Güneşin yavaş batışını izliyordu evin bahçesinde. Turuncu rengin tüm gökyüzüne hakim olduğu bir kaç saati biraz kahve biraz da dünden kalan wagashilerle birleştirip kafasını başka yerlere çekip ruh halini yukarıda tutmaya çalışıyordu. Bazı şeyler hala inanılmaz geliyordu. Evine dönmüş olma fikrine hala alışamamıştı. Hala yastığının altına bir kunai sıkıştırarak uyuyordu. Odasının kapısına ve pencerelere tuzaklar kuruyordu gece. Kahveden bir yudum aldı ve ayaklandı. Yavaş yavaş üzerini giyindi. O kadar çok kilo vermişti ki kıyafetlerinin çoğu üzerine olmuyordu. Ayakkabılarını giyip alışveriş yapmak için dışarı çıktı. Tanınmamak için üstün bir özveri gösteriyordu. İnsanların iyi niyetli sorularını cevaplamaktan sıkılmıştı. Sordukları sorularla tekrar esaret günlerine geri dönmekten sıkılmıştı. Huzur içinde bir kaç balık alıp eve dönmek, onları pişirmek ve biraz bir şeyler okuyup uyumak istiyordu sadece. Susumu tam da göreve çıkacak zamanı bulmuştu. Ona en çok ihtiyacı olduğu zaman bu olabilirdi, bunu asla kabul etmeyecek, yüzüne karşı söylemeyecekti ama kendisi bunun doğru olduğunu biliyor ve bunda bir problem görmüyordu. Susu-kun, her zaman dayanabileceği sağlam bir duvar olmuştu. 'Tek yumruğumla yıkabiliyorum ama olsun.'
Alacaklarını alıp eve döndü. Ocağı açtı, tavayı kızdırıp yağı döktü. Balıkları, balıkçıda temizlettirmişti. Soslayıp tavaya attı. Susu-kun evde olsa Fuu'nun mutfağı ne kadar dağıttığından yakınırdı. Fuu biraz böyleydi, bir şey yapıyorsa mutlaka arkasından toplamak gerekiyordu. Balıklar pişerken masayı hazırlamaya başladı. Kendisine tabak koyduktan sonra karşısında duran boş sandalyeye uzun uzun baktı. Balığın kokusu odaya doluyordu. Elindeki diğer tabağı bir umut boş sandalyenin önüne koydu. Kaderin cilvesi bu ya, tabağı koyup başını kaldırdığında, bembeyaz saçlı kardeşi yaşlı gözlerle ona bakıyordu. "Susu-kun. Sonunda döndün." dedi biraz şaşkın bir biçimde. Fuu'nun yüzündeki şaşkınlık gözlerinden kirpiklerine akmakta olan göz yaşlarıyla şekilleniyordu. Üzerine koşan Susumuya aynı şekilde karşılık verdi, sargılı bacağının el verdiğince.
Alacaklarını alıp eve döndü. Ocağı açtı, tavayı kızdırıp yağı döktü. Balıkları, balıkçıda temizlettirmişti. Soslayıp tavaya attı. Susu-kun evde olsa Fuu'nun mutfağı ne kadar dağıttığından yakınırdı. Fuu biraz böyleydi, bir şey yapıyorsa mutlaka arkasından toplamak gerekiyordu. Balıklar pişerken masayı hazırlamaya başladı. Kendisine tabak koyduktan sonra karşısında duran boş sandalyeye uzun uzun baktı. Balığın kokusu odaya doluyordu. Elindeki diğer tabağı bir umut boş sandalyenin önüne koydu. Kaderin cilvesi bu ya, tabağı koyup başını kaldırdığında, bembeyaz saçlı kardeşi yaşlı gözlerle ona bakıyordu. "Susu-kun. Sonunda döndün." dedi biraz şaşkın bir biçimde. Fuu'nun yüzündeki şaşkınlık gözlerinden kirpiklerine akmakta olan göz yaşlarıyla şekilleniyordu. Üzerine koşan Susumuya aynı şekilde karşılık verdi, sargılı bacağının el verdiğince.