da hissedebiliyor Susumu. Bununla birlikte, atların Susumu'nun komutlarına çıkma gibi bir durumları olmadığını, en azından güvende oldukları sürece Susumu'ya yardımcı olmak için tüm gayretlerini ortaya koyacakları yönündeki yüzeysel düşünceleri de Susumu'ya aktarılıyor. Kokushi'nin yanından ayrılmanızın ardından ise, ikiniz de binanın girişine geliyorsunuz. Aldığınız derin bir nefesin ardından iki yana açılan kapılarından bir tanesini yavaşça itiyor Susumu. Bu esnada Iori de ustalıkla gizlediği elindeki metal parçasını çıkarıp avucunu içine saklıyor. Kapı açıldıkça, tüm kasabaya nispet yaparcasına parlayan ışıklar ve beyazlık sizi selamlıyor. Bir an için gözlerinizin kamaşmasına engel olmak için gözlerinizi hafifçe kısıyorsunuz. İçeriden gelen yoğun beyaz ışık sizi sanki ruhani bir dünyaya çekerken, yavaşça adımlarınızı içeriye doğru atıyorsunuz. Bu esnada Iori metal parçasını yere atmak yerine cebine koymanın daha uygun olacağını düşünüyor, zira etraftaki beyazlıkta metal parçasının dikkat çekeceği oldukça aşikar.
Giriş kapısını aralayıp içeriye girdiğiniz anda, sizi karşılayan beyaz ışıklardan sonra ilk dikkatinizi çeken keskin dezenfektan kokusu oluyor. Susumu adeta bunca yıldır hasret kaldığı bir mekana gelmiş gibi bu kokuyu içine çekerken, Iori ise olaya daha temkinli yaklaşıyor. Gözleriniz etrafı kestiğinde ise, hemen sağ tarafınızda sıralanmış ve oldukça rahat görünen koltukları görebiliyorsunuz. Burasının hastalar için bir duraklama noktası olduğu sonucunu çıkarmanız pek de zor olmuyor. Kafanızı sol tarafa çevirdiğinizde ise yukarıya doğru çıkan bir merdiven, bir asansör sistemi ve birkaç oda kapısı görüyorsunuz. Tam karşınızda ise büyükçe ve yüksekçe bir masanın ardından duran iki kişi olduğunu, en azından iki kafa bulunduğunu görebiliyorsunuz. Etrafta bunlar dışında dikkat çeken herhangi bir husus göremiyorsunuz. Boş, oldukça temiz ve oldukça parlak bir mekan… Sanki hiç Ayano’da olmaması gereken bir yer gibi geliyor size. Giriş kısmının bir kayıt noktası gibi işlediğini, en azından hastaların yönlendirilmesinin buradan başladığını düşünerek adımlarınızı masaya doğru hızlandırıyorsunuz.
Tüm konuşma işini üstüne alan Susumu kafasında cümlelerini kurmaya başladığı esnada, masanın arkasında duran kişileri daha rahat görebilir hale geliyorsunuz. Size doğru sol tarafta iki yandan topladığı pembe uzun saçları olan, gözünde gözlüğü bulunan ve muhtemelen 16-18 yaş aralığında bulunan bir kız görüyorsunuz. Üzerinde tertemiz beyaz ve kalitesi itibariyle özenle seçilmiş duran bir kıyafet bulunan kızın baygın bakışlarını yanındaki kıza diktiğini görebiliyorsunuz. Sizin geldiğinizi fark etmemiş, fark ettiyse bile umursamamış bir şekilde duran kızın yanındaki kıza baktığınızda ise, diğerine göre daha sevecen görünen uzun açık kahverengi saçları duran bir kız görüyorsunuz. Onun da yaşının diğeriyle aynı olduğunu ve üstlerindeki kıyafetlerin elit okullarda giyilen üniformalara benzediğini fark ederek yaklaşmaya başlıyorsunuz.
Kendi aralarında bakışan kızların bu anını Susumu’nun konuşması bölerken, iki kız da bakışlarını size dikiyor. Bu esnada her iki kızın da yaşlarına göre oldukça büyük görünen göğüsleri, bakış açınızın da etkisiyle adeta gözbebeklerinizi doldururken, Susumu da cümlelerini kurmaya başlıyor. Susumu’nun konuşması sırasında hızla ve heyecanla ayağa kalkan açık kahverengi saçlı olan kız, Susumu’ya cevaben tatlı ve içten bir ses tonuyla “Hoşgeldiniz efendim. Ben Urara…” dedikten sonra bakışlarıyla yanında oturmaya devam eden kızı işaret ederek “Bu da Nariko…” diyor.